16 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

16 Haziran 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sıvfır 7 Hindistanda peri masallarını andıran bir hâdise x İnek çobanlığı yapan . çocuk dünyanın sayılı zenginlerinden oldu Senelik varidatı 15 milyar franğı aşan Mihrace Gopal, yalnız Mihraceler arasında değil, bütün dünyada eşi az bulunur bir insandır Hindistanda bir Mihrace Sarayı Kashi Rao çek fakir bir köylü idi. Hin- distanın bedbaht insanlanrından biri oldu- Hu için duyduğu ölemi gizlemezdi. Oğlu Akşama kadar İki ineğin arkasından koşup fa cve bitap geldiği zaman babası onun önüne doyuramıyacak kadar yemek çı - kardığı için Gzükür. — Gopal talihine hiüle evlâdim diyerek Ağlardı. Gopal henüirz on iki yaşında bir ço - Suktu, buna rağman, seheletin verdiği tec- Tübe ile vaktinden evvel elgunlaşmış bir hali vardı. Akranlarına hiç benzemez ve Salardan yüksek görünürdü. Hindirtan mucizeler memleketidir. O- nun içindir hi bir falaz Kashi Raoya oğlun dünyanın ea zengin insanlarından biri ola- tak dediği zaman hayret etmedi. Budist di- Bine lâyık elan bir tevekkülle, kim bilir? diye bir çih söz söyledi. Hindistanda hastalıkların — çok olması. taaddüdü zevoat gibi, taaddüdü — ezvacın da pek fazla olması, akrabalık bağlarını da sıklaştırmaştır. Onun — için bir yerde, Parya olan bir bedbahtım, bir başka yerde Prensten, mihraceden akrabasnı da çıka - r. İşte Kashi Raonum da — asırlardanberi Baroda eyaletini kasıp kavuran mihrace tülâlesine mensup olduğu biliniyor ve bu Yüzden de adamcağıza sanıyordu. Gopal bazan inoklerisi küçük kardeşi- he emanet eder. kendisi de vüt ve yoğurdu tatmak için Barodaya giderdi. Baroda Bombaya 370 kilometre mesa- fede 200 bin müfusu olam bir şebirdi. Co - Pal Barodada da halkm zengin olduğunu, Raraların amcasının amcası olan bir ada- a aktığımı görür, hiç ksskanmaz. Fakat, Barodayı her yordan fuzla severdi. Kolonel Phayre'la esrarengiz ölü - Mü: Bir sane senra, Gopel 19 yaşında iken Baroda sekaklarında bir teliş gördü, ge - hirde fevkalide günlere mahsus olan bir hava esiyerdu. Ufak gruplar sessizce ko - Ruşuyorlar. Birbirlerini tanımıyan insan - lar muhtamel bir felkketten sakınır gibi bize birlerine sekuluyorlardı. İngilterenin — Barede — valisi — kolonel Phayre zehirlenerek öldürütmüştü. Hindli- İ Kolone Phayre'i sevnilyorlardı. şim Üye kadar bir kaç dela suikaste maruz lmış, fakat hayatımı kurtarmıştı. İngiliz- hr bu salkast mürettiplerini meydana çı - karmak işin çek uğraşmışlarsn da hiç bir Betice elde edememişler, bu vak'alar siyah #srar perdesile kapanmıştı. Fakat bu sefer kolonel ölünce iş ciddi - ketti, Hindistanda kral melbi olan Lord Norihbrook İagilizlere karşı dost tavırlar kinmıyan mihraceyi yerinden kaldırdı at- :_v- idareyi de bir müddet kendi eline al- Bunun üzerine oraya yeni bir mihrace Teçmek İâzım geldi, skıt mihracenin sü- ni elekten geçirildi, lagilizler doğru - An doğruya idareyi eline alacak bir in - TAn imtemedikleri için en münasip namzet D Sak 13 yaşındaki Copak bulduler va Sriliz naliplerinin idaresi altında tahta çı- ardılar, demek Falcınm dediği olmuştu. ı_.înp-ı sekiz sene okudu, çektiği sefa » manasını anladı, ve içinde yüzdüğü Svctin me olduğunu, nesl geldiğini de öğrendi, idareyi eline aldığı zaman mü - kemmel bir insan olmuştu. Mihrace bugün 73 yaşındadır. 60 se- ne zarfında kendi eyaletini dünyanın bir cenneti haline sokmuştur. Bütün serveti- ni ve mesaisini bedbaht tebaasını saadete eriştirmeğe hasretmiştir, Bütün — fakirleri kendi kardeşleri olarak telâkki etmiş ve umumi harpten evvel meccani mektepler açmış, sınıf farklarını ismen kaldıramamış olmakla beraber filen kaldırmış, herkesi okumağa teşvik etmiş ve paryalara diğer insanlar gibi muamele yapmış, hastaneleri çoğaltmıştır. Dünyanın dört tarafından mütehassıs dok torlar davet etmiş ve kapının önünde haz- taların birikmesine mâni olarak sıhhat ba- kımından herkesin kalbine emniyet telkin etmiştir. | Dünyanın hiç bir yerinde tatbik edile - 'miyen seyyar kütüphaneler sistemini koy- muş, ilim ve nüruü bu suretle en ücra kö - şelere kadar yaymıştır. Bu sene mihrace olduğunun 60 ıncı yıl- dönümü münasebetile, kendisine Allah gi- bi tapınan tebaasına şu iyilikleri yapmiış - bır: Çiftçilere 56 milyon altın frank kıyme- tinde, istihsal levazımlarını yenileştirmele- Ti için para dağıtmış, öÖdenmemiş bakayaya kalmış vergileri affetmiş, borçlu köylünün borçlarını kendi üzerine almış, her köye su isal ettirmiş, emniyet ve kredi sandıkları tesis ettirmiş, elektrik ve radyo tesisatını en ufak köylere kadar teşmil ettirmiş ve 600 kişilik bapishanesini boşaltınıştır. Mihracenin serveti: Baroda eyaletinin senelik varidatı 10- 15 milyar frank arasındadır. Bu para ka- mnunen mihraceye aittir. Bütün mihraceler bu paralarla zevki safa ederlerken dünün küçük Gopalı bu parayı tekrar halka da- gıtmaktadır. 60 incı yıl münasebetile ver- diği bir nutukta, bütün diğer mihraceleri kızdıracak şu cümleyi sarfetmiştir: «Ben de sizlerden biriyim. Ve bütün pa- yalar 7e emlâk sizindir». Mücevherler sa - rayın odalarında açıkta durur. İçeri ser - bestçe girip çıkanlardan kimse çalmaz. Çünkü kıymetli taşları, zaten kendi malı 0- Tarak bilir. Dünyanın bahtsiz çocuğu olan inek ço- banı Gopal bugün dünyaya — medeniyet dersi verecek kadar mükemmel bir insan olarak tanınmaktadır. Hicliyut İstanbu Mağazin — Bu mecmua- | Yonlarını Benekli ipeklilerden vucüde|sene küçücük harfler ve hayvanat re-| de bir adamın, yardım görmek içi nın 15 Haziran nüshası güzel resimler ve çok zengin bir münderecat ile çıkmıştır.. Kristal pavyon er yıl, yerli mallar sergisinin muvaf- fak olmuş köşesini İnhisarlar pav- yonu teşkil eder. Her yıl bu. pavyonda san'atkâr bir elin ibdağ ettiği bir zerafet ve güzellik ile karşılaşırız. 1936 sergisi hazırlıkları arasında, hisarlar idaresinin kristalden bir yaptırmakta olduğunu okudum. Gözümü yumduğum zaman, bir rüya eörür gibi oluyorum: Kristal levhalar rak- sa başlıyot, gülüşe oynaya, bahar ve yar şarkıları söyliyerek elele, kolkola, omuz o- İn- pavyon | muza diziliyorlar, ultra medern bir plânın gizgileri içinde bir bina oluyorlar: Geniş merdivenlerinin iki başındaki billür fiskiye- Terden viyne, çilek, muz ve altın körleri saçıhyor. Pencerelerine haşhaş oyaları iş- lenmiş, kapılarına birer zümrüd xibi nadi- de üzümler çakılmış. Geniş — divanlarına, tütün saçaklarından hasırlar örülüp seril- miş. Ve geceleri dört bir tarafında rengâ- rtenk çarkıfelekler, hava figekleri atılıyor. Bir masal değil amma, bir masal — gi- bi anlatayım: Bir varmış, bir yokmuş, bir zamanlar dördüncü Murad adında bir Ös- manlı padişahı varmış. —Zevku — safasına düşkün bir padişahmış. Onun Emirgüne ,Han isminde İranlı bir nedimi varmış. Mu- rad Emirgüne Han'a Boğaziçinde bir sa- ray ile sarayın arkasında muhteşem bahçe- ler, korular hediye etmiş. O gün bu gün oralara Emirgân denilir. Emirgüne Han bu bahçelerde içki ve eğlenceye düşklin efan. disine billördan bir hamam yaptırmış. Billür hamamın duvarlarını ve kubbe- Bini, dışardan gül ve yasemin — ağaçlariyle sardırmış. İçinde altın nalınlar, ipek peşti- mallar ile gezerler, billür kadehlerden içki| *” içilir, etraftan sular şarıldar, sazendelerle hanendelere, gül ve yasemin dallarına kon- muş kuşların sesi katılırmış. Dördüncü Murad ile Emirgüne Han ve zevku safa arkadaşları en nefis Türk içki- kerinin teşhir edileceği 1936 sergisinin kris- tal pavyonunu göreelerdi, muhakkak — ki içine girerler ve bir daha, serginin kapa- nacağı güne kadar çıkmazlardı. Reşad Ekrem Koçu n e qll g K / Bu yazın modası: Benekli kumaşlar t | | Bu yaz, Avrupanın en meşhur ter- zileri modellerini ve en güzel Kreas - getirmişlerdir. Bu gün derçettiğimiz resimler, Lon- | muştur. ünyanın en bedbaht, en muztarip adamı: Ayaksız İsmail | Bu yeis ve kedere sebep ne? Ayaklarından mahrum oluşu mu? İsmail “ hayır, karımın kaçırıdığını duydu- ğum zaman hissetiğim teessürü iki bacağım kıtır kıtır kesilirken duymamıştım,, diyor Yazanı Selim Tevfik muştum: « Aşk hazretle - ri... Kadın ruhu bir muammadır... — İşte güzel misali» Tamallin karısı serlevhalarını taşı - dı, kadınlar dört ayaklı hayvanlar için yanıp tutuşurlardı. Kocamın iki ayağı yokmuş ne çı « kar? Kalbi temiz ya kâfil. O zaman hayli düşünerek okudu « ğum | - satırlar beni, adına ukadın ru- hu denilen muammanın her gün bi « raz daha kör düğümleşeceğine bir de- fa daha inındmıı.h'.. Pikriye yan bu yazı, İsmall adındaki iki baca- Dün akşam, vilâyet konağının ö ğından mahrum vatandaşla — yapılmış bir mülâkattı. lsmall, iki bacağını bir kazada kaybetmiş, fakat, iki ayaktan mah - rüm oluşuna rağmen hayatından çok memnunmuş. İyi para kazanıyormuş. Kendisini çılgınca seven bir karısı ve - şirin bir yavrusu varmış. Sıhhati yerindeymiş. Ve bütün bunları sayıp döktükten sonra da: — E, diyormuş, daha Allahtan be- lâmı mı isteyeyim? Bu satırları okuyunca, sizin gibi ben de meraklanmış, ve: — Muhakkak, demiştim, adamca - ğız, kendisini ayaklarından mahrum eden kazaya uğramadan evlenmiş o- lacak! Fakat yazıya biraz daha göz gerdi- rince bü tahminimde — yanıldığımı hayretle anlamıştım. Çünkü İsmail: — Ben bacaklarım kesiklikten son- ra evlendim, diyor, ve ilâve ediyor - du: — Kadın kalbine giden yolu aşmak, için mutlaka ayak Iâzım değil a? Ayrat yüreği, Okmeydanı - değil ki içine yürüyerek giresiniz. Akelni iddi- a edenler varsa ben ve karım maydan- Hayiz: Benim iki ayağım yok. Fakat iki a- yağımın yokluğu karımla aramızdaki mütekabil sevgiden biç bir şey eksilt - miyor. O beni bu halimle tanıdı, bu ha- limle sevdi. Ordulu lsmaillin bu sözlerine karısı Fikriye de iştirak ediyor: — Tabif seviyorum kocamı! diyor. Ve ilâve ediyordu: — Eğer sevgide itibar ayağa olsay- dranın kibar muhafiline mensup iki bayanın bu modaya uygun kıyafetleri- ni göstermektedir. Bu zarif kıyafetlerin ikisinde de gö- ze çarpan tezattır. Beyaz ve siyah ze- min üzerine gene beyaz ve siyah be - nekler çoök cazip bir manzara vücuda nünden polis müdüriyetine giderken, karşılaştığım yarım insanın siması, gözlerime hiç de yabancı görünmemiş« g. Biraz dikkat edince anladım ki, o; iki ay evvel mecmuada resmini gördü- güm İsmaiklen başka kimse değildi. Fa- kat dün akşam rastladığım İsmail, hğ de hayatından memnun bir insana ben zemiyordu: — Hoyrola İsmail, dedim, tasali görünüyorsun?. Yüzünü hiç görmediği bir yaban cının kendisine böyle ismiyle hitap e dişi, Ordulu İsmalli hayli şaşırtmıstı. Beni, gözlerinin olanca dikkatiylı süzdükten sonra: — Tabif tasalıyım ya! dedi. 88 gün. de 33 yaş birden Ihtiyarladım. — Halbuki senin için:? «Dünyanın en bahtiyar adamlarından biri» diyor« lardı. — Yalan değildi. Fakat bugün, dünyanın en betbaht adamlarından bif riyim| — Sebep? İsmail, geniş bir iç geçirdi. Üzerind eliyle bastığı takonyayı bırakuı* yumruklarını sıktı, ve: — Arizim, dedi, kim olduğunu bilh miyorum. Fakat neyin nesi, kimin ne, #i olursan ol, bana İnan, ve iünyıdq kimseye iyilik etme. Ayni suali tekrarladım: — Sebep? — Ben, karım, ve çocuğumla, mes« a idiyordum. mglır.ıî;:. :ıvdımm Yusuf adında bir hemşeri geldi. Çöpçülük ediyor, ve karnını güç doyurabiliyormuş. le perişan bir haldeydi ki, kendisine acı- mamak için taş yürekli olmak lüzım- dı, Ben zengin bir adam değildim am- ma, bacaklarımın ksik oluşu saysin « de gül gibi geçinebiliyordum. Hayretle sordum: — Bacaklarının kesik oluşu saye - getirmiş ve giyenlerin endamına da|sinde mi? pek yaraşmıştır. — Elbette ya. Sağlam adama kim Çiçekli emprimelerin yerine de, bu' yardım eder? Fakat benim vaziyetim- & simleri taşıyan emprimeler kaim ol -| vuç açmasına bile lüzum yok. Bir kö- (Devamı 9 uncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: