9 Ağustos 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

9 Ağustos 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

E SON POSTA GÜL HANIM Haçlılar, Mücahitler, Fedailer Arasında 24 Yazan: Ömer Rıza İki Kardeş Baş Başa Vererek Ne Yapacaklarını Düşündüler Doğan: , — Hanım! dedi. Bizi hakla- mak hiç te kolay değildir, Biz de 1 buraya, tez elden haklanmak için gelmedik. Sonra sizinle uğraşmak aklımızdan bile geçmez. Çünkü bir kimseye fenalık etmek, bir kimseye zarar vermek için gel medik. Maksadımız; Cebele çık- maktir” Sizin de cebel ile alâka- dar olduğunuzu görüyoruz. Bize yardım ederseniz yardımınızdan istifade —eder, etmezseniz bir başkasının — yardımını aramıya mecbur oluruz. Mesrure düşündü. Sonra cevap verdi: — Size şimdilik bir söz vere- mem., Fakat bana dört gün müh- ylet veriniz. Beklerseniz size cevap verirdim. Aksi takdirde dilediğinizi şyapın. Dilerseniz gidiniz, aley- 'himde istediğinizi söyleyiniz. Ben de size mukabele ederim. Fakat ben size fenalık etmek istemem! İki kardeş biribirlerine bak- tılar. Bu esrarengiz -kadına ne cavap vereceklerdi. Nihayet Do- ğan ona döndü ve: — Hanım! dedi. Size itimat ediyoruz. Sizin hanınızda kalıyoruz. Mesrure gülümsedi. Sonra: — Teşekkür ederim! dedi. Ar- tık şehri dolaşabilirsiniz. Köle size refakat etsin. Dört gün sonra sizin bu seyahatinizi tekrar konu- şuruz. Mesrure kölesini çağırdı, köle beline bir kılıç ta takmıştı, İki kardeş sokağa çıktılar. Şehir, bu sırada haçlıların elinde olduğu için yolda bunlara rastgeb diler. Fakat iki kardeşin asıl gö- züne çarpan nokta karşılaştıkları müslümanların onlara selâm ver- memeleri ve yanlarından giden zenciye bakıp yüz çevirmeleri idi. Demek ki halk bu zencinin kime mensup olduğunu pek iyi biliyor- du. Yolda, seyahat arkadaşların- dan birkaçına tesadüf ederek onlarla konuştular. Şehrin görül- miye değer yerlerini gördüler ve nihayet hanlarına döndüler. İki kardeş baş başa vererek ne yapacaklarını konuştular. Mu- hakkak olan bir şey onların taras- sut edildikleri idi. İhtimal ki sultan Salâheddin de onların yola çıktıklarını, amca zadelerini ara- dıklarını haber almıştı. O halde yapılacak iş, Cçbel yolunu, müm- kün mertebe sür'atle tutmak ve amcalarının vasiyetini yerine getir- mekti. Bu seyahatin tehlikeli ol- duğu apaşikârdı. Fakat bütün yollar dikenli olduktan sonra bunların herhangisi seçilebilirdi. —10 — Ertesi sabah Kurt ile Doğan yemek odasına çıktıkları zaman handa yalnız olmadıklarını anladılar. Kendilerinden başka birçok yol: cular vardı. Bunların içinde Şamlı, İskenderiyeli, Halepli tacirler, be- devi Araplar, Kudüslü Yahudiler, *hangi milletten oldukları belli olmıyan frenkler de vardı. Bu biribirini tutmıyan adamların bu- rada toplanmaları, pek tuhaftı. Belki bunda da bir sır vardı. © Belki bunların topu da Şeyhülce- ğ îlole hizmet ediyorlar ve burada geçmeden onların gemide gördük- leri, konuştukları tüccar Veli de geldi ve iki kardeşi selamlıyarak yanlarına oturdu. Onlara hoşa git- mek üzere hazırlandığını, fakat Berutta birkaç gün daha kalaca- ğını anlattı ve iki kardeşi şehri gezmeye davet etti. İki kardeş bu daveti reddetmediler. Kurt da, Doğan da, bu adama ilimat etmiyorlardı. Çünkü onun da cebel casuslarından olduğu anla- şılmıştı. Bununla beraber bu adam onların işlerine yaradı. Çünkü.onun bütün havalide olup biten herşey- den haberdar olduğu sözünden anlaşılıyordu. Onun verdiği malü- mata göre Guy Lusignan -kendi- ni Kudüs hükümdarı ilân etmiş, fakat Trablus Razmond onu ta- nımadığı için Taberiyeyi muhasara etmek üzere idi. Sultan Salâhat- tin Şamda bulunuyor ve ordusu- nu toplayordu. Haçlılarla Müca- hitler arasındaki muharebe yakın- da başlayacaktı. İki kardeş dikkat ettiler. Han sahibesi meydanda yoktu. İkinci gün, onu bir gören olmamıştı. Ancak üçüncü gün, ona kavuş- tular. Mesrure onlara sordu: — Uzunca bir yola çıkacağı- nıza göre at lâzım değil mi ? — Elbet, dedi. — O halde ben at satan bi- rini tamıyorum. Ahırı —şuradadır. Gidelim de atları bir görün. Üçüde birlikte gittiler ve deve kılından bir aba giyen, sağ elinde bir mızrak taşıyan bir arapla kar- şılaştılar. Onun ahırı bir mağa- radan farksızdı. Mesrure bu araba yaklaştığı zaman —iki — kardeşe baktı: — Şayet, dedi, atları beğenir- seniz pazarlığı bana bırakın! Arap, Mesrureyi görünce ayoğa kalkıp onu selâmladı sonra sordu: — Müşteriler bunlar mı? — Evet, atları çıkar da gör- sünler! Arap ahırın kapısını açtı. ve bağırdı: — Duhan! İçeriden nal sesleri duyuldu ve çok güzel bir at gışarı çıktı. Rengi kurşuni yelesi, koyruğu tüylü, alnı siyah benekli küçük başlı, iri gözlü, iri kemikli, ince bacaklı idi. Duhan, homurdana homurdana yürümüş sonra ara- ba sokulup durmuştu. Arap tekrar bağırdı: q — Reyhan! Gel! Ve ikinci bir at daha, birin- cisi gibi dışarı çıktı. O da, öteki gibi güzel, yalmız rengi siyah ve alnındaki benek beyazdı. Arap; atları göstererek: İşte" hayvanlarım ! dedi. İkizdirler. Yedi yaşındadırlar, Altı yaşına gelinceye kadar sırtlarına binen olmadı. Yüz senelik şece- releri de var. Kurt atlara baktıktan sonra: — Hakikaten güzel! dedi. Bun- lar için ne ne istersiniz? — Çifti için yüz altın isterim. İki kardeş biribirlerine baktı- lar. İstenen para çoktu. Mesrure birbirlerine devrediyorlardı. Çok I tehlikeden kurtarır. İstenen para çok değildir. Çünkü bu atlar, üç yüz altın değerindedir. Paranız kifayet etmiyorsa size ödünç ve- rebilirim. Çünkü herhalde bana rehin bırakabileceğiniz mücevher- leriniz veya eşyanız vardır. Meselâ, Doğan Bey, sizin yanınızdaki yüzük bile kâfidir. Kurt; — Paramız var! dedi. Bu at- lara yüz altın azdır bilel Mesrure Araba bakarak: — Satın aldılar! dedi. ( Arkası var ) CT K e N Resminizi Bize Gönderinz » * ize Tabiatinizi Söyliyelim Resminizi kupon İle gönderlal. Kupon diğer saytamızdadır 63 Borsada Faik B,: Zeki ve mü- Fo K dekkiktir. Ya- pacağı — işleri | evvelâ tahlile tabi tutar, ka- rarları âni ve şedit değildir. İşlerini intiza- ma raptetme- sini bilir. Her- kesle — çabuk ahbap olmaz, başkalarına pek bel bağlamaz. Tavır ve hareket- leri manalı ve kapalıdır. Hislerini, hususiyetlerini izharda müşkül- pesent davranır. B 59 İzmir'de M, Ziya Bt Yumu- şak — tabiatlı değildir. Ça- buk kızar ve sert davrana- bilir. Başkala- rma — minnet etmek istemez. Kızdığı zaman tok sözlüolur. Dürüst hare- ketlerden mertlikten — hoşlamır. Tehlike ve mücadele bahsinde gözü pektir. Bi Zeki ve şendir. Arka- daşlarile alay- 57 Adanada Kemal hi konuşur, şa- | sever, | kayı başkalarının taklidini yap- makta muvaf- Gün _!l ÇARŞAMBA Hmr 9 AĞUSTOS 933 96 Arabi Rumt O Reblülahr 1382 * Temmuz - 1349 oA E—l!v—! 2 —|0 186 v es |2 06 Ağustos. 9 A | Bu Cuma Nereye Gidı'yo;sunuz? AteşiniziSöndürmekİster- seniz Göksuya Gidiniz! Göksu, Sükünun Ve Şarkın Köşesidir g Eski bir hâtıra: Göksu deresinde geçmiş günlere ait bir sandal saf-sı Bu cuma sizi Göksuya götür- mek isterdim.. Fakat asrın ma- kine eğlencesine karşı Göksunun şark ve hayal eğlenceleri öyle sanıyorum ki, pek acaip kaçacak. Düşünün.. Muradı Rabi ile Emirgüne —oğlunun “üç çifte zevrakçe,,lerde saz âlemleri yap- tığı bu sakin köy, bu kocamış dere, bu ihtiyar çınarlı, ihtiyar söğüt ağaçlı Göksu, bilmem ki cazbant, kotra, dans ve viski keyfini verebilir mi? İçimizde hâlâ şarkl, hâlâ afyon yemiş gibi sakin ve sessiz | zevkeden insanlar vardır.. Yarı yumulmuş gözleri önünde gül yanaklarına — yaşmak — iliştirmiş şark kadınını düşünen, bol ve | ipek feracelerle salına salına | yürüyen ahüları tahayyül edenler vardır. Artık buna siz güler misiniz, yoksa imrenir misiniz, bilmiyorum. Şu muhakkak ki, Göksu tari- hin bize bıraktığı en gözel âlem- lerden biridir. Göksu Sâdâbât kadar meşhurdur ve ondan çok daha sağlamdır. Sâdâbâda bu- gün hemen hiç giden yok, fakat Göksu her cuma hıncahınç ka- labalıktır. * Göksu'nun en büyük eğlen- cesi sandal gezintisidir. Rakısını ve mezesini alan Göksuya dam- layınca, mutlaka bir sandal kira- lar,. hele bir utla bir de keman ol&u değme gitsin!.. Yanık ya- nik — şarkılara, baygın — baygın gazellere yollar açılır!.. Her medet ekişte mutlaka bir söğüt yaprağ âe:'ye düşer ve karşı ığıçlî altlarından kahkahalar işidilir.. Göksuya giden aileler pek çoktur. Bunlar ekseriya çoluklu çocuklu geldikleri için ya söğüt ve çınar ağaçlarının altına ve- yahut gazino köşelerine demir atarlar.. Derenin nihayetine vardığınız zaman kulaklarınız saz seslerile gidiklamır.. Sıra sıra mükemmel ince sazlar vardır.. Buraya “Üçkardeşler,, ismi veril- miştir ve cuma günleri Göksunun bütün kalabalığı hemen hemen burölırdı toplanır.. ardeşlerin büyük meyda- nındı.çkune?ekrduheıiy“kıunqkıl- dırıp kazan indiren mısırcılar var- dır.. Sakın bunlara “Yeniçeri kal- maları,, demeyiniz, hayır.. Mısır- cılar iri iri ve sıcak sıcak mısır- larile adeta bir âlemdirler. Üçkardeşlerde sarayım arka- sındaki geniş meydanlık akşam saat altıya doğru oldukça kala- balıklaşır. Rum dilberleri ve Ya- hudi mamazelleri buranın en iyi piyasacılarıdır. Göz süzüp gerdan kırmalar Köksunun eski hatıraları ise de, yine hâlâ ayni cilveler devam etmektedir. Ekseriya saat dörde doğru Bebekten Göksuya doğru bir akın başlar. Uzaktan küçük yel- kenli kayıklar, sıra sıra akıntıya karşı göğüs gerer ve dereye Göksu sükünun ve şarkın bir köşesidir. Başmı dinlemek, bağ- rındaki alevi söndürmek istiyen- ler Göksuya gitmelidirler. Dere- nin serinliği size öyle rehavet verir ki düşüne düşüne bir uyku âlemine bile dalarsınız.. YAft “Bitlisten Gazi Hz. ne Bir Seccade Gönderildi

Bu sayıdan diğer sayfalar: