11 Eylül 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

11 Eylül 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ani ON. N POSTA i ğe ig İ Atletizm Heyeti Neden al? GÜL HANIM açış Mücahitler, Fedailer Arasında Bu Kim Az skı Geçici Değildi, Muhak- Yazan: Ömer Rıza (o man kak Ki Mesrure Güzel Bir Kadındı Gül, Mesrure, Kurt ve e Değe dinlendikten sonra - kendilerine geldiler. En maheretli tabipler, Kurdun yaralarım tedavi ediyor- lardı. Dördüde yataklarına gir- dikten sonra kırk sekiz saat uyanmadılar. Humus'a muvasalatlerinin ö- çüncü sabahı Doğan gözlerini a- çarak kefesli odadan dışarı bak- tı, Güneş henuz doğuyordu. Kurt ta ayai odada yatıyordu. Vücu- dunun “birçok yerleri sarılmıştı Bütün bu yaralarına rağmen yine rahat uyuyordu. Doğan iki gün evvelki vak'alarn düşündü. Pek büyük maceraları, şu kadarcık yara bere ile geçiştirebilmişler, buna mukabil canlermı kurtar- mişlar; Gül Hanımı müthiş bir cehennemden çıkarmışlardı. Do- gan, pencereden dışarı baktı ve cebelin tepelerini gördü. Berut'a çıktıkları günden bu güne kadar geçirdikleri vak'alar, maceralar, | Miöürüreye Mys! aülemiyli? büyir, ae yamandıl Hele Mesrurenin bütün ibtarlarına rağmen Cebeli tiyaret etmeleri, muhakkak ki bir çılğınlıkh. Fakat gitmemiş * olsa- İardı o Gül Hanımı kurtarmıya imkân O kalmıyacaktı, OO balde oraya gitmelerinde de, gizli bir hikmet vardı, Yine oraya gitmekle Zaloğlundan intikamlarını almış, büyük düşmanlarından birini yok etmişlerdi. O halde amcalar oODuman Beyin, ihtizar anında söylediği sön sözleri de yerine getirmişlerdi. acaba amcaları, ruhunu teslim ederken, şü (kadar zaman sonra o vukubulacak bâdiseleri de görmüşte mi onları İrşat etmişti?. Doğan düşünürken Mesrureyi hatırladı. Bu kadın, onların baya bnda ne büyük birrol oynamıştı! Onu Allahın kendilerini kurtar- mak için gönderdiği bir melek süymak mübalâğa olmazdı. Fakat bu kadın, hayatım, ne- diye onların uğrunda birkaç kere tahlikeye attı?.. Ne diye onların canlarım ve başka bir kadının samusunu kurtardı?.. Mesrureyi bağlıyan nasıl bir kuvvetti? Şeyhe olan nefretimi? Onun Şeyhülcebelden nefret etti- ğine şüpbe yoktu. Çünkü Şeyh onun anasını, babasını öldürmüş, haremine alarak kirletmiş, ona dünya zevklerinin, dünya saadet- İerinin hepsini haram etmişti! Mesrurenin bu ( feragatında başka bir sebep aramak lâzımdı, Doğan bunu biliyor, fakat söylemek (istemiyordu. Nihayet kendi kendine itiraf etti: — Bu kadın beni seviyor, ilk karşılaştığımız dakikadenberi bu kadın beni sevdi. Atları ilk aldı- grmiz ve denediğimiz gün ikimiz de ayni ata binmiştik. Onu dişi aslandan kurtardığım gün bana aşkını göstermek için neler yapmamıştı... Doğan, kendini adamakıllı kaptırmıştı... Mühiti ile (zerre kudar meşgul değildi... Esrarkeş- lerin kendilerini çok © yakından takip ettikleri anda Mesrurenin seler anlattığını hatırladı. de o zaman Mesrureye kler böğlüğeliğ, onu kat'iyen mülevves tanımadığını, bilâkis çok asil we çok şerefli saydığını an latmıştı. o Mesrure de kendini taziz ettiğini söyliyerek Ona İ yalnız aşkı ifade eden göz İerle balmıştı. Onun gözlerindeki | manayı anlamamak imkânsızdı. Bu takdirde Mesrure, Gülü, ne diye kurtardı? Kendisi, Doğa nın da Kurt gibi ona bağlı kak mak için yemin ettiğini biliyordu. Gülün, iki kardeşten hanyisini seçtiğini (Ohenüz ( söylememişti. Doğanı seçtiği takdirde ne olur- du? Yoksa bu kadın, arzularına kan selleri içinde varmayı şeref sayan katı yürekli haydutlar ara- sında yetiştiği için, rakibini her ne bakasına olursa olsun, mağlüp etmeyi, mahküm etmeyi mi kur- muştu? Yoksa Gül, kendisinden daha yakışıklı, ve daha güçlü kuvvetli olan Kurdu sevmiş ve bu sırrını buna imkân yoktu... Fakat bir kadın, diğer bir kadının klbini kolaylıkla uyuta bilir. Bir kadının güzleri, diğer bir kadın kalbinin bütün perde- lerini yırtar, belki de Mesrure Gülün içini okudu, onun kimi Kurt, Zaloğlu ile köprü üze- rinde (döğüşüyorken, (Mesrure Gölün arkasında duruyor, onun her sözüne, her hareketine dikkat ediyordu. Bir aralık Kurdun mahvolacağı muhakkak gibi idi. Belki Gül H., bu sırada bir şür söyledi, içini kemiren sstrap er nasında ağzından birkaç söz ka- gard... « Evet, evet, muhakkak bu böyle idi. Mesrure onun için Gülü himaye etti. Onün Kurdu sevdi- ğini bildiği için onu kurtarmakta beis görmedi. Çünkü Gül ona rakip olmıyacaktı Çünkü Gül Kurdu seviyordu. Doğan, içini derinden çekti. Ona yakın bir yerde yatan yakı- şıklı, cessur delikanlıyı kıskandı. Kimbilir, bu aziz rakip, rüyasında neler görüyordu. Bu düşünce, Doğanın içini, ölümün soğukluğile dağladı. Fakat doğanın kardeşine karşı beslediği sevgi, her kadın sevgisine üstündü. Doğan, başını yastığının içinde gizliyerek yalvardı: — Yarapl Bana metanet ver Doğan başını tekrar kaldırdı ğı zaman, içini yokladı ve kar- deşini kıskanmadığım ” hissetti, Evet, kalbini trnaklıyan, kana- tan birşey yoktu, fekat büyük kederle dolmuştu. Doğan, Mesrure (o meselesini halledemiemişti. Bu kadın ne ola- caktı? Bu kadının aşkı, geçici İ hislerden değildi. Bu kadin, in- sana bağlanan, ölüme kadar da- yanan kadınlardandı. Bu kadının aşkı onun hayatiyle birlikte ge- çerdi. Bu kadın güzeldi, bu ka- dın asil ruhlu idi Fakat Doğan onun aşkını. istemiyordu. Neden mi? oda bilmiyorda. Doğan dü- gündü; buna karşı ae vanabilirdi? Rıza B. Hâdise Hakkında izahat Veriyor « Baştarahı 1 inci eril) ) İ maddeleri okundu ve kararın yan- O da bu suale cevap vereme- | di. Ve kader neyse o olur dedi. | * Kurt uyanmıştı. Gerinerek ba- ğırdı. Çünkü canı yanmıştı. Doğan koştu. Kardeşini okşıyarak sıhha- tini sordu. yardımile giyindi. Zırhlarmı tak- madılar. Zırh kullanmaktan, kılıç taşımaktan (Oadeta © bıkmışlardı. Sultan Selâhattinin sarı elbiseli askerleri, kapının önünde dolaşı- yorlardı. Esrarkeşler tarafından yapılabilecek her hangi bir hare- keti akim bırakmak için başka çare yoktu. Bukadar sıkı bir mu- | hafaza altında yaşadıktan sonra | zırh kullanmak lüzumsuzdu. Fakat Masyefteki vaziyet bambaşka idi. Kurt, mubafızların çimentolu koridorda attıkları adımları titri- yerek dinledi: — Doğan, dedi. İskenderiye- deki çiftliğimize bir dönsem ora- dan bir daha çıkmıyacağım. Bi- zim oradaki bahçemize, Sinanın cennetlerinden daha güzel, daha sevimlidir. — Bugün İskenderiyeden bir haylı uzak yerdeyiz. Ben de senin özlediğin şeyleri özleyorum. — Mubakkak ki onlar da bizi özleyor. Kuzum Doğan, Mesrure- den ne haberi kendilerini hiç gördün mü? — Hayır bir kimseyi görme dim. Yalnız arasıra gelen ve se- ninle meşgul olan hekimi, bize yemek getirenleri gördüm, Dün | akşam Haydar B. geldi. Gül Ha- | mumla Mesrurenin ve halde ol duklarmı sordum. Uyuduklarını söyledi. — Çok eyi. Uyumak ve din- lenmek (haklarıdır. Fakat, O | Mesrure ne yaman kadın! ateşten yüreği, çelikten sinirleri var, Sonra güzel, hem de çok güzell ömrümde ata onun kadar eyi binen bir kadın görmedim, Vallahi ö kadın olmasaydı, halimiz ber- battı, Onun kahramanlığın düşü- nüyorum da bu kadını sevmek istiyorum, Sen de öyle mi? Doğan: — Hayır! dedi. ( Arkas var ir) Londra Darphanesi, Mr peri iede Yeni gümüş paraların ba- sımı dolayısile Maliye Vekâ- leti tarafından davet edildiği- ! ni yazdığımız | Londra dap- hane, müdürü | Sir Conson dün | şehrimize gelmiştir. Yarın akşam ankâraya hareket edecek, ve M - liye Vekâletile temastan sonra memlekete dönecektir. Dün Darp- bane ve Damga matbaasını ge- zen Sir Conson, mevcut vesaitin yeni paraların basımı işine elve- dir Censon Cişli olduğunu sövlemistir. i taz Bey hş olduğu anlaşılarak 3-10 bin metroluk koşuların yapılmasına karar verildi. Bu sefer de bu ka- rara Fenerbahçe atletizm kaptanı ve beyet azasından Sezai Müm- itiraz etti ve muhalif kaldı. Bu karardan sonra müsabaka- lara iştirak edecek klüplerden İkisi de kalktılar, Kurt Doğanın gelen İistalar üzerinde tetkikat İ yapıldı ve bunlardan kismıazamı- nın gayri nizami olduğu anlaşıldı. — Ne noktadan gayri nizami? —“Bir defa bu Distalarda mösabakaya girecekleri o yazılı olanlardan bir çoğu mıntakada müseccel değildi. Saniyen, kiğplere evvelce ya- | pilmiş olan uymıyordu. — Biraz tavzih eder misiniz? — Yalnız İstanbul spor klübü Dstesini nizamnameye uygun ola- rak yapmış, diğerleri yapmamış- tır. Meselâ: Bu listelerde başka kulüklerin azaları da vardır ve bu nasıl oler ? Sezai Mümtaz Bey bistelerde yazılı olanların müsabakaya gir- melerinde ısrar ediyordu. Müze- İ kere hararetli bir safhaya gir- mişti, Noktal nazâr ihtilafı kaba- | riyordu. Bunun üzerine atletizm beyeti istifa etti. İhtilâlın esas, mahiyeti budur, , Sezai Mumtaz B. ise vaziyeti şa şekilde anlatmaktadır: “— Bu mesele gayet basittir. Atletizm heyetinin bundan bir hafta evvel verdiği bir karar vardır ve bu ekseriyetle kabul edilmiştir. Bu karar mucibince hareket zaruri idi. Bu kararın kaldırılabilmesi | için Galatasaray murabhası Şekip Beyinde bu- lunması icap ederdi. Halbuki kararın kaldırıldığı içtimada Şe- kip Bey yoktu. Binaenalöyh atle tizm heyetinin 3-10 bin metrelik mukavemet (koşuları hakkında aldığı karar yerinde ve hakem i ve ben buna muhalifim. Listelerdeki isimler meselesine gelince: Bundan iki ay evvel kw lüplere federasyon © tarafından gönderilmiş fişler vardır. Bu fişleri ancak Galatasaray ve Fener Ku- lüpleri doldurdular ve mıntakaya verdiler. | Ben bu fişlerin esas olarak kabul edilmesini teklif ettim, kabul edilmedi. Ben- ce verilen her kararı geri alırsak işin içinden çıkılmaz ve anarşi hasıl olur. Bunu yapmamalı idi- ler. Galatasaray, Fener, İstanbul spor bunu müdafafa etmekte dirler.,, Dillsizlerin Konuşmaları Sağırların İşitmeleri Mümkün ( Baştarafı 1 inci sayfada ) ) retimiz budur. Dilsiz bir ta larımızın okuyup yazmalarını ve konuşabilmelerini temin maksa- dile tesis edilen bu mektep Sa- raçhanebaşında, Hayriye (o bisesi İ binasında bugün tedrissta baş- liyor, Okuyucularımıza biraz malğ- mat verelim: Mektebin şimdiki halde yalnız dilsiz ve sağır talebeleri mevcut- tur, Körlerden de okuyup yazma öğrenmek isteyenler olursa ka- bul edileceklerdir. Mektebin mu- allimi “körler, sağırlar ve dilsiz- ler cemiyeti, reisi Süleyman Sirri Beydir. Tedrisatta bir çok yeni usuller tatbik edilecek, meselâ körlere okumayı öğretmek için kabartma yazılar ve lâvbalar ha- İ nrlanacaktır. Bu arada sağır ve dilsizler için yeni bazı usuller de tesbit edilmiştir. Böylelikle bir dilsizi ve bir sağırı konuşturabil- mek mümkün olacaktır. Mektebin muallimi Süleyman Suri Bey diyor ki: “ —Beynelmilel dilsizler cemi- yeti, bütün mesaisini dilsiz. ço- cukları (o konuşturmya (o hasre- diyor. Bizim de bütün gay- Jebenin konuşabilmesi ve söyle nilenleri (oanlaması bugün içi mümkün şeylerdendir. Bu babas en easlı tedris şekli de talebenis sağ elile mmualliminin gırtlağıni kavraması ve kelimelerin telâffuz ediliş şekillerinin kendisinde br raktığı intibalarla meleke peyda etmesidir. Böylelikle ber dilsiz dudaklarını hareket ettirerek ve sada vererek konuşabilecek, ber sağır da karşısındakinin odudak hareketlerine bakarak söylenilen İeri anlayabilecektir. Mesaimizin müsbet bir netice vereceğinden ve mektebimizin Ohayli rağbet göreceğinden eminiz.,, —S TAKVİM — Gün PAZARTESİ Hisr 39 Mi EYLÜL 933 129 Arabi Rumi Hi Cemesitilevvel 1392 | 20 - Ağumten < 134p e Vak (Ezami (VW Yakı | iç EE 530; Akşsaliz — |1i8 27 Mnj Yam |is/02 İS yöj mes |9 25İ3 s4 MARGUERİTE MORENO - SUSi VERNON - TRA&EL Herkesi kahkahadan bayıltacak bir filmde GARSONLAR ŞAHI ) BU PERŞEMBE AKŞAMI SARAY (Esi Gop) SİNEMASI CLARK GABLE ve MADGE EVANS SAF KAN İztırabatı beşeriyeyi musavver, gayet ie ve fevkalâde

Bu sayıdan diğer sayfalar: