16 Nisan 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

16 Nisan 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Si “ Tarihi tefrika ,, No.1 ğ)%ıNfZ 7 YAZAN: KADIRCAN Kaflı Uluç Ali Reis, Sen Jan Galisine Yetişti Ve İlk Gülle Maltalıları Şaşırttı Şövalyeler ürktüler. Fnkık inan -| madılar ve yollarına devam ettiler. Fakat sisli bir sabah birden! sisler arasında bir kaç karaltı görün- dü. Vardiyan telâşla haykırdı: — Sinyor!.. Bir filo.. Sonra daha büyük bir telâşla ve daha yüksek sesle ilâve etti: — Cezayir korsanları!.. Uluç Ali- nin filosu!.. Şövalye Sen Kleman hiç beklen - miyen bir zamanda kafasına bir tok- mak yemiş gibi doğruldu. Yüksek bordası, lombar deliklerinden gö rünen elli kadar topu, sıra sıra kü - rekleri, büyük yelkenleri, yüksek ve çok süslü oymalı kıç kasarasile pek muhteşem olan gemisini hemen ge - ri çevirmeğe davrandı. Çünkü ile gitmek onun için daha korkulu gö - rünmüştü. Kumandasındaki gemilere hiç bir işaret ve emir vermemişti. Yalnız kendi canını kurtarmak kaygusuna düşmüştü. Şimdi güverte üzerinde çılgın gibi koşuyor, baştan ayağa ka- dar zırhllara gömülmüş olan şöval- yelerle birlikte kürekçilere, yelken- cilere ve diğer tayfalara saldırıyor- du: — Orta arya! (1) çabuk... Çabuk diyorum... İskeleden dümen suyu - na... Dümen suyuna!.. Kocaman gemi arkasına bağlı o- lan brigantin — ile birlikte kendisin - den hiç umulmıyan bir hızla geriye dönmüş, Sicilyaya doğru kaçmağa başlamıştı. Onun arkasında olan Sen Jan galisi de ayni manevrayı yapmış, amiralın ardına takılmıştı. Diğer iki Malta gemisi ise rüzgârı daha uygun buldukları için yelken-| lerini alabildiğine şişirerek yolları- 'na gelir gelmez hemen demir attılar ve | na devam etmişler, provalarını Mal- ta adasından çevirmeksizin, hızla- rile Türk filosundan kurtulmak is - temişlerdi. Her iki taraf ta yaman bir kaçış ve kovalamıya başlamış bulunuyor- lardı. Ertesi gün temmuzun on dokuzu idi. Güneş doğarken bu kovalama - lar son dereceyi bulmuştu. Uluç Ali Paşa ile Malta amiralı Sen Kleman arasındaki metafe git- tikçe kısalıyordu. Şövalyeler daha çabuk kaçmanın çaresini arıyorlar- dı Bunun için yedekte bulunan bri-| gantindeki asker ve tayfaları hemen * kendi gemilerine aldılar ve daha hızlı kaçmağa başladılar. Maltalıların maksatları Sicilyanın cenubunda olan Alikata limanına girmekti. Fakat Sen Kleman bu li - mana girmeden önce yakalanacağımı * anladı. Geminin rotasını daha gar- ba çevirdi. Fiyamara nehrinin ağzı- na sokulmıya karar verdi. Şimdi Malta amiralının gemisin - deki şövalyeler ellerindeki kırbaç - larla kürekçilerin çıplak omuzları - na ve sırtlarına bütün kuvvetlerile vuruyorlar, en ağır küfürleri savu - rarak: — Çabuk... Daha çabuk!.. Diye homurdanıyorlardı Yorgun- İuktan bitkin bir halde yuvarlanan, yuvarlanırken — kendilerini - geminin omurgalarına bağlıyan ağir zincir- leri şaneırdatan forsalara bile acı - mıyorlar, böylelerini kılıçlarının uç- larila — dürterek ayağa — kaldırmağa uğraşıyorlardı. Sen Jan galisi de Alikata limanı - (1) Yelkenleri yarıya kadar indirerek yeniden ve hemen çekmük üzere hazır bu- “onmasını eönreden bir:ki bi İna varamıyacağını anlamıştı. Bu - İnun için en yakın Sicilya toprağına |baştan kara etmeğe karar verdi. Lâ- kin sahile pek yakın geldiği bir sı - rada*Uluç Ali ona yetişti. Önce Türk gemisinin prova topları büyük gü - rültülerle denizi ve sicilya kıyıla - rını titretti. Alevler ve beyaz du - manlar arasında zaferle gülen yüz- |ler vardı. Karşı tarafta ise bir kar- |gaşalık görülüyordu. Türk gülleleri Malta gemisinin güvertesini yalamıştı. — Rampa!.. Kancaları at... İleri!. Uluç Alinin sesi bütün leventle - ri bir anda düşman gemisinin gü - |vertesine fırlatmıştı. Başta kendisi olduğu halde Malta şövalyelerinin üstüne saldırmışlardı. Geniş ağızlı yalın Türk kılıçları adım başında |bir kaç kişiyi yere seriyordu. Mal - talılar kendi gemilerinin içinde son bir ümitle karşı durmıya çabalıyor- lar, lâkin gittikçe eriyerek daha çok geriliyorlardı. 'Türk gönüllüleri düşman gemi - sinin güvertesinde yaman bir kasır- gadan farksız idiler. Gemi kuman - |danı daha ziyade karşı duramıya - cağını çabuk anladı. Kılıcını fırlat- tı ve Uluç Alinin ayaklarına kapa - narak yalvardı: —Köleniz olayım, beni öldürme- |yin!.. Canımı bağışlayın!... Uluç Ali bu gemi ile uğraşırken diğer bir kaç gemiyi de şövalye Sen Klemanın ardından göndermişti. 'Bunların en önlerinde Kara Hoca ve |Kara Çalı adındaki reisler bulunu- yorlardı. Sen Kleman kendince güzel bir manevra tasarlamıştı. Nehrin ağzı - gemiyi çevirmek istediler. Kara Hoca reis ile arkadaşı bun- daki maksadı anlamışlardı. Malta amiralı kıç taraftan nehre girmek, baş tarfını Türk gemilerine çevire- rek çok kuvvetli olan prova topla - rile onları karşılamak istiyordu. E - ğer bunu yapabilirse nehrin darlı - mdan ötürü Türkler sancak ve is- keleden hücum edemiyecekleri için hiç bir zarar veremezlerdi. Diğer ge- miler gelinciye kadar da nehrin da- ha içerilerine çekilmek, hiç değilse kendileri karaya çıkarak canlarını kurtarmak mümkündü. (Aıkıııı var ) Yurttaş: Adam sen de, benim biriktirece- ğim beş on kuruştan ne çıkar de- me. Damlaya damlaya göl olur. ' Hazırlanıyor #SON POSTA | Spor | Güreşçilerimiz Almanlar ve Fenlândiya- hlar karşılaşma teklifimizi kabul ettiler Olimpiyada gidecek — güreşçileri kuvvetli rakiplerle çarpıştırmak mak- sadiyle, Alman ve Fenlandiya fede - rasyonlarına yapılan müracaatlar ka- bul edilmiştir. Spor nihayetlendikten | sonra Güreş Federasyonu bu müsa - bakalada bür am evvel . yapılmdaı izili lâzim gelen teşebbüsleri yapacaktır. kangresi Ankarada bulunan ağır siklet gü - reşçisi Necmi de bu arada İstanbula getirtilmiş ve idmanlara başlamıştır. Atletizm antrenörü gitli Atletizm Federasyonunun uzun za- mandanberi hizmetinde bulunan ant- renör Prak dün Romanya vapuriyle şehrimizden, memleketi alan Alman- yaya hareket etmiştir. İngilterede lik maçları İngilterede lik maçları son devresi- ne yaklaşmıştır. Yapılacak dört maçtan sonra takımlar mayıs başında lik maç- larını bitirmiş olacaklardır. Lik şampiyonasında ikinci gelen takımı 7 puvan açmış olan Sunder - land artık mutlak surette şampiyonayı kazanmış vaziyettedir. Meşhur Arse- nal için likte kazanma ümidi artık ta- mııniyl: dıı" ll.l“ bür. Likte beginci vaziyette olan Arse - nal 25 nisanda kral kupasını kazandı- ğt takdirde büyük mevkiini gene mu- hafaza etmiş olacaktır. Sokol jimnastik şenlikleri Sofya, 14 (Hususi) — Geçen sene Sofyada yapılan Sokol - Yunak jim - nastik şenlikleri bu sene Yugoslavya- da Subotitsa şehrinde haziranda yapr- lacaktır. Bu Sokol şenliklerine Bul - garlar 20 bin Yunak sporculariyle iş- tirak edeceklerdir. ŞAYANI DiKKAT BiR HAKiKAT Dünyaca tanınmış — ve İsviçrede - B0| senedenberi mevcut olan en mühim sa- at fabrikaları meyanında mevki alan REVUE Saat fabrikaları, — saatlerinin Türkiyode de taammümü için, İstanbul- da bir satış şubesi açmıştır. Bir sene gibi az bir müddettenberi | saatlerini Türkiyede satmıya başladı- ğına rağmen, saatlerinin, zarifliği, has- saslığı, dakikliği, asriliği ve kendi de- recesinde bulunan saatlerden nisbeten ucuzluğu sayesinde, Türkiyede de en | « | müşkülpesent müşteriler tarafından — bile memnuniyetle karşılanmıştır. Bugün, REVUE Saatleri herkes tara- fından aranmaktadır. Tanınmış saatçi- lerde maktü fiyatlarla satılmaktadır. Umumi satış deposu: İstanbul, Bahçe - kapı, Taş Han 1 ci kat No, 19. Son Paostanın Tefrikası: Hasan ilerideki kır gazinosuna doğ- Üner önee'deraniayi cüğle aoi Fimaioa: yummükları savurmuya başladılar; Hi lar, şimdi Beny Bir gerincentin doğrü avaz avaz bağırıyor; hem de yerden bulabildikleri yumruk kadar - taşları Hasani dövmekte olan kopukların sırt- larına atıyorlardı. Bir aralık Hasan, |vücutça çelimsiz olan Arap Zeyneli 'belınden kavrayınca bütün gücü ile kaldırdı, oradaki dikenli bir hendeğin içine fırlattı. Arap can acısiyle hen- dekten daha kızgın bir halde çıktı ve çıkarken belinden aslan başlı sarı bir kundura çekiceği çıkardı. Bu çekecekle bu sefer Hasanın kafası patlatılacaktı. Bereket versin, tam 6 anda nereden çıktığı anlaşılmıyan iri yarı, devanası- na benzeyen, kırk beş, ellilik, fakat çok çevik, sırım gibi bir mahallea ka- dını elindeki kalınca sapa ile Hasanın imdadına yetişti. Artık ye, yemez mi- sin! İri yarı, devanasına benzeyen, gözleri bol sürmeli, kaşları bol rastıklı, sırım gibi maballe kadım şimdi o ka- hn sopayı olanca gücü ile bir Arap Zeynele indiriyordu, bir Topuz Süley- mana... Amma nerelerine rastgelirse: Omuzlarına, kollarına, enselerine, bek lerine, baldırlarına... Sopayı her yiyen bir kere kapakla- niyor ve © yerden kalkıncaya kadar öteki yuvarlanıyordu. Kopuklar neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Yalnız kor puklar değil, bu hale Hasanla kızlar bile şaşa kalmışlardı. Bu kadın kimdi, nereden, nasıl gel- mişti, yoksa onu onların imdadına ak- lah mı göndermişti? Bu eşi pek görük memiş sunturlu sopa faslı bir kaç da- kika devam etti. Sonra kadının kolları yorulmuş olmalı ki yarı baygın yerde yatan Arabın kulağından yapışıp onu kaldırdı, ayakta bocalıyan Topuzun da bir kulağından tutup ikisinin kafa- sını şiddetle biribirine çarptı: —Ulan dedi, itoğlu itler, ulan yedi mahalle sürgünleri! Yedi cerldinize tövbe edin bakayım, bir daha buralara çıkıp elâlemin kızına kısrağına sataş- mıyacağınıza ! Arabın söz söylemiye hali kalma- İmıştı, kulâğı hâlâ kadımın - elinde iki büklüm olmuş, sol kaburgasını oğuş- turuyor ve boğuk bir sesle sâde ağlı- yordu. Ondan daha canlıca olan To- puz Süleyman, kadının dizlerine ka- pamp eteklerini öpüyordu: —Tövbeler tövbesi hanım teyzeci- iim, tövbeler tövbesi! Eğer bir daha biz buralara gelirsek. ayaklarımız - kı- 'Inl:ın! Köpeğin olalım, hanım teyze- ciğim, yeter, bize vurma artık, evlât-| larının başı için bize vurma artık! rine yaman birer sille daha savurdu: — Ulan hanım evlâtları, eğer siz buralarda benim elime bir daha geçe- cek olursanız zor kurtulursunuz; bir dahasına ikinizin de bu sopa ile şura- cığa leşlerinizi sermezsem bana da Aygır Fatma demesinler! Kopuklar bir daha buralara çıkmıya- caklarına dair bir sürü yemin ve töv- İşte uykusuzluktan kıvranan sinirlilerin bitmez tükenmez dilekler! »e ee İstenilen salâh gelmez, her gün artan sinirlilikten giltikçe kuvvet aztliğ erlesi gün İnsan yorgun argın, hiç bir şey yapamamak habizliğile kalkan Bromural «knoll. be telikettea kurtulmak için kullanşlacak ilâçtır. Asta zaran yoktur, sialm & Knoll A-G,, kimyevi maddeler lıhıikılı:ı Ludu;;mlaı #ŞRla, F ÖÜ v < Di a eee S Aludrı k deri yatıştırır ve &âkin ve sillm bir uyku davet eden, 10 ve 18 kömprimeyt haf Gip derde ecrancler e reçete Be satılıa, birer tekme daba indirdi: -— Haydi bakalım, çekin arabanızı besmelesiz herifin evlâtları, gözüm görmesin! Zavallı Arap bir eli sol kaburga- sında, bir eli sağ kalçasında iki gözü iki çeşme, Topuz Süleyman ise alnı, yüzü şişler, morartılar içinde ve ikisi de topallayarak caddeyi tuttular. Hasanla yanındakiler, sapsarı ke- silmişler, afal afal kadına bakıyorlar- dı, İri yarı, devanasına benzeyen o sı- zım gibi kadın sörmeli gözlerini bu se- fer yumuşakça bir bakışla - berikilere dikti: — Ne diye sataştılar, o hergele oğ- ha hergeleler size bakayım? - Hasan: — Bilmiyoruz ki... Biz konuşa ko- ru bir islık çalacak oldu. Kopuklar on-| Kadın Arapla Süleymanım — ensele-| beler daha ettiler. Ve kadın kıçlarına | Yazan: Osman Cemal ynuşa buradam giderken geldiler, önce |kızlara birer omuz vurdular; sonra &8 bu kızları bize bırak, sen deİol diye İbeni dövmiye başladılar. — Bu kızlar senin neyin) — Arkadaşım... | Elli adım ötedeki böğüztlenlerin eit dından ayaklarında şıpıtik — terliklerle genç bir kadın daha sökün etti: — Ne imiş anne mesele> — Ne olucak, keratalar geçen ak * şam yine buradan biri kiz, biri ağlafi iki kardeşe yaptıkları gibi bunlara dâ sataşmışlar, sonra bu delikanlıyı döt“ miye kalkışmışlar. — Amma anne, çok fena dövdüü berifleri... Hattâ babam uzaktan da” yanamadı, bana kız kalk, git, söyle artık yeter bıraksın! Dedi de ben d€ onun için kalktım, geldim burayal — Az bile oldu amma ne ise, bet onları geçen akşam o iki kardeşe 80" taştıkları zaman elime geçirememif” tim. Ne ise, şimdi bunlarla birlikte 0t” ların da intikamını almış oldum. Genç kadın Hasanla arkadaşlarınâ döndü: — Siz de üçünüz kardeş misiniz? Hasan: — Hayır, biz arkadaşız! Yaşlı kadın: — Ne arkadaşı, mahalle arkadati imı, mektep arkadaşı mı? Hasan Medihayı göstererek: - — Bu yetim çocukluk arkadaşım.-: Öteki de onun arkadaşı... Yaşlı kadın: — Siz nerede oturuyorsunuz, v leriniz nerede bakayım? Hasan: —Ben buralıyım, şu dutluğun alt tarafındaki mahallede oturuyoruz. — Seni biraz gözüm ısırıyor gibi.-* Ara sıra buralarda görmüşlüğüm vaf Bu hanım ablalar nerede oturuyorlaf- bakayım? Mediha: — Biz Beşiktaşlıyız... Buraya ak” rabalarımıza bir ay kadar misafir ge" dik! Amma eskiden ben çocukken Yİ” İne bu civarda otururduk! — Demek, sen bu delikanlı ile t © zamandan tanışıyorsun? — Evet tâ o zamandan, çocukluğ” muzdan tanişıyoruz. € Arkası var ) H Bir Doktorun Günlük Çazşerebe otlarından (©) Saç dökülmesinin ve || Kepeğin tedavisi Yirmi beş yaşlarında bir kadın has: | ta müracaat etti. Saçlarının dökülme" «inden ve mütemadiyen kepeklerin art” masından şikâyet etti ve renkleri de” #iştiğini söyledi. Ara sıra baş ağrılart geldiğini ve nezleden kurtulamadığınt anlattı. 1 — Bir çok ilâç kullanmış. 2 — Her gün başını soğuk — suylâ yıkamış. Fakat bir türlü bunun önünü alama* | miş. , Muayene ettim: Umumi bünyed€ bir hastalık izi yokfu. Saç - diplerinde fazla tefellüsat vardı. Cilt kuraydu. Ve yüzünde ara sıra kunu egzemmt | (Sehüre) geçiriyordu. Haftada iki gün banyo odasındf Başına yarım fincan zeytin yağını iyic€ | sürmesini saç — diplerini — ovalamasıf! )| sonza da meak su ve sabunla yıkamâ” sınt tenbih ettim. Başka ilâç ta vermedim. Bu süretle yaptığı - tecrübeden biT | ay sonra hastada artık kepek — ve 3f dökülmesinden eser kalınadı. Ve ©Ö istifade etti. İ (*) Bu notları kesip saklayınız, Y#” | hut bir albüme yapıştırıp kolleksiyof yapınız. Sıkmtı zamanınızda bu ııoly bir doktor gibi imdadınıza yotişel

Bu sayıdan diğer sayfalar: