27 Temmuz 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

27 Temmuz 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir İdare Bahsi Kooperatif İdaresi Avrupada ekseriyetle ev ihti- yaçlarını kadınlar tedarik eder, bakkaliyeyi de ya evin hanımı, yahut ahçı ve kizmetçi kadın alır. İçtimat inkılâbımız neticesi, şimdi bizde de münevver ve ki- bar hanimefendilerin yanına hiz- metçisini alarak erzaklarını biz- zat tedariğe — çıktıkları görül- mektedir, Müşterilerin bu kısmı temizliğe karşı çok titiz olur. Dar, karanlık, izdihamlı yerlere tevahhuş —etmeden — girmezler. Kadın müşteriler slir'atten ziya- de alışkın oldukları kompliması her yerde görmek isterler, e geçen makalede kaydet- tiğimiz“ temizlik, farahlık, neza- ket ,, şartlarına teallük eden bu izahattan da anlaşılır ki mağaza- nın dahil! tertibatı müşterilerin serbestçe dolaşmalarını güçleştir- miyecek şekilde olmalıdır. Bil- hassa methalin, ne kadar kalaba- hk olsa yine rahat rahat girilip çılılacak edrecede geniş bırakıl- ması elzemdir. Mağaza hergün bol su ile yıkanmalıdır. Yerler yıkanmadan evvel süpürülecek — olursa — toz toprak havalanır, ne kadar da kapalı olsa malları telvis eder. Bunun için dahili tertibat yapılır- ken bu cihetin de nazarı dikkate alınması icap eder. Duvarların irtifar fazla ve mağazanın mesahai sathiyesi kâ- fi vüs'atte ise, rafların iki met- rodan yüksek kısımları hiç kulla- aılmamalı. Çünki uzun merdivet- ler istimali hem tehlikeli, hem çok vakit ziyamı mucip olur, Şayet boş kalmaları çirkin duru- yorsa buralar ambalâjlı boş ku- tularla doldurulabilir, yahut rek- lâm panolarile süslenir. Vezne usulen mağazanın orta kısımlarında, paket dairesi kapı- nın yanında yer alır. Sözü harici tertibata naklet- meden evvel müşterilerle olacak münasebata dair birkaç not ilâ- ve edeyim. Kadın müşteriler hilkatleri ica- bi kolay beğenmezler, çabuk karar , wermezler, çok tenkit ederler. Tahammlül edeceksiniz!. Bir kadın müşteriyi gücendirmek, yöz erkek müşteriyi darıltmaktan beterdir. Çünki memnun olmıyan erkek ise alışverişi kesmekle iktifa eder. halbuki kadın müşteri kızarsa münasebeti olsun, olmasın her önüne gelene peynirinizi kurtlara bürüttürür, zeytinyağınızdan fare çıkarttırir, tezgâhtarınızın yaka- sındaki yıidııı bir tencere pilâv pişirttirir! Müşteri vekilharç ise alına- cak vaziyet büsbütün değişir... Bu zümreden bazıları, olabilir ki, bususi - ticarethaneler tarafından ıdlâl edilmiştir; yaptıkları muba- yaat için onlardan komisyon alır- lar. Böyleleri kooperatifin düş- manıdır. Bin türlü sebep ve bahane icat ederler. Sizden aldıkları — malları — değiştirirler, yerine adi ve fenasını korlar; ,tvin efendisi veya hanımı işin "farkında olmaz; derhâl münasebet kesilir! Buna karşı ne yapmalı? Fikrimce mademki bir mücadele- dir, ayni silâh kullanılmalı. Ko- misyon, yahut reklâm hesabından verilmelidir. Hele arasıra aşçı kadın ma- gazaya uğrarsa eline bir küçük kolonya şişesi sıkıştırmayı da ihbmal etmemelisiniz. Ahmet Ekrem hi ei A Karpuz Sergısınde Neler Gordum.. Kes Kes Al Ef... Kesmece Pazarı.. Kan Kırmızı Bunlar, Kan Akıyor Kan.. Ben Bunun İçmde Değilim Ki... Kabak Ta Çıkar İyı De.. Bugünlerde her tarafı kapla- dılar: — Hacı Bekirin bunlar.. alan, bir daha alıyor.. Çığırtkan, basıyor feryadı: Bir dinlenip — dinlenip — Kes kes al efendi... Kes- mece pazarlık... Kabağına para yok dedik! Karpuz sergisinde olduğumuzu | öyle | gele bir karpuz alıp bıçakla orta- anladınız. — Sergi amma ufak tefek sergi değil. Birkaç dükkânı, içine alır genişlikte.. Eh aşağı bin karpuz var ve bunlar, okadar meharetle üstüste yığılmış ve öyle muntazam bir istif teşkil edilmiş ki manzarası bile insanı imrendirmiye kâfi geliyor. Sergi sahibi, elinde, paçavra — bağlanmış — uzün değnek, habire - sinekleri makla meşgul. Hem kovuyor, hem söyleniyor: — Allahın belâları. Ne de ürediler ya.. İşin yoksa, salla dur... Şu sineklerin yüzde biri kadar müşteri olsa, başka bir şey istemem! Köşede, bir sürü karpuz ka- buğu duruyor, sineklerin en ziya- de toplandığı yer, orası... Adamcağız, sinek kovmaktan bıkarak, boş bir gaz tenekesinin üstüne yan geldi: — Ahmet be... Söyle şuradan bir nargilecik bana... Nargileden birkaç nefes çek- H, çekmedi. Çağırdılar: — Toptancı gelmiş, araba ile kaldıracak... Kızdı: — Alır da kaçar mı? Ziya- nına bostan satmıyoruz oğlum... Geçen gün, yüz tane aldı, altmı- şıni geri getirdi. Sarı sakallı bir efendi yanaştı: — Karpuzları kaça veriyor- sun? — Boy boy efendi.. goyu var, onluk soyu beşlik soyu var... Tepedekileri işaret etti: — Bunlar, hangi soydan? — Yirmilik... Amma kan kır- mızıdır. mübarekler... — On beşe verirsen alırım. — Allah seni inandırsın, sif- tah uğuruna veriyorum. Kaç ta- ne alacaksın ? — İki tane ver... İri bıçağın parlak kabuklu karpuza batırılışı ve akabinde bir kütürdü... Bostan sahibi, azametle başı- ni kaldırıp karpuzun - içini gös- terdi: ucuna bir kov- beşlik var, on Karpuz sergilerinden iki Intiba — Kurban - kesiyorum, kur- ban... Herbirinden yarım okka kan akıyor!.. Müşteri kuvvelli bir telkin altında kalmıştı. İkinci kar- puzu kestirmiye lüzum görmedi. Nargilesinin başına döndüğü zaman, bir mlşteri daha sökün etti. Bu seferki genç bir hanımdı: — Karpuzlarınız iyi mi? — Bu sual canını sıktı. Rast- sından ikiye bölerek: — Bir parça tatmazsan hatı- rim kalır.. Afiyet şeker olsun, ye de bak. Hanım, elile muayene etimeyi kâfi gördü: — İyiye benziyor.. — Çeşnisi mabla.. Kopar bir parça.. helâldir, — han- Kadıncağız, utancından olgun bir karpuzun içi gibi kıpkırmızı kesildi. Parasımı verip arkasına bakmadan yürüdü, gitti. Müşte- rilerin hepsi böyle uysal değil. Mızmızları, aksileri, gürültücüleri de oluyor. İşte bir tanesi: Şaşıgöz, pat burun, çürük dişli bir herif. Elindeki kafası kesik karpuzu göstererek, haykırıyor: — Şu verdiğin karpuza baki.. Eğilip tetkik etti: — Nesi var karpuzun? — Görmüyor musun, içi bo- şalmış... Kollarmı iki böğrüne dayıya- rak, torbadaki yüzünü gösterdi: — Boşalmışsa ne yapalım ? İçinde define olacak değil ya... Adama beş kuruşa, Tübâ ağacının — yemişini — vermezler efendi... Patburun, asabileşti: — Siz zaten böylesiniz! — Eh, ne olmuş.. biz. zaten böyleyiz... Siz de zaten öylesiniz! Siga mı çekeceğiz |karşıkarşıya.., Karpuz sergisinde gördün de kar- şındakini hıyar mı sandın yoksa... Biz de vaktinde mürekkep yala- mış insanlarız. Nihayet, kat'i kararını verdi. Tezgâhtan bir bronz beşlik alıp fırlattı: — Al paranı, git işine... Müşteri içi boş karpuzu yeri- ne bırakmıştı. madı: — Benden yana helâl olsun... | Bedava sirke | Onu da götür.. baldan tatlı, demişler. Parasız | olunca mis gibi gelir. Bu sahne de böyle kapanınca sergi sahibi etrafında toplanan esnafa dert yanmıya başladı: Sergici razı - ol- | — Karpuz mevsimi — gelince, insanın başı — belâya giriyor... Kestindi, kesmedindi, kabak çık- tı İdi.. Derken al sana bir kavga.. Geçen sene, bizim orltak az kalsın, katil oluyordu. — Yarısı yenmiş karpuzu müşteri gelir, kafana Aatarsa, sabredebilir mi- sin? — Çekti bıçağı, — yürüdü üstüne.. — Herifi, biraz geriye çekilmese, gitti giderdi. Nargile- sinden üstüste birkaç nefes daha çekti : — Ben bunun içinde değilim ki.. Karpuz bu.. Kabak gibisi de olur, balkabağı gibisi de... Ziyan bizim deyip pazarlığı kes- mece yapıyoruz. amma, biraz pembe çıklı mı, müşteri elini sürmüyor. Biz, bu karpuzları kime satacağız? Yirmi senedir şu işin içinde- yim, Topluca bir kâr ettiğimi görmedim. On kuruştan alıp be- şe sattığımı bilirim. Tevekkeli, yaş kesenle baş kesen onmaz dememişler, karpuz başı kesmekten, parmaklarım na- sır. oldu be... Yok, bu uğursuz zanaattan hoşnutluk getiren ves- selâm..j Geçen sene biraz kavun alayım dedim, arkasından Kır- kağacın malları piyasayı tutunca, yarısından çoğunu denize döktük. Dişlerini gıcırdattı: — Ya bu gezgincilerden çek- tiğimiz?.. Uyuz bir merkep ara- basına yükletir yüz tane çürük karpuz... Salar yüz paraya tane- sini... Mis gibi geçinir... Biz, bu Allahın kaynar güneşinde, sergi kurup kavrulmuş mısır koçanına döneriz. Yine ziyandan baş kal- dıramayız. Tahtaya küt küt vurdu: — Ben, bu sergiye ayda alt- mış İira para yatııyorum.. Lâf değil! Altmış lira.. Geceleri, sa- baha kadar uykusuz kalması da cabası... İstersen serginin başından ay- rıl.. Nekadar elleme varsa, temiz- lerler! , O sırada karpuz istifine uzak- tan bakıp geçen birkaç yolcu gözüne — ilişmişti. — Çığırtkana çıkıştı : — Ne bakarsın — gözümün içine be... Seslensene azacık... Çığırtkan dışarı çıktı. -Avazı çıktığı kadar bağırıyor: — Kes kes al efendi.. Kes- mece pazarlık.. Kabağına para yek ? Hacı Bekirin bunlar.. Bir alan, bir daha alıyor.. — f Kari Mektupları Bu İncili Çavuş Hangisidir ? (İstansalun dört köşesi) un- vanlı sütununuzda münderiç ma- kaledeki seugin mezar kitabesinin dikkatlice okunursa — aynen ( yevemiye elli dirhem sülümen ve afyon ekleden ve yüz otuz dört — yaşında fevtolan Ruhavl esseyyit elhaç Ahmet Efendi ruhuna fatiha | suretinde yazılı bulunduğu görünmektedir. Malüm olduğu üzere Ruha Urfanin namı diğeridir. Urfadan neşet eden meşahir - isimlerinin Shırma birer uRhavi kelimesi ilâve edilirdi. Günde elli dirhem zehir yiyen ve İstanbulda Edirnekapı haricin- de metfun bulunan zatı meşhurun Urfalı olduğu izahatı mesrudeden müsteban olmaktadır. bu makalenin bir yerinde İncili Çavuşun da — Edirnekapı kabristanında metfun bulunduğu muharrerdir. İncili Çavuş den- mekle müştehir Mustafa Efen- dinin kamuül'âlâmın — ikinçi cildinin 1167 inci — sayfasındaki muhtasar tercümel hülinde za- manlarında yaşadığı Padişahlara musahiplik ettiği ve 1020 tari- hinde İrana gidip geldiği mestur- dur. Edirnede Beylerbeyi camli civarında dahi İncili çavuşa mu- zaf sandukalı bir mezar mevcuttur. Edirne Vilâyetine mahsus 306 ta- rihli resmi salnamenin nihayetinde Edirnede metfun meşahirin isim ve şöhretlerini havi bir cetvel vardır. Bu cetvelin sonunda meş- hur - İncili Ali Çavaşun mezkür Beylerbeyi camii kurbünde türbel mahsusalarında metfun bulunduğu tasrih edilmektedir. Anlaşılıyor. ki - biri Mustafa, diğeri Ali isimlerinde iki İncili Çavuş nükteperdazlık ile kesbi iştihar elmiş ve bunlardan biri İstanbulda ve biri Edirnede ve- fat eylemiştir. Lâkin iki İncili Çavuşun ya- şamış olduğuna dair bir rivayeti tarihiye şimdiye kadar ne meş- hudum ve ne de mesmuum ok- muştur. — Bu muzlim ve şayanı dikkat noktanın müverrihleremiz tarafından tenviri hamiyeti ilmiye icabatındandır.. Hasan Hosip Cevap: Meşhur İnelli Çavuş evvek- ce İstanbulda Firuzağada —metfunken bilâharo Edirnekapıya nakledilmiştir. Meşhur İncill budur. Torunlarından Hacı Mehmet Bey hâlâ şebrimizdedir. Cavaplarımız Ankarada Ahmet Raşit Beye: Lozan hakkındaki yazınız geç gelmiştir. Hâdise geçmiştir. Man- lesef dercedemiyeceğiz. * İzmirde Dibekbaşında fıracı Ali Efendi vasıtasile Yümni Selim Beye: Muhakemenin neticesine intizar etmekle beraber, Sıhhiye Müdiri- yetine veya vekâletine doğrudan doğruya müracaat ediniz, ve va- ziyeti kısaca ınl;bmı. Kemal imzalı mektup sahibine: Muallim mekteplerinin altı se- neye iblâğı henüz bir tasavvur halindedir. Bu tasavvurun tahakku- ku halinde de evvelki mezunlara bir tesir yapmıyacaktır. Söyledi- ğiniz mektep binasında lise aç- lacaktır. A.R. imzalı mektup sahibinez Husust ve ailevi mahiyetteki endişeleri izale ve arzuları tatmin edemeyiz efendim. Bu işi başka vasıtalarla hallediniz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: