July 11, 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

July 11, 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

î p y % L | p İ ı[, 'F | sevap için mektupl ara (6) kuruşluk Gâvur Mehmet Kara Yürek Çetesi Maima zel Şu Tabancayı Tefrika No, 55 Al Yastığının Altına Koy Kadın bir le;ıalık yapai-ıı, tabancayı çıkar ve ucunu ona çevir... — Evvelâ, yavaş söyle matma- zel.. sonra o kadar acele etme çıkacağımız kapılar, henüz tama- men açık değildir. Burada bir iki saat daha kalmıya mecburuz. Şimdi, soracağım suallere cevap ver. Lüsye'nin çıplak kolları bir anda yanına düşmüş; (birdenbire parlıyan ümitleri sönmüştü. Yine canlanan bir emniyetsizlikle mırıl- dandı: — Sorunuz.. ne istiyorsunuz?. — Sen burada daima yalnızmı kalıyorsun matmazel. — Çok zaman yalnız.. Fakat arada sırada bir İtalyan kadın geliyor. Uyku zamanlarında be- nimle beraber bulunuyor. — Bu kadın, — geceleri mi, yoksa gündüzlerimi geliyor. — Bilmiyorum ki., Beni buraya kapadıkları zaman, baygındım. -kadar baygın kaldım.. Ken- geldiğim zaman gecemi idi, zmü idi?.. Bunları hiç bil- m. Gâvur Mehmet, — düşünerek kendi kendine söylendi: — Öyle ya.. Yedi kat yerin dibinde yaşıyan bir adam, geceyi gündüzü ne bilir. Eh pekâla, matmazel; bu kadından başka odana gelen olmazmı?, — Bir defa iki erkek geldi. Yüzleri örtülü olduğu için tanı- yamadım. — Bunlar ne yaptılar?.. — Babama bir kâğıt yazdır- dılar. — Ne yazdırdılar?.. Lüsye, birdenbire durdu. Gü- vur Mehmedin yüzüne dik dik bakıyordu... Gâvur Mehmet sordu: — Söylesene matmazel.. Ne yazdırdılar ? — Hem, babamın yanından geldiğini söyliyorsun.. Hem de babama yazdığım mektubu bilmi- yorsun.. anlıyorum. sen de onlar- dansın.. Şimdi gelmiş, benim ağ- zımı arıyorsun. Gâvur Mehmet, — Lusyenin korktuğunu anlamıştı. Bu, dar SON POSTA SRETE a SY TUR ASN Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk garzetesi stanbul: Eeki Zaptiye, ıd.'e' Çatalçeşme sokağı 25- 'Telefonı İstanbul - 20203 Posta kutusur İstanbul - 761 'Tolgrafi lstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ | 1400 Kr. 1 Sene —47COKr 750 , GAy 1400 , 400 « 3 » 800 , W W . 300 . Gelen evrak geri verlimez Hanlardan — mes'uliyet alınmas Gul İlâvesi lazımdır. Adren değiştirilmeni (20) kuruştur. Gazetemizde çıkan resim ve yazların le hakları mahfuz ve gazetemlaş alitir, zamanda onunla sözü uzatma- mak için hakikatı söylemiye mecbur oldu: — Matmazel!.. Sana açık söy- leyeyim.. Ben, zabıta memuruyum. Benden korkacak, çekinecek hiçbir şey yok. Eger sözlerimi tamamen dinlersen bana büyük yardım etmiş olursun.. Hem de sen kurtulursun, Şimdi, bir su- alim kaldı sana.. Seni bekleyen Lüsyeye biraz emniyet gel- mişti. Müsterih bir sesle cevap verdi: — Eh... Şöyle böyle yarım saat oldu? — Acaba, gelmesi yakın mı? — Yatacak zaman, yaklaştı. Zannederim ki çok kalmaz. — Pekâlâ Matmazel. Şimdi de sana birşey tenbih edeceğim, Şayet o kadın gelirse, her zaman- ki muameleni kat'iyen değiştirme. Hatta, başının ağrıdığını bahane et.. yorganı başına çek, yat... ihtimâlki bir buçuk iki saat sonra bazı gürültüler işiteceksin. Kapı- mın dışında kıyamet kopsa, sakın yerinden kımıldanma... Yalnız şu tabancayı al. yastığının altına koy. Eğer o gürültü esnasında kadın senin üstüne gelir ve sana bir fanalık yapmıya kalkarsa.. hemen tabancayı çıkar, ucunu ona çevir, korkut.. yok eğer kork- mazsa ve o da sana silâhla hü- cum etmeye kalkarsa, hiç düşün- me tetiği çek.. domuz karıyı yere devir. Lüsiye, hem Gâvur Mehmedin verdiği talimatı dinliyor, hem de titreyordu. Gâvur Mehmedin söz- leri bitince, iniltili bir sesle mu- kabele etti: — Fakat, ben silâhtan çok korkarım.. ömrümde bir kere bile elime almamışım. İ — Çare yok madmazel., tatlı canını kurtarmak için bir feda- kârlık yapacaksın.. amma, kim- bilir.. belki hiç bir gürültü ol- maz.. senin de böyle birşey yap- mana lüzum kalmaz. Gâvur Mehmet Lüsyeye çift namlılı ve kapsullu tabancayı ve- rirken, horoz kaldırmayı, nişan almayı, tetiği çekmeyide öğret- meyi unutmadı, Burada artık işi kalmamıştı. Tam kapıdan çıkar- ken hatırladı. — Madmazel!.. O kadın ge- lip te yatacağınız zaman kapıyı arkadan sürmelermisiniz? — Hayır.. çünkü, o uyumaz. Ben burada yatar uyurum. O, şu kanepede oturur, beni bekler. — Haaa.. şimdi iş — değiş- ti. Şu halde,e şayet dediğim gürültü olursa, evvelâ hemen ko- şar kapıyı kilitler ve ondan sonra da tabancayı alır, o kadının kar- şısına gebersin... Lusye, ellerini oğuşturuyor, ve gözlerini tavanda gezdirerek söyleniyordu: — Ah. bunlar henim yapa- bileceğim şeyler değil amma.. hemen Allah yardımcım olsun. (A ) kadın gideli çok zaman oldu konferansı içine düşer de azmaz olur mu? — Suların azgınlığına ne der- sihi.. — Tabii, — koskoca — Londra Resminizi Bize Gönderiniz * * 'ize Tabiatinizi Söyliyelim Rosminizi kupon Ho gönderiniz. Kupon diğer sayfamızdadır. z g - i LA a| G DA ae eder, nazik ve hürmetkâr bir tavır alır. Maa- haza; işini bi- lir. Herkesle iyi — geçinmek : İ gürültüsüz ve kavgasız bir hayat geçirmek is- ter. Kadın ve sevgi mevzularına lâkayt kalmak istemez. z 209 Sabit B.: Şıklığa ve kendisini gösterecek - tarzda iyi gi- yinmiye heves- kârdır. Yara- 22 Bursa'da Naşit B.: Güler yüz- B ea lü ve neş'eli- İi dir. — Müşteri- lerine — iltifat tıcı ve müca- deleci olmak- | tan ziyade mu- ayyen işlerde muvaffak olur. Men faatlerini düşünür ve başkalarına dağıtmak istemez büyüklüğü sever ve ken- disine — ehemmiyet — verilmesini ister, u 28 Borda Durmuş Naci B.: Zeki ve işinde be- ceriklidir. Mu- amelesinde ne- zaket — vardır. Kendisini teh- Hkelere, masş ceralara atmaz, fiil ve hareket- lerini ve men- faate ait işle- rini dikkate tabi tutar. Okumıya haveskâr intizama riayetkârdır. 23 Samsun'da Hamdi B.: (Fotoğ- rafının dercini istemiyor.) Acül ve alaycıdır. Pek sıkıntıya gele—- mez, başkalarına minnet etmek- te müstağni davranır, olgunluk göstermez, Çabuk kızabilir. Fa- kat hiddeti kırıcı ve kindar de- gildir. Parayı daha ziyade sarfa temayül eder. E 25 Eskişehirde F.N. H. 2 (Fotoğ> rafının dercini istemiyor.) Bıluç- larında hüzün vardır. Nadiren neş'elenir çabuk müteessir olur ve almır. Gürültüden kavgadan hoşlanmaz, yüksek sesle konuş- maz bu halile etrafının rikkatini kolaylıkla tahrik edebilir. MA 1871 yahuda 1872 senesiniu Eylül ayında idi. Yüybaşı Layerlöf bahçesinde ağır adımlarla dola- şıyordu sıkıntılı ve neş'esiz olduğu | her halinden belli idi. | Evinde, kendisini çok seven iki küçük kızı vardı. Çoçuklar babaların bir derdi, bir sıkıntısı olduğunu görüyor ve anlıyorlar, ve onun bu halini geçirmek onu meşgul etmek için tır çare dü- şünüyorlardı. Fakat ikisi de henüz birer çocuktu, biri on dört diğe- ri on bir yaşında idiler. Sonrada kendi meşguliyetleri de vardı, mü- rebbiyeleri, desleri, vazifeleri el işleri... Bugün bunların arasında nasıl onu oyalamak için bir çare düşünüp bulacaklardı. Bir gün içlerinden biri nota- | ları karışlırırken bir marş buldu. Bu dört el ile çalınmak için ter- | tip edilmiş olan meşhur Björne- | borga maştı. Bu marş bir za- manlar pek sevilmiş ve herkesin ağzında dolaşan bir şeydi. Onu | duyunca insan yerinde duramaz, kanı harekete gelir, ateşlenirdi. İşte yüzbaşı Layerlöf'ün iki kızı bu marşı pek severlerdi. Çünkü bu marşı babaları da herşeyden, herkesten çok severdi ve bunun için küçük kızlar piyanoda bu marşı öğrenmiye çalıştılar. Bir gün öğleden sonra yüzbaşı Layerlöf — gündüz. uykusundan kalktığı zaman ona kızları sa- lona gelip - salıncaklı iskemleye oturması için yalvardılar. Sonra küçük kızlar piyanonun başına geçerek bir zamanlar babasına neş'e veren o güzel marşı çal- mıya başladılar. Marşı okadar güzel çalamıyor- lardı. Çünkü pek kolay birşey değildi.. Hıımı:f'ıh =r bü; Bkk bir gayret ve heyec: çi e ları z:eyı babalarına beyendirmek istiyorlardı. Küçük - kızlar baba- larının marşı duyar duymaz mem- nuniyetle alâka göstereceğini, onlarla beraber söyleyeceğini, veyahut oturduğu iskemlenin ke- narına vurarak mezür tutacağını işlerdi. Fakat hiç böyle ü bir söz söylü, lmadı. O, ne bir söz , olma =_ ne yerinden kımıldanıyordu. çanın sonlarını - cesaret ve şevk- lerini kaybetmiş oldukları için - daha fena çaldılar ve bir az su- kutu hayale uğramış gibi neş'esiz ve sakin . piyanonun önünden kalktılar. Babaları iskemlesinde oturuyordu. İki ellerile yüzünü kapamıştı. Ağlıyor mıdı? Onlara bir söz söylemiyecek mi idi? Yüzbaşı ağır ıîıı yüzünden ek lerini çekti ve kızlarıma yanına gelmeleri — için bir- işaret etti. Ağlamıyordu. Fakat — yüzü her zamankinden daha solgundu. Ço- cukları yanına geldikleri zaman: — “Bilmiş olsanız ben bu marşı ilk olarak ne zaman dinle- miştim!,, Diye mırıldandı. Onlara bir şey anlatmak istiyor gibi idi, fakat vazgeçti, daha yavaş bir sesle: — “Anlamazsınız. ki... Diye ilâve etti. Fakat size bunu bana çaldığınız için teşekkür ederim!,, Yerinden kalktı. Ve uîku!nı_ başına koyarak her zamanki gibi akşam gezintisi için dışarı çıktı. Küçük kızlar pencereden baktı- lar, ve hâyretle gördüler ki ba- baları, bu son zamanlarda her- ün yaptığı gibi bahçede, her- esten kaçarak kendi kendine dolaşmıya gitmiyordu. O, işçile- rinin çalıştığı — tarlalara doğru gidiyor, ve daha uzaktan onlara hitap ediyerdu. “ocuklar sevinçle — güldüler, hiçbir. söz söylemeden, büyük bir muvaffakıyetitebrik eder gibi biribirlerinin elini sıktılar. Ertesi günü, tarlalarda işlerin I HİKÂYE ıı Bu Sütunda Hergün İsveç edebiyatından: Yazan: Selma Layerlöf Tercüme eden: Hatice — Na bittiği — saatte babaları salona girdiği zaman, onlara, ne zaman- dan beri büsbütün — kaybolmuş olan tebessümle baktı, ve o marşı bir daha çalmalarını rica etti. Ve bu şey ertesi, ve daha ertesi akşam tekerrür etti. Şimdi babaları her akşam küçük kız- lardan bu marşı bir kere çalma- larını istiyordu. Her akşam salon- da bu marşın çalınması artık bir adet şekline girdi. ocuklar bu şeyden çok mem- nun ııılırı; Esasen bu onlar için * iziyetli bir iş değildiki... Birkaı dakikada — bitiyordu. Belki h: onların icat ettikleri bir şeydi. Fakat onlara öyle geliyorduki bu marşı dinlediğinden beri ba- balarının hali adeta işmişti. gençleşmiş gibi idi. Artık herkes- ten öyle kaçmıyor, yalnız köşe- lere - saklanmıyor, eskisi lar öksürmüyordu. Ruh vücudün hakimi değil mi idi? Neden sevilen, sizde unutul- maz bir hatırası olan bir musiki parçası, size bir ilâçtan daha iyi gelmiyecekti! * Fakat bir zaman geldi ki, küçük kızlar bu havayı artık dinliyemez oldular Her akşam tekrar ettikleri bu parça onları dehşetli surette sıkmıya başla- mıştı. Böyle olmakla — beraber onlar yine ayni istekle babalarına bu marşı çalmakta devam ettiler. Başka türlü hareket etmeleri ka- bil mi idiki? Fakat onlar daha pek küçük- tüler.. değişiklikt ğ ler. Çouıldıı oiiı:d.ı arzuları bir gün olsun bu çalmı a mecbur olmamaküı! Bazan misafirler olurdu, fakat çıkar çıkmaz marşını bu akşam daha dinleme- miş olan yüzbaşı Layerlöf hemen çocuklarını piyanonun başına ça- ğırırdı. O, uyumadan evvel mar- şını dinlemek isterdi. Böylece seneler geçti. Yüzbaşı ömrünün sonuna kadar her ak- şam bu mi dinleyecekti. il dlnlemeıin:'gu; kızlar için ehemmiyetsiz bir şeydi ki.. —- Küçük luılııwıüyl!k] genç kızlar oldular ve bazan balolara davetli oldukları geceler oldu. Başlarında, kılploı'llılkb= borger'in — marşından başka şeyler |varken, süslenmiş, mantoları üstlerinde, başlarında tüller, ayaklarında şiddetli s0- guktan sakınmak için kalın şo- sonlarla babalarına veda için salona girerlerdi. Fakat yüzbaşı Layerlöf'ün nesi vardı! Kızları ilk mazarda onun — sıkıntısını çehresinden, kederli — gözle- rini farkederlerdi. Ah evet, onun bir gü?ü::ınyadı . O zaman telâşla ü piyanonun başına koşarlar, mantoları üstle- rinde, tüller, ayakla- rında kalın şosonlarla babalarına marşını çalarlar. * Genç kızlar gerçektemiş mes'ut- tular. Gayretleri beyhude bir yorgunluk değildi. Babaları büs- bütün iyi olmamışsa bile eskisin- | den çok daha iyi idi. Fakat ya bir gün sabırları bitecek olursa!... Bir tek notasını bile duymıya tahammülleri kal- mamış oldukları bu marşı birgün çalımıyınklurındın * gabrımız artık kalmadı,, diye haykırarak piyanonun başından fırlamaktan, korkuyorlardı. Fakat hayır onlar bunu yapmadılar. Yüzbaşının kızları babalarını çok seven iyi evlâtlardandı. Yüz- başı Layerlöf ölünciye kadar her akşam bu sevdigi marşı dinledi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: