6 Şubat 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

6 Şubat 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

) <AT S V e YE v SS L S S LNĞ GS ŞS | he Nakleden: H, R. —Kızım Doktor: Semi Ekreme - —82— Umumi Harp Nasıl patladı ? Yazan: Emil Ludvig Kendi Menafiini Ahlâk Ve Hak Maskesi Altında Saklıyan İngilizler Gladistone bir gün bu haki- kati ilân etmişti. Hukuku düvel âlimi, sulhçu tam bir İnagiliz, Greyin selefi ve nümunesi olan bu zat, üçüncü Napolyonun Bel- çika hakkındaki arzularına dair Bismark — tarafından yapılan işaata 1870 te verdiği cevapta: * Hürriyet ve istiklâlin kur« ban edilmesine seyirci kalmak bizim için kabil olamaz., Demişti. Bu hakikati kendine has bir sürette İüzumu miktarında söy- lemişti. Filvaki ihtilâf halinde olan her iki hükümete birden İngilte- venin Belçikaya dair kefaletini bildirmişti. Bunun bir sebebi hukuku dü- wele müraat etmekten ibaretti; ikinci sebebi kara devletlerinden birinin pek fazla inkişafı ihtima- line karşı kendisini teminat altın- da tutmaktı. Bütün ba menakip bugün kabinenin fikrinde idi, — daha sonra bütün harp — senelerinde, | İngiliz menafini ahlâk perdesi | ve hak dostluğu maskeleri ar- kasında saklıyan İngiliz kavminin fikri de bu merkezde idi. Bilbassa — Loit Corç'dır. ki bütün harp senelerinde parlak sutuklarile hukuku beyneddüvel nazırlığı yapmış ve — bilâhare Versayda — kaybetmek — üzere Avrupanın vicdanını bu noktada teksif etmiş ve kazanmıştı. O pekalâ biliyordu ki ordusu gö- nüllülerden mürekkep olan bir devlet; müstemlikeleri.... ya uzak- farda, yadellerde büyük, müsta- kil, tariz ve tenkide müsteit şahsiyetler teşkil etmiş olan bir devlet.. Avam Kamarasının adi bir ekseriyeti ile bu harbe gir- miye kâfi değildi. Buna gerek kendisinde ve gerek Çörçilde — İrlânda — meselesinin saçstığı İktidarın muhafazası kay- gusunu da ilâve ediniz. Muha- fazakârların bir kere daha zayıf düşmeleri mücerret muharebeye girilmesine — bağlı idi. — Çünki harbi istiyenler heryerde olduğu gibi burada da işte bunlar Zekât Ve Fitre Her duğu sene oli de zekât ve - fiti ı".:: Co-lyıl mıılıu vııtıdh ...,.ı Etfal ve ııuuız"" ' :b.uııl arasında taksim ııll- Hava kuvvetlerimizin takviyoe- sine ve h ine yardı cekât ve :ıl.l: b “z: sattır. — Zekât — ve Iiholılılıl Tayyare Comiyetine vermek bir vatan botcııd'ı:ı. Fitre miktarı aşağıda gös- terilmiştir. memlekette iktısadi buhran var, fakat her memleketin de milli | | Cephelere topçu akını Lortlar, — çiftçiler idi; halbuki tüccardan, ameleden terekküp eden liberaller her yerde oldu- ğu gibi sulhün istiyorlardı. Şayet liberaller o zaman hü- kümetle birlik hareket edecek- lerine muhalefette bulunsaydılar, | muhafazakârların barp ateşlerini kırmış - olurlardı.. retle muhalifleri tarafından kuv- vetlendirildiklerini lardı. | — Maahaza bu son nnlaiııdı' kararsız. olan yalnız kabine de- masuniyetini $ | hissediyor- Fakat bu su- ı ğgildi, Grey de mütereddit bulu- nuyordu. Tarih huzurunda Mak- yavellik yapmamış olmak için muhtelif dört mütevassıt teklif- ten en iyisini — bulması lâ- zımdı. Kendisi sulhü severdi, İngiltereyi harbe sürüklemekte hiçbir faydası yoktu, fakat öyle hissediyordu ki, gerek şahsi şe- refi, gerek memleketinin namusu dostlarına karşi taahhüt altında idi ve son günlerde, gitlikçe da- ha ziyade ittifaka gösteklendiğini iyice — farkediyordu. ( Arkası var) Seyyah. Celbi İçin Yu- nanlılar Nasıl Çalışıyor? Yunanlıların Başka Memleketlere Gitmemeleri İçin Atina, ( Hususi ) — Her ! teşkilâtı, buhranın o memlekete düşen ü tahfif etmek için kendi faaliyet sahaları dahilinde mütemadiyen çalışıyorlar. Bu cümleden olarak burada- ki turizm - teşkilâtı büyük bir Faaliyet ibraz etmektedir. Yuna- nistana se, celbetmek muhtelif '=ıımı. ıeııd:; risaleleri dünyanın her tarafına dıııuııçu Bu nıılıludı meb- mesafeler mufassalan gösteriliyor. Bütün Mmemlekette göz alacak nekadar kara ve deniz manza- raları varsa hepsinin ayrı ayrı resimleri alınarak risalelere ilâve edilmiştir. Bu resimler arasında eski Yunan ve Makedonya asarı atikasına büyük bir mevki ve- rilmiş, her harabenin altına bir hayli cazip tarihi malümat ya- ıılınııhr Bu asarı atika resimleri me- yanında Yunanistanın Türk ida- resi altında Iııılııduîı zamana ait olanları vardır. Fakat bunla- rın Türk asarı olduğu mesküt geçirilmektedir. Tedbir Alınıyor Eski Türk asarından olması çok muhtemel oyma ve tahta bir kapı ki, Yunan turizm kitaplarında resmi vardır (Yunan nefla eserciliğinde tahtacılık” olmadığından ba eserin bir Türk #seri olmamı da makuldür. ) Diğer taraftan bu turizm Ieç“hherıeuYuıınlıtııdın yabancı memleketlere — tenezzüh için giden Yunanlıların bu ihti- yaçlarını dahilden temin etmek için şimdilik Mmemleketin dört muhtelif tarafında dört büyük Bu Sütunda | Hergün ÂYE Nakıli: M. Feridun Lüzumsuz İtiraf Dünkü Kısmın Hulâsası İrfan, karısı Seniyeye İşi çok olduğunu, ancak yemekten sonra gelebileceğini söyliye- rek evinden çıkmış, sevgilisi Cevzanın yanına koşmuştur. © gün, Seniye ile evlenmele- rinin beşinci yılı olmasına ve karısının bu hatırayı an- masına rağmen İrfan yine Cevzaya koşmaktan — men'i nefsedememiştir. Fakat İzfanın bu aşkı, karısına olan şefkatini silmemiştir. O, Seniyenin sabır ve tahammü- lünü çok takdir etmektedir. Cevzanın apartımanına ge- diği zaman ise hizmetçi ken- disine bir mektup vermiştir. Cavza bu mektupta, kocasın- dan aldığı bir telgraf üzerine hareket ettiğini — bildirmek- tedir, Halbuki Cevza ona bir kocası olduğunu hiç söyle- memişti. İrfan bir müddet şaşkın, ol dağu yerde kaldı. Kocasının ya- nıma. Demek bu kadıinın bir kocası vardı. Nerede? Cevza ona hiç bundan bahsetme- mişti. Her halde bu sergü- zeşt bugün nihayet bulmuştu. Buna boyun eğmekten başka çare yoktu. İrfan içinde bir boşluk ve büyük bir yeis hissederek apar- tımandan çıktı. Bir müddet ne yapacağını tayin edemeden sokak- larda dolaştı. Bu kadının kalbinde bıraktığı boşiuğu nasıl dolduracaktı? Bir müddet düşündükten sonra omuzlarını silkti, Şimdi yapıla» cak hiçbir şey yoktu. Madamki Covza gitmişti. Uğurlar olsun demekten başka çare yoktu. İrfan böyle düşündükten sonra içi biraz rahat etti. Hiç olmazsa karısı artık ıstırap çekmiyecekti. Kendisini bundan sonra onun saadetine vakfetmek — düşüncesi İrfanın dudaklarına bir tebessüm getirdi. Eve gitmeden evvel biraz kendine gelmek istiyordu. Bir bi- rahaneye giderek üç dört tane duüble içti. Sonra bir ıınımıyl gitti ve saat ona doğru evine avdet etti. Seniye pembe abajurlu bir lâmbanın altında kitap okuyor« du. Kocasını görünce ona doğru giderek : — Bu akşam benim hatırımı kırmamak için erken geldiğine okadar memnun oldum ki tasav- vur edemezsin. Dedi. Zavallı Seniye bu ufa- tık Hütuftan bile memnun olu- teessir oldu. Birden karısının ellerine sarılarak ondan af talep etmek, hakikati itiraf etmek ve kötü günlerin bir daba avdet etmemek üzere geçtiğini söyle- —)j misafirhane tesisine karar vermiş- tr. Bu pansiyonlarda yemek te momleketin piyasalarına nazaran kabil olabildiği. kadar — ucuza maledilecek ve bu fiatlar her zaman kontrollu olararak — ilân olunacaktır. Yunanlılardan birçok ailenin yaz mevsimini İstanbulda, Boğa- ziçinde geçirmiye hazırlanmakta oldukları söyleniyorsa da Turizm teşkilâtının bu faaliyeti yüzünden btanbuluri Im misafirlerden müs- tefit olması biraz şüpheli görüm mektedir. mek ihtiyacını duydu. Karısının yanma — oturarak yavaşça elini tuttu: — Seniye, dedi, yarın izdiva- cımızın senei devriyesini lâyık ol- duğu gibi tes'it edeceğiz. Son zamanlarda seni okadar bedbaht eden o elim macera artık maziye karıştı. — Hangi macera?.. O geç vakte kadar seni alıkoyan işler mi? — Seniyeciğim. Artık yüzle- rimizdeki maskeleri atalım. Benim bütün deliliklerime şimdiye ka- dar sabır ve tahammül ile mw- kabele ettin. Fakat artık bu kadarı kâfi. Fazla üzülmeni İste- miyorum, senin güzel gözlerinin ağladığını istemiyorum, anladın mı? Zaten o, geçici bir hevestem ibaret idi. Hakikatte ben yalnız seni seviyorum. Seniye hayretle doğruldur — Tabit yalnız beni sevmen lâzımdı. Yoksa... İrfan bilâsebep kendini teh- likeye attığını anlamıştı. Fakat artık geri dönemezdi. Seniye şimdi ayağa kalkmış bagırıyordu: — Ne demek istiyorsun, söy- lesene? Ben neye sabrettim?Han- ği geçici havesinden bahsediyor- sun? AÂh., ben şimdi —anlamaya başlayorum. Seni gece yarılarma kadar dışarıda tutan o mübhim işler kuyruklu bir yalan.. Sen metre- sinin yanında kalıyordun.. Ah sefil.. İrfan © kadar şaşırmıştı ki kendinde itiraz edecek kuvvet bulamıyordu. — Ben zannediyorum ki... Zannetmiştim ki... Diye kekeledi. — Ne zannediyordun? Bütün bu kepazelikleri biliyorum da hazmediyorum mu — zannediyor- dun?.. Ah ben ne saf, ne cahil, ne budala bir kadınmışım.. Se- nin gibi herife emniyet olur mu?. Seni mazur göreceğim ha?. Kat'i- yen, seni kat'iyen affetmiyeceğim. Benim gibi zavallı bir kadına hiyanet etmek!,. Seniyenin gözleri hiddetten ateş saçıyordu. Bir deli gibi odada gidip geliyordu. Konsolun üstünde —duran kıymettar bir vazoyu yere atarak parça parça etti. Irfan bir köşeya büzülmüş, yaptığına nadim: — Ben ne ahmak bir herifim, ne diye ukalâlık etmiye kalktım. Mademki — karımın bir şeyden haberi yokmuş.. Diye kendini yiyordu. Fakat İrfan, bu kırdığı po- tun cezasını çekti. Kendini Hf daha Seniyeye affettiremedi, gitti. Fütürizm Ve Marinetti İle Münakaşamız Yazan: Peyami Safa Üçüncü Makale Yarın

Bu sayıdan diğer sayfalar: