7 Temmuz 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

7 Temmuz 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa Bir Prens bir bahçıvan kızı ile evlenirse mes'ut olabilir mi ? İspanya Kralının oğlu saltanat haklarından ferağat etmek ve babasını gücendii rmek pahasına butecrübeyi yaptı, fakat muvaffak olamadı, karı koca ayrılıyorlar telgrafları Krali Ajans çaabık. İspanya 13 üncü Alfonsun oği- hu ile karısının — geçi- nemediklerini bildiri- yor ve şu — malümatı ilâve ediyorlar: Alfon- sun oğlu ile evlendik- 13 üncü ten sonra, kontes ©- lan kadın güya mah- kemelere — müracaat ederek boşanmak ta- Yebinde — bulumuştur. Ayni zamanda Papa- ya da müracaat rek nikâhım *aftan fesih ve iptalini ede- dini ta- Saltanat hakkından istemiştir. İspanya hânedanı arasındaki dedikodu- lara âşina olanlar bu evlenmenin macera- sını da bilirler. Sörü sürü dargınlıklara ve- sile olan, gazete sütunlarında uzun — uzun yazılan bu hâdiseleri bir Fransız gazeteci- sinin ağzından tekrar anlatalım: Zevce İle Görüştüm Zevce ile görüştüm. Kendisine dedim ki: — Madam sizin izdiyacınız ortalığı al- tüst etti. Kocanız velia nüzden saltanat haklar ve sizin yüzü- n feragat etti. “Anne ve babasile arası açıldı, şimdi üç se- mnelik kısa bir hayattan sonra, onu atmak doğru mudur? tutup O boynunu büktü, karar vermiş kadın- ların sert çehresile yüzüme baktıl! — Ne yapayım dedi, aramızda imtizaç- sızlık var.. Anlaşamıyoruz. Ben artlık tam hürriyetime kavuşmak istiyorum. Bir aşk macerasnı da işte böyle nihayete Onun bu soğuk ve sakin sözlerini din- lerken ufak bir tedai ile aklım üç evvelisine gitti. Hükümet merkezlerini de- dikodular allak bullak ediyordu. İspânyol hükümdar ailesinin içinde bu yüzden ihti- Mâfların doğduğu, ve veliahtın da bir bah- çivan kızı yüzünden tahtından vazgeçece- ği söyleniyordu. Ben de böyle müthiş bir haber duyun- ca derhal telefona sarılmış ve Lozanda bu« kunan prens ile konuşmak istemiştim. Has. ta idi. Zafiyet gelmiş, akızın yüzünden ö- lecekv diyorlardı. Nihayet karşıma kâtibi çıktı: — Evet, prena babasının — icazeti ol madan evleniyormuş diye ortalıkta bazı dedikoduların döndüğünü prens de duydu erermiş. sene yanındaki karısı için feragat eden İspanya premsi ile tezgâhtar koca ile yaşamak istemiyen zevce ve müteecssir oldu, bu iş olsa olsa münase betsizin bizi tarafından yapılmış bir dedi- kodu olacaktır! sözlerini söyledi. Fakat o sıralarda prens çiçekli otel bah- çesinin şezlongunda otururken Cuba'lı bir kız annesile oralarda dolaşıyor, ve —pren N bir gün sordurdu ve şu cevabı aldı: sin nazan dikkatini celbediyordu. ayet — Cubalı bir çiftçi ve bahçıvan — aile- sinin kızıdır. İsmi Edelmira Sanpedro - O. cejo'dur. Prens kızın kendisine takdim edilmesi- ni istiyor, ve sonra da onun güzelliğine vu- ruluyor. Nişanlanıyorlar 5 Haziran 1933 de Lozanın nikâh da- iresinin locasında veliaht ile güzel Edelmi ra Sanpedro'nun nişanlandıkla: yazılıyor. Ben tekrar telefona sarılıyorum. Bu sefer karşıma veliahtın kendisi çı- kıyor. — Gazeteci misiniz, diyor. Evet yazı- nız nişanlandım, ve bu haberi bütün arka daşlarınıza bildiriniz: Ben nişanlımı delice seviyorum. Ve kahkahalar atarak telefonu kapatı- yor. Biz işin arkasını bırakmıyoruz. Ve son- ra öğreniyoruz ki İsviçre kanunları muci- bince evlenen prensin, İspanya kanunları mucibince saltanat hakkından feragat et- mesi lâzimgelirmiş. İzdivaç Nişanlılık 16 gün devam ediyor. Ayın 21 inde bir sabah evvelâ Lozan belediye- sine gidiyorlar, oradaki irdikten son- ra Oüchy kilisesinde merasim yapılıyor . (Devamı B inci sayfada) ——— ONÜL İŞLERİ Evlilikte Başlıyan Can sıkıntısı « Yeni evliyim, Sevişerek evlendi! Hâlâ da birbirimizi - seviyoruz, — fakat İkimiz de kendimizi bedbaht hissediyo- tuz. Evvelce bir dakika birbirimizden Ayrılmak istemezdik. Şimdi bir saati bir arada geçirmeğe tahammül edemiyoruz Başbaşa kaldık mı konuşacak — bir şey bulamıyoruz. Can sıkıntısından boğulu- yoruz, evlenmemiz menfi netice verdi. daha şimdiden evlilik hayatımızın iflâs ettiğini görüyoruz. » Bedriye Evlenince bütün hayaller, bütün ü- asitler, bütün düşünceler, emelle kavuş- manın verdiği bir gevşeklik, bir yorgun- luk ve bir bezginlik gelir. Yeni evlilerin ekseriya birbirlerinden çabuk bıkmala - rının sebebi budur. Sevgi ve nişanlılık devrinde her gün yeni bir heyecan, yeni bir ümit, yeni bir hayal iki tarafı da mu- hayyel bir âlemde yaşatır. Bu hayal bi- Bince, bakikat iki tarafın da ayaklarını yere indirince vaziyet değişi, «-.Manmafih meyüs ve nevmit olmayı- hız. Bu buhran devresi geçer. Yeni alâ- kalar birbirinize yeniden yaklaştırır. Za- manla bayat kuruluğunu kaybeder. ... «Bir müddet evvel karşıma biri çık- tı, seviştik, anlaştık. Nihayet bir kıs « kançlık yüzünden ayrıldık. Ondan son- ra da bir başkasile nişanlardı. Bana da bir çok talipler çıkıyor. Fakat onun te sirinden hâlâ kurtulmuş değilim. Baş - kalarını sevemiyorum. Onda resimlerim ve mektuplarım var, istiyorum — cevap vermiyor. Nişanlı olduğu halde beni kıskandığını görüyorum. Bu muamma- yi halledemiyorum. Ne dersiniz? » İstanbul 8. Ş. Bu genç size kapris olsun diye ni - şanlarmışa benziyor. Yoksa o da hâlâ sizi sevmekte devam ediyor, İkiniz de birbirinizi amyorsunuz. Maamafih — bu kapris onu evlenmeğe sürükliyebilir. O- nun için bir fırsat bulup kendisile açık- ça konuşunuz. Eğer sizinle anlaşmağa ve birleşmeğe yanaşacaksa mesele yoktur, ık sizinle alâkadar olmak iste. Miyorsa, siz de taliplerinizi kaçırmayınız. Kendinize başka bir hayat arkadası ara- #SON- POSTA tfaiye müzesinde bir saat Sakalarla dülgerlerin yangın söndür- dükleri günler okadar uzakta değil! * * * Duvarlarda itfaiyeye hizmet etmiş büyüklerin resimleri göze çarpıyor. Değerli bakan Ali Çetin- kayanın da resmi var. Vaktile itfaiye kumandanı imiş... Kendi kendime: “tevekkeli Ali Çetinkaya bütün memleketi yangın yerine çevirmek isteyen bazı Bundan yirmi küsur yıl önce İzmirden lstanbula gelişimin haftasındaydı. Kenarlarda | İtfalye kılıkdarı... Keçe külübtan çelik miğlere kadar herdevrin kıyaletleri irketlerin ocağını söndürmedi!, diyorum. İşte ilk yangın tulumbası onun ner&diı.lkınhiının. askerleri itfaiyecilikten menet- Bua mühim icad üzerine, Davüdun em- Gece yarısı, yatağımdan korkuyla fir- | gine bir sürü Yeniçeri verilmiş, ve Şehza- ladım. Sarhoş olduğuna hükmettiğim bir | 4.başında, Kapamacılar çarşısında bir de adam, tiz perdeden nâra alıyor: — Heyyyyyyyyt-... itfaiye kışlası yapılmış. Bu teşkilât, tam 110 yıl, bir tek terak- Diye yeri göğü uzun uzun titrettikten (Ki adımı atamadan devam etmiş, ve Yeni- sonra, anlaşılmaz bir takım kelimeler sır lıyor. Benim gibi yataklarından — fırlayan mahallelileri pencerelere topluyordu. Sokağa baktım: Nârayı adam. penceremin tam dibine dikilmişti. Karşıda- ki fenerin dibinde duran bir gölgeye biraz dikkat edince, gözle hayretle açıldı: Çünkü gece yanaından en az üç âaat son- ya, nüra atarak koskoca bir mahalleyi biri- birine katan bu adamı, kemali — sükünln seyreden bekçiydi. Başımı pencereden dışarı çıkararak ses- atan n lendim: — Bekçi efendi! O, ağzındaki sigaradan bir neföe daha çekerek cevap verdi: — Efendim! Sesimi yükselterek sordum: — Ne bağırtıp duruyorsun herifi? Yakalayıp götürsen el Bekçinin cevap vermesine vakit kalma- dan omuzuma bir el dokundu. Döndüm: Misafir bulunduğum ev sahibinin oğlu idi. Esrar çekmiş aharmans (*) lar gibi ka- tıla katıla gülüyordu. Ben çıldırdığına hükmederek iki adım geriledim, ve içimden: — Zavallı, dedim, sarhoş nârasile uy- kudan fırlayınca, korkudan oynatmış ola: cak! Fakat o gülmeğe dayduktan sonra: — Ayol, dedi, 0 adam sarhoş — değil Sşklül» — Sarhoş değil de ne diye nâra atı- bu sarboş yor? — Nüra atmıyor, yangını haber — veri- yorl * Yaşları müsait olmayanlar, «Köşklün- Fakat — köşklü olmayan — yok yü görmemişlerdir. hakkında — malümatı gibidir. Çünkü — bugünün çocukları, daha on beş, on altı sene evves | line kadar sesi duyulan «Köşklü» nün, ve tulumbacının hikâyelerini. tıpkı masal gibi ve kim bilir nice defalar dinlemişlerdir. Geçen gün, bir yangın söndürmeye ko- bahtiyar | çeri ocağıyla beraber dağılmıştır. Fakat teşkilâtın dağılışından kırk sekiz gün sonra, Hocapaşada bir yangın çıkmış, Babiüli, Divanyolu ve civarı, tâ Kumkapı- f l 38 /2/928 9457928 21717929 19.74/928 5/53/930 27/27933 | 19267935 | 28/778354 HASAN HAMİT 140 MEHMET FEYZiİ £ HASAN RİZA 2 ÖMER İSMAL 10 HALIL CEMAL-29 İSMAl. MEHMET 2Sİ YUSUF ŞUKRÜ 102 SEMSi BAHATTINSĞ0 Vazife buşında can vermiş kahramanlar için anıt ya kadar bütün mahalleler çatır çatır. ya- pp kül olmuş. Bu facia üzerine, bir köşeye atılan tu- humbalar yeniden omuzlara kaldırılmış, ve teşkilât askeri bir idare altına alınmış. Ondan bir müddet sonra;' belediye da- ireleri açılınca, yangın söndürme vazifesi astkerlerle Şehremaneti arasında — taksime Her belediye merkezine ve her ye birer tulumba yerleştirilmiş, Mahallelerdeki — tulumbalar — icabında mahalle delikanlıları tarafından kullanılır- mış. Belediye ise, kendi dairelerindeki tu- lumbaları kullanacaklara yatacak yer, yi- şan itfaiyenin çanlı şanlı geçişini seyreder- |yecek ekmek, ve giyecek esvap verirmiş. ken, yizmi yıl önce beni uykumdan sçru- | Onlar, diğer esnaflardan tan 'köşklüyü hatırladım. Evet... Çok değil, yirmi yıl önce, yani insanların hemen hemen tayyarede radyo dinledikleri bir devirde, İstanbul şehri me- medenisinde yangın, böyle nâralarla ilân e- dilir, ve çıplak ayaklı, fanelâ donlu, yün kuşaklı, keçe külâhl tulumbacılar tarafın- irdü. Bugün, bir adama «tulumbacı» demek, cezayı müstelzim bir hakaret sayılıyor. dan söndü: Fakat nice yıllar öncü; buğülü müsüye kaldırılan yangın tulumbasının icadı, rad- yomun keşfi kadar büyük bir sevinç uyan- dırmış. Bana dün, itfaiye müzesini gezdiren itfaiyeci arkadaş: tam 224 yıl önce icad olunmuş. 1128 yılında, İs- tanbula, Davit adında bir Franmz Yahudi. si gelmiş. Ve buruda dinini Gerçek Davut adını takınmış. (*) Esrarkeşler, esrara yeni alışanlara ölerman» derler, — Tulumba, diyor, bundan değiştirerek, alınan — tezkere resminden de muaf tutulurmuş. Buna mu- kabil, yangın ilân edilir edilmez, iki elleri kanda olsa, hemen tulumba başına koşar: larmış. Yangınlarda, — sak. de mühim işler düşermiş. Sakalar kova ko- de icabında ev ve dülgerlere va su taşırlar, dülgerler yıkmaya çabalarlarmış, Tabil tahmin edersiniz ki, bu şekilde yangın söndürmenin, denizi kova ile bo- farkı yokmuş. Nitekim, o tarihte çıkan bir yan- Okmeydanına şaltmaya çalışmaktan — bir parmak çevirmiş. Bu facia üzerine de canları yanan sigor- gın, Beyoğlunu tacılar hükümete baş vurmuşlar ve: — Eğer, demişler, mükemmel bir itfa- iye teşkilâtı kurmazsasız, biz ahşap evlerini değil, kal goörta edemeyiz! İstanbulun Neticede, Macaristandan bir mütehas. ma getirülmiş, ve bundan tam 64 sene ev. vel, iki taburlu bir itfaiye alayı kurulmuş. Bu vaziyet, Cumhuriyet devrine kadar sürmüs, Ve o zaman, milli müdalaa —ba- mesi “zerine, yangın söndürme vazifesi ta- mamen bölediyeye kalmış. Ondan sonrasını ise, biliyorsunuz: Va- li Haydar Bey İtalyadan arabalar getirtti, ve ilk modern itfaiyenin temelini kurdu. Muhiddin Üstündağ ise, selefinin eseri ni, bugünkü mükemmeliyetine ulaştırdı. Şimdi, izahat tamamlandı, ve biz mü- zeyi dolaşıyoruz. Haftanın dört gününde, — halka açık bulundurulan bu müzede, insanları — saat- lerce zevkle meşgul edebilecek — hatıralar var, Kenarlarda itfaiyeci kılıkları... İki asıri içinde, keçe külâhtan çelik miğfere, fanelkk dondan meşinli kilota, ve y aklıktan kauçuk çizmeye — kavuşan — tulumbacınıng her devirdeki kılıklarını zevkli bir hayrata le seyrediyorsunuz. Ve derhâl götüyorsuür nuz ki, bugünkü itfaiyeci ile eski tulumbac c arasında hiç bir bakımdan, ve hiç, ama hiç bir münasebet kalmamış. «Hiç bir bakımdan» diyorum. Çünkijf eski tulumbacı — ile bugünkü arasında gaye benzerliği bile yok. Bugünün kahraman — itfaiyecisi, içini pervasızca atıldığı yangının müthiş alevle: Ti arasında sadece felâkete düşmüş hem: einslerinin imdat dilenen feryadını duyu: yor. Eski tülumbacı, içinden Feryadlar du« yulan alevlerin karşısında sigarasını tellen- dirir, ve tutuşan ocağın bedbaht — sahibile bazirgânca bir pazarlığa girişirmiş. Müze duvarlarının bir köşesinde, vazi- fe başında can vermiş itfaiyecilerin resim- leri asıh. Bu, alevler içinde can vermiş ge- hitlerin hatıraları, insanın yüreğini alev giş bi yaka yaka dolaşıyor. Bir köşede de, itfaiyeye hizmet etmiş büyüklerin resimleri göze çarpıyor: Bunlar arasında, Ali Çetinkayanın ves- mi de var. Değerli Bakan, vaktiyle, mandanı imiş. itfaiyecl ilfaiye ku- Müzeden aynlırken düşünüyorum; vet — Tevekkeli değil, diyorum, Ali Çetin kaya, bütün memleketi yangın yerine çe« virmek isteyen bazı ecnebi şirketlerin oca- ğını söndürmedi! Meğer nun eski mesleğiymiş! «itfaiyecilikn o Selim Tevfik Deniz Skilerinin Almanyada yeni madelle- rini yapmışlardır. Bunlarla denizlerde kay: mak büyük zevk vermektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: