8 Mart 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

8 Mart 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i SON POSTA 8/3/936 Bandırmadaincedeninceye yapılantah- kikat ortaya bir hakikat Dünkü kısmın bülâsası: «Tarih | TAHEAŞİR $ hal şifreli telgrafla Bandırmaya bildiriliyor.» z Sabaha karşı Bandırmadan cevap geldi. Yüzbaşı (Adnan Şevki) Bey derhal tev- kif edildi. Nokta kumandanlığıma götü - tüldü. Orada, tam dött gün devam eden evrakının bülâsası, şundan ibaretti: 1 — Mevkufan asıl ismi, (Adnan ki) değil; (Ahmet Saim) di. 2 — Zabitlik ve askerlikle alâkası ol - Mak şu tarafa dursun; bilâkis, buz gibi bir 4 — Harbin başlaması üzerine İstanbu- ha gelmişti. Fakat ailesi, büyük bir sefalet içinde idi. Ona, bu sefalet içinde yaşamak geliyor, Pariste yaşadığı hayatı İstan- da yaşamak istiyordu. Fakat İstanbul öyle bir hale gelmişti ki, ancak zekâsını işletebilenler kazamyor; ve ancak bunlar zevk ve refah içinde yaşıya- 5 — Ahmet Saim de zekâsını işletmiye karar vermişti. Her şeyden evvel, asker « Ükten kurtulabilmek için muhtelif vasıta- lara müracaat etmişti. Ondan sonra da ta- 6 — (Bu mevzuumuzdan bariç bir çok Maceradan sonra) nihayet Eskişehirde o Meb'usun bavulunu çalmış, ve bugünkü va- Tiyeti almıştı. (İstitraden şunu da arzedelim ki, Ahmet Salmin koca bir tomar teşkil eden evrakı, $ok dikkate şayan fikirleri ihtiva etmekte (di. Bizzat uzun uzun yazdığı cevaplarda, bir çok hissi tahlilâta girişmiş; ve ruhi bir tesir altında yaptığı bu hareketlerden dola- Y kendisini tamamile mazur göstermek ir- temişti. ) İlk tahkikatır bitmesini müteakip Ban- durnadan şu emir gelmişti: (Ahmet Saimin firarına meydan verme- den kuvvetli bir muhafaza altında buraya tönderiniz). Nokta kumandanı Mustafa Bey, bu mü- him işe, merkez kumandanı Z. yi memur etmişti. Esason, Z. de bu fikirde idi. Çüm- kü; Ahmet Saim hakkındaki şüphelerini, eldeki istintak evrakı tatmin Mİ Bu istlevabı yapan, (yüzbaşı Ai E- | fendi) isminde alaylı bir zabitti. Z., bu| Çünkü söyliyecek olsa, hiç şüphesiz ki i-- siyet olmasından hissettiği şüpheyi izah ey- kalilek Ve artık burada; Z. nin vazifesi, hitama ermişti. * Bandırmada, inceden inceye yapılan | tahkikat ortaya mühim bir hakikat çı- karmıştı. Tahkikattan anlaşılıyordu ki, İstanbulda gizliden gizliye çalışan mü- him bir casus şebekesi vardı. Ahmet Saim, Bursaya gelmekten a- sıl maksadının ne olduğunu şu suüretle izah etmişti: 4 — İstanbulda, Beyoğlunda sıksık To- katliyana girip çıkan bir Hintliye tesa- düf ediyordum. Bu Hintli, arkasına as- ker elbisesine benzeyen bir elbise giyi- yor, ve her yerde avuç dolusu para ııı-! fediyordu. Şöylece bir tahkikata giriş- tim. Bu adamın Hindistandan gönderi- len bir sıhhiye hey'etiyle gelen ve çok ıı-;ıııhnıı Cemal paşa karargâhında geçiren bir Hintli olduğunu öğrendim. Ve bir gün bir biçimine getirerek onun pek dolgun olan çantasmı aşırmağa ka- rar verdim... Bir pazar akaşmı, kalaba-! hıktan istifade ederek bu adamın yanı: na yaklaştım. Tam işimi göreceğim za- man, yakalandım. Ve o anda, polise tos- lim edileceğimi sandım. Lâkin bu adam beni polise teslim etmedi. Kulağıma ©- gildi: — Sizin, âdi bir hırsız olmadığınızı | anlıyorum. Dedi. Dikkatle yüzüne baktım: Ş Çı.ılı doğru söylüyorsunuz. Bu cür-' mü, ihtiyaç zaruretiyle yaptım. Rica e- derim beni affediniz. | Diye yalyardım. Adınin (Nizamet. | tin) olduğunu sonradan öğrendiğim bu adam, derhal bileğimi — bıraktı. — Yakası açık olan ceketinin iç cebinden cüzda- nını çaakrdı. Açtı: | — Yarın öğle vaktine kadar, ne ka. ! dar paraya ihtiyacınız varsa, alınız. Tit OğalNiK ee ğile wattame PANtebik | bahçesine geleceksiniz. En öndeki ma- salardan birinde oturup beni bekleye- ceksiniz. Diye mırildandı... Bu cüzdanda, öy. Son Postanın Tefrikası: 2 çıkarmıştı ti yaldızlı bir bloknot çıkardı. — Oku- mağa başladı: — İsminiz, Ahmet Saim. Pederini- xzin ismi, Hilmi efendi. Üç sene evvel yefat etmiş. Fatihte, Çarşambada, ak- rabanızdan Fatma hanım isminde bir kadının yanında oturuyorsunuz. Fakat çok zamanınızı, Beyoğlunda İmam s0- kağında Madam Dilber İsminde bir er- meni kadınının pansiyonunda geçiriyor- sunuz. İçki içiyorsunuz. Kumar oynu- yorsunuz. Kadınlardan pek hoşlanıyor- sunuz. Ve bunları yapabilmek için de, | vakit vakit dolambaçlı ve tehlikeli yol- larda geziyorsunuz. Çok yazık ki, Pa- risteki tahsilinizden burada hiç bir is- tifade edememişsiniz. Sevdiğiniz ve ya- şadığınız hayat dolayısıyla da, asker. likten kaçıyorsunuz; bir takım hilelerea müracaat ederek daima vesikalar ah- yorsunuz... Nasıl, daha söyleyeyim mi?. Başımı önüme eğdim: — Kâfi efendim. Cevabını verdim. O, bloknetu yele - ginin cebine yerleştirdi: — Pek kısa bir zaman zarfında top- ladığım şu malümatı polise verecek de- gilim. Ben, ancak sizin zekâ ve meha- retinizden istifade etmek fikrindeyim. Mademki yaşamak için ara sıra kendi- nizi tehlikeye atıyorsunuz. Şu halde si- ze; daha az tehlikeli fakat daha | kârlı bir iş teklif edeyim dedi, ©O anda, beynimde bir şimşek çaktı. Sanki Meçbul! bir ves: çok | Sayfa 9 — aa ÂYE Yazan: Nimet Mustafa MÜMEYİZ RASİH Evvelden mümeyiz Rasih Beydi,| beylik kalkınca mümeyiz bay Rasih olmuştu. Sadece: İ — Bay Rasih! Diyenlere cevap vermezdi. — Bay mümeyiz! Hitabı daha hoşuna gidiyordu. Arada sırada tekrarlardı: — Bizim adımız artık mümeyiz ol- du. Rasih bana tuhaf geliyor. Esasen babam söylerdi. Sen ilerde mesleğinin sana verdiği yüksek adla çağrılmalı- şın, Eh hayır dua aldık. Sonra kafamın" ve kalemimin de yardımı dokundu. 'Tam otuz sene dirsek çürüttüm, Bay mümeyiz adını aldım. Mümeyizlik bu az şey mi? Şimdiki gençlerin — böyle İşeylere ehemmiyet verdikleri yok am- |ma, bakalımı anlar mı yamılıyor; yoksa |ben mi? — Tabit onlar bay mümeyizi. Böyle bir cevap alınca sevinirdi. — Tabii onlar, gözleri işde değil, oy- naşta; hani şu kızları dairelere sokma- ;ları yok mu öyle fena oldu ki. Efendim iş arasında gözleri kayıveriyor. — Olur ya bay mümeyiz gençlik. — Gençlik ne demek biz.de genç ol- duk amma böylesini yapmadık. Hatır- larım yirmi yaşımda idim. Kaleme mü- lâzımeten devam ediyordüm. O zaman bizim evin tam ya' » laki evde bir kız-! İcağız vardı. Günün birinde ben pen- cerenin altından geçerken nasılsa; al- | lah şahit iki elim yanıma gelecek bile- !rek değil vallah kazara bakıvermişim. | Bizim peder bunu görmüş. Sopayı ka- | pinca.... — Ne diyorsunuz bay mümeyiz?.. | — Ne diyeceğim biz böyle terbiye gördük şimdikileri sen sorma... ö Günün birinde kaleme bir daktilo 'alındı. Bu, sarı saçlı, yeşil gözlü güler |yüzlü bir kızdı. Kaleme ilk geldiği gün mümeyiz gözlüğünün üzerinden ba- kıp: — Bayan kızım biraz buraya gel- sene.. Dedi. Yeni daktilo, bir keklik ha-| İfifliğiyle yerinden kalkıp mümeyizin ;oyanına gitti: — Emrediniz bay Rasih.. — Bay mümeyiz deyiniz. Daktilo gülümsedi: — Peki Bay mümeyiz.. — Benimle konuşurken — gülmeyi- niz. — Peki Bay Mümeyiz.. — Dinleyiniz, burası kalemdir. Her leden her subhu Daktilonun gülen yeşil gözlerine bakarak cevap verdi: — Hayır kızım bir kâğıda bakacak- tım. Eliyle, masanın üzerinde - birikmiş kâğıtları karıştırdı. Acele yazdığı bir küğıdr arıyordu. Kâğıtlar arasında bil tanesi gözüne çarptı.. — © bana ait Bay Mümeyiz. — Burası kalemdir. Size ait kâğt olamaz. Kâğıdı aldı, bu şöyle bir mektuptu: «Size karşı büyük bir sevgi duyu- yorum. Bu akşam daireden çıkmca bu- tuşup biraz konuşmak isterim. Necmi — Bu bir rezalet. , Daktilo kıpkırmızı kesilmişti. Müs meyiz yerine oturdu. Akşama kadar bir şeyler yazdı, cizdi. tekrar yazdı, tekrar çizdi. Yazdıklarını yırttı. Yenik den yazdı. Memurlardan Necmi — ile, daktilo onun hiç bir hareketini gözdem kaçırmıyorlardı. Tatil saati gelmişti. Mümeyiz elinde ikiye katlanmış bir kâğıtla daktilonun yanına sokuldu. — Buraya bakın rezalet demiştim, Çünkü öyle yazılmaz. Kâğıdı daktiloya verdi: — Okuyun. Daktilo korka korka kâğıdı açtı o- kudu: «Tende camm, gönce dihanım suk tanım, Buraya teşrifinizden beri güzeran şâmda sizin pürtara- vet hayaliniz bir an beni terketmiyor. 'Tiğı zülfünüz derunu kalbimi cerihar dar etti : Bugün badettatil sizinle bir âram #orbeser kalmak arzısunu şiddetle hiş- sötmekteyim. Cevabınızı diriğ etme « menizi rica ederim sultanım efendim!» sınsırgıdakl telefon makinesi Sındırgıdan Hulüsi imzasile yazılıyor: 19/2/936 tarihinde Sındırgı telgraf « hanesine Balikesir ile telefonla görüş - meğe gittim. Telgrafhanenin kullandığı te- lefon makinesi eski Avusturya ordusuna nit köhne bir makine idi. Buhkesirdn istedi « ğim zat geldi. Fakat bin müşkülâtla bağı * ra, bağıra konuşabildik ve derdimizi ya « nm yamalak anlattık Halbuki telgrafhanenin telefon 'varidatı epeyce bir yekün tutar. Sındırğı da tütün ticaret merkezi bir yerdir. Buradaki tele - fan makinesinin slahı bütün Sındırgılıları sevindirecektir. Dikkat.. Bu adam; sana casusluk yerin bir başka âdabı olduğu gibi bu-| — Glüm tehlikesi içinde çalışanlar teklif edecek. Diye fısıldadı. Hiç bozmadım. Ba- şımı önüme eğerek: — Nasil isterseniz, öyle olsun. Her. halde bana tevdi edeceğiniz işlerde si- zi memnun edeceğimi zannediyorum. Diye mırıldandım. O kahve getiren garsonun çekilmesini bekledi. Ve sonra, cevap verdi: — Bundan eminim. Esasen size vere- ceğim iş de o kadar çetin değildir. Dedi. Ve sonra bana vereceği vazi- feyi izah etti. Ben, Bursaya gidecektim, Ve orada bulunan esir İngiliz — gansralleriyl> gi > İyanın da kendine mahsus âdabı var- dır. Zinhar iş zamanında şaka ve lâüba- | Kkk İstemem. Sonraiası'düka - genç- sin, bilmezsin; buradaki gençlere kar- şe pek ciddi davranman lâzımdır. Ben dil altına giremem. Anladın ya; bun- lar kulağına küpe olsun! | Bayan daktilo kulağındaki küpele- ri oynata oynata ayni çeviklikle yeri- ne döndü. Mümeyiz Bay Rasih başını salladı : | | —Allah vere de sözüm bir kulağın- dan girip öbüründen çıkmış olmasa.. * | — Mümeyizin tahmini boşa çıkmıştı. | tcvap kâfi derecede incelik ve maharetle |9 tahmin ediyorum ki, büyüklü küçük. 'jice termms basıl edecektim. Ve sonra Bayan daktila daima gülüyor, genç er- edilmiyecek; ve şeytana çarığı ters :ıııoııhaıuıiı'...—d-». Saime, çok kuvvetli müdafaa imkâmı hazırlamak fırsatımı verecekti. Ahmet Saim, Z. nin nezareti ve dört! muhafazam altında Bandir. - Maya nakledilmişti. Ve evarkı da, (beşinci *tdu muhakemat şubesine memur ihtiyat :huı.mnmnq)e(o)mhiı- Z.. Ahmet Saimin isticvabı başlamadan Svvel - eskiden — tanıştığı - Zeynelâbidin Beyi hüususi surette ziyaret etmiş; zahiren di bir Mırsız, dolandımcı, yankesici gibi #ötünen bu adamım, daha tehlikeli bir şah- (6) Sabık maarif vekili ve, birinci genel | tişi, lü, üç yüz liradan fazla para vardı. Ta- Tihimin bana büyük bir fırsat hazırladı- gn anladım. Bu adama karşı aç gözlü beş Hiralık bir banknot aldım. Başımı önüme eğerek uzaklaştım. Ertesi günü iple çektim. Tam — öğle vakti, temiz bir kıyafetle Taksim bah. çesine gittim, O, benden evvel gelmiş, oturuyor, sabırsızlıkla bekliyordu. Beni görür görmez, cebinden altın | saatini çıkardı: — Tam, yedi dakika geç kaldınız. Fakat, bu defalık zarar yok. Oturunuz. | Diye mırıldandı. Garsonu çağırdı. Kendi içtiği gibi bana da bir kahve 5- marladı. Sonra cebinden, kenarları al - irtibat tesis eyliyecektim. (Arkası var) Saata çok ehemmiyet veren “REVUE,, « tar a “REVUE, #ot al n her kimse memnun kalcığına emin ol bulı, çü kü “REVUE, satımn İugünkü tekâmül bali S0 senedk teerübe ne- tiçeridir. Madel er kilde iz. Tomnmış saatçlarda maklu Çin - “arla aa'ılır. Umumi ceposo: Tatan” n', Bahçok p, Taş han YY €n son ve zarif şe- jda onlarla bu Nizamettin arasında bir keklerle senli benli konuşuyordu. Ba- zan da mümeyizle konuşduğu, havai bir mevzu hakkında onun da fikrini İgörünmemek için cüzdanından sadece |. —— D.,,. ea niyi y aa —'sorduğu oluyardu. Mümeyiz buna kı- zar gibi görünür, yutkunur, aksi — bir İcevap vermeğe bazırlanır, fakat yine ikendini tutardı. Etrafına göz gezdirir- ken bir an gözü daktilonun yeni kıv- rılmış dalgah saçlarında bir iki saniye durnlar, sonra yine işine başlardı. * V Bir gün acele bir kâğıdın - daktilo edilip edilmediğine bekmak için mü- meyiz yerinden kalkmış, — daktilonun yanına gitmişti. l — Bir emriniz mi var Bay Rasih? Şehremini Eteğli mahallesinde Gün Ay- din sokağında 25 numarada M AR ta * rahından yazılyor: Geçenki fırmnada harap olan telefon tellerini tamire uğraşan ameleler birbirlerine çürük iplerle bağlanmış merdivenlere t manarak iş görüyorlar. Bu hem kendileri için, hem de civardan geçenler için çok tehlikelidir. Otomatik bir merdiven kiyme- ti elbette bir insan hayatınm kiymeti ile mukayese edilemiyecek kadar — küçüktür. 'Telefon idaresinin bu ciheti göz önünde bulundurmasını temenni cderim. Eski bir polis memurunun tekaütlük muamelesi Şehremininde Ördek Kasap mahal- lesinde Turşucu çıkmazında © No. da oturan eski polis mütekaidi Abdülke- rim yazıyar: — 1931 de Arnavutköyünde vazi « fe esnasında başımdan yaralandım ve hastaneye yattım. Müteakıben de te « kaüt edildim. Fakat aradan tam beş sene geçtiği halde bir türlü tekaült mu- amelem yapılmadı. Baş vurmadığımı yer kalmadı, istidalarım hiç bir netice vermedi. Kime gideceğimi, kime - baş vuracağımı şaşırdım. Çoluk çocuğum- la perişan bir vaziyete düştüm. 20 se- nelik memurum. Beş sene gibi uzun bir müddet içinde benim bir — tekaüt müamelem nasıl yapılmıyor? — Hilâ şaşıyorum.» z g d

Bu sayıdan diğer sayfalar: