24 Kasım 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

24 Kasım 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Muharriri: 4. R. No.1: 93 24- 11 » 034 — Mucize Mucize!, Sekiz Rahibenin Diri Diri Yanıp Gitmelerinin Önüne Geçen Müthiş Bır Kuvvet Vardı.. — Göreyim venrlml.. netsin, ne iİşlesin.. tez bu âfetin önüne geçsin. Diye haberler gönderiyordu. Fakat insafsız alevler, ferman dinlemiyordu. Başta Ibrahim Paşa olmak üzere bütün Yeniçerilerin büyük — fedakârlıklarına rağmen evler, birer kibrit kutusu gibi tutuşuveriyor.. — Ofen'in meşhur büyük kilisesi, kudurmuş bir ateş dalgasının çemberi içine giriyordu. Sadrazam, kiliseye yakin olan evleri kâmilen yıktırıyor, Bu su- retle ateşin önüne geçerek bu tarihi kiliseyi kurtarmak İstiyordu. Bu sırada alevler, kilisaenin civa- rında bulunan (Mukaddes Baki- reler) ismindekl küçük bir ma- nastırın etrafını sarmış; — âcıklı kadın feryatları yükselmiye baş- lamıştı. Kilisenin müştemilâtından olan bu küçük manastır pek eski bir bina olup, etrafı kâmilen yük- sek duvarlarla çevrilmişti. Ma- nastırın yegâne methali, bu du- varların ortasındaki küçük bir kapıdan ibaretti. Halbuki bu ka- pınin karşısındaki bina, yanmış.. Ankazı bir yığın ateş halinde çökmüş, kapıyı tamamile kapa- tivermişti. Her taraf çepeçevre ateşler ve alevler içinde Idi. Duva- rın bir tarafından merdiven dayar mak Üstüne çıkmak.. İçeride bu- lunan dokuz rahibeyi kurtarmak, artık tamamile imkânsız bir hale gelmişti. Papazlar, peskoposlar Ibrahim Paşanın ellerine sarılıyorlar.. Be- kâretlerini, ( Hazreti Meryem ) e nezrettikten sonra senelerce bu binaya kapanmış olan dokuz rahi- benin ne yapıp yapılarak kurta- rılması için yalvarıp yakarıyorlar- dı... Iİbrahim Paşa sesinin bütün kuvvetile bağırıyor: — Can kurtaran yok mu?.. Göreyim şehbazlarım.. Şu katun- “Tarı yanmıya komayın... Her kim ki bir hatun kurtarırsa, onu ihya ederim. " Diye haykırıyordu. Fakat artık bunun mümkün - olamıyacağını, © da anlıyordu. Bu sırada papazın biri, gözle- rini kilisenin çan kulesine dikmiş, elile bir noktayı göstermiş.. Üç defa: — Mucize.. Mucize.. Mucize... Diye — haykırdıktan — sonra, sırlüstü, düşüp bayılıvermişti. Şimdi, bütün gözler, çan ku- lesine çevrilmişti. Kulenin büyük çanının — bulunduğu — sahanlıktan aşağıya bir ip sarkıtılmış, bir adam bu ipe tutuna tutuna aşağı iameye başlamış.. Çan kulesine bitişik olan duvarın üstüne ayak basmıştı.. Şu anda herkes, büyük bir Ümide kapılmıştı. Gözler o noktaya dikilmiş, sesler ve hattâ nefesler kesilmişti. Fakat duvara İinen adam, birdenbire kayboluvermişti. Duvar pek yüksek olduğu için manaatır binası görünmüyordu.. Herkes merak ve endişe içinde kıvranı- yordu. Saniyeler, birer saat gibi uzuyordu.. Nihayet duvarın üs- tünde iki baş yükseldi. Bunun biri o adam, diğeri de bir rahibe idi. Adam, birdenbire davarın üÜstüne sıçradı. Kollarından tuta- ıılı rahibeyi de çekti, çıkardı. Sonra, kucakladı. O yüksek ve dar duvarın Üse tünde güçlükle müvazenesini te- mine çalışarak çan kulesinin dibi- ne getirdi, beline yukarıdan sarkan ipi bağladı. İki elini boru gibi ağzına koyup başını yukarı kaldırarak bağırdı... Rahibe, bir an asılı kaldı. Ve sonra, etekleri savrula savrula yükselmeye baş- ladı. Herkes gibi merak ve hayret içinde bu manzaraya dalmış olan Ibrahim paşa, ancak ©o zaman kendini toparladı. Etrafındakilere: — Bre, ne durursunuz. Varın heriflere yardım edin.. Diye bağırmaya başladı. Papaslar, minnet ve şükran ile İbrahlm Paşanın ellerine, etek- lerine sarılıyorlar.. Bu Allah ka- dınlarının kurtarılmasından dolayı hissettikleri sevincl ifadeden âciz kalıyorlardı. Fakat tehlike, tama- men zail olmuş değildi. Atoş, şimdi kiliseye ve bâhusus çan ku- lesinin bulunduğu cepheye de sira- yet etmişti. Kudurmuş alevlerin hararetine tahammül edemeyen duvarlar, korkunç — gürültülerle yıkılıyor; coşkun bir volkan gibi her tarafını ateş saran çan külesi, artık barınılmaz bir hale geliyordu. İbrahim Paşa, kilisenir avlu- suna geçmişti. Bu sırada, baygın bir halde kurtarılan rahibelerin sekizincisi de kuleden indirilmişti. fakat Aartık kuledeki hararete dayanmak, İmkânsız bir hale gelmişti. — Hatta, yardım — için kuleye çıkaalar, fena halde bunal- mışlar, kuleyi terketmişlerdi. Papaslar, feryat ediyorları — Aman.. Gayret.. Bir tane daha kaldı. Diye tepiniyorlar.. Kuleye yeni bir kevvet çıkarmak için Ibrahim Paşaya yalvarıyorlardı... Lâkin Ibrahim Paşa tehlikenin ne dere- cede büyük olduğunu görüyor; göz gere birkaç kişinin canına kıymamak için tekrar emir ver- mekten çekiniyordu. ( Arkası var) Yeni Belediya Reisleri Bartın belediye reisliğine İnce Alemdaroğlu İbrahim, Zonguldak belediye reisliğine Istanbul rıhtım şirketi müdür. muavini Muhittin Reşit, Zafranbolu belediye relsli- ğine Kadartalı oğlu Osman, Ereyli belediye - reisliğine Göbek oğlu Hakkı, Devrek belediye reisliğine Borlulu oğlu Nuri Beyler seçi- mişlerdir. İnegöl belediye reisliğine De- mirci oğullarından Sabri, daim! azalıklara da dava vekili Ömer ve bezaz İbrahim Beyler seçilmiş- lerdir. Yeni Bir Telebe Yurdu Kadınlar Birliğinin Şehzade- başında evvelki sene açtığı Yurt, son zamanlarda boşalmıya baş- lamıştır. Buna sebep, yine Şeh- zadebaşında yeni bir kız talebe yurdu açılmasıdır.. Yenli yurdu açanlar İzmir mekteplerinde oku- yup ta buraya tahsillerini ikmal için gelen — talebelerdir. “ E ı Yurdu,, ismi verilen yeni yurt seneden itibaren faaliyete ııç- miştir, Birinci reslmde: Kadın — Nasıl kocacığım, artık soğuklar başladı değil mi? Ikinci resimde: Erkek — | Kürk mantonun Hlatını gördükten sonra| !!.. Dünga İktısat Haberleri Zeytinyağcılık Piyasasında Rekabet Var Alınan haberlere göre bu yıl Dünga — | Gştksalâtı 650.000 zeytinyağı | şon tahmin edik- rekoitesi | mektedir. Başlıca zeytiayağı İstihsal eden memle- ketlerin bu yıl rekolteleri şöyle tahmin edilmektedir: İspanya 350,000 Ton Yunanistan 100,000 ,, Cezair ve Tunus 60,000 ,, Türkofisin istihbaratına göre Cezair ve Tunus daha ucuz fiat teklif etmekta olduğundan bilhas- Ba en mühim yeytinyağı müşteri- şmiz olan İtalya piyasasında bu memleket malları Türk malları ile şiddetli rekabet etmektedir, x* Almanya hükümeti döviz ka- Ğ, arları nel ae aa SA Ele kasına sahip ol ve Almanya| muştur. İlk bakışta acayip görülen bu haberin tafgi- Vâtı şudur: Ştettin şehrinde fab- rikatör. Hamburger — biraderler döviz hakkındaki kanunların ya- sak etmesine rağmen bir buçuk milyon mark kıymetinde muhtelif esham ve tahvilât ile nakit markı yanlarına —alarak — Almanyadan kaçmışlardır. Bu vak'a Üzerine kaçanları yakalamak Üzere birer tevkif müzekkeresi kesilmiş ve ayni zamanda kanun ahkâmına göre de Almanyada — mevcut servetlerine — vazıyet — edilmiştir. Şurası şayanıdikkattir ki bu fab- rikatörlerin Alman topraklarında bıraktıkları servet büyük — bir elbise fabrikasından ibarettir. HİKÂYE | Bu Sütunda Hergün İtalyancadan çeviren: H. Rauf YENİ BİR “ARSEN LÜPEN,, Baron Hamertol hafif öksürdü. Züppe bir jestle monoklunu gö- züne yerleştirdi ve bir püro ya- karak içmiye başladı. Otelde, asil bir Norveç ailesinden oldu- ğu söyleniyordu. — Sigarasından birkaç nefes çektikten sonra yanında oturan kısa boylu ve şişman arkadaşına dönerek : — Bir parti poker çevirir miyız? Diye sordu ve oyun sa- lonlarından birine doğru hızla yürümiye başladı. Arkadaşı kısa boylu şişman adam ona ye- tişmek için yürümekte pek güç- lük çekiyordu. Orada oturmakta olan 16 yaşlarında bir kız anne- sine dönerek : — Patpataşona — benziyorlar, dedi, fakat bu mülâhazası anne- sinin azarile karşılandı. Baronun arkadaşı yahut Pataşon çok zen- gin bir Alman bankeri idi. Baro- na diğer oyuncular takdim edk lirken : — îuıfyıp oldum efendim.. tanışmakla bahtiyarım.. Hakika- ten çok bahtiyarım, diye müte- madiyen Iltifatlarda bulunuyordu. Oyunculardan birisi, tüccar Big Baronun hususi surette nazarı- dikkatini celbetti. Nihayet oyuna başladılar. Masa fazlasile yük- sekti. Baronun talii pek yaver gidiyordu. Daha ilk dakikalarda önüne altın paralar, Banknotlar ve hattâ Birkaç tane de senet toplanmıştı. — Baron Cenapları Jolly Jokey yine sizde mi? Bunu sorarken bankerin yüzü şaşkınlık ve nevmidi ima ediyordu, oyunculardan biri müstehzi bir tonla: — Sizi mi kıskanalım, yoksa kendimize mi acıyalım, dedi. Baron I.l!nıııu.lığo gelerek: — Ne dediniz efendim? — Aşktaki talisizliğinizi söy- lemek İstiyordum, dedi ve yap- miş olduğu espriye aptal aptal güldü. Baron cevap vermedi İs- tihfafkâr omuz ellkti © sırada paso, dedi Bugün devam edemem. Banker: — Niçin oyanamıyorsunuz, di- ye sordu. Öteki: — Bin mark kaybettim. Oyun masasında — bıraktığım — paranın miktarı prensibim mucibince “bi- ni,, geçmer, dedi ve sandalyesini alarak baronun yanına oturdu ve partinin devamı müddetince ba- ronun oyııııuııu dikkatle — tetkike başladı. Baron birdenbire - sinirlendi. Ve bir parti de kaybetti. Kızgın bir tavırla tüccara dönerek : — Kâğıtlarıma bakmamanızı sizden bilhassa Tica ediyorum, dedi. Bu, bana uğursuzluk getirir, ;I:E kalktı sandalyesini Baronun asına yerleştirdi, fakat yine ara sıra Baronun kâğıtlarına göz atmaktan geri kalmıyordu. yarım saat kadar daha devam etti. Az konuşuluyordu. Baron yine taliin yardımına mazhar ol- muştu. M. Big cebinden mendi- lini çıkardı, yine Baronun kâ- Sıtlınnı göz atarken mendil yere lüştü, eğilip alacağı sırada ma- sanın çatlaklarından birine bir Jolly Jokeyin ustalıkla sıkıştı- rılmış olduğunu gördü. Baron işin — farkına — varıldığını — anla- yanca rengi attı. Maamafih itida- ni muhafaza ederek sükünetle oyununa devam etti. Ötekiler hiç bir şey anlama- mışlardır. Son parti bittiği zaman tesadüfen Baronla M. Big bera- berce tarasaya çıktılar. M. Big Barona dönerek: — Siz bir hilekârsınız, dedi.. Öteki başını önüne eğdi. — Ne yapmak fikrindesiniz ? Beni polise mi teslim edeceksiniz? — Elime ne geçer ?. Baron başını kaldırdı ve mü- tebessim bir çehre ile sordu: — Bundan böyle beraberce çalışalım mı? — Pekâlâ, fakat evvelâ şu benim kaybettiğim bin markımı iade ediniz. — Ya banknotunuzun sahte olduğunu söylersem.. — Nasıl? Farkına vardınız mı? Baron, beyaz dişlerini göstere- rek gülmeye başladı ve eski sami- mi bir arkadaş gibi biribirlerini terkettiler. Ogünden sonra salonun müdavimlerini beraberce soymıya başladılar, bir gün yine kârlarını paylaşırken tüccar : — Buradan uzaklaşmak zama- nıniın yaklaştığını zannediyorum. Dedi, Arkadaşı ellerini omuzuna koyarakı — Aldanıyorsun, dedi. Seni dolandırıcılar şahı Blauşarı kolay kolay bırakmam, bu defa artık kaçamıyacaksın, nihayet ellerim yakanda.. Bunu söylerken elini cebine soktu ve hüviyet cüzdanını çıkardı. Karşısındaki — şaşırmıştı. O da elini cebine soktu ve ayni eüzdandan o da çıkardı ve : Yanılıyorsunuz — dostum, dedi. Bon Fransız gizli polisle- rinden Güstav Merbo'yum. — Ya... Ben de İsveç polislerin- den Axel M. Aweustrup. o halde Parisli meslektaşımı tanımakla bah tiyarım.Siz de şu mel'un Blanşarı mı arıyorsunuz? Bu otelde olduğuna kendim gibi eminim. Günlerce izi üzerinde yürüdüm. İzleri beni buraya getirdi. — Fikrinize Iştirak ederim. Yarından Itibaren beraberce ça- lı:hnx yakalayacağımıza hiç şüphe — Pekâlâ! Ve dostça el sıkış- tılar. Böylece ikinci defa arkadaş olmuşlardı. Baron sordu! — Bugün artık birşey yapak mayız. Bir bara girip biri deh viski İçseek namıl olur? — Mükemmel bir fikir! iki arkadaş bara gittiler. Merbo"'Big,, bir kadeh viski — yuvarladıktan sonra arkadaşına döndü: — Sizin Blanşar olduğunuza tamamile kanaat getirmiştim. Fakat yanılmışım. Birkaç saat sonra iki hafiye oteldekl odaları- na çekildiler. Aweustrup * Ba- ron elbiselerini soyunurken Mer- bo — yüzü — sararmış olduğu halde hızla odaya girdi. Arkada- şını bu halde gören Baron: — Ne oluyor? diye sordu. — Odaya birisi girmiş şu kaştı okuyunuz! Baron — arkadaşının uzattığı kartı alarak okumıya di : ı“'.l:l’ııl Blanşar - sizlere teşek- kürlerini arzeder. Kendi hesabına çalışarak bir kenara ayırdığınız paraları aldığı için affınızı talep eder. ,, Merbo bütün ümitleri kıs rılarak kendini koltuğun üzerine attı. Baron paraları koyduğu do- laba koştu. Paraların yerinde Blanşar'ın ayni teşekkürlü kartını buldu: — Oteli derhal baştan aşağı aramalıyız! — Kartın arkasında bir yazı daha var onu da okuyunuz! * Nafile yere beni aramayınız. Bu biletleri bulduğunuz zaman tayyarem beni bulunduğunuz mu- hitten çok ve pek çok uzaklara götürecektir.,, ka- P. Blanşar İki arkadaş biribirlerine bakış- tılar. Merbo gözleri dolmuş bir vaziyette ayağa kalktı ve arka- daşının kolları arasına atıldı. Böy- lece Üçüncü defa arkadaşlıkları tahtim etmiş oluyorlardı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: