16 Nisan 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

16 Nisan 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Son Postanın Tefrikasıı 41 10.4. 986 Birdenbire kapı hızla çalııîd.ı. Mustağı Sagirin evini Fransız polisi basmış e| Mustafa Sasiir, Tam bu mrada, İstanbuldaki (Fransız| aç ; htihbarat servisi) ne şöyle bir jurnal Ve | S N A dan hu'-::“&- hh:?ıü' Xai 87 yasi bir içtimada bulunduğumuzu - orhor caddesinde ... sokağında 907 olayelam, Bumaralı hanede ikamet eden Hindli M: l"'“"'”m"d_'. ; * tafa Sagir isminde bir Hind komitecisi, Kaşının ıç.ı.,......:;eı!ıui_uıw- çalınması ürk railli; erlerinin - kdetli hidde W eee AU B ea (Mustafa Sagir, umumi harp mnd-:—: Sözleri işitiiyordu. YaR akından bn İT Ze Bolşeviklerle müştereken barekette bubar ( #SYE Ban Enver ve Cemal Paşalar tarafından| — ) kendisine mühim miktarda para verilerek © #izlice İstanbula gönderilmiştir. Diyor ve sürati ı e (Bu adarm, şimdi Türk miliyetperverler| DY ha Sagir, birdenbire kapıyı ae S eti z , 'ıı... İstanbuldaki ajanlarından 10"-“*' sls | zf geri çekilerek dvvı;: :;ıın;;m"k 8 bir takıı zabitlerle müderebdi Vi0 e. y vir sada eei iv ee B e etmiştir öyle x polisi terci ı“mlutulıııl".'m.Aiı Si h:mlrıh ba- | dolmuş! "'—F;::d“ıi bir sesle sormuştu: 5 uş olan bu 57 bumara bir Ermeni, bti mede, mezkür zabitlerle sık sik — Mustafa Sagir Efendi, & ğ in abuktan onu n'ıyonıx'l.. K Mustafa Sagir, birdenbire sükünete av- det ederek mükabelede bulunmuştu: , Sagir, benim. Bir arzunuz ler!.. Siz, sülkün d mubhafara 1 sıfatlile, gideyim, ben gö - le merdivenlerden iniy tedir.) R (Bu içtimalar hakkında — aldığım :::_" nazaran; bu gizli teşkilâtın mü'i | Sadı; İstanbuldaki eski qnı:ııı.ıbç-z_.b:_'_::_ z "ırıuu:n Fransız polisi efendiler, haneyi taharri edecekler. - — Hay, hay.. Arzuları veçhile hareket edebilirler. Polisler, merdivenlere fırlamışlar, — her fa dağılmışlradı... İçtimada bulunan- :. :ııııım üstündeki evrakı loıtlını,l_ıı. ıu'lvı buray tıkmışlr; zhiri bir sül Ki ça : lardı. » Fransız polis zabiti, bunları kasaca — bir istievaptan geçirmişti. Hemen hepsi de: ğ .(_ Mustafa Sagir Efendi, dostumuzdur. Ziyaretine gelmiştik. Detiei leri söylemek, kur abildir ki bu sö söyl . * içtimada bulunanlar, - ida- (Bu gizli cemiyet, yarın öğleden bir sa2t tonra mezkür hanede tekrar içtima akle » decektir. Eğer meseleyi dağdakaya VeT d_"'*-ı-kııedıı'.u,i'lıuıidi"'“”"»_ tün aza ve erkânı ve bütümn vesnik ve €V Fakile ele geçirilecektir.) B L Bu jurnalın altında (Cavit) imzas L"'vovdıı_ S servisinin ücretli Benetin hu- idi. Cavidin üçüncü bir vaz vardı. O da; kendisine (milliyetper - Ver) süsü I(M_M_)n(A.?—) temaş etmek.. Bunlara — arasıra ve Fransızlar lk!hbdî_"—l,' Yermek,,. Fakat bu esnada ö yleri, derhal (yüzbaşı Benet) e Ye- ız istihbarat servisi, Cavidin 'fd' li büyük bir telüâkki i. (Mustafa Sagir) denilen bu fe - ©1 Hindlinin İngilizler tarafından hima- Rörmesini nazarı dikkate alarak İngiliz- de haber vermeden harekete geçmir - .,,.ı..,.ı.._n—j.ı—ı-.ı..i sadece bir (kuvayi mil- girmesi — Üzerine; (Cavit) l zuhur edip te, R liyeye hizmet) şekline Fransızlar işten el _ıîı&nliuı" T _İllı;,.,ı._ı.,oı.mndüıuumııuıı '“htin Beye müracaat etmişler: — Mühim bir yere baskın yapılacak. Bu- Bi fevkalâde mahrem tutulması elzemdir. bazkına siz de iştirak edeceksiniz. Fa- bir İi bu vak'a dolayısile de, artık M_u_ı.ulı Sagi- vin İstanbula ne maksatla ıeldı(-e ve ha- lıiıııoııa'dılih'ı.iııüıı»kıudiııh- naat getirmişlerdi. ( Arkası var ) Hrereenacesenenennan. Z sreeenaa A LEALEREEEERETAAAAAAMAAATE Sar n çıkan bazıları Kültür Haftası — Bu değerli fikir ve edebiyat mecmussının dür 14 üncü sayısındaki yazılardan şunlardır: L P, Pavolo (Mustafa Şekip Tunç). 5 lüm ve meçhul (Peyami Sılv :;:;:mm-kimdh? ((Z'Uı'ııdn "Fıhıı). Dante Acigiyeri (Samih Nflıx). 57' mese- keleri (Polvalery). Milli Ekonomi [M:ı!ı Serim). Tiyatro - perde arasi '(M. 'eti dun) Memleket- matbuatı (Zahir Satkı), polyon ve Gocthe (Enver Ziya), Av- Tupa matbuatı (Şerif Hulüsi), ve 8. Ve 8. "dan bahsetmekte idi. Vin etrafı birdenbire Fransız ve Türk i tarafından sarılmış; kapı, acele göstermişlerdi. — — ı lslanbul Orman Direktörlüğünden : ü idaresi verilmek üzere nümune ve M.l::'“ı nı.iT:a-ıo ıddh:m ;00 adet tezkere cildi 46“ ulı: in ihale tarihinden itibaren bir ay mfnu:ı” hhc»ı:: Mıüıüne fartile 10/4/936 Cuma gününden iıilfue_ıı. 24/4/ Ze kadar 15 gün müddetle açık eksiltme ile ilâna konuh_ l B Üa Cildlerle defterin ve cedvellerin n.&ıınelîııını ve Pwmt ü mepilesini görmek istiyenlerin orman Direktörlüğüne — müracan! 2 tahmin Ji 1280 İiradır. n î::ıâmm 2:;:;:3?:;“ günü saat 11 de %.11,5 temi- Tatı muvakkate akçesini bavi makbuzu veya banka mektubile Orman Direktörlüğünde komisyona gelmeleri (1936) büyük bir telâş içinde d şimdi daha fazla teliş $ dınla: çarpa çarpa odada duruyor- | . İhep bir yerde kalacak olduktan sonra ayae Jacgucs Christophe'tan Aslını arasanız elbette öonün da anası bubası (biri gür kara saçlı bir kadın, öteki bir at hırsızı) çıkardı amma ayağında pa- bucu olmadığı gibi bir adı da yoktü; kı- yar Çergenin bir köşesinde, yazın da ta yatardı. Saadeti, bir gördüğü ça - yirı bir daha görmemek, her gece ayni yıl- a kavuşmakta arardı. Yıldızları o ka- erdi ki çingeneler ona «Büyücür de- di. Her seyyarenin hangi saatte do- i saatte battığını bilirdi; gözleri kin, öyle kuvvetli idi ki göğün sda, görünmez âlemler keşfe - sekiz yaşında iken yeşil bir e- teklikle vücuduna belki altı kere bol, altı kere geniş bir fanila bluz giyerdi. | Böksör Malet'in karım Mina, on sekiz ında Ar li bir kız, altı çocuk ve iki bir ayıdan ibâret hayvanlarla yaşardı. , tekerlekli tahta ev hiç durmadan dan oraya taşınırdı;. akşam bir köye den duruülur, da girmi atları çözer, ka- mek bulmağa giderlerdi. Ani- yıyı zincirinden çekerek tüy 'an geçerdi. Küçük büyük o- nunla gitmeğe cesaret edemezdi, her seferinde Anita bir halecan geçirirdi: |Sehrin köbeğindeki başhıca meydana var- di mi tefine bir vurur, ayı da iki ayağı ü- zerine kalkardı ağır, inildiye inildiye keşkül alıp parsa top- | lardı. Fakat köyün köpekleri, bunu görür gibi sokakla: çünkü sıçrar veya eline görmez, bir hayvanın insan gibi yürüme- |sine tahammül edemedikleri için olacak, |uluyarak koşuşurlardı. Dişlerini gösterirler. | öbür köpekleri de toplayıp havlamalarını arttırırlardı; bu hal Anita'nın korkup bir metelik bile alamadan, hayvanını dört a İyak sürükleyip gitmesi ile biterdi. Bu es - nada büyücü, Mina ile saz sepet satmağa gi- | |derdi Minanın kumral saçları vardı; tatlı ba kışlı mai gözlerine © kadar ihtiyarlık çök- müştü ki âdeta suya dönmüştü; Dehşetli İbir adam olan kocasının yanında hiç şikâ- yet etmezdi amma köylerde, şehirlerde her | rasgeldiğine çektiklerini anlatır, sol yana- | ğında bir bıçak darbesinin yadigân olan | yarayı gösterirdi. Büyücüye de derdini dö- İker, hep ayni şeyi söylerdi: | / Bir bin franklık bulsam bir seyyar çerme ile iki at alır, © mel'un heriften kaçıp şehir gehir dolaşırdık. O benim gözlerimi, ellerimi, gençliğimi çaldı. Çocuk şaşarak sorârdı: — Gözlerini nasıl çaldı? — Beni çok ağlattı. — Ellerini nasıl çaldı? — Cok iş gördürdü. — Ya gençliğini? — Ona varmazdan önce gençtim; sonra | birden kocayıp çirkin oluverdim Bazan büyücü yalnız başına dilenmeğe giderdi. Yirmi kişi, otuz kişi onu başın - dan savmakla ne çıkar? Ümidi kırılmaz « dı; çünkü en sonunda haline acıyacak bir adam, bir çocuk, bir ihtiyar kadın bulur - du. Bunun içindir ki büyü; reksiz olduğunu asla kabul etmezdi. Ev - lerd'e oturup kıştan korkmıyanlara karşı hiç bir — haset — duydüğü — yoktü. — Zaten Mina ile Anita, hareketsiz, kapalı hayatın dayanılmaz bir şey olduğunu söylemezler miydi? — Hele arabalarında geçmelerine bir bak! derlerdi. Kendilerini yollara top gül- lesi gibi atıyorlar. Her gün gördükleri şey- lerden içlerine bezginlik çökertiyor. İnsan Jinsanların yü- jan ne lüzumu var? Onların indinde ancak değişiklik insanı bahtiyar ederdi. Kendilerinin de, hayvanla- rın da karnı doydü mu, çergeye binip ır- maklar boyunca sürerler, sepet örmek için sazlar koparırlardı. Bazı nehirler gök gibi mavi, bazıları daha koyu veya altın sarısı idi. Banı memleketler hep kânn, bazıları da baştan başa güneşin ülkesi idi: Bun. Tarda, keskin kokulu çiçekleri, lezzetli, cı - mltıları bütün kırlan kaplıyan ağustos bö- | | S mma hakiki ve muhteşem bir bahti -| çiçek aç yarlığın dünyada var olduğunu, herkesin €r geç ondan ax çok nasibi olacağını an - ladı. Ona öyle geldi ki gayet güzel ve zayet urak anu çağırıyor ve gene uzakta, tâ u - zaklarda kalıyor. Kız: Onu — arıyacağım, — diyordu; İbulunca'da Mina'yı da, çocukları da, heri-| Yonca toplamak fi de, hayvanlarını da bırakırım. Bir kere o mucizeli eve girmek lâzımdı. Bir çıngırağın ipini çekti. Bahçenin ağaç- lan arasında, camdan bir kuş gibi, bi do'a ' açıldı. Sırmah elbiseler giy- miş bir esmer kız çıkıp büyücüye, ne iste- diğini sordu. Musiki durmuştu: çocuk bu- nun ne olduğunu bilmediğinden suale ce- vap veremedi — Söylesenize, ne istiyorsunuz? Çingene kazı boynunu büktü: — Kundura istiyorum, küçük hanım, dedi. Bir pencere açıldı ve bir erkek sesi: — BSen içeri gir, cicim, dedi. Onu din- leme... Öyleleri insana bir yapıştılar mı, ökse gibidir, bir daha kurtulamazsın. O zaman genç kız gülerek ayakkapla - rını çıkardı, dilenci kıza — verdi: - Bunlı yüksek, yaldız. ökçeli iskarpinlerdi. Kapı kapandı. Mina ile Anita koşa koşa geli- yarlardı; büyücünün eline geçen bu malı görünce neşeli neşeli sesler çıkardılar. Kü- gük kız: — Ne diyeceğimi bilemediğim için kun- ra istedim, dedi. Amma istediğim bu de- ğildi. Kadınlara, duyduğunu anlatmağa kalk. t amma sözleri pek karma karışıktı. Ka- fasında bir tek düşüncesi olan Anita: — Belki de aşkın yanımdan geçmişsin- dir, dedi. Mina ise; — Evlerde oturanlar hep böyle çalgı çalarlar, dedi. Bu sayede, otamobilleri gidemedikleri yerlere varırlar. Ağaçlar için ses rüzgâr ne ise onlar için de çalgı odur... Görmek istedikleri memleketin getirir. havasını Anita kıskanmış, büyücüye sert ve is - tihzalı sözler söylüyordu. O, büyük oldu- ğundan, çocuğa çok şeyler — öğretebilirdi amma arası çok geçmedi, bütün çingene kızları gibi o da kayboldu. Bir akşam Ma- Tet'in çergesi yanında başka bir çerge dur- Knuştu, ertesi sabah da Anita'yı bulamadı - lar. Bir daha da görmediler. Onun başka yollarda, çocuklarını besliyerek — hayatını süreceği biliniyordu yat Yeter. Yıllardan- cekleri ile dolu ağaçları sanki her an bay- ram günü idi. Büyücü, on yaşma varınca, ağaçlar ve çayırlar, karlar ve kokulu geceler, orman- lar ve evler, sokaklar ve şehirler âlemin - den başka bir âlem daha bulunduğunu öğ- rendi. Bakın bu müjde ona nasıl geldi. Bir yaz ukşamı, köyün birinde, kapı ka- pt dolaşıp sepetlerini satmağa — çalışiırken garip bir musiki sesi duydu. Bu ses sanki onu çağırıyor, çekiyordu. Hayretle durup bir bahçenin parmaklığına dayandı. — Acaba nedir ki? diye mımıldandı. Bu ne bir erkek, ne de bir kadın sesi idi. Sanki görünmez bir gükten geçen ateş bir an. Küçük kızın gözlerile götemediği, la- kat kalbi ile girdiği bir gök. Şimdiye ka - dar asıl saadeti hiç tatmamış olduğunu an- | beri bekleyip aşk demeğe cesaret ettiği şey dea bu değil miydi? Büyücü başını sallıyor- du. Musiki ona aşkın bir çergede yaşayıp her bahar, yeni doğmuş bir çocuğu paçav- a kundaklamak olmadığını söylemişti. Artık bazı şeyleri, tabiatin verdiği esraren | giz bir duygu ile anlamağa başlamıştı; ba- zalarını da anlamamak, zihninden uzaklaş- tırmak istiyordu. Kuş bile yer yüzünde biten ber taneyi yemez. Büyücü geli; yeşil eteklik dar, fanilâ bluz e bol ve uzun gelmemeğe başlamıştı. Mina ona: — Erkeklerden çekin. Güzelleşiyorsun, diyordu. Bir mayıs akşamı çerge, kızın hiç gör- mediği bir köyde durdu. Bir ırmağın gök jTengi kolu, mazgallı granit kale, bir de Nurullah Ataç Çeviren : 4 ağaçlar, köyün etrafında sanlek' üç çemberdi. İçeri girmek için, köprüler| geçmek, yemyeşil yosun kaplamış köhne' taş merdivenlerden çıkmak lâzımdı. Malet! gece için hazırlığa başladı, çocuklar da ateş: İyakmak için yonca toplamağa gittiler. Büp yücü otlar arasında badem çiçekleri bulap ta ceplerine doldurunca pek seviniyordu,' bitince Mina ona, şehre gidip ekmek istemesini söyle köprüden Ççıktı ve önüne ilk gelen, iki tarafında yük sek yüksek duvarlar uzanan yolu tuttu. Bizş denbire köhne bir evin önünde durdu. Bire den içini büyük bir sevinç kaplamıştı, çüne kü bir hiçten çıkıp bir hamlede uçsuz bus caksız mesafeler kaplıyan o mucizeli ateşi tekrar bulmuştu. Elleri ile etrafını yoklıyg yoklya kazanlık bir merdivenden çıktı tam yolunu kaybedeceği anda garip bir kuş #esi onu çekiyor, bir ışık gibi yol gösteri el yordu. Biraz sonra, yarı aydınlık bir sofaya vafe dı. Bunun üzerindeki üç kapıdan ikisi kap! palı biri açıktı. Ancak bir iki parça eşyaşj| bulunan bu müdevver odaya usukca girdi.! Dipte, ilk kapalı kapının yanında, üzeri ayye' Büyücü geçti, merdivenleri , |nah bir konsol vardı. Sandalyelerin üzeri» ne kadın elbiseleri yığılmıştı. İpekli manx tolar, bereler, üzerine tüyler, kordelâlar tas kılmış yapkalar... Büyücü iyi baksa bir bes re üzerinde, gümüşten yapılmış bir kır çi- çeği görürdü. Fakat etrafında bir şey göre müyordu, konsolun üzerindeki iri bir pırs lantanın panldamam bile onun gözlerini çekemiyordu. Bir şeyin farkında değildi, o dinliyordu ve duyduğu da ona akşam yenecek ekmeğii unutturabilecek bir şeydi. Kapalı kapıların ve duvarların arkasın« da âdeta bir mucize oluyordu. Şimdi biriniğ çıkıverip kendisine fena sözler süyliyebi » leceği, belki de vuracağı aklından hiç geça miyordu. Orada adam yok, sadece göğün bir kasırga halinde birleşmiş dört rüzgüriş tath ve zarif bit sesi kaplıyamıyan bir fır « tına, titreyip büyüyen, yükselip — yakan, gönle ışık veren nc olduğu bilinmez kük gük bir alev vardı. Büyücü sanki yıldızların sesini işitir gibi oluyor, arıların uğultusunu, ağustos böceklerinin cınltısımı, — bülbülüş dem çekmesini de bu seste buluyordu. Tap« ların, yağınur damlalarının, tozun, sisin bis le sanki bir sesi vardı; adları olmıyan inik tiler ve astıraların, insanın kalbinde yeri ol mı; meşenin de sesi bu seste işitiliyordu; Birbirinden ayrı binbir nefes yükseliyor « du; fakat bunların hesi depsi de, kendile« rini zapteden ve yükselten başka bir nefge se tâbi gibi idiler. Ağlıyan ruh, gülen rul; uçan, vuran ruh, hepsi vardı ve hepsi dd ayni karanlık kapıya doğru atılıyordu; küs gük kız o kapıyı pek iyi bilirdi, çünkü ©ç arzin göğe değdiği, bütün insanların geç « mek istediği ufuk hattına kurulmuş kapı « dır. Sesler, bir uçuşta geçiyor ve kapı kax panıyordu. Artık hiç bir kulak onları du« yamazdı. Çocuk bir sıçrayıp geriledi. Bir çok geng kızlar, ellerinde birer sihirli değnek içeri girmişlerdi. Bir şarkı mınldanıyorlardı. B rer kelebek gibi giyinmiş, hepsi de güzek incecik kızlardı. Arkalarından da, her bi rine seslenerek delikanlılar geliyordu. Birdenbi kıı'b.rdın biri, çingene kızınış görüp: — ( oyfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: