21 Mart 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

21 Mart 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdülhamit Hastalanıyor, Yaptırdığı ilâçları Korkudan İçmiyordu Abdülhamitte Göze Ç NaKi ZİYA ŞAKIR Her hakkı mahfazdur — 266 — Abdülhamit, Yunanlıların ye- niden asker toplamasını, her halde mühim harekâta girişecek- lerine atfediyor. Irak ve Filistin- de İngilizlerin ileri hareketlerine devam ettiklerini ve bunun muh- temel neticesini tahayyül ettikten sonra: —Buular, nibayet İskenderuna kadar gelebilirler. Oradan ileri geçmezler. Artık anlaşılıyor. ki bunların maksadı, Arabistamı biz- den ayırmak... Malüm ya bu da hilâfet meselesi..: Dedi. Ve burada — durdu. Uzun uzun düşündü. Sonra derin hir göğüs geçirdi : — Ah. Ah.. Çok gafil av- landık... Almanlar, iki gemi ile bizim başımıza okadar büyük dertler açtılar ki... Demekle iktifa etti. 7 Şubat 1914 Dün ve bugün, Abdülhamitte göze çarpacak kadar bir düşük- lük var. Hararet derecesi ve nabızları bali — tabilde. —Fakat — buna rağmen yine midesindeki gazlardan, karnında ve arkasında ağrılardan bahsediyor. Bugün hafif derecede öksü- rük ve nezle Asarı var. Âyni zamanda garip bir neşesizlik... Doktor, dün İlâç vermişti. ( 0,10 santigram dover tozu —4 0,30 santigram asilbent 4 miktarı kâ- fi nöbet şekerinden ibaret pa- ketler. Bunlardan -yevmiye beş adet alacaktı. ) Doktora teşekkür etti. Her zaman olduğu gibi bw defa da ilâçları yaptırttı. — Fakat. — Yi- ne her zaman olduğu gibi bir tek tane bile almadan hepsi- ni ortadan kaldırdı. Çünki,bilhassa şahşı için yaptırılmış olan ilâç- lara bir türlü emniyet ve iİtimat edemiyordu. Buna binaen yine her zaman olduğu gibi ıhlamur- lar, sinamekiler, nane ve dar- çın suları yetle kullandığı aspirin ile kendi kendini tedaviya devam etti, © Şubat 1918 Geceyi nisbeten sakin geçiren Abdülhamit, bugün sol tarafında başlıyan ve beline |doğru yayılan hafif bir ağrıdan şikâyet ediyor- du. İdrarı da gayet ax geldi. akşama kadar karnında gazların gurultusu devam etti. Banyodan sonra ayaklarının fişüdüğünü söyledi. Sıcak tuğlalar istedi. Evvelâ bir aspirin aldıktan sonra Üzerine bir filcan çay içti. Öğle yemeğini de gayet hafif yedi. Yemekten sonra bir. aralık yanında bulunan Naciye Kadım- efendi sordu: — Neş'esiz görünüyorsunuz. Çok mu rahatsızsınız? Dedi. Abdülhamit, cevap verdi : — Hayır, elhamdülillâh iyiyim. Sadece üşüyorum. Bir de, şuram- daki hafif ağrı devam ediyor. Fakat, ehemmiyetsiz. Her halde iyice soğuk almışım. İnşallah, o da geçer. Dedi. gülerek * Akşam, (Tercüman) gazetesini | okuduktan sonra yüzünü buruş- turarak gazeteyi oturduğu kob tuğun yanına attı, — Hep, sabahki havadisler... ( Sadra şifa ) verecek hiçbir şey yok. Günden güne ahval karişı- yor. Adeta, kördüğüm oluyor... Hele Jbu Rusya ahvali, gittikçe müşevveş bir hal alıyor. Demekle iktifa etti, fazla bir şey söylemedi. * Gece saat dokuzda doktorun selâmlıkta olup olmadığımı — sur- durdu. Tesadüfen orada imiş. Çağırttı. Kendini muayene et- tirdi. Doktor göğsünde hafif bir el vi | arpacak Kadar Düşkünlük Var! nezle halinden başka bir şey olmadığını söyledi. İdrarın tabil halde gelmesi için de her ihti- male karşı, bol süt, yoğurt, mu- hallebi tavsiye etti. Abdülhamit: — Sütten korkuyorum. Gaz yapıyor. Dedi. Doktor da süte biraz sanli karboniyet sat, Keşiş dağı maden suyu, biraz da darçın su- yu konulmasını söyledi. Abdülhamit: — Peki... Yarın öyle yaparım. cevabını verdi. ( Arkası var ) l Sinema Ve Tiyaalrolarl — Şekir uşıkları —T Na Casus — Kıral eğteniyor — Bahriyeli yarkısı — Daha ölmedin. mi? — Gül Cehannami — Aşk ve isabet — Büh'arın sevgilie — Volya sahillerlade ŞIK Kadıköy Silreyya — Büyük Gülras Üsküdar Hale — Esir Melike Resminizi Bize Gönderiniz, * * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... CEVDET BEY: Sokulgandır. Neşeşini nadi- ren zayi eder. Muhit ve mu- hatabı üzerin- de işgüzar ve hayrıhah - bir insan tesirini bırakmakta muvalfak olur. Parayı bolca sarfa mütema- yildir. Menfaatlerini yalnız nefsi- ne hasretmez. eğlenceyi, boğazını sever, —Arkadaşları - tarafından umumiyetle sevilir. İktidar bah- sinde daha ziyade uysaldır. 63 (SALİH EFENDİ Talebe fo- toğrafının dercini istemiyor.) Kıs- men mağrur ve serkeştir. Hüsnü muameleden hazeder, baridane hareketlere mukabele eder, sporu sever, kuvvete, ve kahramanlığa ait mevzuları merak ve heyecanla takip eder. Füll ve hareketlerinde hile ve riyaya sapmaz. HAYRETTİN EF, ( Talebe (Fotoğrafının dercini istemiyor. Zeki ve sokulgandır. Kararlarını sık tepdil eder. fiil ve hareket- lerinde sör'at vardır. Şakayı ve mizahı sever. Nadiren neşesini zayi eder. Fikirlerinin kabul edil- mesi hbususunda — münakaşadan çekinmez, iddiacı olur. Fotoğraf Tahlil Kuponunu 1M inci Sayfamızda bulacaksınız. KEMAL BEY: Vakur ve müs- tağnidir, —Fiil ve hareketle- rini zabt ve rapt altına a- hr, fazla açıl- maz, — çabuk ahbap olmaz, men faat le rini müdriktir, is- raftan müçte- niptir. Menfa- atine taallük eden mesailde azim- kâr ve basiretkârdır. — İmtizaç meselesinde mükülpesent olur. B EMİN BEY: Zeki ve müte- şebbistir. Pek sıkıntıya gele- mez. Menfaat hususunda ka- naatkâr olma- makla — bera. ber gözü tok görünmiye ve feragâta mü- temayildir.Ça- buk — gücenir ve müstağni bir vaziyet alır. 62 HADİYE H. ; ( Ffotoğrafının dercini istemiyor ) Sevimli ve zariftir. Kibar ve tok gözlü bir hanım hissini telkin eder, Sevgi bahsinde bassas ve alıngandır. İzzeti nefis —mesailinde — fazla alıngan ve hırçındır. Tenkide tahakküme tahammül edemez, eömertliğe mütemayildir. Bermutat | DAKTİLO Bugünün Romanı a 53 GA Yazan Z. Şakir Sonra, bana dönerek izah etti: — Hele (Peyami Safa ) nın romanları yok mu; adeta onların hafızı olmuş. Ayni romanı muh- telif zamanlarda beş defa elinde gördüğüm vaki olmuştur. — Ne yapayım amcacığım.. Aşıkım, aşık... Amca Bey, alaylı bir tebes- sümle sordu : — Peyami Safa Beye mi.. Yoksa romanlarına mı ?... Neclâ, zarif ve tatlı bir şıma- rıklıkla omuzlarını kaldtrıp sağ gözünü kıpırdatarak cevap verdi: — Şimdilik romanlarına... — Sonra da ?... Neclâ, ayni zarafet ve ayni şımarıklıkla ellerini yüzüne kapa- yarak : — Henüz ©o daha belli değil Amca... Amca bey, bu masum şakayı edibane bir kahkaha ile karşi- larken, karşıki guruptan - seslen- diler; — Neclâ.. Neclâ.. tı. Amca beyin kahkahası yavaş yavaş — sönerek bir tebessüm halini alırken, sözüne devam etli: — Ben remana, hiçbir zaman aleyhtar değilim. Hatta sinema- ya da... Fakat bizim kızm rw- hunda biraz taşkınlık — vardır. Bunları okuya okuya yarın bir roman kahramanı oluvermesinden korkuyorum. Onun için istiyorum ki biraz da şuurunda baskı vazi- fesi görecek şeylerle meşgul ol- sun. Her halde bu ders meselesi, iyi birşey olacak. Bu fikri takviye etmek için derhal cevap verdim : —Hiç şüphesiz Beyefendi.. İli- miz için de büyük bir mimet te- lâkki ederim. Fakat korkuyorum Li sizi üzeceğiz... * Biz Amca beyle ders progra- mını hazırlarken, karşıki grup ta yılbaaşı için zengin bir eğlence listesi tertip etmişti. Liste, amca beyin tetkikine arzedildi. Amca Bey, monoklünü gözüne takarak listeyi okurken her maddesine : — Kabul.. — Kabul.. — Kabul... dedikten — sonra, altın zincire merbut mineli kalemini çıkararak Histenin altına ((tarafımdan dahi tasdik olunur,) diye yazdı. O saman, Avni ayağa kalktı: — Güle güle eğlenir ve eğ- lenirken de lütfen beni hatırlar- sınız: Dedi. Bu söz üzerine her ta- raftan bir feryat yükseldi; — Niçin.. Niçin?. — Şunun için ki. Yılbası gecesini Gülcemal Hammın sine- sinde ve Marmara denizinde ge- çirmem İazımgeliyor. — Ooot. — Olmadı.. — Çok fena.. — Nasıl olur canım? Avni, bütün bu karma karr gık itirazlara cevap verdiş — Ne yapalım?, Vazife.. Ma- lâm ya, bizim seferlerin progra- mı hiç şaşmaz. Şimdi de bu meseleye çare arıyan bir süküt başlamıştı. Am- ca bey, işi diplomatça halletti: — Buradan sefere kalkmadan bir gün evze! hastalanırsınız?.. — Bıravo.. — Çok muvafil; — Yaşa Amca Bey... ıf Samimi — vedalardan — son- ra kapıdan çıkarken, ortalık ka- rarmıya başlamıştı. İçimde, tatlı bir sevinç vardı. Nihayet ben de insanların onların her azada — ve refah içinde yaşıyan hayatına ka Ş türlü — endişeden müsterih muhitlerinde bir gün olsun yaşamıştım. Sonra.. Asıl memnuviyetimi mucip olan şey, Amca Bey gibi kıymetli bir şahısla tanışmak ve bilhassa onun nazarında az çok bir mevki ka- zanmaktı. Hele bu kadar yüksek ve temiz bir adamin talebesi olmak başlı başına bir şeref teş- kil etmez miydi?.. Koşa koşa eve geldiğim —za- man, annem ” köşe başında sa- bırsızlıkla beni bekliyordu. Böyle biraz geç kaldığım zamanlar, mu- tadı olan cümle ile beni karşı- ladı: — Nerede kaldın Kevser?. — Aman anneciğim, sorma. Öyle güzel birgün geçirdim ki.. Diye başlıyarak fanneme an- latmıya başladım. Yalnız, dans bahsini sakladım Çünki, bugünün ruhi bir ihtiyacı halini alan bu gibi şeylerde nekadar masumiyet olursa olsun, annemin havsalası henüz bunları — hazmedemiyor. Bunun için, onu ne mana var 7.., tazip etmekte Annem beni tamamen dinle- di ve dinledikten sonra, dudak- larını hbafifçe büküp kaşlarını kaldırarak: — Allah vere, bunun altından da bir çapan oğlu çıkmasaydı. Dedi. Annemi mazur gördüm: — Zannetmem, anneciğim.. Hiç öyle insanlara benzemiyorlar. Demekle iktifa ettim. 35 Könuünuevvel 1978 Bugün Neclâ ile terziye gittik. ve roplarımızı aldık. Okadar şık olmuş ki.. Yı karar " verdik yaşı gi Yar dersinden cesi giymiye akşam da amca beyin sonra çıkıp birer iskarpin alacağız. Ders, dedim de aklıma geldi. Ah bu Amca Beye olan tarlığımı minnel- (Arkazı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: