11 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

11 Haziran 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ 6 Sayfa Bir çok insanlar i ıçm Halbuki tabii ölümle SON POSTA Haziran 11 ecelıyle öldü,, deriz ölen hemen yok gibidir İlim adamları “ İnsanlar tabit ölümle ölselerdi en aşağı 200 sene ömür sürerlerdi,, diyarlar Çoğumuz insanların ekseriyetle tabii — bir sürette öldüklerini, pek azının kazaya uğ- yadıklarını — zannede. riz. Halbuki hakikat aksine imiş. — İtgiltere en yeni neşriyatına göre — in- sanlar içinde tabii bir surette ölmek kadar nadir bir hâdise yok- tar. Çünkü hiç bir in- san, vücudunu sonuna kadar yıpratıp — rahat rahat ölmeğe imkân bulamıyor. Bir kazaya uğramazsa bir hasta- hk yüzünden ölüyor, Halbuki ilim adam- - JAboratuarda larının — anlatışma — göre her — insan, yaşadığından — çok —üzün — bir. ömür sürmeğe — namzettir. Yani her insan, a- şağı yukarı yüz yıl yaşıyabilir, hattâ ilim adamları içinde insan yaptsının 200 yıl öm- re tahammül edeceğine kani olanlar var - dır. Meselâ 150 sene yaşıyan Tomas Parın cesedi üzerinde yapılan tetkikler ensaç ve azasının henüz yıpranmadığını göstermiş- ti O halde stabit ölüm» denilen şey nedir ve nasıl vuku bulur?. İnsanın vücudu küçücük höcrelerden müteşekkildir. Bunların her biri bir hayat ünitesidir. Ve kendi nevinden höcreler yap- mağa kadirdir. Bir beden, hayat ameliye- #inin devamından hâml olan zait şeyleri a- tamadığı zaman bu höcreler zehirlenir ve kendi nevinden böcreler — çıkaramadıktan başka yıpranmağa başlar. İhtiyarlık, ve ö- lüm bu yüzden hâsıl olur. İnsanın niçin böyle bir devreye vanp zehirleri niçin atamadığı henüz malüm de- Bildir. Fen bunu keşfeder ve buna karşı gelmenin yolunu bulursa insan hayatını son- suz bir şekilde uzatmak mümkün olacak * tır. Bunun da tecrübesi yapılmış bulun - maktadır. Yirmi beş sene evvel diri bir hayvanın höcrelerinden bir grup kesilerek lüboratu. vara alınmış ve lâzım gelen şerait dahi - Hnde muhafaza edilmişti. Bugün de bu höcreler yaşamakta ve büyüyerek çoğal » maktadır. Höcreler, tuzlu su ile yıkan - makta olduğu için temiz kalıyor ve müte- madiyen besleniyor. Bir köpeğin kara ciğeri de ayni şekilde muhafaza olunarak bir müddet sonra tek- rar köpeğe iade olunmuş ve vazifesini yap- mağa devam etmiştir. Bu tecrübeler daha başka aza üzerinde de yapılmıştır. Fakat bir insanın hastalık- Canh bir hayvanın yirmi beş senedenberi halâ yaşımaktadır vücudunden alınan höcre grupü bir ömür sürmesi, geniş bir ölçüde vernset meselesidir. Fen bu meseleyi de ayrıca tetkik et - mektedir. Uzun ömütde gıdanın, itiyatların, dima- H faaliyetlerin tesiri de mühimdir. İnsanların çoğu, vücudu, höcrelerin at - tıkları zehirlerle yüklemek yüzünden öl - mektedirler. İnsanların çoğu buna çok — ehemmiyet wermezler ve onun için ya çok yemek yer- ler, ya çok içki içerler, yahut fazla ilâç kul- lanırlar. Ve böylece farkına varmadan var« lıklarını yıkarlar. Son zamanlarda tedavi ustulü bir hayli değişli. Fakat öğrenilecek, hastalığa karşı gelecek ve umumi shhati şeyler pek çoktur. sağlamlıyacak Bugünse bunların bir çoğu malüm ol - madığı, malüm olanlar da lüyıkile tatbik olunmadığı için insanların - çoğu, — süratle yıpranıyor ve ölüyorlar, Fennin terakkisi ile bu sebeplerin çoğu | kaldınlacak ve insanlar rahat rahat 100, hattâ 200 sene yaşadıktan sonra tabif bir | surette öleceklerdi: Elâzizde mektep inşaatı Elâziz (Husust) — Şehrimizde 15 sene evvel kurulan ipek fabrikasının | yeri yıktırılarak içinde bulunan maki- neleri idarei hususiye tarafından 23 bin liraya Antepli bir fabrikatöre sa - tılmıştır. Makineler trenle Antebe nak- ledilmeğe başlanmıştır. Fabrikanın ar- sasına asri bar yapılacak, taş ve enkaz ile de, çocuk bahçesinde yapılmakta olan yazlık sinema ikmal edilecektir. Fabrikanın içerisindeki su da karşısın- da bulunan Halkevi bahçesine getirti- tan ve kazadan korunmakla beraber uzun İ lecektir. ———0 — GÖNÜL İSLERİ alâkamza alâka ile mukabele ediyar. O halde o da size karşı lâkayt değil de - mektir. Nişanlımın Sevdiği tipi Nasıl anlıyayım? «Yeni nişanlandım. Nişanlımın ben yaşta bir kız kardeşi var. Sevimli, şirin bir kız. Kardeşi de ona bayılıyor. Hat- Arapcamiinde Yaşar Özkan: tâ onu benden daha çok seviyor. Tiple- rTimize bakıyorum. —Aramızda - hiç bir benzerlik yok. Birbirimizin — tamaman zattı iki tipiz. Nişanlım onu çok sev - diğine göre, acaba beni sevmemezlik e- der mi? Yani benim tipim onun sevdiği tipe acaba uyacak mı? Kaç gündür bu “ günl kafamın içini kemirip yiyor. Siz ne dersiniz bu işe? Handan Bir erkeğin kardeşini sevmesi, mutla- ka sevdiğinin o tipte olmasını istilzam etmez. Kardeş sevgisi başka, kadın sev- gisi başkadır. Binsenaleyh — tereddüde düşüp te lüzumsuz yere kendinizi ze « hirlemekte mana yoktur. * Arapcamlinde İsmail Kaya: Mademki o da size işaret veriyor, Mektubunuzu aynen neşretmiyece - l #im, Çünkü on dört yaşında bir kızm sözüne ve sevgisine aldanmakla hatayı siz işlemişsiniz. Bundan dolayı kızı mes'ul tutmağa hakkımız yoktur. Üzerinden altı sene geçmiş, kız ol - gunlaşmış, çocukluklarını, bu meyanda sizi de unutmuş. Olur a, bundan daha tabil bir şey olabilir mi? Şimdi de sizi sevmediğine nazaran artık arkasına düş- Mmekte mana görmüyorum. * İstanbal Reşit Halit: Kırkına kadar evlenmemiş - bir ada » ma evlenmek için ben yol gösterecek de- gilim. Talibinizi denemeğe kalkmamak sizi niçin daha hayırlı olsa gerektir. TEYZE Parasını gözleme ile yiyen Ali Hoca ve senedini yutturan yeniçeri ağası Kınluhımım:n Saraycık köyünden Ali Hoca isminde yaşlıca bir adam Yabanova pazarma satılık düve götür - müş. Ali Hoca düveyi u60 kaymeye sat « mış. Parasını düşürmiyeyirm diye heyhe - sindeki gözlemelerin “arasına yerleştir - miş (12); heybeyi sırtlamış ve köyünün yolunu tulmuş. Birz müddet sonra karnı a- cıkmış. İbtiyarlık bu, insan onutkan har (!), gözlemeleri çıkarıp, dişi de olma - dığından, geveleyip yutmuş (1). Eve ga - lince karisı sormuş: — Düveyi kaça sattın? — Altı kaymeyel — Pura nerede?| Ali Hoca biraz düşününce feryada baş - lamış: — Eyvah karcığım, parayı gözlemele- yin arasına koymuştum, yolda karnım a » cıktı, unutup kaymeleri yumuşak gözleme- lerle yemiş olacağım! o * Bu sefer feryat ve figan sıramı karısına |gelmiş... | - Son Postanın Kizilcahamam muhabiri - ne bir fıkra anlatayım. O da Saraycıklı Ali Hocaya anlatsın, benden de mahsus selâm edip desin ki: «Ali Hocaya gözle - meler Afiyet şeker olmunı amma, kayme hikâyesine pek inanamadım. Para yut - mak moda oldu. Altı kaymeyi gözleme ikinde değil, Çorluda bir veznedar yirmi dört bin kaymeyi gözlemesiz yuttu. Kaymeyi yutmak değil, şimdi anlata - çağım gibi senet yutturabilir mi, işte o za- man Ali Hocaya #pes! deriz.» Eskiden Yeniçeri ocağının socak bezir- gânlarıy yardı. Yahadilerden olan bu be- zirgânlar ocak erkâni ve efradına — senet mukabilinde parar verirler, «ulüfes, yani üç aydan üç aya verilen ücretler çıktığı za- man faizi ve bu pı ı toplarlardı. Yeniçeri çorbucıladından biri ulüfesini Jalmış; biraz sonra da «sarraf geldile diye haâber vermişler. Paralara daha sımamadan * bezirgânın gel ni düyünca — çorbacının tepesi atmış, keseyi oturduğu şilte altına İkoyduktan sonra neferlerine emredip bir (falaka ile kirk elli kızılcık değneğini orta» |ya harırlatıp bezirgânı çağırtırış. Memnun ve mütebeasim içeriye giren yahudi, orta- daki falaka ile değnekleri görür görmez |titremeğe başlamış; çorbacı senetlerini al- |roiş, muayene etmiş, tammam olduğunu an- layınca bezirgüna emcetmiş: — Yut bakalım bunları!.. Hele o zamanın kâğıtları, nasıl yutulur. Amma falaka ortada, izbandut gibi Yeni- çeri neferleri etrafta, zavallı bezirgân göz- leri yaşara yaşara senetleri yutmuş. Aradan beş ön gün geçince çorbacı gene parasız kalmış. Bezirgâna haber - yollayıp gağırtmış. Yeniçeri çorbacısı bu, gitme « mek olmaz, bezirgân: «Buyur sultanım!a diye kulluğa gelmiş. Ağa bu seler mülte « fit: — Geçenlerde bir şey oldu, sen ona bak- ma bezirgânbaşı demiş, insanlık hali bu. Ban borcumu tanırım, senin de hatırında- dır, eski senedi tazele, faizini de koy, hem bize bugün de lüzumu var, biraz para da- da senede ilâve et!.. Bezirgânbaşı derhal cebinden bir kese çıkarıp ağanın önünc koymuş, kürkünün al- tndan da bir kâğıthelvyası çıkarıp üzerine yazmağa başlamış. Etraf hayrette, ağa sor- muş: ha ver, — Ne yapıyorsun bezirgân? — Senet yanıyorum sultanım! — Nasıl senet o yahu?! — Sonunda gene yutacak değil miyim sultarım, bari -yutarken kolaylık olsun! Reşad Ekrem Koçu Sarıköyde bir çocuk boğuldu Sarıköy (Hususi) — Sarıköy nahi- yesinin Orta mahallesinde genç Osman altı yaşındaki oğlu Mehmedi berabe - rinde tarlaya götürmüş, çocuk tarla - nın başında bulunan dere kenarmda oynarken müvazenesini kaybederek dereye düşmüş, boğulmuştur. Yüz metre kadar sürüklendikten sonra su- lar çocuğun ölüsünü sahile atmış, bir müddet sonra da oradan geçmekte o- lan Mustafa adında biri çocuğun ölü tir. ” — eee eeet Eski Ege medeniyeti, milâttan evvel 6000 ile 5000 yıllanrı arusında orta Asya- dan gelen, Anadolurun garp sahillerinde, oradan adalara, ve adalar yolu ile de Yu- ,nana geçen büyük göçmen kitleleri tarafın- dan kurulmuştu. Mündenleri işlemek sanatını Ege memle- ketine bu göçmenler getirmişti; ve Ege memleketlerinin maden medeniyeti de - virleri: Bakır, tunç ve demir devirleri bu göçmenlerle beraber başlamıştı. Orta Asyadan gelen bu göçmenler ta- biat kuvvetlerine taparlardı ve bu tabist kuvvetlerini de insan şeklinde birer tanrı olarak tasavvur ederlerdi. Ege memleket- Merinde yerleşlikten sonra, bu göçmen kit- lelerinin torunları, cedlerinin göçler mra « sındaki büyük hatırasını insan kuvvetinin üstünde, inanılmıyacak kahramanlık vak'a- ları olarak nakletmeğe, bu harikulâde ma- ceraları dini inanışları ile karıştırmağa baş- ladılar. Bundan da mitoloji doğdu. Ege kavimlerinin mitolojisi, Ege memleketla- rinde bakır ve tunç medeniyeti devirlerini açan Örta Axyalı göçmenlerin - fevkulâde, inanılmıyacak vak'alar haline girmiş ser- güzeşlterinden başka bir şey değildir. A -'ceklerdir. keltruşa bir ilham, bir mevzu kaynağı ol « muştur. İşte National Gallery'de bulunan Herbert Draper'in bu enfes — tablasunun mevzuu da Ege mitolojisinden alınmıştır: Büyük sanatkâr Dadal ile oğlu genç ve güzel İkar kendilerine kartal kanatları ya- parak havalanmışlardı.. Kahraman — İkar, bir kere yükselince göklere doyamamış, yükselmiş, yükselmiş, güneşe yaklaşmış ve nihayet kanatlarını omuzlarına bağlıyan maddeler erimiş, ve İkar , vurulmuş bir kartal yavrusu gibi süzüle süzüle — denize düşmüş, ölmüş, onun düşüp öldüğü deniza ulkar denizi demişler. İnce ve güzel atlet vücudunun üstün » deki güzel yüzü ile İkarın ölüsünü görü « yoruz. Toprağa ve denize sığmıyan, gök- lorin sonsuzluğuna bir ok gibi atılmak isti- yen insan enerjisi, iki muazzam — kanadın ortasındaki bu çıplak ölü vücutta eşsiz bir kudretle gösterilmiştir. İkarı denizden çı« karan deniz perileri onu bir kayanın üstüna yatırmaktadırlar, ve onun kahramanlığını dalgaların en güzel seslerile terennüm cde« Reşad Ekrem Koçu Bursanın sayısız guzellıklen Bursa (Hususi) — Bursa tablat itibarile bir çok güzellikleri kendisinde toplıyan bir şehirdir. Onun az imar edilmiş olmasının bir sebebini de bu imara karşı müstağni bir edası oluşunda aramak lâzımdır. Tarihi âbideler bu şehrin tabif güzelliğini medent bir dekorla da tezyin etmiştir. Bursanın bil- hassa sıcak sularının oluşu büsbütün bulunmaz bir hususiyettir, Bütün bu güzelliklerden ve iyiliklerden istifade etmek yakın zamana ka« dar pek az mümkündü. İki yıl öncesine kadar Uludağa çıkmak bir maceraya benzerken bugün işlek bir yolla basit bir seyahat haline gelmiştir. Bursa günden güne değeri artan bir gezinti ve turist şehri olmaktadır. Dı- şardan ve yabancı illerden gelecek kimseleri karşılayabilmek için konforlu bir kaplıcanın meydana getirilmesi üç dört yıl önce konuşulmuştu. Bugün bu da tahakkuk etmiş, Çelik Palas adlh asri kaplıca açılmıştır. ... Antalya vilâyet bütçesi Antalyada mektep müsameresi Antalya (Husust) — Vilâyetimizin | -Antalya (Hususi) — Antalya lise- 936 senesi hususi bütçesi kabul edil-İsinin son sınıf talebeleri, muallimleri sünü bularak babasına haber vermiş -|miş ve vâridat 625,724 lira masraf ta|ve bir çok davetliler önünde, bir veda 456,322 Hira olarak kabul edilmiştir. müsameresi vermişlerdir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: