7 Temmuz 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

7 Temmuz 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- Kara — İki Tabur p: j ! y ; ; | j Evvelâ göprüyü, sanra dehlizi | geçtim. Nihayetteki kapı aralık © Bırakıldığı için kolaylıkla geçtim. Bir merdivenle karşılaştım. Tam | yirmi ayak olan bu merdiveni çıklım. Bir kapıya — geldiğimi | hissettim... Etrafı, dikkatle din- ledim, Derinden bir mırıltı işit- | Bim. Çakmağımı yine çıkardım. — Fakat ihtiyaten çakmıyarak . taşı *ı çeliğe sürtmiye başladım. Hafif | hafif çıkan kıvılcımlardan bulun- | duğüm yeri, derhal anladım. Bu- | Tası, evvelce anlattığım üç kapılı — küçük sofa idi. Mırltı, karşıki odadan geliyordu. Burada, sarraf Güzeloğlunun — kızı Lüsye bulunuyordu. Benim | durdüuğum kapı da önünde taşlar — yaığılı olan kapı idi. Taşlar bir bu kapı her zaman kullanılmıyor; ancak pek mühim işlerde, - şimdi — benim çıktığım-ikinci kat yeraltı mahzenlerine iniliyordu.., Allah — biliyor ya, burada aklıma bir | delilik geldi. Canım, gidip Lüna- yı görmek istedi. Fakat şeytanın bacağını kırdım. Bir delilik yü- — zünden, ele geçen bu büyük fir- | gatı kaybetmekten korktum. He- | men uzün dehlize daldım. Artık — buraya ayağım alıştığı için âdeta — koşa koşa yürüdüm. Gündüzden aralık bıraktığım demir kapıdan — geçtim. Merdivenleri çıktım. Yü- — züme temiz hava çarpınca, Alla- ha şükrettim. Gâvur Mehmedin sözü bura- — ya gelince kapı birdebire açıl- dı. Başını kapıdan içeri sokan — bir yaver: — — Hüsnü Efendi!.. Müşir Pa- — ga Hz,, sizi istiyor. ç Diye serteftişi çağırdı. g. Hüsnü Efendi, derhal yerin- — den siçradi: - — Hele durun — çoçuklar.. Paşa, mabeyinden gelmiş.. İnşa- allah, hayır haber getirmiştir. N Diye kapıdan 'fırladı. < * o Zaptiye Müşiri Pepe Mehmet — Paşa, odasında telâşli telâşli ge- — ziniyordu. Hüsnü Efendi içeri — girer girmez durdu. B — Bak, Hüsnü Efendi.. Yarın — sefarete malümat verilecek. Bir- — kaç memur istenilecek.. İki tabur — da asker celbolunarak çetenin — bulunduğu yerler muhasara edi- lecek. Artık bu caniler, tamamen ele geçirilecek.. Göreyim sizi. — Arkadaşlarınızla bir güzelce mü- — zakere edin. Bir vukuata meydan — vena'den artık şu işi bitirin. P. Dea, — Hüsnü -feudi, sabredemedi. ;_Plşıyı olan hususiyetine güve- — merek alaylı bir sesle sordu: - — Bir bando da muzika götürelim mi paşam?. — Mehmet Paşa, bu sualin ma- — masını birdenbire kavrıyamadı : — O, niye iyi?, Diye, Hüsnü Efendinin yüzüne baktı. — Niye iyi olsun, paşam... haneye haber gönderiyo- y e DN WECEAM — v e CON AA ' Ğâvur' Mehmet kenara kaldırılmıştı. Demek ki | Yürek Çetesi Tefrika No. 51 Askere Ne Lüzum Var Efendim Bu gece canilerin hepsi Kıîy]în&ukulluğundı içtima edeceklerdir sokaklarına döküyoruz.. Ortalığı bu kadar velveleye veriyoruz.. Tabiidir ki herifleri elimizden ka- çırıyoruz... Böyle bir alayda ban- do bulunmazsa bir eksiklik ol- mazmı ?,. — E, ne yapalım oğlum.. Se- farethaneye haber vermek zaruri., — Pekalâ efendim, amma.. Bunda da ihtiyatlı bulunmalıyız.. Bu heriflerin Sefarethanede de bir adamlarının bulurmadığı ne ma- lâm?.. olabilirki oraya yerleştir- dikleri kapıcı, hademe, seyis gibi ayak takımlarından işi daha evvel haber alırlar.. Hepsi birer köşeye saklanırlar... Biz evi basarız., Bir şey bulamayız.. Büyük bir mah- cubiyete uğrarız. l ruz... İki tabur askeri, Beyoğlu | rethaneye şöylece bir. sebepten | dolayı diye... — O, kolay efendim.. gele- lim asker meseleşine... İki tabur askere ne lüzum var. Bu gece canilerin hepsi Kalyoncu kullu- gundaki evde içtima edecekler- miş.. Şu halde, iş kolaylaşıyor; demektir. Bir bölük zaptiye ile de bu işi halledebiliriz. — Bu haberi kimden aldınız?., — Gâvur Mehmet kulunuzdan, — Ay, Gâvur Mehmet gel- di mi?.. — Geldi | oturuyor. | — Çağırın şunu bana... Nasıl adamdır; bir kere yüzünü göreyim. Hüsnü Efendi, derhal gitti, Gâvur Mehmedi getirdi, Zaptiye müşirine takdim etti... Metmel Paşa, birçok - iltifatlarda — bulun- İçerde efendim. PO Havaİafd : Gayritabitlik Var — Rasathane bugün havanın açacağını söylüyor, fakat inanma! * Uşak'ta Ergenekon, Turan Şerefine Bir Ziyafet Verdi Uşak ( Hususi ) — Ergenekon ve Turan İdman kulüpleri ara- sında cidden şayanı takdir bir samimiyet vardır. Ergenekon ku- lübü Turan kulübü şerefine bir eğlenti tertip etmiştir. Eğlentiye kulübün musiki heyeti de iştirak etmiş ve cidden çok güzel bir gün geçirilmiştir. — Münasip.. öyle ise, sefa- otomatik Çikolata Makinesi duktan sonra son vaziyet hakkında | malümat aldı. Gâvur Mehmedin | istirhamı üzerine, Kara Yürek çetesinin ele geçmesi için yapıla- cak işleri, Hüsnü Efendi ile ar- kadaşlarına bıraktı. - Yalnız, şu emri vermeyi de unutmadı: — Sefarethaneye malümat vermek.. ve canilerin bulundukları mahalleri iki tabur askerle mu- hasara etmek, iradei seniye ikti- zasındandır. Bunu, unutmayın haa. * Burada resimlerini gördüğü- nüz Rifat ve Abbas beyler, uzun süren bir çalışma — neticesinde otomatik surette iş gören maki- neler vücude getirmiye muvaffak olmuşlardır. Resimde — görülen makine, kendi kendine çikolata satmaktadır. Memleketimizde he- nüz inkişaf etmiyen bu çeşit ma- kineleri ilk defa olarak bu iki Türk genci yapmıya muvaffak olmuşlardır. Kendilerinden daha Sirkeciden bir sürücü beyhî büyük muvaffakiyetler bekleriz. rine atlıyan Gâvur Mehmet, giltere sefarethanesinin arkasın- daki dar sokakta hayvandan indiği — zaman, artık — ortalık yavaş yavaş kararmıya Derhal dükkânını kayıtsızlıkla iş görmiye başladı. Ara sıra akşam müşterileri geli- yor; Gâvur Mehmet müsterihane bunlarla alış veriş ediyordu. Ayni zamanda bir gözünü de Bonellinin kapısından ayırmıyordu, Kapının önünde birdenbiye Lüna göründü. Yine her zamanki gibi siyah bir örtüye bürünmüş.. elindeki sepet- le dükkâna geliyordu... Gâvur Mehmet, derhal vazi- yeti aldı. Lünayı, alışkın olduğu | tarzda- karşıladı. Fakat Lünanın | | yüzü solgun ve halinde de bir | | telâş vardı. Hatta Gâvur Meh- metle karşılaşınca, kendini tuta- madı : ( Arkası var ) Diyarıbekir'de ir Muallimin aa Byar : Dilini Koparanlar Yakalandı Diyarıbekir, ( Hususi ) — Sil- vandan Hanı'ya giderken meçhul şahısların taazrruzuna uğrayarak çenesi parçalanan ve dili kopan muallim Ali Ulvi Beyin sıhhi va- ziyeti düzelmektedir. ] Suikastı yapanlar Hanılı Ah- | met ve Seyfettin isminde iki kişidir. İkisi de yakalanmış ve | Lica Adliyesine teslim edilmişlerdir. Hainlerin bu suikasti Şeyh Sait isyanında Ali Ulvi Beyin İstiklâl | mahkemesinde akrabaları aleyhine | şahadet etmesinden dolayı inti- | kam almak maksadile yaptıkları söylenmektedir b ei KĞR oli e ee S e bürlae Sar| Bu Sütunda Hergün HİKÂYE Yazan; Naci Sadullah — - Cingöz - Serkomiser, karakolun sırala- rındanbiri Üüzerinde — uyuklayan ihtiyara baktı, arkasında duran memüra sordu: — Kim bu? — Gece saat on birde getir- diler, bir aile toplantısında hiç sebepsiz, tuğla darbesile iki kişi- yi yaralamış!... İhtiyarın zaptına göz gezdiren serkomiser: — A, dedi, Cenap Muhtar... Romancı Muhtar... Ufak bir istintaktan sonra tahta kanape üzerinde pinekliyen bu yırtık pırtık kiliklı, perişan simalı — adamın ten — on seneden — fazla — zamandanberi ismi duyulmiyan muharrir Cenap Muhtar ol Serko- miser, bi kıymetli eserlerin bu tanınmış müellifini hürmetle selâmladı. Evlâdına acıyan bir baba şefkatile: — Siz buralarda bu kıyafette.. Hayret! Dedi!.. İnanılmaz bir hikâyel! — Merak ediyorum, anlatın bakalım ne oldu? — Karım öldükten sonra, çok fenalıklarını gördüğüm insanlar hakkında ümde — kökleşen nefret beni onlardan uzaklaşmiya sevketti. Ozamandanberi, sene- lerdir, sessiz, uzak bir köy köşe- sinde bir köylü gibi toprak adamı oli m, J;ım zaman yapyalnız yaşadım. Ah azizim, yalnızi dünyanın en asil saadeti... 'akat günün birinde karşıma çıkan iyi ve ziyansız bir dost yalnızlığımın saadetine halel ge- tirmedi. Her günüm “ yle beraber geçiyordu. Om hiç ses çıkarmadan, susmadan konu- şan 'mnlırdındı iyi b:_nlııııorgâ Son 4 ir - işim llubnlı'm iye mocb:ı:':tııqh.' İ Bura; ince, yegâne bamın yeğe:l.mşn davetine dostum Cin- gözü de beraber götürdüm. Telefonda anlattığı adresi bul- dum. Ykük"ı;ş bir sefertasını g dıiran koca bir apartımanın şinci katına tırmandık. Kapıyı açan — hizmetçi yol gösterme- den çekilip gitti. Antreden sa- lona bakınca garip bir manzara ile karşılaştım. Ortada eşya na- mına bir şey yoktu. Kırmızı ve ufak bir ampulden dökülen zayif ışık etrafiı yarı karanlıktan kur- taramiyordu. Eşya namına bir şey göremiyordum. Duvar diplerine sekiz on ıldıidı oturmuşlardı, hiç konuşmıyorlardı... Az ıî;ırı goril gibi omuzları üzerinde buldok kafalı bir adam peyda oldu. Bir göşede bir valiz- den ği kalin uzun bir 'ry' eline alarak ortaya geldi. Tam _lîrp Malülleri ile V?Ş:eh ampulün altına ldiği — zaman hafif - fazlalaşan :ıîıtıgl bu uzun şeyin koskoca bir yılan, bir boğa yılanı olduğunu dehşetle gördüm. — Bi 'a mı dediniz? — Evet hem de dört beş metre boyunda bir boğa... Ne oluyordu, ne olacaktı anlamıyor- dum, Bir aralık vücudum kuvvet- ?'dhü fırl:îııyı 'tâıı.hılmış cılız. bir idan gibi sarsı! gözlerim oy- lııldın:dııı firliyor. sandım: e — Canavarın, kırmızı ışıkta kızillaşan koca ağzında — biçare dostüum Cingözün hafif ince boy- nunu îörüı. Köşede oturanlar dehşetle büzülmüşler, biribirlerine sokulmuşlardı, titremeleri olduğum yerden görebileceğim kadar art- mıştı. Müthiş — mahlükun ölümü hatırlatan bir parıltile fıldır fıldır dönen gözleri kimsede kıpırda- mıya takat birakı h Sevdiği bir vücudu tehlikede gören her insan gibi bana da şüursuz bir cesaret geldi. Yerim- den bir ok gibi fırladım. Fakat o anda kırılası iki kol kuvvetle omuzlarıma yapıştı ve beni, dos- tumu kurtarmaktan menetti. — Hiç kıpırdanma, sus! di- ordu. Zavallı dostumun gözleri ğ rkutucu ll? sabitlikle gözlerime ikilmişti. T b yor, bağrıyordum. Lıhıeıç“ WIGGİP meden müdakale edebilseydim onu kurtarabileceküim! Fakat omuzlarıma sarılan kırı- lası dört el gevşemiyordu. O anın Te iki herifin eçen sert parçayı iki heri E İırlıt!ı:ı. - Fakat ne çare ki ondan sonra canavarın ağzından kurtardığım biçare dostumda hayat eseri tü- kenmişti... O sırada çalan telefon serko- =iıere , meselenin aslını anlattı. yeğeninin o akşam evinde verdiği davette, muzik- :ıol ;lkntbî’!eriııdcn birisi numara- larını irini gösterecekmiş. Alıştırılmış yılanın bir tavşanı nasıl yediğini seyrettirecekmiş, Cenap Muhtar davete tesadil- fen tam numaranın sı- rada gitmiş. Ve boğa, hazırl Tavşandan evvel önüne aktığı için Cenap Muhtarın beraber ge- tirdiği tavşanı boğazlamış. Komiser hiddetle muharrire dündü: — Ya, siz dedi beyefendi, bir saattir hangi cinayetten bah- ir tavşanmış!.. Muharrir büyük bir ıstırapla: — Evet efendim dedi, işte o tavşan, benim yegâne dostum “Cingöz,, dü... it yeüml;üne dağıtılacak ikramiye paraları hakkında ilân: M. M. Vekâletinden: 1 — 1485 numaralı kanuna tevfikan Harp malüllerile - şehit yetimlerine verilecek ikramiye parasından şehit yetimlerine ait olan kısmının 21 Haziran 933 tarihine tesbit edilen 38997 şehit yetimle- rine de dağıttırılmasına başlanmıştır. 2 — Bundan başka 930, 931, 932 senelerinde ikramiyesini alamıyan' 6332 şehit yetimlerine de © senelerde emsaline - verilen nisbette ikramiye verilecektir. 3 — Bu ikramiyelere ait havaieler ziraat Bankası tarafından icap eden mahallere gönderilecektir, 4 — 22 Haziran 933 tarihinden sonra ikramiye talebinde bu- lunan şehit yetimlerinin hakları 934 senesinde yapılacak tevziat ta verilecektir. S — Malüllere ait ikramiye paraları tefsir kararına göre Harp malülleri tesbit edildikten sora iki ay zarfında verilecek ve keyfiyet ayrıca gazeteler ile ilân olunacaktır. “3130,, “2910,,

Bu sayıdan diğer sayfalar: