2 Ekim 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

2 Ekim 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dünya Hâdiseleri Yemende Sakal Tıraşı Yasaktır Londradan yazılıyor: Taymis gazetesinin Bağdat muhabiri ta- rafından verilen malümata göre Yemen hükümetinin — Elyemen ki resmi gazetesi, hükü- bir kararnamesini neşretmiştir.. Bu — kararnameye göre Yemen arazisinde gramofon çalmak —memnudur. Gramofon kullananlar idam edileceklerdir. Ayrıca sakallarını traş ettiren'e>- den de, tekrar edildiği zaman artmak üzere para cezası alınacaktır. İskoç Hasisliği namını metin yeni nisbeti, AYAZMA ZİYAEETLERİ “Buradaki Su Öylğ 'Şifalıdır Ki ı Kör Gözleri Bile Açıyor!,, | İngiliz Başvekili M. Mak Do- | | maldin ikinci kızı, kendisi gibi bir doktorla evlendi. M. Mak Donald - İskoçyalıdır. dünyanın her tarafında tutunabilen Yahudilerin iş yapıp barmama- dıkları tek memleket İskoçyadır. | Yani bununla İskoçların Yahudi- lere taş çıkartaçak derecede basis olduklarını anlatmak ister- ler. Mis Makdonaldın evlenmesi münnsebetile İskoçların bu tabi- atini hatırlıyan bir Fransız gaze- tesi, son zamanda, bir İskoç şehrinde cereyan eden şu vak'ayı | naklediyor : Mak Stüfün birkaç kızı vardı. Biçare adam kızlarına nasıl mü- nasıp birer koca bulabileceğini düşünerek hergün içini yer. Ka- sabada gözüne kestirdiği bir delikanlı vardır ki işine pek eb verişli gelmektedir. Fakat mak- sadını nasıl anlatabileceğini bir | türlü tayin edemiyor. Bu delikanlı Birgön Mak Stüf, Mak Düf'e rastgeldi. Arada yakınlık hasıl etmek için onu evine davet etti, Fakat delikanlı Mak — Stüf'ün evini bilmiyordu. İhtiyar İskoçyalı, oturduğu mahalleyi şöyle etti: Şuradaki mevkiden ya- biner, dördüncü — istasyonda inersiniz. Bu caddenin ilk tesadüf edeceğiniz sağ'koldaki sokağına sapar, sonra sola döner ve biraz ilerlersiniz. — Karşınıza — kırmızı daml. ve beyaz parmaklıklı bir ev gelir. Kapıyı ve İçeri girersiniz. Delikanlı, bu larif karşısında | iyi | biraz — şaşalamıştı. Herşey idi, fakat kapıyı niçin ayağile itmek lâziımd. Onun içindir ki sordu: — Benim bildiğim kapı el ile açılır, ayakla açılmaz. İhtiyar İskoç gülümsedi: — Fakat getireceğiniz hedi- yeleri ne yapacaksınız? Cemiyeti Akvamın Alacakları Cenevreden bildiriliyor: Cemi- yeti Akvam umumi kâtipliğinin Cemiyeti Akvamın mali - vaziyeti hakkında tanzim ettiği neşredilmiştir. Bu rapora göre cemiyeti teşkil eden bütün dev- letler cemiyete borçludurlar. Borç- ların — miktarı franga baliğ olmaktadır. Bunlar- dan, yalnız İngiltere hükümeti cemiyete borçlu değildir. Çünkü 3 milyondan fazla tutan borcunu bir eylülde tamamen ödemiştir. En çok borçlu olan devlet te Akvama ödemesi lâzımgelen borç mikları 9,462,645 altın fıranktır. Derler ki | | Mak — Düf'tür. | tarif | tramva- | ayağınızla iter | raporu | 17,049,159 altın | Üç dört ayak merdivenle ini- lir karanlık bir izbedeyim. Duvar- lara titrek gölgeler çizen sarı ışıklı mumların dumanile gözlerim evvelâ, hiç bir şey farketmedi. Neden sonra, köşede bir taht kadar heybetli iskemlesinde otu- ran sakah göbeğine ihtiyar papazı gördüm. Bütün tavanlar, Hıristiyan ga- zetelerinin resimlerile dolu... İz- benin caddeye bakan tarafında mermer kitabeli bir çeşme... Kapının yanında — sebilhane bardakları gibi dizilmiş bir sürü alil insan.. Avuçlarını — açmış, dudaklarile Rumca bir şeyler mırıldanarak dileniyorlar. İçeri yarenleri oturduğum yer- den seyrediyorum. İlk görünen yaşlı bir Rum kadını idi. Tıpkı kiliseye girer gibi kollarına çap- ras bir vaziyet verimişti, Merdi- venleri, her basamekta birkaç dakika dinlenmek şartile ağır ağır indi. Papas Efendi, yerinde hafifce doğrulmuştu. Bu ahiretlik kadın- dan bir parça dünyalık kopaca- ganı anlamış olmalı idi. Kendisine yaklaşan — kadını hemen Takdis etti. Papâs vç müş terisi karşılıklı bir şeyler mirıl- dandılar. Bu sırada, yolunun üstünde sıralanan dilenciler bir agızdan duaya başlamışlardı. Kadıncağız, bunları baş çevirmek istemedi. Her birinin çanağına üçer beşer kuruş attı. Bundan sonra, bir çekmeceye yaklaştı. İrili ufaklı mumlar... Elli paralıktaa yirmi kuruşluğa kadar boy boy mum... | Ayazmaya her giren mutlaka | bir mum yakacak, Her ne kadar <buriyet yoksa da ayazmanın ananesini yor. Mumlar ellerinde İsanın altın yaldızlı tasviri önünde boyun kıranlar gittikç çoğaldı. Ziyaret- çiler arasında iki gözden âma | olanlar bile var. Rivayete göre kırk gün bu çeş- İmenin suyu ile gözlerini yıkıyan- | Çin hükümetidir. Çinin Cemiyeti | ların anadan doğma kör olsalar, gözleri açıltrmış. Fakat benim burada rasla- yaklaşmış | | düşünmüştüm: kimse bozmak istemi- | SON POSTA |Fakat Ayazmanın _Önünde Sıra Sıra Dizilen Kör Dilencileri Görünce İnsanın Bu Söze Güleceği Geliyor | terildi. | Müderris | dair olan sözlerinde Kari Mektupi İ Tıp Tarihimiz Hakkında Bir Mütalea Bükreşte geçen hafta topla- nan tıp tarihi kongresinde Türk tarihi pek fena bir surette gyös- Tıp Fakültemizin Reisi Doktor Tevfik Recep Bey, eskidenberi yüzlerce hücu- mu davet eden fakülte mevzuuna Tıp Fakül- tesinin 1828 de açıldığını iddia etti. Bu havadisi gündelik gaze- telerde okuduk ve hayret ettik. Mısır yüz senelik fakülte da- vasında bulunur, Romanya da aşağı yukarı bu kadarcık bir tıp M J Kİ DiraN AĞN l rengiz bir su saklıyan AyaTerapon ayazması dığım Amâcıklar içeri girdikleri zaman naşılsalar yine öyle dön- düler. Belkide kırkıncı gün daha tamam olmamıştı. Dikkat ettim: Kapının önünde dilenenlerin çoğuda kördüler. Bir aralık: — Acaba, bu şıfalı su ile niçin gözlerini yıkamıyorlar? Diye Sonradan - bir tanesine alıcı gözile bakınca işi anladım: Hiç biri kör değildi. Mükemmel kör rolü yapıyorlardı. Ayazmada bir ihtiyar var. Bir yudum su içti, bir dua okudu, bir parça ağladı, sonra bir. avuç su alıp yüzüne, gözlerine sürdü. bu ameliyeyi yeni baştan birkaç defa tekrar etti, onun çıkarken bir daha geri dönduğünü gördüm. Çeşmenin önünde durup durup ağlıyordu. Sordum : — Nesi var zavallının ? Anlattılar : — Hasta oğlunu ölmezden Üç gün evvel, bu ayazmaya ge- tirmişti. Şimdi buraya her geli- şinde duvarlarda görüp ağlar... Mütevelli diyor ki: — Bu Ayarzmadaki Aya, sık sık hana da görünür. Çok büyük bir Ayadır... — Demek Aya burada yatı- yor ? — Hayır... Mezarı, Gülhane Sonradan yeri - belli parkıma -. içinde- idi. kaldırmışlar. Şimdiki değil... POSTANIN İLÂN FİATLERİ n ve daha İ santlın ile h 4—Sayfa dilir. ar aşağdaki Santimi 400 kr. 250 « 200 100 5o 25 onun — hayalini | ayazmasıdır. Ayaterapon, Kıbrıs adasında birçok- kerametler gös- termiş bir zattı. Kıbrısta gömülü idi. Orada birkaç yüz sene yat- tıktan sonra bir. gece Kıbrıslı- lardan birinin rüyasına girdi: , Buranın asıl ismi “Ayaerapon,, ı — Aman, buraya araplar ge- liyor... Beni Kıbrısta birakmayın, İstanbula götürün... Dedi. Dediği gibi yaptılar, ölüsü mezardan çıkarılıp İstanbula getirildi. Bi- zans hükümdarı, Ayanın şimdiki parkın iç tarafında bir yere gö- mülmesini — emretmişti. — Ayayı gömdükleri yerden hemen ©o ge- ce bir su fışkırdı. Bu suyun göz hastalıklarına, iç hastalıklarına, romatizmaya, | ekzema ve cilt hastalıklarına çok | iyi geldiği görülünce bir ayazma yaptırdılar. O gün hugün, ziyaret edilir. Ayazmanın bulunduğu yer, otuz sene evveline gelinciye ka- dar bir imamın evi idi. Sultan | Hamit, imamdan evi satın alıp | Rum patrikhanesine hediye etti. | Otuz senedenberi, kendi gelirile Rum camaatı tarafından İdare ediliyor. İ i Ayaterapon ayazmasından şifa | umanlar, yalnız hıristiyanlar değil. | Müslümandan, Yahudiden birçok | kimseler de buraya geliyor. Suyundan bir yudum da ben | içtim. Alelâde bir sudur. Acılığı filân yok. Kimbilir, bu şifa has- sası, belki de suyun iyiliğinden | ileri geliyor. Anlattıklarına göre, ayazma | bilhassa cumartesi günleri çok | kalabalık olurmuş. Hele Ayanın | yortusuna tesadüf eden mayısın 14 üncü günü iğne Aatılse yere | düşmezmiş. Ayazmadan çıkerken. gözleri mendille bağlı bir çocuğu | elinden tutmuş getiriyorlardı. Bu temiz giyinmiş çocuğun | | kim olduğunu sordum. ) Zengin ve kibar bir ailenin | biricik oğlu imiş. Göstermedikleri hekim kalmamış. En son ümitleri anlaşılıyor ki ayazmanın suyunda idi. Allah şifalar varsin mi demeli, yoksa Akıllar versin mi? ** medeniyeti kidemine sahip ol duğunu iddia eder. Ne gariptir ki Mısır ve Romanyaya nazaran çok daha eski bir varlığa ve medeniyete sahip olan Türkiyenin müdafileri de kendilerini onlarla yanyana göstermiye çalışırlar. Türklerin Hp tarihi. henüz mükemmel bir surette ortaya çı- karılmış değildir, bunu itiraf ede- riz. Fakt fakülte mevzuu birçok defalar enine boyuna çekilmiş, münakaşa olunmuştur. — 1925 te günlük gazeteler bu mevzu etra- fında uzun uzadıya yazılar yazdı- lar Ertesi sene ayni mevzu için Türk Ocağında bir konferans verildi ve bir risale neşrolundu. Bu sene de (Tıp Dünyası), (Tedav notları) gibi meslek mecmualarında yine fakülte meselesi muhakeme edilip 1925 te fakülte reislermizder birisi Sorbon Darülfununun kür- süsüne çıkarak 1828 de açılan Tıphaneyi fakülte olarak göster- di. Bu gösterişin hatalı olduğunu ortaya döktük. Türk tarihi türkler tarafından tahrip olunduğu vakit çok acıklı bir şey oluyor. Türk fakültesinin yüz dört senelik olduğu davasını güdenler, tıp tarihimizi tetkik et- meyi yirmi senedenberi kendisine meslek olarak almış - olanların sözlerini dinlemeyi küçüklük sa- yıyorlarsa senelerdenberi meslek gazetelerinde yaza yaza bitireme- diğim bu mevzuun bugün günlük gazetelerle ve daha geniş sahaya atılmış olduğunu görerek hayret etmemelidirler. Türk dili ve Türk tarihft işleri bugünün işleridir. Senelerdenberi söylediklerimiz hakikat değilse ve söyledikler- mize rağmen bu yliz dört sene- lik fakülte davasında dayanılabi- lecek bilgileri varsa ortaya dök- sünler. Sorbonda, Tıp Fakültesi nü- mayişlerinde, Bükreşte fakültenin başlangıcı olarak gösterilen Tıp- hane fakülte değildir, onun Ka- nuni Süleyman zamanından başlı- yan düşkünlüğün vakit vakit, za- man zaman islahı. için yapılan ıslahat nümunelerinden farkı yok- tur. Tıphane daha dünkü varlık- — tır. Ondan evvel var olan tıp medreselerimiz Türk malı değil midir ki bunlar yan gözle ba- kılmıya bile lâyık görülmüyor? Doktor: Osman Şevki ge < -— TAKVİM — PAZAR ğ ş1 Gün - 2- 1ci TEŞRİN 932 tumr 149 Arabl Rumt 29- Cemaevva': 1331 I8 - Eylâl <an v 1343 Vak't | vasa'i| Vakt ÇEcevi | varı, ha kk a. a 19 24 h ır z00 A STlakşaa li — Öğle | &6 VI İA Ot Ü Yataı ı _0* Mkali | 029 J. zi| 021 | B vi Gümz) İmsar

Bu sayıdan diğer sayfalar: