14 Mart 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

14 Mart 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kahraman bir Türkün maceraları KIZIL KILIĞLI ASLAN Yazan: Ömer Rıza j Tekm Köpeğini Öle Öldürelim! Hayır, Dedım, Ona El Dokunduranı Öldürürüm! Bizim tarafımızdan bir taar- tuz vuku bulacağını bilen Ata, geceli gündüzlü her tarafı göret- letiyordu. Onun gemileri de hep hazırdı, Biz hareket ettikten —sonra onun gemicileri bizi gördü'er. Biz de onları gördük. Herkes silâha davrandı. Oklar, iki taraftan yağ- mıya başlad. İki taraftan kopan naralar, gecenin karanlığını sars Gyordu. Bir aralık gemiler birbirine yak- laşmış, onlardan da, bizlerden de birçok adamlar karşiki gemilere allam ştı ve muharebe fena hak- de kızışmışt.. Bir aralık Tekini de düşman taraf nda gördüm ve bir kadın n iasanı nerelere sürükli- yeceğini bir daha anladım. Emir verdim: — Taş atnzl Ve taşların yerini gösterdim. Güçlü, kuvvetli yiğitler koş- tular. Koca taşlara sarılarak bü- tün kuvvetlerile fırlattılar. Koca taşlar, düşman gemilerinin dibinl sarsıyor, söküyor, deliyor, düş man gemileri su alıyor, batıyor« du. Diğer taraftan ok sağnağı de- yam etti. Düşman gemilerinden birkaçı batmıştı. Batan gemilerin içindeki adamları kurtarmıya uğ- raşan bir kimse bu'unmadığından Raferin bizim tarafımızda olduğu belli idi. Fizim gemilerimizin bir kısmı, karanlıkta — kürlülmiyecek kadar uzaklarda idi. Benim kar- pmda bir tek gemi kalmıştı. Onur — içindekiyer, — görek'erini süratle çekerek bize yaklaşıyore lardı. Biz de oulara karşı yürüdük. Düşman gemisi mahiraae bir manevra ile bize yanaşarak için- dekiler gemimize atladılar ve âdamlarımız tarafından karşılan- dılar. Tekin de bunların içinde ldi Bizim adamlar mızdan birine saldıran Tekinin kılıcı elinden düştü. Benim de onun Üzerine yürü- düöğümü görünce ansırın Üzerime Atıld. Ben ona karşı kılıcımı kullanmak istemiyerek geriledim, Gövertenin kenarına varm ştım, Tekin bir kere daha Üzerime at- lnca ikimiz de suya düştük. Gö- realer, hemen bana bir ip att- lar. Tuttum. Tekin de beni be- rakıaamıştı. Çktık. Bir saat sonra şafak sökl- yordu. Manzara korkunçtu. harp hlll devam ediycrdu. Gemiler indeki adamlar seyrelmişlerdi. ları boş gibi idiler. Ben gemide oturuyor, etraf #eyrediyordum, Denizden çıkar- dığım adam, karşımda baygın yatıyordu. Güönün ilk ışıkları do« mın o da kalktı ve oturdu. tanıyınca şaşrdı, ona : —Dağ dağa kavuşmaz, insan fasana kavuşur, derler, doğru değil mi? Biz de tekrar kavuştuk, iştel Yaplıklarını görüyor musua, Tekin?! Tekin, bana dik dik baktı, sonra sardu: — Suya beraber mi düştük? — Evet, — Karanlıkta seni — seçeme- dıııı, Aslan! Yoks Yoksa sana el kak dırmazdım, E —E kadırsan sanki ne olurdu? Sen benim yüreğimi dağ- lamadın mı? Tekin içini çekti. Sonra ke- keledi: — İkinci defa benim cantmı kurtarıyorsun! — Doğru, fakat er mühimi Üçüncüsül —Acaba — ozaman da kurtarabilecek miyim? Emin ol, Tekin, elimden — gelirse yine kurtarırım. Senden alacağım İn- tikam budur! — Buna tahammül edemem As'an ! Tekin kemerinden bıçağını çekti. Ben, hemen elinden bıça« gn kaptım ve emretlim : — Bu adamı bağlayın. S rtını Örtün, yedirin, içirin| Adamlarımdan biri itiraz etti : — Köpeği öldürelim ! — Ona el dokunduranı öldü- rürüm | Dediğimi yaptılar. Öteki gemilerde ne olup bit tiğini anlamak için hareket emri verdim, Kürekleri çektiler Adam- larımdan biri vaziye'i anlattı: — Zafer bizdedir. Birazdan herşey olur biter! — Ağabeyim nerede ? — Geliniz de çörünüz! Yürüdüm, “Turhban şeminin yelken direğine yaslanmış — ölü- yordu. Yanna oturdum. Fısıldar gibi söyledi: — Sana uğurlar, dilerim. As- lan kabilenin başına geçlin! — Nedex ? — Çüükü babamız da öldü... Turban kı'ıcı ile babamızın gemisine doğru İşaret etli. Onun gemisi Ata Eeyin bir gemisi ile yan yana idi. Sonra devam etti: — Ata Beyi kendi elimle öl- dürdüm, birazdan ben de ölece- gim. Sakın ağlama, Aslan, büyük bir harbi kazandık. Sen gemile- rimizi toplal geriye dön bizi şas nımızla, şerefimizle göml üzeri- YORK: Bir — miület adamdır, YORK: Vütanı için ölümü gö: züne alan ceneraldir. YORK: Fedakâ lığın ve mert Tiğin timsalidir. YORKa Tarihte kahramanlık nümünes'dir, YORK: Ufanın muazzam şah- eser filmidir, 16 Mart Perşembe ık—:ııııınd.m itibaren MAJİK'te Bturbul Beletiyesi ŞehirTiyatrosu g LI yaratan Pu akşam 21,30 Büyük İKRAMİYE Opereti UMUMA SON POSTA mize bir merzar yap! Tekinne ol- du? öldümü? ö'düyse onun'la bi- razdan kavuşacağız. — Hayır, ölmedi, esir düştü. — Esirmi? ne demek? bütün kabilemiz karşısında — kesilmek içinmi? bunu yapacağınıza yemin edin, bütük arkadaşlar ant içini çünkü kardeşime İnanamıyorum. Çünkü o südünü emdiği kadının oğlundan intikam almak, onun kanını dökmek istemez. Ant için! yoksa ber gece rüyanıza girer, sizi rahatsız ederim. Çabuk ant için, kolaklarım duysun! Geminin her tarafından se ler yükseldi: — Ant içiyoruz; Kahraman Turhan, ant içiyoruz! — Tamami — Aslan, — yan- ma gel, vedalaşalım. Artk öte- ki dünyaya gidiyorum. Belki tekrar buluşuruz. Çocuklar hepi- nizi ayrı aytı. sevdiğimi bilia! Sonra Turhan emretti: — Harp destanlar.ndan birini okuyun! Arkadaşlar okumiya başla- d.lar, onların tatlı sesleri arasın- da o da kendinden geçti, vo... Öldü. Bir az sonra bütün gemilerin toplanmas nı emrettim. Yelkenle- rimizi açtık ve geri döndük. Biz- den bir hayli adam öÖlmüştü. Bir- çoklarımız yaralı idiler. Fakat düşman — mahvolmuştu. Düşman gemilerinden ancak biri batma- mş o da Ata Beylerin diyar:ma fe'âket haberini ş ötürmüştü. Ata- ların yurdu, dullar ve — öksüzler yurdüu olmuştu, destancılarımız, artık bu düşman diyarında bir kadımı isteyecek, bir genç kızı sevecek bir tek erkek bulunma. dığını söylüyorlardı. Hakl ydı'ar, Çünkü bütün Ata Beyleri adeta siüip süpürmüştük. Yurdumuza vardıktan sonra sahile çıktık. Annem Gönül H. bizl karşladı. Çıka çıka kadın- cağzın harşısna ben çıkmıştım, Anneciğim sordu! — Oğlum Aslan, hani baban, hani ağebeyin ? Geriye işaret ederek ve uzak- taki çemileri göstererek: — Onlar, orada! Dedim. — Neden geride kaldılar! — Çünkü uyuyorlar ve bir daha uyanmıyacaklar ! Annen bir çığlık kopardı, ve yera aerildi. Üç $Ün onu ay İtamadık. — Zavallı — annemin ka'bi bu müthiş darbeye daya- namadı. Üç gün — mra gözlerini açlığı zaman bo yanına çağırdı. Çiçeği tel'in etti. Fakat Tekin için bir şey söylemedi, çünkü onu da bizim kadar severdi. Sonra beni kucakladı ve: Belki bir daha görüşürüz, dedi ve gözlerini yumdu. ( Arkaşı var ) Mart 14 sfai;i)ul’dan İtalya'ya Kaçırı an Türk Kızı.. ( Bış tarafı 1 ircl sayfada ) Milleti karşısında ağır bir kimin nesi imiş? — Yazmış al, okul Annemin elime tutuşturduğu kâğıtta o zaman Fırka kuman- danı olarak Balkan harbine işti- râk eden babam kısaca diyor- du kir *— Bu Çucuk bize bir ema- nettir ve kendi çocuğumuz gibi bakacağız. Kırkkiliseden çekilir: ken aldım. Babası, atımın dizgin- lerine yap şarak feryadediyordu.: — Bizi bırakıp ta nerelere gidiyorsunuz? Bu çocuk o ihtiyar adamındır. Düşman ayakları altında kalma- ması için gönderiyorum... Kızın adı Huriye idi.Biz, ona, yüzünün güzelliğinden kinaye ola- rak Melek dedik. Ve Melek te 1921 senesine kadar yanımızda kaldı. Büyümüş ve bakım neti- cesi daha gösterişleşmişti. Evde, hakikt bir evlât gibi muamele görüyordu. Sonra bir gün Melek ortadan kaybolu. Aradık, ta: radık, Zabıtaya haber verdik, hiçbir. netice çıkmadı. Elimizle yetiştirip büyüttüğümüz bu kız- cağızın doğru yoldan çıkarılmış olması da aklımıza geldi. Kan ağladık. Fakat olan olmuştu. Emrivâkil kabul ettik. Bu ara, dost, düşman birtakım haberler getiriyordu: — Yahul Haberin var mı? Si- zin Mılık filanca bey!e oluruyor- u — Birader, Meleği geçen gün köprüden geçerken gördüm. Çok üzel K —ıİ”Sıı:lın Melek bir dalyan sahibile evlenmiş. Başımı sallıyor, bir lâhavle çekiyor ve yoluma devam edi- yordum. Aradan seneler geçti ve Melek artık unutuldu. * Evvelki sene idi. Bir çün Sey- risefainde otururken İtalyadan bir mektup a!dım, Zarfı açtım, yazı italyanca idi. Altında da Mari Aleksanyan İmzası vardı. Bir şey anlamadım. İtalyanca bilen biri- ne okuttum ve öğrendim ki mek- tubu yazan bizim Huriye — Mes lektir. Torino ciyarında Pianezza isimli bir manastrda afdiliyor, Istanbuldan Ermeniler tarafından kaçrı!dğım haber veriyor ve oradaki manastırda rahibe olarak yetiştirildiğini, yanımıza gelmek istediğini bildiriyor. Teessür ve hayretimi tabil tasavvur edersiniz. Hemen cevap veriyorum. Fakat beklediğim — mektup gelmiyor. Derken, bir şün Sör Adelayd isimli rahibeden bir mektup da- ha geliyor. Kadın, mektebin da- gılacağım, * talebenin ya rahiba olmak, ya evlenmek, yahut aile- lerinin yanına gitmek hususunda gerbest bırakıldıklarını anlatıyor, bizim Mari ismini alan Meleğin de yanımıza çelmek istediğini ve aldırmamızı bildiriyor. Bildiriyor ama bizim Meleğe yazdığımız mektuplara cevap yok. Sonra anlaşıl yer ki k za gönderdiğimiz mektuplar eline verilmiyormuş, Maamafih, o, bir kolayını bularak bir yabancı el ile vaziyeti bildi- riyor, biz Milâno Türk konsolom hanesine müracaat ediyoruz. Kam- soloshanenin * Melekle alâkadar olduğunu gören Ermeniler kızı Parise kaç rıyorlar. Set Grasyen manastırına kapıyorlar. — Orada, kendisine hizmetçilik yaptırılmak isteniyor. Reddediyor. Gösterdiği aksilikler yüzünden Epernay şehrine getiriliyor. Orada da ayni hal tekerrür ediyor ve Torino konsoloshanesine müracaat edip vaziyeti anlatıyor. Konsolos- hanenin müdahale ve teşebbüsü ile İtalyaya ge'iriliyor. Konsolos Münir Beyin evinde bir hafta ka- hyor. Bu zat, Melekle çok alâkadar oluyor, para veriyor, Brendizi'ye kadar bir memurla gönderiyor ve bir gün, bizim Melek evimize çılııö el(ııyor 5K | 'mdan sonra 'eti e izah edebilirim: NL Müracaat Üstüne müracaat.. Her gelen: — Kız benim kızımdır.. — Bu çocuk benimdir.. Deyip duruyorlar. Vaktile ba- bamın bu çecuğu evlâtlık edin diğine dair vesika, her nasılsa muhafaza edilmiş- Bu sarahate rağmen ve çocuğunu vaktile ter- keden babası o zaman ihtiyar bir altmışlık olduğu halde talip çıkan ç.kana. Bu, işin geçici ve muvakkat tarafı. Fakat, bu arada Huriye — Melek'te hâsıl olan değişiklik hayret verecek bir dereceyi buk muştur. Bu kız, o zaman güçlü kuvvetli bir yavru iken bugün, bir ciğeri hasta ve bu hastalık neticesi pnömotoraksi yapılarak gönderilip alil bir hale getirik miştir. Senelerin çektirdiği ıstırap e denilebilir. ki kanburlaşmış, adeta çökmüş ve kavrulmuştur. Hele kendisine yapılan telkinler... Bunlar hakkında fazla bir şey sölemiyeceğim. Fakat kısa bir misal ile, bunların ne derin ve köklü birer zehir aşısı olduğuna işaret edeceğim: Bizim Melek, uzun taman memleketinden ayrıldığı için Türk devlet adamlarından kimseyi ta- nımsz. — Başvekil İsmet — Paşa müstesna. Çünkü İsmet Paşa geçen sene — İtalyaya gittiği, zaman o da görmüş, Bilhassa gösterilmiş. Sordum: — İsmet Paşa İtalya'ya niçin gelmişti? — Katolik olmak için. Birden, durakladım: — Ne münasebetl diyecek. tim. Sonra, biçare yavruya yapı- lan telkinler hatırıma geldi ve şu suali sordum. — Ben de Katolik — olmak İstersem oraya gitmiye mecbur muyum — Hayırl Burada da papaz yapabilir. — O halde, İsmet Paşanın böyle bir fiksi var ise neden eralara kadar zahmet ve masraf edip gitsin. Yavrucuk biraz şaşaladı, di- şündü. Nihayet — Hakkınız var, dedi. Fakat büyük adamdır. Be!ki büyük papaslar yapsın diye gitmiştir. Güldüm ve hakikati anlaltım. O zaman, ne büyük bir yalance lıkla aldatıldığ n öğrendi. Gitti, kendi eliyle eşyaları — arasından bir kart çıkarttı. Bu kartta, diz çökmüş — ve elleri arkasına bağlanmış bir adam duruyor, onun baş ucunda da elleri baltalı iki adam direniyordu. Elleri boağlı olan Ermeni, öbürleri onu öldür- hazırlanan Türklermiş. Gö- =:I! sobaya attı. * Bugün arka arkaya bir çok kimselerin talip çıktıkları kızcağız işte böyle bir dalâlet içine düşü- rülmüştür. Oau, zamanla ve sabırla tedavi — etmiye — çalışacağız ve abancı ellerin istismar etmesine ı raknayacağız. « . ;

Bu sayıdan diğer sayfalar: