13 Mayıs 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

13 Mayıs 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ömer Hayyam, Nihayet Hasan Sabbahın M Mehtap - Bir Öş&ika.lşil Her hakkı mahfuzdur. Yola çıkmışlardı. Önde ve arkada, süvari ve piyade — muhafızların ortasında bir (Mahfe) ... Mahfede, Hayyam ile Mehtap, karşıkarşıya oturu- yor, yavaş yavaş yol ılıyovılırd_.ı. Hayyam, lâkayt ve endişesiz nazazlarla tabiatin — güzellikle- rini seyrederken, Mehtap, müte- cessis, telâşlı nazarlarla daima ufukları tetkik ediyor, âni bas- kınlardan, hainane — pusulardan Hayyamı nasıl koruyabileceğini düşünüyordu. (Elmevt) kalesi, uzaktan gö- ründü... Kafile durmuştu... Ümer- Hayyam emretti. Kafilenin çavuşlarından biri, iki süvari ile, Ömer Hayyamın vürudunu ihbara ve kaleye duhul için (Hasan Sabbah) tan müsaade almağa gitli. * Hayyam, refakatine memur olan heyet arkadaşlarile pervasız bir tavırla görüşüyor ve hayatına karşı en küçük bir endişe bile göstermiyordu. Mehtap ise, bilâkis gayet asa- bi endişeli görünüyordu. Telâşını Hayyama göstermek istemiyerek her şeyi tetkik ediyor, herkesten şüpheleniyor, Hayyama yaklaşan- ları mütemadiyen kontrol ediyor, onu bir saniye bile gözlerinden ayırmıyordu. Uzaktan birkaç atlının geldi- ği görüldü... Atlılar, geldiler.. Giden çavuş ve iki neferden başka ( Hasan Sabbah ) m maiyet memurların- dan iki süvari vardı... Bunlar hemen atlarından inerek ( Hay- yam) a tekarrüp ettiler... Mehtap, eli, belindeki gizli hançerin kah- zasında olarak hemen Hayyamın arkasına geçti. -Hayyamı bir kapları gibi müdafaa edecek vaziyet aldı... Memurlar, Hayyamı derîn bir hörmetle selâmlıyarak tebligatta bulundular: — ( Mevlâna ) Hazretleri zati- Alilerinin — teşrifine — intizar yorlar. * Hayyam, kafileye hareket emrini verdi... * Elmevt kalesine çıkan sarp yollarda, kafile müşkülâtla- ilerli- yor.. —Mahfenin pçıcereılıden gözlerini bir saniye bile etraftan ayırmıyan Mehtabın siması gö tünüyordu... * Kalenin hendeklerine vasıl olmuşlardı. Evvelâ indirilen asma sonra da kale kapısını “Asıl büyük kale kapısi- kapılar - takip. zap-| Beİ köprüyü, Beçtiler.. nı, diğer birtakım v ediyor ( Elmevt ) kalesinin, gz p kartal yuvası - olduğunu gösteri- ı yordu. * Geniş bir meydana geldiler. Hasan Sabbahın dâileri, birçok müritlerle, — gelenleri istikbale çıktılar... Artık mahfeden ve at- lardan inmişlerdi. Yavaş yavaş Hasan Sabbahın — ikametgâhına doğru ilerliyorlardı... İki tarafa dizilen harbedarlar, Hayyam ile maiyetini selâmladılar... Hayyam, (Hasan Sabbahın) âdeta bir hü- kümdar gibi yaşadığımı görerek hayret ediyor.. Mehtap ise, yaş- mağı arasından parlıyan gözlerle mütemadiyen etrafını tetkik edi- yordu. * ( Hasan Sabbab )ın — ikamet- gâhmna girmişlerdi.. Önde teşrifatçılar olduğu ha de birkaç dehliz geçtiler. Büyük bir odaya girdiler... Teşrifatçılar, misafirlere, sedir- | leri gösterdiler... Birçok köleler ellerinde liğen ve ibriklerle, peşkir ve ( gülâptan ) getirdiler. Âdet olduğu üzere Hayyamın ellerini ve ayaklarını yıkamak istediler. Bunlar Hayyamın önüne ge- dikleri zaman, hemen Mehtap atıldı köleleri durdurdu: — O vazife benimdir. Dedi. Hayyamın ellerini ve ayakla- rını bizzat yıkadı. Kıymettar peşkirlerle kuruladı... - Hayyam Mehtabın gösterdiği bu büyük vefa ve sadakatten pek müte- hassis olarak bu hareketlere mâ- ni olmak istiyor, fakat Mehtaba söz dinletemiyordu. * Dâlü Azam, arkasında iki büyük dâi olduğu halde Hasan Sabbah tarafından ( hoşamedi ) ye geldi. Bütün köleler ve Hasan Sabbahın adamları rükü vaziyeti- ne girdiler. Hayyam ayağa kalk- tı. Dâü âzamla müsafaha ederek selâmlaştı. Dâü âzaml — Eğer istirahat — buyurdu | iseniz, — (Mevlâna) bazretlerinin huzurlarına çıkmak için size de- | Mâlette bulunayım... Hayyam; bu merasim ve teş- rifata karşı dudaklarında aci - ve müstehzi bir tebessümle: — Bu gerefe, bir an evvel nail olmak isterim. Diye, cevap verdi. Dat âzam, yol gösteriyor, ( Ömer Hayyam ) da onu - takip ediyordu. Mehtap, dayanamadı. Derhal Ömer Hayyamı takibe başladı. Dâi âzam, biraz münfail ve biraz da müstehzi bir vaziyetle Ömer Hayyama dedi ki: — Zevceniz, her halde yorul- muştur. Harem dıı':;ıine teşrif üp istirahat buyursalar... a D LARi derbeliztldi Adeta * eudan okurcasına cevap uhteşem Sarayına Girdi Bile Yanından Ayrılmıyordu Yazanı: A. R. — Ben onun zevcesi değil, esiresiyim, Sahibimin en küçük hizmetlerini bile bizzat ben yap- mak” isterim, onun için müsaade buyurmanızı rica ederim. Dedi. Mehtabın vaziyeti o kadar ciddi, o kadar anif idi ki: gerek dâüi âzam, gerek Örter Hayyam; bir şey söylemeden tekrar yürü- meye başladılar... ( Arkam var) — Hergün Bir Rübai: (Karşımda, bir tek . adeh, bir miktar şarap ve bir de, dilber bir sâki olduğu halde Jlâtif bir bahçenin bir köşesine çekilsem ve onlarla peşinen bir zevk ve safa sürsem; ( veresiye olan cen- net ) in bütün lezzet ve müştehi- yatını kâmilen sana terkederim. Eğer akıllı bir adamsan - (Cennet) ve ( Cehennem ) in ne olduğunu kimseden sorma. Hatta, bunlardan bahsedenleri de dinleme... Çünki, ne (Cehennem)e kimse gitmiş, ve ne de Cennet- ten kimse gelmiştir, | Resminizi Bize Gönderiniz, * SizeTabiatinizi Söyliyelim. BAHATTİN EF.; Acul ve atılgandır. Ken- disini gösteri- ci hareketler- de bulunmaz, şıklığa —Üüzen- mENKÖYEDE MT 'otoğrafının dercini - istemiyor) (stuı ve mahçuptur. Fazla ko- nuşmaz, çok - dinlemeyi tercih eder. Manasız #öz söylemez, süsü sever, temizlikten hazzeder. Eş- yasını temiz kullanır, mal kiymeti bilir. Kusurlarının şüyuuna taham- mül göstermez. Fotoğraf Tahlil Kuponuna 11 inci Sayfamızda bulacaksınız. adresi - kolaylıkla - buldum — ve onün annesile hemşireleri ta- rafından büyük — bir — samimi- yetle kabul olundum.. Sabaha kadar tatlı, neşeli, temiz bir ha- yat geçirdik. Sabahleyin, evin üst katında (Halic) e nazır oda- da sakız gibi tertemiz ve sabun kokularile meşbu yatağımda he- nöüz Uuyanmıştım ki, Hikmetin büyük hemşiresi geldi. Bana sütlü kahve getirdi. Yatağımın ayak ucuna otur- du. Konuşmağa başladık. Evvelâ, geceki eğlencemizden ve saire- den bahsettikten sonra sözü, iz- divaç bahsine intikal ettirdi. Ezi- lip büzülmesinden, kızarıp bozar- masından anladım ki, mühim bir- şey söylemek istiyor. Nihayet, sözü döndürdü, dolaştırdı: — Artık, Hikmet ağabeyimin de vakti geldi. Hatta, biraz da geçiyor. Annem, bildiklerinden birkaç kız teklif etti. Halbuki o, hepsini reddediyor. Zevcesini, kendisi intihap etmek istiyor. Bilmem, nasıl oldu. Her halde boş bulundum ve sordum: — Acaba intihap edebilmiş mi? Bu saf ve asil terbiyeli kız, daha fazla kızardı. Önüne baktı. Gülümsiyerek: — Vakâ, bize açıkça birşey söylemiyor amma, herhalde, gö- zü sizde... Şimdi de — kızarmak — sırası bana gelmişti. Birdenbire yüzü- me bir kan dalgası hücum etti. Sorduğum sualle, ne kadar pata- vatsızlık ettiğimi anladım. Hik- metle aramızdaki dostluk rabıta- sının benim tarafımdan ne şekil- de telâkki edildiğini anlatmak için ben de önüme bakarak onun gibi mırıldandım: — Herhalde yanlış anlıyor- sunuz zannediyorum. Hikmet Be- yin bana karşı olan alâkası bir ah- baplıktan başka bir şey değildir. Bu ahbaplığın biraz fazlaca iler- lemiş olması da, bir felâket arka- daşlığından — ileri gelmiştir. Ben şimdiye kadar kendisine daima bir büyük kardeş nazarile bak- tim. Ve onun tarafından da ayni nazarlarla karşılaştım. Onün — için böyle bir şey hissetmediğini ve size de böyle bir şey hissettirmediğini zanne- diyorum. Dedim. Şimdi onun yavaş ye- vaş cüreti artmıştı. Uzun kirpik- | leri titriyen gözlerini, gülümsiye | gülümsiye gözlerime kaldırarak: — Evet, bize açıktan açığa böyle bir şey söylemedi amma.. Sizden sık sık bahsetimesine... Birçok şeylerinizi sena etmesine bakıyoruz da... Birdenbire silkindim. Karşım- da, ismet ve saffetin bir timsali gibi duran bu pak ve dilber ev | kizinim çenesini sevdim. — Alaylı | bir sesle: — Seni yaramaz seni.. Hik- met Ağabeyinin bekâr kalması galiba —senin kısmetine — ket | kaldıktan vuruyor da, hemen onun izdiva- cına zemin hazırlamak.. Bir ân evvel de onun sırasını - savmak, kendine de yol açmak istiyorsun değil mi?... — DAKTİLO Bugünün Romanı BAA 03 AAA Yazın: Z. Şakir Dün akşam, Hikmetin verdiği | I Dedim ve bu meseleyi tatlı bir şaka ile kısa kestim. * Şimdi, şu satırları yazarken dimağımda da şu sualler akse- diyor: — Acaba Hikmet, hakikaten benimle izdivaç etmek istiyor mu?,, İstiyorsa, niçin istiyor?.. Bütün kadın temayüllerine karşı dalma mağrur ve daima yüksekten bakan, bu genç ve güzel adam; acaba bana ne na- zarla baktı?.. Bende ne aradı?.. Ve bilhassa... Ne buldu?.. Bu süallere, bir türlü cevap bulamıyorum. Hikmetle aramızda, (aşk ) mânasile tefsir olunacak kadar kuvvetli bir tahassüs ve temayül mevcut değil, Ne ben, pek ciddi bir surette ona karşı olan meyelânlarımı tahlil ve tespit ettim. Ne de onun, böyle bir şey düşünüp — bana — hissettirmesini bekledim. Vakıâ şunu itiraf ederim ki, Hikmet, hayatımda en çok ho- şuma giden erkeklerden biri ol- muştur. Civik erkeklerin iğrenç ihtiraslarından — tiksinmiş — olan benim gibi bir kadının; bu ağır başlı, temiz yaradılışlı, vakur ve mert erkeğe karşı derin bir na- zarı takdir ile bakmaması müm- kün değil. Eğer itirafımda biraz daha samimi olmak lâzım gelirse, ben ona yalnız takdir ile de kalmadım. Ona bakarken. onunla konuşurken, ona ait hislerle meş- gul olurken daimi bir hax ve si- rur içinde yaşadım.. Eğer benim yerimde bir başkası olsaydı, bu- na belki de (aşk) der ve derhal onu sevdiğine hükmederdi. Aşk... Hayır... Ben bunu oka- dar kolay bulmuyorum. Vakiâ ben, aşkın ne heyecan ve ıstırap- larını, ne de zevk ve huzuzatını tatmış olan bir insan değilim. İh- timal ki, bunları tahlil ve tesbit etmekten de âcizim. Yalnız, aş- kın manasını, — şöyle anlıyorum: Sevdiğim kadar, sevilmek... Şu halde, kendi kendime şu suali sormağa mecbur oluyorum: — Acaba Hikmet beni seve- bilir mi?... Sevse bile, onun yüksek gururu beni tatmin etmiye müsait midir? Eğer tam manasile saf ve ba- kir bir kız olsaydım, ozaman Hik- metten birçok şeyler bekliyebilir- dim. Fakat şimdi?... 5 Kânunsanl 1931 Artık bu defaki işimden hiç şikâyete hakkım yok. Küçük bir banka, temiz arkadaşlar.. yapyal- mız bir oda. Tamamen müstakil ve başkalarile teması az bir va- zife.Her bımaldığım zaman, Hızar | gibi imdadıma yatişen Amca Bey | olmasaydı bu nimeti ele geçir- mek o kadar kolay olmıyacaktı. Amca Beye gelince.. Ah bu satırları yazarken nekadar mü- teessirim.. Evet, Amca Bey; son seyâ- hatinden rahatsız olarak avdet etti. Birkaç gün (Ayaspaşa) da sonra birdenbire ( Yeşilköy )e — çekildi. Kendisi bu Üzleti, doktorların tavsiyesine atfediyor. Fakat benim istidiâl ettiğime göre, ailevi bir mesele... R ( Arkası var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: