18 Şubat 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

18 Şubat 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Muharrin: 4.R. Tefrika No 32 Lâla İle Karşı Karşıya.. Bir Ses: “ Uyanîn _Mı Gülim?"_bedi, Esmer Gül Titredi, Her Şeye Karşı Munis Görünüyordu.. Nöbetçi kalfalara kat'i tembih verilslün.. Halvet olduktan sonra misafir sullanların daire kapıları bir güzelce çevrilsin.. Amber Ağaya da söyle, biraz sonra be- nimle söyleşmiye gelsin. — Ferman Sultanımın. * Devlet Kuşu Bu coşkun gecenin ertesi gü- nü Esmer Gül gözlerini açtı. İçki- gin, yorgunluğun, hırpalanmanın verdiği bir sersemlikle etrafına baktı. En evvel, yanındaki kar 'gibi beyaz keten yastık Üstünde, smsiyah bir mürekkeb lekesi 'giti duran baş Kaplan Ağası Amber Ağanın yüzü, gözüne çarptı. Şişkin yanaklarının üstün- denm, çenesine doğru çizgiler İnen bu siyah çehrede, akşamki içki ve ihtirastan bakiyye kalan bir iğrenclik vardı... Esmer Gül, tek- rar gözlerini kapadı. Gece, geç .vakit sessizce kendisini Fatma Sultanın dairesinden çıkaran bu adamın, nasıl hire ve - tehalükle kendisini bu odaya sürüklediğini hatırladı. O anda, gözlerinin önünde Osman) ın hayali canlandı. Onun; padişahın arkasında elpençe divan dururken, İrl sarı elâ gözlerinde parlıyan — kıvılcımları.. — çehresini tatlı bir bir fasıla ile ikiye bölen sırma gibi sarı bıyıklar altındaki nar gibi kırtmızı dolgun dudak- darı hayalinde canlandı. Meçhul bir membadan sanki kalbine İğıl iğil bir geyler aktı. Ateşler içinde yanan vücudu, birdenbire ürpererek gerinmiye başladı. Bu hareket, Amber ağayı uyandırdı. Koyu mor renkteki kalın dudağı, çenesinin üstüne devrilmiş olan Amber Ağa, evvelâ bir tek gözünü açtı. Esmer Güle baktı : — Uyandın mı, gülüm. Diye mırıldandı. Esmer Gül, titredi. Kendine geldi. Hayatta, herşeye karşı münis ve pişkin bir tevekkülle cevab verdi : — Beli, ağam. Baş kaplan ağası, yavaş ya- vaş kımıldadı. Fakat derhal inle- miye başladı: — Aman, aman, amanaan.. hı- şır olmuşum vallahi.. koca saray, sanki fırıldak gibli etrafımda dö- nüyor, Sen nasılsn, sen... — Benim de biraz başım ağ- rıyor, amma., ne yaparsın?.. Be- reket versin, alışkınım. — Alışkinsın, haaa?.. — Ne çare?.. zenaat bulun- muş.. bizde, böyle ekmek yiyo- ruz. — Her akşam içer misin?.. — Hovardalar alıb götürür- ler.. verib içirirlerse... — Hovardalar her — akşam alıb götürürler mi?,.. — Ne gezer, ağam... Şimdi hovardalar da azaldı... Bir iki sene evvel, her gece erfani yaparlar; bizi de boş bırakmazlardı. Köşk- lere, yalılara gider.. çalar, rır.. sabahlara kadar zil döver oynardık. Yerdik, içerdik. Bazan avuç dolusu çil kuruş'a evimize dönerdik... Hey, gidi günler hey... Şimdi, kalyoncuların, — azapların, kılafatcıların, Yemiş İskesi ha- taliarının eline kaldık, Hem yalk- Ça A a var yakar olub, götürüyorlar.. hem de sabahlara kadar bıçaklar altında oynattıktan #sonra, İçki yerine kan içirib meze yerine yumruk yediriyorlar, Anber Ağa yattığı yerde, dir- seğinin özerinde doğrulmuş, Es- mer Güle bakıyor.. söylediği söz- leri hayretle dinliyordu. Sanki bu sözler, ena inanılmıyacak bir ef- sane gibi taaccüble sordu: — Allah.. allah... E gitmez- sen no olur?.. — Ne mi olur.. evvelâ, evimin camını çerçevesini taşa tutar, ta- vanı başıma göçertirler.. sonra da.. — E.. Sonra da? Esmer Gül; derin derin içini çekti, sözünü bitirdi : — Sonra da... Anamla kalırız. — Aç kalırsmız ha ?. — Ya, ne zannettin ağa.. Amber ağa, düşündü, bu sözler Üzerine, kendi —muzlim dimağında kim bilir. nasıl muha- kemeler yürüttü. — Burada.. — bizim sarayda, hiç kimse aç kalmaz. Esmer Gül, güldü: — Hey, gidi.. Siz de ml aç kalacaksınız?. Bunca millet, sizi doyurmak için savaşıyor., — E, bundan sonra.. Sen de aç kalmıyacaksın, — Neden?. — Artık senin başına devlet kuşu kondu. — Devbk kuşu mu?. O nme demek ağam ?, — Canım işte, devlet kuşu yok mu?, Hani insan birdenbire İkbale nail oluverir. — Haaa.. anladım, ağam.. Amma, o bizden çok uzak, — Niçin?. — E, bixbir çengi parçasıyız. Bize düşen ikbalden ne olacak?, Olsa olsa, avucumuza beş on altıncık..- koltuğumuzun altıma bir bohçacık sıkıştırıb salıverirler, — Hayır. — Yaaâk — Artık. biz senl salıvermi- yeceğiz. — Ya ne yapacaksınız ?. ( Arkam var) T Y rüseeccemeeşAme eseceLERDeĞEN Yeni Noşriyat: ——HHX©X Büyük Gazete — Büyük Gaze- tenin 17 insi sayım güzel renkli bir ik içinde haftanın vakulari Bazakh tekrikalarile çıkmışdır. * EYA Varlık — Anckarada cıkan bu fikir edebiyat ve sanat mecmuasının 39 uncu sayını da bir çok zengin yazılar ve gürlerle çıkmıştır. Tavsiye ederiz, llm? Sosyalizm ve Hayali Sosyalizm — Meşhur Engelsin ewe- ridir. Bu bahse dair en maruf esverdir, Tercüme Haydar Rıfatındır. Fintı 50 kuruş. Yeni Türk — İstanbul Halkevi tarafından çıkarılmakta olan bu meo- muanın 29 uncü sayısı intişar etmişdir. Bu sayıda birçok yazıcıların edebiyata, tiyatroya, tarihe, kültüre aid yazıları vardır. Bir Türk denizcisinin hatıra- ları — 1736-1737 seferine iştirak etmiş olan bir denizcinin hatıralarını Deniz Lisesi tarih muallimi Bay Feyzl Kurt- oğlu toplamış ve neşretmiştir. İçinde 3 harita, 1 plân, yedi kablo vardır. Deniz mecmuasının ilâvasi olarak çıkmıştır. - Hürriyet yolu — Varşovada bu isimde bir Kafkas meomuası çıkmıya başlamıştır. İçinde birçok mütenevvi yazılar vardır. aç geliyordu. Böyük bir | MK CA ee GU SON POSTA Kayak sporsarı — nasıl - icad edildi. Dünya İktısad Haberleri Almanya Sovyetlerden Âltın ÂAlıyor Moskovadan yazılıyor: - Altın kracat yıldan | Madenlerinin işle- tilmesi ve — sarı ytla artmak- İş madenin İhracı ar- SNdİK tık bugün Sovyet Rusyanın dış ticaretinde yer tutan bir kalem olmuştur. Bu ihracatın başta gelen alıcıları Almanya ve yukarı Amerikadır. Bilhassa At manya Sovyet Rusyadan gittikce fazla altın almağa — başlamıştır. (1934) yılı on bir ayında ihrac olunan altın madeni mikdarını gösteren istatistiklere göre cev- her olarak Almanyaya yollanan altın — kiymeti,, bu. — müddet içinde, Üç milyon yedi yüz yetmiş bin marka varmıştır. (Aşağı yu- kan (1,5) milyon Türk lirası). Bu idhalât Almanyanın yaptığı genel altın cevheri idhalâtının yüzde 52 sini teşkil etmektedir. Almanyanın Sovyet Rusyadan aldığı altın madenlerinin büyük kalemini tesfiyo olmuş altınlar tutmaktadır. (1934) yılı on bir ayında Sovyet Rusyadan Alman- yaya, —yukarıdaki — cevherlerden başka, (72) kilo halis altın gön- derilmiştir. Bu yollamanın kıiymeti (200) milyon marktan (bizim pa- ramızla bir milyon Türk lirasından) biraz fazladır. Bir yıl evvel Almanya Sov- yetlerden 5S1 - kilo 'altın almıştı. Şu hesabca 1934 yılındaki idhalât üçte bir buçuk nisbetinde art- mıştır. * Parls, 17 (A.A.) — 16 şubat i tarihli Paris bor- b P."sd sası — vaziyeti şu orsasında | Oymuştur: Esham vaziyet borsası, — haftayı memnuniyeti mucib bir istidadla bitirmişse de yabancı eshamda istikrarsızlık görülmüştür. Alım, satım muamelcleri — mahduddur, Fakat yerli esham, ezcümle Fran- sız rantı, kömür maden eshamı ve mühtelif kimyevi — maddeler sehimleri, bazan da ehemmiyet- lice tereffüler göstermiştir. Sü- veyş tutunmakta, Rio ile Royal dutch hafif surette gerilemekte- dir. x» Paris, 17 (A.A.) — İkincikâ- nun — içerisinde Ft | d, çeti » nazaran faaliyeti | * 321.000.000 ek- siğile 1.943 milyon franga, İhra- cat ta — 63.000.000 — eksiğile 1450 milyona baliğ olmuştur. Feride yirmi yaşını bitirmişti. Bu kızı, Anadolunun bir. köyün- den getirmiştim; yıkık bir duvarın yanında ağlıyordu. Sordum: — Senin evin nerede kızım ? — Evim yok ki.. — Ya, anan, baban kim senin? Beli Gözlerini açtı. Düşünür gibi durdu ve öylece sessiz bakakaldı. Öteki çocuklar ; — Amca.. Onun babası, anası yok diye bağırdılar. Dayanamadım, kızı çekib pa- tomun eteğine sardım. Doğru muh- tara gittim Konuştuk: Kız benim olmuştu. Artık trendeydik. Feri- deye uzattığım yemişleri atıştırı- | yordu. Ikide bir, derin bir acıyişle yavrucağı göğsüme çekiyor ve solgun yanaklarını — öpüyordum. Onun mini mini yüreğindeki acı izi silmek için günlerce uğraştım. Arasıra, dalıb düşünen gözlerinde ufak bir gülüş sezinceye kadar üstüne düşerdim. — Ferldeye, bir türlü, bana babaş,karıma da anne dedirtemedim. — Anlaşılan onun ufak yüreği, bunun iğretiliğini se- ziyordu. Bize yalnız Ağabey, ab- la demiye başladı. Kendi çocuklarımdan daha içli, daha düşkün olan Ferideyi evlen- direcektik. Onu isteyenleri kolay, kolay beğenemiyordum. Bir gene de onu istiyordu. Temiz, duygulu ve ne kadar yazık ki eli yufka bir gene, Gözüm çocukta, kafam kazancında ve benbir türlü kestire- miyorum. Ferideye sordum. «Evet ağabey, diyordu. Bu, iyi bir adama benrziyor. Belki de ileride kazancı artar. Hem de iki kişinin yiyeceği ne tutacak?» Hemen söz kestik. Bir iki ay sonra da düğünü yaptık. Yıllarca geçindiler. Iki de çocukları oldu. Nedense gencin kazacına bir kıtlık gelmişti; artacağına eksildi. Bir gün Feridenin oğlu eve geldi. âocuğun gözleri ıslaktı. Üzgün, zgün yüzümüze bakıyordu. — Ne var? dedim. — Dayıcığım, babam yatıyor, doktor getirdik. Rıfatı, Feride kadar severdim. Evine ve çocuklarına onun kadar * düşkün adam az bulunur. Anne- lerinden önce kalkar, çocuklarını doyurur, — çantalarını — yoklar, okulaya gideraen iki ceviz. olsun ceblerine koyardı. Rıfat yaman — bir tifoya tutul: muştu. — Sinek gibi — vızlıyordu. Yatakta kendine bakacağına yine çoluk çocuğunu düşünüyer. Rıfat oğlum, ne istersek geti- reyim dedim. O, gizli bir lâkırdı anlatacak- mış gibi eğild', yavaşca, — Biraz elma alır mısınız, dedi. — Başka yemiş sevmez misin? — Hepsini #severim, amma elma kadar değil. Getirdim. Rıfat hiç yememiş gibi, çabuk çabuk atıştırıyor ve yerken sanki tıkanıyordu. Iyi ki getirmişim. — Rıfat birkaç gün sonra Ööldü. Bu iyi ve temiz babanın ar- kasında kalanlar ne yapar? Onu anlatmıyacağım. Ferideyi ve ço- cukları alıb eve getirdim. Üze- rinden bir yıl geçmişti. Bir akşam çoluk çocuk elma yiyorduk. Feride, — istemeye — istemeye sordu: — Ağabeyciğim, sizden Rıfat Bu Sütunda Hergün Yazan: Vahid Yusufoğlu ELMA © gün elma mı İstemişti. — Evet., Genc kadın dudaklarını büktü — Şaşılacak şey, dedi. — Niçin, dedim. Rıfat çok yemiş sevmezdi © elmayı hiç sevmezdi, Yalnıf eve getirir. ve bize yı Onsuz boğazımızdan geçmer, onü da uzatırdık, Bize sevmediğitİ söylerdi. Düşündüm, Rıfatın çok yemiş sevdiğini ben pek iyi biliyordum Onun çoluk çocuğuna geti bir avuç yemiş, eksilmesin diyt yemek istemediği ve onları ak dattığı “anlaşılıyordu. — Gözleriti — doldu. Daha ertesi gün, yattıği yerin, baş ve ayakucuna iki ye! fidanı diktirdim. Yanıbaşımızdakl ilkmektebin — çocuklarına yemif dağıttırdım. O gün bugün, evimt gelenlere yemiş çıkartıyorum Vv* belki İçyüzü Rıfata benzeyef birisi bulunabilir diye düşünmek” ten kendimi alamıyorum. Veliahd Bir Yıldızın Balosunda ! Muhafazı” kârlıkta v* asır lardan kalma me rasime — B0* dakatte re” kor kırafi hükü mdar ailesi, şübe işte bu ailenin hayatından safha : Maruf filim yıldın Fraf' siska Gaal geçenlerde bir ball vermiş ve bu baloya Ingiliz Velt | ahtım da çağırmıştır. — Velii daveti kabul etmiş ve sade€” bir — centilmen gibi çt diğer davetlilerin arasina k | rak alkııştır. aei e esmarea Nöbetci | Eczaneler Bu gece nöbetçi eczaneler | lardır: || İstanbul tarafır — Şehzadebaşif' | | (Asaf), Karagümrükte (Suad), yada (Erolilos), Aksarayda (E Pertev), Topkapıda (Nüzım), Zeyftf (Basan Hulüsi), — Balatta — (TOĞÜÇ U | Eyübda (Hikmetj, Kumkapıda (PE | kıs), Divanyolunda - (Esad), B | pıda (Hüsnü Haydar), Wığ l (Merkez). Beyoğlu tarafı: Ti y Tünelde (Matkuviç), İstiklâl cad? | de (Kemal Rebul), Galatada N Şişlide (Şarkmerkez), — Kammptfi, (Yenitaras), — Halıcıoğlunda (V i kiye), Kadıköy tarahı Modadt eddin), Pazaryolunda (Rifat Mu n Üsküdar — tarafır Iık.ı-buıılâ__, | mumwnı (Sinasi a

Bu sayıdan diğer sayfalar: