Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
e LĞ S GA TRÜR eee Z eg ea e ee a ——— | KORKUNÇ MACERALAR Konuşan ağaçlar Anlatan: Salih Mahmut Sauh Mahmut, İstanbulun en ta- nınmiış aycılarındandır. Çok gez- miştir. Çok görmüştür, çok adam tanımış- tır. Buna rağmen aşağıda oku'ya.cağımz yazıyı ve bunu takip edecek olanları ge- tirip önümüze koyduğu zaman iliraf e- deriz ki anlattığı şeylere inanmakta güç- lük çektik. İstanbulun meşhur avcısı bi- zim şüphe dolu bakışlarımız karşısında isyan etti. Bütün vak'aların yaşarımış olduğunu, kahramanlarının kısmen sağ, kismen ölü bulunmalarına rağmen mu- hitlerinde herkesçe tanındığını, anlat- tıklarını bizzat ağzılarından dinlediğini ve bunu her zaman ispat edebileceğini söyledi. Bunun üzerine biz de çok meraklı olan bu hikâyeleri koymakla beraber ha- kikat oldukları bahsında kendisini oku- yucularla başbaşa bırakmayı münasip gördük. dan bir-insanın kollariyle bana sarıldığını hissettim. Elleri göğsümü sıkıyordu fakat onları göremiyordum. Sıcak bir nefes en- semi yakıyordu. Hayvanım o kadar zor- lukla adım atıyordu ki hemen kapanacak zannediyordum. Çok korkmuştum. Bir an evvel şu mezarlıktan çıkıp kurtulmak için bütün kuvvetimle hayvanın karnını mah- muzlıyordum. Keçinin bir anda insan ola- rak beni kucaklayışı aklımı perişan etmiş- ti. Nihayet yavaş yavaş göğsüme çıkan kollar gevşedi. Sonra birden bir sarsıntı ol- duü. Hayvan hafifledi, sıçradı. Bütün kuv- vetiyle koşmağa başladı. — Kurtulmuştum bitkin bir halde eve geldim. Ve hastalan- dim bir aydan fazla yatakta kaldım. Ve bir daha da hiç o yoldan geçmedim. İkinci bir Vak'a da Varnada geldi. O zaman daha çocuktum. Bir gün başıma ÂAşağıda okuya- caklarınızı - Şehre- maneti sabık — mu hasebe — müvazene kâtibi Bay — Halid Hamdiden — dinle- dim: aÇamlıcada Bağ: larbaşında — oturu- yordum. Ö zaman lar orada tramvay bulunmadığı ve a. raba da bahalı gel- diği için bir at sa- tın alarak sabah ak- şam onunla vazife- mur iken çekilmiş me gider gelirdim. bir resmi Kâh Üsküdardan, kâh Haydarpaşadan İs- tanbula geçerdim. Bir akşam biraz geç kaldım Haydarpaşadan atıma binip yola çıktım. Ortalık kararmakta idi. Karaca Ah- met mezarlığı arasından geçen yolda ince bir ses işittim. Baktım gayet güzel, küçük bir keçi yavrusu hayvanımın önünde yo- lun üstünde yuvarlanıp duruyordu. Geçen bir sürüden ayrılıp burada kal- miş olduğuna hükmedip attan indim. Ve yavruyu kucağıma aldım. — Mütemadiyen ince sesle bağrıyor, teşekkür eder gibi el- lerimi yalıyordu. Tekrar atıma binip sür- düm. Biraz gittikten sonra hayvanın yü- rüyüşünde bir garabet gözüme ilişti. San- ki büyük bir yük taşıyormuş gibi kendini zorluyor, dizleri titriyor, ter içinde ağzın- dan köpük geliyordu. Bu hale hiç bir ma- nâ veremiyerek şaşırıp kalmıştım. Kaçi ku- cağımda oturuyor ve bağrıyordu. Hayva- nım bir yerde artık yürüyemez bir hale gel- di. Zangir zangir titriyordu. —Bu esnada kucağımdaki keçi birdenbire — omuzuma sıçrayıp oradan arkama atladı. Ve arkam- Bay Halit Hamdinin Şehremanetinde me- mektepten çıkıp evime ge İiyordum. Evi- miz şehirden dışarda, uzakça idi. Yolda iri büyük kavak ağacı vardı. Hava soğuk ve fırtınalıydı. Rüzgâra karşı yürüdüğüm için yorulmuştum orada siper alacak bir yer bulup oturdum. Günün rengi dönmüş, artık akşam belirmişti. O saatlerde yoldan “kimse geçmediği için benden başka kim- se yoktu. Hiç ses sada duyulmuüyordu. Yal- nız ara sıra rüzgârla ağaçlar hışırdıyor, yap- raklar dökülüyordu. Birdenbire «Halid Bey... Halid Bey.» diye ismimin çağrıldığını işittim. Şaşırarak dönüp etrafa bakındım görünürde benden başka kimse yoktu. Beni kim çağrıyordu? Kalktım tekrar «Halid Bey. Halid Bey» diye ayni ses haykırdı. Ses ağaçlardan, bi- raz arkamda kalan iki kavaktan geliyordu. Korkup bütün kuvvetimle koşmağa başla- dım. Arkamdan kavaklar «Halid Bey.. Halid Bey.» diye bağrıp duruyorlardı. Kan ter içinde evimize geldim. Başıma gelenleri valdeme, kardeşlerime anlattım. Sonra o iki kavağın sık sık böyle azizlik edip yoldan geçenleri korkuttuklarını işit- tik. Varnada bunu çok kimseler bilir. Hat- tâ Bulgarlar o iki muzip ağacın etraflarına parmaklık yapıp üstüne de «konuşan ağaç- lar« diye bir levha asmışlar! Varnaya ait seyyah rehberlerinde bile bu ağaçlardan bahsedilmektedir. Ziyaret edenler bunu bana söylediler. Salih Mahmut Kalp on kuruşluk Pendikte taşocaklarında amelelik &- den Ali oğlu Ferhat dün Kadıköy va- pur iskelesi bilet gişesine kalb bir on kuruşluk sürerken yakalanmış ve tah- kikata başlanmıştır. NÜL İSLERİ' 0 Aile içinde İki neslin Çarpışması İşte size bir mektup ki, bize aile için- de dünkü ve bugünkü neslin kavgasını izah eder: «Biz beş kişilik bir aileyiz: İki kız kar- deş, bir erkek kardeş, anne ve baba. Ben en gençleriyim. Ağabeyim — memurdur. Ablam bir müessesede kâtiplik eder. Ben bu yıl üniversiteyi bitiriyorum. «Bütün hayatını devlet memuriyetinde geçiren babam bir kenara beş on kuruş koymuş değildir. Annem tam manasile ev kadınıdır. Evinin işi ile meşgul olmak en büyük zevkidir. Çalışan kadınları sev- mez. Siyasetten anlamaz. Gazete oku - maz. Evi süpürüp temizler, yemeğini ya- par. Yaptığı yemekleri beğenirsek hoş - lanır. İşte o kadar. «Bizim ailenin derdi şu: Annem ve babam bizleri de kendi devirlerinde ol- duğu gibi yaşatmak istiyorlar. Onlar el- Hyi geçmiş oldukları için — vazifelerinin bittiğine kanidirler şimid her şeyi bizden bekliyorlar. #Ağabeyim 29 yaşındadır, beş sene evvel evlenmiştir. Fakat kazancı ancak kendilerine yetecek kadardır. &Ablam da nişanlıdır. Fakat nişanlı - sının başında bir ablası, bir de annesi var. Bir türlü evlanemiyorlar. «Annem ve babam, kardeşlerimden ve benden yardım göremedikleri için müteessirdirler. «Ağabeyim ancak kendi evine ye - tiştiriyor. Ablam kazandığını çehbizihe saklıyor. Ben henüz kazanamıyorum. «Biz bazan gezmeğe, eğlenmeğe gi- diyoruz. Anamız, babamız o vakit sinir- lenip kızıyor, evde onlara yardım ede- cek yerde masrafa girdiğimizden dolayı şikâyet ediyorlar. Zaten çalışmamızdan da memnün de- gildirler. — Peki ne olacak? Gezmiyelim, eğlen- miyelim, evlenmiyelim, yalnız onlar için çalışalım ve onlara bakalım? Böyle şey olur mu? » Nebahat Hiç üzülme kızım. Hayat onlardan da sızdeıı de kuvvetlidir. Siz hayata u- yuyorsunuz. Onlar değişen hayatın ar- kasında kalmışlardır. Şüphesiz eski zih- niyetle yetiştikleri için öyle düşünecek- ler. Siz de onları rencide etmeden bil- diğinizi yapmakta devam edin. Bu suretle ne onlar kırılır ne siz ya- şamanızdan geri kalmış olursunuz, -TEYZE (|Sözüme devam ediyorum. Biz istiyoruz ki Müsamerei Şehir tiyatrosu hıncahınç dolmuştu. İz- ne atsan yere düşmez.. Müsamere başla - mak üzeredir. Perdenin önüne bir masa getirirler. Masanın üstünde bir bardak ve içi ayran dolu bir sürahi vardı.. Bayan Zati perdenin arasından çıkar.. — Saygı değer baylar, saygı değer ba- yanlar. Siz. ki, şimdiye kadar ağzınıza bir zerre içki koymamışsınızdır. Halk arasında bir mırıltı başlar.. — Bize mi söylüyor? — Bilmem.. — Hakikaten biz ağzımıza içki koöy - mamiş insanlar mıyız? Bayan Zati devam eder: — Buraya toplanışımızın sebebi, bizim gibi olmıyanlarla mücadele etmek ve mu- vaffak olmaktır. Şimdi hep bir ağızdan bağıralım. &İçki içmedik, ve içmiyeceğiz». | Mah- mut Yesari sıranın üzerinde ayağa kalkar. Ön sıralarda bir kaynaşma olur; — Vallahi bayan içmiyeceğiz, derim amma, içmedik dersem yalan söylemiş 'a- lurum. Fahreddin Kerim perdenin başını çıkarır: — Münakaşaya lüzüum yok; içmedik ve içmiyeceğiz! Arka sıradan biri: — Yüzünü görmüyoruz, sen kimsin, ne- sin, neredesin ? — Buradayım, bana Fahreddin Kerim derler! ı Doktor Zati ayağa kalkar: — Boyları biraz kısadır da onün için görünmüyorlar. Aktör Behzat — Tuhaf şey, benim bo- yum içmekten kısa kaldı. Ya onun boyu neden kiısa kaldı? arasından Doktor Zati — Susunuz ki devam ede- bilelim ! Refik Ahmet — Rica ederim gürültü- yü keselim, yoksa rejisöre haber veririm. Aktör Vasfi — Anneciğim geliyor.. Ben korkarım. Mazhar Osman — Rica ederim bayan- lar baylar eğer böyle gürültü edecekseniz başınıza bir güllâbi getiririm. Fahreddin Kerim — Siz de biraz ileri | ğgendim deyip parasını verdiğin yok.. Her sefer de gazete geri geliyor. Bayan Zati — Gerçi konferansımız mü- nakaşalı konferanstır, fakat mevzu hari - cinde konuşulmasa daha iyi olur. Vâlâ Nureddin — Allah sizden razı ol- sun bayan mevzüu dediniz de yazacağım hi- kâyenin mevzuu aklıma geldi. Rasim Us — Sen daha hikâyeni yaz - mamış mıydın? Vâlâ Nureddin Ne yeyim, şimdi aklıma geldi. Bayan Zati — Rica. ederim susalım.. Eir iki söz söyliyeyim dedim; mümkün ol- vi söyli « yalan madı, Aktör Hazım — Benim gibi bir iki tek atmış olsaydın, bak nasıl bülbül kesilir - din. Fahreddin Kerim — Rica ederim bura- da atmaktan bahsetmeyin.. Vasfi Riza — Doktorun hakkı var, ben bir kere öteye beriye atayım dedim de on beş günlüğümü kestiler. Bayan Zati — Artık sözümü kesiyo - rum; içki düşmanları müsameresi başla - sın. Doktor Etem Vassaf — Tozdan, du - mandan ferman okunmıyacağını anlayın- ca susmayi tercih ettin! Hele ben içki le- hinde söz söylemiye kalksaydım da gör - seydin.. Hiç ses çıkaran olur muydu? Mazhar Osman masanın başına gelir: — Sayın baylar. Şehir Daim — Ben saydım bayım: tam altıyoz elli dört buçuk kişi içeri girmiş. Şehir tiyatrosu müdürü Memduh — Al- lah aşkına şunu söyle Daim, altı yüz elli tiyatrosunun daimi — biletçisi dördü anlarım, fakat buçuğu ne oluyor?.. — Gelenlerden biri gebe idi. Doktaer Mahmut Ata — Muayeneha - nemin adresini versem belki lüzumu olur. Mazhat” Osman — Sayın baylar de « mekten maksadım yanlış anlaşıldı. Yani, saygı değer baylar demek istemiştim. Sayın baylar.. Şunu söylemek isterim ki aranızda Ye - şilhilâle taraftar olan yüzlerce, — binlerce kişi vardır. Aleyhimizde söz söyliyecek bir tek insan bulunamaz. Osman Cemal — Züğürt tesellisi buna derler. Cemal Nadir — Neresi züğürt canım, deliler çoğaldıkça apartımanının katları da çoğalıyor. Mazhar Osman — Mevzuu karıştırma- yınız. Ercümend — İyi anlamadım; rakıya su | karıştırmayınız mı, dedi? Ben susuz içe « meml | Mazhar Osman — O pis kelimeyi kim ağzına aldı soruyorum, kim rakıl dedi. Nutuklar verildi, Eftalya şarkı söyledi, Şehir tiyatrosu Delidolu operetini oynadı Tadarlar, şişe baoşalır. -Mazhar Osman — Ayran sandığımız rakı imiş.. Tadına baktık. Artık bırakıyo- ruz. Osman Cemal — Bir şişe de benim ce- bimde var. İsterseniz bunun da tadına ba- ! kın.. Mazhar Osman, Fahreddin Kerim, İb * * | rahim Zati bir ağızdan — Hâşâ, biz ra » — kının katresini ağzımıza koymayız. Osman Cemal — Ya demin içtiğiniz ne idi? — Onu avran nivetime içtikti. Selâmi İzzet —Deseniz e ne niyete içi- lirse, © oluyor. Mazhar Osman — Nutuklar bitti. Mü- nakaşa yetişir.. Şimdi perde açılacak. En evvel Bayan Eftalyanin içki aleyhindeki şarkılarını dinliyeceksiniz. Perde'açılır; kemani Sadi keman çalar, Eftalya şarkıya başlar: Ben ayyaşım, rakiyle, Doldurun kadehimi.. Yapmayın bana hile; Doldurun kadehimi.. Şarkı biter, perde yeniden açılır. Şehlt tiyatrosu artistleri Deli Doludan bir perdâ oynuyorlardır. Hazım Moris Şövalye ol « muştur. Bedia Marika rolünü yapar. — Sin Sin Müsü sövalyel — Sin Sin Madam! K Fahreddin Kerim kulisten başını uzatıre — Müuhterem hazırun; bunlar şampanya içiyor gibi görünüyorlarsa da içtikleri has kikaten şampanya değil, boyalı sudur. Şampanya gibi alkollü bir içki bizimi müsameremizde içilemez. n Bedia Hazıma döner: — Yok Sin Sin Müsyö Sövalye yokl sampanya, var boyalı su. Ben içmiyezek. Bağırır: — Kiızım Katina Şevkiye girer: — Ne var maman! — Sampanya yerine koymuşlar boyaliı su, ben içmiyezek, aynu da bozazak.. ; Bayan Zati kulisten — Rica ederim Bas yan Bedia devam ediniz. Mahçup olaca # ğız.. Vâlâ Nureddin — Sanırsam en son siz gittiniz Bay Maz - har Osman, bura - da bulunanlar deli değil, — içki düşmanı! Selâmi İzzet — Biz ne deliyiz, ne de içki düşmanı; buraya gönül eğ- lendirmiye gel - miş kimseleriz. Bayan Zati — dünyada içki içen kalmasın! Akbabacı Yusuf Ziya — Desenize ba- yan; dünyada zevkine, eğlencesine düşkün bir tek insan bile bırakmıyacakamız öyle mi? Ben buna taraftar değilim.. Ortağı Orhan Seyfi — Ben de öyle... |Hem Ziyacığım biz ©o zaman Akbabayı ki- me satarız? Halil Lütfi — Merak etmeyin ben alı- rım. Yusuf Ziya — Bırak canım, sen hep söylediniz. Mazhar Osman — Ben mi, hâşâ böyle bir şey söylemedim. Vâlâ — Ağzınızdan kaçtı. Mazhar Osman — Ben kaçırmam. Selâmi İzzet — Doktorun hakkı var, o kaçiırmaz kaçıklarla uğraşır. Mazhar Osman — Biz içki aleyhtarları cemiyeti kuranlar, isterdik ki dünyadan iç- kiyi kaldıralım. Alkollü içkiler yerine her- kes ayran içsin.. Hüseyin Rifat — Ben de kimyagerim, bu hususta benim de fikrim vardır. Mazhar Osman — Bu adam rakı yap- miış satmıştır, kendisine söz vermiyorum. Naci Sadullah — Sen ona söz verme zarar yok; amma © bize rakı versin! Mazhar Osman — Önündeki sürahiden bardağa ayran boşaltır, iste böyle ayran içelim. Bir yudum aldıktan sonra: — Rakı imiş. Bu muzipliği kim yaptı? Fahreddin Kerim — Aman bir lok - ma da ben tadayım, hakikaten rakı mı? amma — hanımi abla.. Hani ben “olur olmaz şeyd Hâzım — — Dartrılma gelemem, Şam # panyasız oyun oy4 nanmaz, ıııiı!a.cîı!i”w mı? Ben neyim — sen biltmiyorsun! — — Yahu bu n€ haldir bu ne biçim temsil? B - Emin Baliğ #i tarafa yalpa yaparak — sahneye çıkar. » — Gerçi şampanya alınmıştı içki aleyhtarları bana, şampanyayı yerine boyali su koy, dediler. Ben de şamt: — panyayı döktüm amma yere değil, mide* — me.. Şimdi şampanya kalmadı. Şampanyâa  olmayınca da artistler oynamıyorlar. Ne | yapâlım.. Bugün de bu kadarla kalsın! Perde kapanır, tiyatroyu dolduran halk müuhayyer alıyorsun; hiç bir defa da be - Zati — Ben de tadayım bakayım. ü , T k. meyhanelere dağılır.