31 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

31 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

$ f t SON POSTA Mayıs 31 “ Tarihiteirika ,, No, İkinci bir top ve tüfek aleşile ok P yağmurundan sonrâ Malta gemisinin güvertesinde yalnız üç kişi ayakta du-| Buyordu. Bunlar beş okla baş yerinden 'iyaralanmış olan Cütinyani ile Siçilyalı Ronaldo Evaro ve bir İspanyol şöval- yesi idiler. İki şövalye Malta amiralını müdafaaya yelteniyorlardı. Fakat Türk gemileri rampa etmişler ve yalın kılıç leventler bir anda onların üstüne sal- dırmışlardı. Bu arada Uluç Ali Paşa Malta amiralının kafasını bir kiliç vu- Bi ve komdi Fide konli) sonra gemir nin büyük bandirasını aldı. Diğer Türk gemileri de diğer düş- man gemileri üzerine saldırmışlardı. Amirallerinin yaptığı gibi düşmanı sıkı M7 ASLE 62 NİZ İN?-— YAZAN: KADIRCAN Kaflı yaklaşırken - provadan sıkı bir ateş açıyorlardı. Barut dümanları Türk filosunun pro- tüfekler patlıyor ve |oklar havada vızlayarak düşman asker- lerinin vücutlarına ve yüzlerine sapla- İniyordu. I Kardona zaten bir okla — yaralıydı. Şimdi de bir kurşun onun zırhını del- miş, daha fena bir surette yaralamıştı. ;lar. düşmana valarını örtüyor, —AL...şşşl.., Türkler yenic"a ateş ettiler. — Rampal... — Kancaları at... Bağla!... İleri!,.. Allah Allah!... Allah Allah!... Kardonanın gemisi bir iki dakika için- de Türk yiğitlerile dolmuştu. Türkler » B Si ö İspanyanın en meşhur ve büyük ailelel Emi aa aa İtbdez yedi bümerdes e boş yüz'üe- Yedi Venedik gemisi rampa edilmeye ker tarafından karşılanmışlardı. Fakat Bkzum kalmedan denize gönüklü. bu arslanca saldırış önünde kim karşı Denizin üstü mahşer gibiydi. Bağı- durabilirdi? Bir kaç dakika sonra bu ran, yalvaran, yardım istiyen sayısızdı beş yüz kişiden ancak elli kişi ayakta ve mavi sular kızıla boyanıyordu. — |kalmıştı. Bu gemilerle birlikte yüzlerce asker ve binlerle kürekçi de boğuluyordu. Venedikli Benedetto Soranzo'nun bulunduğu geminin güvertesi de Türk yiğitlerile dolmuştu. Gemisinin — esir olacağını anlayan bu kumandan am- bara koştu ve barut deposunu ateşledi. Korkunç bir patlayış oldu. Venedik gemisi alevler, dumanlar ve çığılıklar arasında etrafa yüzlerce tahta, odun, demir, top ve insan par- çası savurarak denize gömüldü. Bir Ceneviz ve bir Siçilya gemisi de onun ardından gitti, Papa donanma- sındaki gemilerden San Civani'nin bü- tün asker ve kürekçileri bir tanesi kal- mayıncaya kadar öldürüldü; kuman- dan Antonyo Rifali iki arkıbüz kuşu- nile cansız yere serilmişti. Uluç Ali Paşanın yiğitleri yaman dü- ğü rlar, düşmana göz açacak ka- dar bile vakıt bırakmıyorlardı. Birer çelik duvar gibi ilerileyen saflarda bir tek yer boşalmıyor, boşalan yerler he- men dolduruluyordu. İşte dört levent gemisi birden Papa gemilerinden Fiyo- ranzaya rampa etmişler, Beş on dakika içinde bu geminin güvertesinde de an- cak on beş kadar şövalye kalmıştı. Onlar da yaralı idiler. Hele kâptan Tomazo dö Mediçinin yaraları pek a- ğırdı. Ölülerin üstüne yıkılmış, can çe- kişiyordu. Vavva dükalığının gemilerinden Pi-| yemontsa da ondan farksızdı. Bütün asker ve kürekçileri öldürülmüştü. Gü- vertesi kanla örtülmüştü. Bordasında on bir tane gülle yarası vardı. Gemi | su almağa başladı. Nihayet denizde bü- | Yük bir anafor yaparak ve köpükler bırakarak battı. Uluç Ali Paşa ile askerlerin başla- rında zafer güneşleri yanıyordu. Şimdi dümeni sancağa kıracak, mer- kez filosunun yardımına koşacak, düş- manın diğer gemilerini haklayacaktı. Fakat Türklerin sağ cenahile mer- kez filosu çoktan mahvolmuştu. Uluç Ali Paşa kendi filosile tek ba- pına kalmıştı. Zaten düşman da onun karşısına yeni ve büyük kuvvetler gönderiyordu. e Don jan dö Kardona hepsinden ön- ce davranmıştı. Merkezde Pertev Paşa filosunu dağıttıktan sonra Jan Andre Doryamın kendisile merkez filosu ara- sında bıraktığı boşluğu doldurmak için koşmuştu. Uluç Ali Paşa onun gelişini görmüş- tü, kuşattığı düşmanın son kuvvetle » tini de ezmek ve toparlanmak için va-|: kıt kazanmak gerekti. Kumandasında- ki gemilerden bir kısmına: — Düşmanı karşılal,. İleril.. Exmrini verdi. 'On beş kadar Türk kadirgası hemen gösterilen tarafa doğru kaydı. Kardonanın filosu yedi galerdi. Hep- S birden ve bir anda kuşatıldı. Türkler toplarını ve tüfeklerini gö- Yine kan , yine inlemeler, bağırma- lar, çırpınmalar ve zencirlerinden kur- tulmağa çalışan esirlerin homurdanış- ları... Kardona filosu darmadağın olmuştu. Fakat bu sayısız düşmanın sonu gel- miyordu ki... (Arkası vıı)_ Tokat icra memurluğundan: Açık artırma ile paraya çevrilecek gay- vi menkulün ne olduğu bir evin 1140 se - himde 1125 sehmi gayrimenkulün bulun- duğu mevki, mahallesi, sokağı numarası: semerkant mahallesi cadde sokak No. 26 takdir olunan kiymet 500 lira temamı art- tırmanın yapılacağı yer gün, sant 25/7/936 Cumartesi günü saat 15 de Tokat icrasında 1 — İşbu gayrimenkulün arttırma şart- namesi 5/6/936 — tarihinden itibaren 83 No. ile Tokat icra dairesinin muayyen nu- marasında herkesin görebildesi için ağık- tır. İlânda yazılı olanlardan fazla malümat almak istiyenler, işbu şartnameye ve 935/ 83 dosya numarasile memuriyetimize mü- racaat etmelidir. 2 — Arttımaya iştirak için yukarda ya- zılı kaymetin 96 7,5 nisbentinde pey veya Ümili bir bankanın teminat mektubu tevdi fedilecektir. (124) 3 — İpotek sahibi alacaklılarla diğer Valâkadadların ve irtifak hakkı sahiplerin- 'nin gayri menkul üzerindeki haklarını hu- susile fniz ve masrafa dair olan iddialarını İişbu ilân tarihinden itibaren yirmi güh için- de evrakı müsbitelerile birlikte memuri « yetimize bildirmeleri icap eder. Aksi halde (hakları tapu sicilile sabit olmadıkça satış bedelinin paylaşmasından haric kalırlar. 4 — Gösterilen günde arttımaya işti - rak edenler arttıma şartnamesini okumuş ve Hüzumlu malümat almış ve bunları tama- men kabul etmiş ad ve itibar olunurlar. 5 — Tayin edilen zamanda gayri men- kul üç defa bağrıldıktan sonra en çök art- tırana ihale edilir. Ancak arttıma bedeli muhammen kıymetin yüzde yetmiş beşini bulmaz veya satış isteyenin alacağına ruc- hant —olan — diğer — alacaklılar — bulu- nup ta bedel ” bunların © gayri men- kul ile temin edilmiş alacaklarının mecmu- pndan fazlaya çıkmazan en çok artıra- nın taahhüdü baki kalmak üzere arttıma on beş gün daha temdit ve on beşinci gü- nü aynı saatta yapılacak artırmada, debeli satış isteyenin alacağına rüchanı olan diğer alacaklıların o gayri menkul ile temin edil- miş alacakları mecmuundan fazlaya çık - mak şartile, en çok arttırana ihale edilir. Böyle bir bedel elde edilmezse ihle yapıla- maz. Ve satış talebi düşer, 6 — Gayri menkul kendisine ihale olu- nan kimse derhal veya verilen mühlet için- de parayı verirse ihale kararı fosholunarak endisinden evvel en yüksek teklifte bulu- nan kimse arzetmiş olduğu bedelle almağa razı olursa ona, razı olmaz veya bulunmazsa hemen on boş gün müddetle arttımaya çı» kanlıp en çok arttırana ihale edilir. İki ihale arasındaki fark geçen günler için 9o 5 ten hesap olunacak faiz ve diğer zararlar ayrıca hükme hacat kalmaksızın memuri- yetimizce alıcıdan tahsil olunur. Madde X133) evin 1125 sehmi yukarıda gösteri- len 25/7/936 tarihinde Tokat icra me » (murluğu odasında işbu ilân ve gösterilen hartıfrma şartnamesi dajretinde satılacağı ilân olunur. İlk tefrikanın hülâsası Nuri Usta şirmi beş yaşındadır. Fa- kat meşrutiyetin ilânı yılı sağ gözü bir gelik talaşıyla sönüp «Mektebl Sanayi»- den çürüğe çıkarılınca anasının Sarı - güzeldeki tek katlı evini satıp bir «Her türlü âlât ve edevatı mihanikiye tamir- hanesis açtığı için ona herkes «ustar, «Nuri ustas der. Nuri Usta hastadır. Medreseli mahal- lenin bitişiğindeki —mahallede — oturar. Evine giderken bakkalın — bitişiğindeki evden bir kadın çıkmıştır. Onun peşin- den de, bakkaldan bir erkek sokağa fırlamıştır. Erkek kadına takılmak — is- terken Nuri Usta işe müdahale — ediyor ve dükkân komşusu Al( Ustanın çırağı olan ve adına Hasan denen erkeği çağı- mesi için anasına yardım ediyor ve gidi- yor. Nurl Usta kafesi açık cumbanın için- de yatmaktadır. Göğü seyrediyor. Bir sürü karga bütün bir değişen renk dünyası içinde - siyahlıklarından bir damla bile kaybetmeksizin kapkara gelip geçtiler. Gök yüzü şimdi kurşun? bir kâğıda kömür ve tebeşirle çizilmiş bir deniz resmi gibiydi. Usta bu resme baktı ve her nedense birden bire gâ- vur Cemal hocanın bir sözü geldi ha- tırına : «Gök yüzüne melekleri çıkaran da biziz, kanatlarını takan da biz...» Cüğüt Bir Romandaki Çerkes Halayık Hastalığının üçüncü sabahı ustanın ateşi otuz altı buçuğa düştü. Fakat a- nası o gün de yataktan çıkmasına razı olmamıştı. Ana oğul biri mangalın ba- şında kahve cezvesinin sapına yapış - mıiş, öbürü yatakta, susuyorlar. Kahve pişti. Usta, duvardaki bir resme bakmak- tadır. Bu resim, fotoğraf makineleri - nin, insanları ve eşyaları gölgesiz ve bacimsiz satıhlar halinde kâğıtlaştır - dıkları devirlere aitti. Meşrutiyetin ilâ- nından on beş yıl önce babası Topha- nede kamacı ustasıyken bir resmi kü- şat dolayısiyle çekilmişti. Önde bol şeritli, bol nişanlı, ve bol sakallılar, kolları iki yana sarkık duruyorlar. On- ların arkasında şeritleri daha dar, ni- şanları daha az ve sakalları daha kısa o0- lanlar kollarını kavuşturmuşlar, el - pençeydiler. En arkadaysa pala bıyık- h, uzun fesli ustalar dimdik dizilmiş - lerdi. Nuri ustanın babası bu en arka sıra- dakilerin en uzun Feslisi, en pala bıyık- lısı ve en dimdik duranıydı. Fotoğraf, havayi mavi parlak bir kâğıda basılmiş ve pembe kalın bir mu- kavvaya yapıştırılmıştı. Nuri usta bili- yordu ki fotoğrafın arkasında yaldız- h bulutların arasından doğan bir güneş vardır ve bu güneşin altında fotoğraf- çının kuyruğu çatallı imzası. Bu imza- nin alt tarafında babası, kamış - kale- miyle ve rütbe sırasiyle resmi küsatta bulunanların isimlerini yazmıştı. Ba- basının yazdığı bu isimlerin arasında bir tanesi vardı ki, şimdi, yazılışından | on dokuz yıl sonra mahallenin diline| düşmüştü: Muzaffer Paşa. — Amna, adı neydi şu kızın? — Hangi kızın oğlum? — Şu Muzaffer Paşalardan... — Gülizar.. Neye sordun? Nuri usta cevap vermedi. Bir roman okumuştu. Bir paşazadeyle çerkes bir halayığın maceralarına dair.. — Ama, evveli gün Hasan gene Gü- lizara sataşmak istedi.. — Sataşırlar... O da sokağa çıkma- sın. İnsanın ayıbı olunca gizlenir. Gâvur Cemal hocadan öğrendiği ve inandığı fikirlerle, Nuri Usta, kadınla erkek arasında cinaf müsavat olması lâzım geldiğini anasına anlatmak iste- Yazan: Orhan Selim KAN KONUŞMAZ! Son Postanın Edebi Tefrikası : 2 di. Sonra vaz geçti. Bunu bir kadına, bilhassa anasına — anlatamıyacağını, şimdiye kadar yaptığı denemelerle bil- diği için garip bir hüzün duydu. — Peki ama ana şimdi ne olacak bu kız? Bu sefer anası cevap vermedi. Nuri usta düşünüyordu: Gülizarın başından geçenler romandaki — çerkes halayığınki kadar beylik, her gün ola- gan işlerden. Yalnız, roman, çerkes halayığın öldüğünü yazıyordu. Güli- lizar sağdı. Onu Muzaffer Paşalar dokuz yaşındayken — evlâtlık almışlar. Paşanın bir oğlu varmış. Tıpkı roman- daki paşazade gibi. Romandaki paşa- zadenin adını hatırlamıyor amma Mu- zaffer Paşanın oğlunun... — Ana şu oğlanın adı neydi? — Hangi oğlanın? t — Şu Gülizarı,.. — Seyfi Bey ... Seyfi Bey Gülizarı gebe bırakmış. Romandaki pasşazade de çerkes ha- layığı gebe bırakmış mıydı? Usta bunu da hatırlıyamıyor. Ama, Gülizarın gebeliği muhakkak. Bunu bütün ma - halle biliyor. Nasıl bilmesin ki, Muzaf- fer Paşanın karısı işi haber alır almaz Gülizarın koltuğuna bohçasını verdiği gibi kızı İstanbuldaki biricik akrabası Zübeyde hanıma göndermişti. Bakka- lhın bitişiğinde oturan Zübeyde Hanı- ma... — Kahven soğudu oğlum. Nuri usta soğuyan kahvesine baktı. Gâvur Cemal hocanın bir sözünü ha- tırladı gene; GÖyle insanlar - vardır, bilirim, başkalarının acılariyle alâka - dar olurlarken öyle derine dalarlar ki ağızlarındaki cıgarayla kendi dudak- larını yakacak kadar gülünç olurlar.» Nuri Usta da soğuyan kahvesiyle şimdi kendini böyle gülünç buluyor. Bir yandan karnında bir çocuk, kar - nında, gene Cemal hocanın dediği gi- bi, en büyük insan verimlerinden biriy- le koğulmuş bir kadın var. Öte yanda soğumuş bir fincan kahve, Birden bire Nuri ustanın aklına kendi de niçin ve nasıl olduğunu an- lamadan ,bir hastane koğuşu geldi. Tıraşları uzamış insan yüzleri. Sargı- lar. Gömleğinin sol kolunda kocaman bir kan lekesiyle dolaşan düşük sarı bıyıklı, çok kısa boylu bir hasta bakı - Cı, On gün önce, Kasımpaşa Merkez Bahriye hastahanesinin Balkan harbi yaralılarile dolu olan bu koğuşunda Çatalcadan — getirilen bir - arkadaşını, Ahmedi görmeğe gitmişti. Ahmedin kolunu kesmişler. Hem sağ — kolunu. Halbuki mektepte en uzağa taş atan Ahmetti.. — Kapı çalınıyor Nuri. — Ya? öyle mi ana? Gidip baka- yım.. Nuri usta yatağından çıkmak istedi. Anası alakoydu. — Ben gider bakarım. Sen kımılda- maNuri. Bu çalış senin gâvurun çalı şına benziyor da onun için söyledim. S Ç TE Gâvur Cemalin Şöhreti Nereden Gelir ? Gelen gâvur Cemal hocaydı. Oda- dan içeri girer girmez- doğru ustanın yatağına gitti. Elini alnına koydu: — Ateşin filân yok. Ustanın anasına döndü: | — Ne diye bunu tembel tembel ya- tırırsın ana? Ceplerinden taşan fransızca gazete- [len'n bir kısmını minderin üstüne fır: lattı. Mangalın başına çömeldi: — Kendime bir kahve pişireyim tea elden, dedi. Gâvur Cemal hocanırt kırmızımtı rak, kıvır kıvır bir sakalı var. Saçlari kalıpsız fesinin kenarlarından taşıyor, Pos bıyıklarla kalın kaşlar arasında en: li bir burun. Ütüsüz bir pantalon ve yakası yağlı bir ceket. — Bak odaya girer girmez «tez el- den bir kahve pişireyim» dedim. Hal: buki niçin kahve içeriz? Hiç düşün- dün mü Nuri usta? Tadı için, desen, değil.Tadı için kahve içeceğine limo- nata iç... Kokusu için mi? O da değil. Turunç şerbetinin yanında bu bulaşık suyunun kokusu nedir ki?.. Sinirleri tenbih edermiş, Lafl.. Rakı ne güne duruyor?.. Hazımmış. Palavra.. Ye- meklerden sonra elma yel. Öy eyse ni- Çin gu maredi içeriz? Çünkü eytelâ biz kahve içmesek kahveciler kahvelerini kime satacaklar? Sonra, alışkanlık de- nen nesneyi bilir misin Nuri usta? Bi- lir misin ki insan oğlunun hem en bü- yük kuvveti, hem en büyük kepazeliği İbu alışkanlık denen nesnedir!.. Biz kahve değirmenile, kahve cezvesile, kahvesiyle, eviyle, minderiyle, huku- |kuyle, felsefesiyle kendimize bir ikin- ci dünya yaratırız.Sonra bu yarattığı- mız dünyanın esiri olururuz. Başlar o bizi yaratmağa. Artık © eskiyip: onun — içinden bir yenisini doğurana kadar bir kavga bir gürültü... Aslanı kafese alıştırmak için onu yavruyken tutup içeri atarlar.. Bizi kırk yaşında kafese koysalar, ü- çünüc günü yerimize alışırız. Ve on sene kafeste kaldıktan sonra dışarı sal- salar on yıl yattığımız yeri üç haftada unutuveririz... Bilir misin ki Nuri us- ta... Gâvur Cemal hoca kahve hakkında konferansına devam ederken Nuri us- İta bu acayip adamın kendi ağzından dinlediği hayatımı bir kerre daha gö“ zünün önünden geçiriyor. Cemalin iki şeyi meşhudur: Gâvur: luğu ve sakalı. Gâvurluğunun şöhreti dört yıllıktır. Ve o bu söhretin sebehini şöyle anla- tr: «Meşrutiyetin ilânı yılı ben Anadoe- luda (.....) vilâyeti idadisinde tarih ve coğrafye hocasıydım, ç vi ] f

Bu sayıdan diğer sayfalar: