17 Mayıs 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

17 Mayıs 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

o Şarloyâ Açık Mektup — Pazar ola komikler başı. Bugün gazetede bir haber okuduk: Şarlo Japonyadal Sen geliyorsun diye yer yerin den oynamış. ( Zaten Japonyada yer yerinden oynamıya vesile arar, bilirsin! ) Herkes mübarek çeh- reni görmek için biribirini kırmış. Üç yüz polis bu kalabalığı güç halle dağıtabilmiş. Görüyorsun ya, benim kocaman başım gibi senin de kocaman bir şöhretin var. Onunla her yere kolay kolay giremiyorsun! Her neyse; sana bu mektubu yazmaktan maksadım şu : Anlaşı- lan uzun bir seyahate çıkmışsın. Belki- daha başka yerlere de gideceksin. Ne olur, bizi de giğneyip geçme, Maamafih şunu da söyleyim ki İstanbula uğra- mazsan sen ziyanlı çıkarsın. Herhalde bu seyahati boşu- na yapmıyorsun. Yeni bir filim mevzuu arıyorsun. İstanbula gel- sen ne güzel mevzular bulacak- sın. Meselâ akşam dönüşü seni bir “ komple ; tramvaya asılmış olarak gözümün önüne getiriyo- rum. Bir ayağının ucu basamağa ancak ilişebilmiş, bir elinle demiri tutmuşsun. Öteki elinle de senden daha sıkı asılmış birinin beline şazılmışşıp.. Sn bu yaziyette iken nçıE açığa cebinden mıya — çalışıyor! düğün — halde cüzdanı Sen de bir şey aşır- © sırada senin pek sevdiğin kü- çük afacanlardan biri habire ba- caklarının arasına girmiye çalışı- yor, Meğer biletçi bir müddetten- beri onu gözetliyormuş. Sen bir | cüzdanın derdine düş- bir taraftan tüğün, zeneni — muhafaza tahta perdeye — veya tramvay hattından bir karış ötede müş- teri — bekliyen ir — otomobile çarpmıyayım diye türlü cambaz- hlıklar yapmak — mecburiyetinde olduğun için biletçinin manevre- lerile meşgul değilsin. Tam bu sırada hani altında çok fena acıyan kemik yok mu, işte —oraya “küdüt...!,, diye bir tekme iniyor! Bir şey değil Şarlocuğum! Biletçi tekmeyi Aanaforcu çocuğa attı, sen kaza belâ çömleği olduğun için tekme sana isabet etti!. Dünya hali bu.. Maamafih sen etmek, bir Komşu — Divanı Muhasebata | ilk defa olarak hanım mürakıp tayin edilmiş.. Bu yeniliğe ne dersin? Hasan Bey — Bunun yenilik neresinde birader.. Bizim evin divanı muhasebatı kalübelâdan beri kadın mürakıp elinde; HEREİİR ei hei vikyse e 8 $ lli d drüz gözün birl de açıktan | | derler. taraftan da müva- | dizinin | bir | N BEY — Hayrola Hasan Bey kışlık esvapları Bitpazarına satmıya mı - götürüyorsun? Iukı;lıklırımı da yanıma aldım! l ! ı Vecizelerim I Yine merhum söylemiş: “İn- | sanın ihtiyacı ki bir lokma nanc- dir, Geçen gün bu mısraı aklı evvellerden birine okudum. Paşa hata etmiş! Nane insan için hiçbir zaman bir ihtiyaç olamaz!,, dedi. Doğru! gör | yapa- | miyorsun... Bu yetişmiyormuş gibi | * “ Bal tutan parmak yalar , Yalar amma şayet par- mağına bal bulaşmışsa... * kadın için “ saçı uzun, aklı bir mahlük ! , derlerdi. Son zamanlarda cinsi lâtifin saçları uzun iken kısaldı, şimdi yine uzadı.. Fakat ilâ ma- şallah aklında hiçbir fark gö- rülmedi !.. Eskiden kısa * Şayet insanlar da kuşlar gibi yumurtadan hasıl olsaydılar; şu sırada hiç şüphesiz " birçok kim- seler karısını kuluçkaya oturtmaz, Yamırtaları çocuk meraklılarıka satılmak Üzere piyasaya derlerdi!.. ——— - — neye — uğradığını anlamadan, seni -belki sımsıkı yapıştığın bi- çare ile, bir de nihayet cüzdanı- nı aşırdığı ahlde aşağı atlamağa imkân bulamıyan yankesici ile beraber palas pandıras yere yu- varlandın! Sen o meşhur - karihanla bu maceranın — arkasını tamamlayı- verdin mi, oldu sana mükemmel | bir filim mevzuu! arze- Daha buna benzer neler bu- labilirsin. İki defa tünel ” turnike- sinden bir iki defa da Balıkpaza- rından geçsen muhakkak bir film yaparsın. Hele taliin yaver olur da bir de sıkıca yağmur yağıp Eminönü meydanını su bastı mı, işin iştir! Sen Şarlo olasın da | şehir ortasında eşeğe biner gibi adam sırtına binilip gezildiğini gördüğün halde bundan bir filim mevzuu — çıkaramıyasın... — Buna imkân var mı ?.. Hasılı beni dinle de hazır yola çıkmışken İstanbula uğra... Anladın mi azizim Şarlo ! 'Tubaflardan PAZAR OLA | Belediyecilere... Zabilsi belediye memurları- min maaşlarına zam yapıldı — Gazetalar — Göz aydı, arkadaşlar! Ha kuzum, biraz gayret! Yola girdi maaşlar... Ha kuzum, biraz gayret! * Teraziye bakmalı, Hilesini çakmalı... Can yakanı yakmalı! Ha kuzum, biraz gayret! * Esnaf vurgun arıyor. Kâhve, şeker kaça sor... Hasılı geçinme zor! Ha kuzum, biraz gayret! * Boğaz lâf anlamıyor. Tencere kaynamıyor... Aç ayı oynamıyor! Ha kuzum, biraz gayret! Pazar Ola Ne Denir! Geçen gün gazetede gördü- ğüm bir haberi Pazar Ola Hasan Beye okudum: Evkaf idaresi âşar vergisine tabi olan arazi Üüzerin- deki Evkaf binalarından “Mu- kataa ,, vergisi namile bir vergi alırmış. Bu vergi âşar - vergisile beraber bundan altı yedi sene evvel kaldırılmış. -Fakat Eyvkaf bunu — bilmemezlikten — gelerek ©o zamandanberi herkesten ver- giyi cayır cayır alıyormuş.., Bunu okuduktan sonra Hasan Beye sordum: — Ne dersin bu işe, Hasan Bey? Pazar Ola güldü; — Ne diyeceğim... Pazar ola evkafçı başıl... Insaflı... Geçen gün kahvede süt fia- tinden bahsediliyordu. Biri dedi ki: — Biz sütü yirmi beşten alı- yoruz. Hasan Bey de söze karıştı: — Ben otuzdan alırım. Amma iyi süt.. Evvelki itiraz etti: — İyi süt dediğin nedir ki... Sütçü olur da sütüne su katmaz mi ?.. Hasan Bey: — Öyle deme, yavrum... dedi. Bizim sütçü müslüman adamdır. Kafasını kessen sütüne Hamidiye suyu duürürken terkos suyü ka- rıştırmaz!... — Ne münasebet birader.. Mevsimin ne olduğu belli değil. Gece yatısına bir yere gidiyorum da Kıssadan Hisse! Tanıdıklarından bir genç bir gün Pazar Olaya geldi. — Hasan Bey, ben evlenmek isliyorum. Ne dersin? Pazar Ola bu gence şu hikâ- yeyi anlattı: — Adamın biri de senin gibi evlenmek istiyormuş. O da tıpkı senin gibi bir bildiğine akıl da- nışmış. O adam demiş ki: " — Azizim, Aile kurup geçindirmek ber yeğitin harcı değil... “ Öteki sormuş : — Neden ? “ — Neden olacak? Ev de- diğin yağ ister, pirinç ister, şe- ker ister, et ister... * — Canım bunu biliyorum.., “ — Yağ ister, pirinç ister, şeker ister, et ister... “— Anladık... Sonra... “— Yağ ister, pirinç ister, şeker ister, et ister... “Evlenme heveslisi sabirsızlan- mıya başlamış: »— Canım anladık diyorum sana... Sonral... “Akıl ustası hiç istifini bor- mamız: *“— Yağ ister, pirinç ister, şeker ister, et ister. Nihayet öteki tahammül ede- | memiş : “— Allah belânı versin, be herif.. Yağ tenekesi, pirinç ka- zevisi, şeker kellesi kadar başına taş insin!. Diye uzaklaşınca akıl danış- tığı adam gülerek kolunu tutmuş: *“— Ne %uıı_vorıun. yahu.. Ben sana #evlenemezsin demedim mi? Ben sana bu sözü dört defa tekrar ettim, sen çileden çıktın.. Evlendiğin zaman ayni nakaratı | hayatının sonuna kadar nasıl din- | liyeceksin!.. Pazar olanın bu kıssası üze- rine delikanlı da galiba evlen- mekten varzgeçmiş!.. Hasan Beyin Muradı Hasan Bey yoldan geçerken bir dilenci yolunu kesti, — Hasan Bey... Bana beş on para ver. Şu anda ne muradiın | varsa Allah ta sana onu versin! Pazar ola gülümsedi : — İyi amma bu işte sen ya- narsın... — Neden ? — Şu anda Allahtan dilenci- leri başımızdan eksik etmesini istiyorum da ondan | sen evlenemez- | P;ızar Olanın Nükteleri İsabet! — Hasan Bey, Belediye kö- pekleri öldürtecekmiş. — Durduğu kabahat azizim.. İstanbul şehri kendini beslemek- ten âciz... Bir de üstelik köpek- leri mi beslesin!.. Hasan Bey bir az düşündü: — Maamafih benim aklıma başka birşey de geliyor. Madem- ki Belediye İstanbulda köpeklerin neslini kurutamıyor, bu nesli ku- rutmaktan — vazgeçip ıslah etsin, Islahı cinsi fers cemiyeti olur da Islahı cinsi kelp cemiyeti ol- mazmı? Bugün öldürmiye çalıştı- ğımız İstanbul köpeklerinin tane- sini o zaman belki yüzlerce liraya Avrupaya satmak — kabil olur. Belediye —için iyi bir varidat değil mi? Kabahat Adatte Mi!!. Geçen gün Hasan Beye bir ahpabı, şikâyet etti: — Ah azizim, düşün bir kere, on Üç çocuklu bir ailede saadet olur mu? Hasan Bey güldü.| — Yahu, Üç adedinin uğursuzluğuna yoksa sen de ml inanıyorsun ? Kontenjan İşi — Hasan Bey, hükümet şu kontenjan usulünü biraz daha sıkıştıracakmış. Ne dersin? — Vallahi birader, benim öyle ince işlere pek aklım er- mez. Ancak, ne yalan söyliyeyim, durup durürken mahlüt kahvenin yüz yirmiden iki yüz! seksene fırladığını gördükten sonra... İs- mini de beceremiyorum... O söy« lediğin usulden benim sıtkım sıyrılır gibi oldul,. Can Sağlığı... — Hasan Bey, senin ahpap kızını evlendirmiş. Her zaman “emniyet etmedi- ğgim adama kiz vermem,, derdi. Bari istediği gibi bir adam bu- labildi mi? Hasan Bey — Artık bundan daha emniyetli ne olsun birader? Oğlanın babası mahalle bekçisi, Kardeşi de sigorta şirketi kapı- cısı | — Hayrola Hasan Bey... Yağ- mur filân yok.. Ne diye paçala- rını sıvıyorsun? — Haberin yok mu birader?.. Terkos Şirketi borularını geniş- letmiye havuzlarını büyütmiye ni- hayet karar vermiş! Eylülde İs- tanbula gayet bol akacakmış! Ben de buraları belki su basar diye şimdiden — paçalarımı yorum! sevte —

Bu sayıdan diğer sayfalar: