2 Ağustos 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

2 Ağustos 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kahramanlık, aşk, heyecan SANIN KIZI KOR Son Posta'nın tarihi tefrikası — Beni aldatmağa çalışıyorsun! — Hayır... Aldatmıyorum. Yalan töylüyorsam namussuzum, Hançeri indir de anlatayım. — Sen bırak önce.. Abdullah hançeri bırakarak doğrul- du: — Ben sultanla İspanyol kumanda- nına yalan söyledim. Yalan uydurdum. Bu Oruç Reisin plânıdır, — Nasıl? — Oruşç reis onlara söylediğim yer- den kaçmıyacak. Kalenin arka tarafın- dan sarkacaklar... — Sahi mi? — O halde benim çadırımda ve elin- de hançerle ne arıyordun ? — Seni öldürecektim. — Niçin? — Hâin zannediyordum. Öldürecek Ve sonra kaçacaktım. Çünkü yarın sa- bah sultanla İspanyol kumandanı alda- tıldıklarını anlayınca denim derimi yü- zerler. " — İyi bildin.. Sesleri büsbütün alçalmıştı. Âdeta dudaklarını birbirinin kulağına yapış- tirarak konuşuyorlardı. Mansur son sözünü söyledi: — Mademki Oruç Reisle arkadaşları kurtulacaklar, benim de burada işim kalmıyor. Beraber kaçarız. Biraz önce yalın hançerlerle birbir- lerinin canlarına kıymek isteyen bu iki ı':llıı adam şimdi boyun boyuna idi - Biraz sonra elele verdiler. Sabaha ancak iki üç saat kalmıştı. Oruç Reis emir verdi: — Kapıyı aç!... Kapı hiç gürültü yapmadan açıldı. Karanlıkta bir haç kırbaç şakladı. Atlar kaleden dışarı fırladılar. A - yakları çuvallar ve paçavralarla sarılı olduğu için kısık ve tok bir ses çıkarı- yorlardı. Onlar dışarı fırlarken Oruç Reis de kalenin arka tarafındaki kuleye doğru koşarak uzaklaştı. Leventler de onun gibi onun ardından gitmişler, yalnız beşraltı kişi kate kapısınım gerisinde bü- tün atların dışarı çıkıp gitmelerini Kakkyorladı ; Hepsi çıkınca onlar da hemen kapı- yı kapıyarak Oruç Reisin gittiği tara- fa koştular. Şimdi kalenin mazgallarına bağlan- mış olan iplerden ve ip merdivenlerden birer maymun gçevikliğile inen karaltı- lar vardı. Kayaların dibinde yavaş ya- vaş kumandalar veriliyordu: — Sağa... Tek sıra ile... Gürültü etmeyin!... Kılavuza dikkat... Kıla - vuza... Oraları en iyi bilen genç ve gözü keskin bir yoldaş en önde gidiyor, o - nun yanı başında da Oruç Reis bulu - nuyordu. Kayaların aralarından bazan seke - rek, bazan sinerek, fakat mümkün ol- duğu kadar hızlı gidiyorlardı. Oruç Reis arkasına dönerek sordu: — Hepsi kaleden çıktılar mı?İçeri- de kimse kalmasın? SON POSTA Numara : 34 Bu sorgu dilden dile ve kulaktan ku- lağa geçerek gerilere doğru gitti ve çok geçmeden cevap geldi: — Kalede kimse kalmamıştır. Beş yüz kadar Türk levendi kaya - ların kuytuluğunda ve yamaç boyunca ilerliyorlardı. Parlayıp da göze çarp - masın diye hiç biri kılıç veya palasını sıyırmamışlı. Solda ve yamacın aşağ karakol gezen arap atlılarile; mızrakları, balta- ları parlıyan İspanyol askerlerini gö » rebitiyorlar, onlardan sakınıyorlardı. Güneş doğuncaya kadar şu kenar- dan vadiye inecekler, karakolların ara- sından geçerek uzaklaşmıya — çalışa - caklardı. Bu sırada Arus kapısı tarafından top gürültüleri, kılıç, topuz, balta ses- leri, çığlıklar, kumandalar ve küfürler duyuluyordu. » Oruç Reis karanlıkta gülümsedi: Bu karanlıkta kolay kolay atlarımızı yenemezler. Dedi. Arus kapısından iki yüz kadar at dışarı fırlayınca sağda ve solda hücu - ma hazı duran arap atlıları arasında bir kımıldanma olmuştu. Fakat Şeyh Ebül Hamud'un meşalesi henüz yanmamış- tı. Bu itibarla hücuma geçmek için bek- lenecekti. Atlar vadiye doğru dört nal gidiyor- lardı. Cittikçe de düzenlerini bozuyorlardı. (Arkası var) Sefalet delisi Lübnan hikâyesi Gözlerini dünyaya açtığı zaman tabiat ona, ilk zulmünü göstermişti. Doğduktan bir kaç saat s01 ması, onu fakir köylü babasına bırakarak öldü. Babası da küçük kızını ninesine teslim edip yeni bir kadın aldı. Yeni kansile iki ay yaşadı. Fakirlik canına tak deyince pa- saport çıkarıp, para kazanmak gayesile A- merikaya (*) yollandı. Küçtğü de kansı- na emanet eyledi. İşte o gündenberi kızcağızın vaziyeti da- ha çok bozulmağa yüz tuttu. Üvey ana - sandan çekmediği kalmıyor, en küçük bir vuç işlese müthiş dayak yiyordu. Bu yet - miyormuş gibi, yemeği de ondan saklıyo: ve bir çok günlerini yavrucağıza aç geçir - tiyordu. Ayni zamanda kadım ahlâksızdı. Öksüz kız dokuz yaşına girince her şeyi idrak et meğe başladı. Bir gün üvey annesinin bir erkekle seviştiğini gördü ve hâdiseyi kom- gulara anlattı. Buna haber alan kadın kü- çüğe yapmadığını bıralamadı tabii.. İki gün zavalhyı aç bir halde bir odaya tıkıyarak türlü türlü işkencelerde bulundu. Bu hali gören köyün papazı bu ahlâksız anadan kızı kurtarmak için yavruyu yanı » na aldı. Fakat papaz çabuk öldü; ve çocuk tekrar Üvey annesinin evine dönmeğe mec- bur kaldı. Bu sefer ona artık bir hizmetçi muame- lesi yapılıyordu. Yalnız mutfak ve ev işlerini görüyor, kağa, gezmeğe çıkamıyordu. Kimseyle de konuşamıyordu. Böylece hep bu fşkenceli hayat Üüç yıl daha sürdü. K | Yarınki nüshamızda: Sarı Efe Yazan: Ragıp Şevki bir taraftan işkence çekerken beri yan- da üvey anne rahat yahat üşıkile sevişi - yordu. Her gece âşıkını Faik Beremen Kız on beş yaşına girmişti. Öyle mun - tazam bir vücudu ve öyle şirin bir yüzü vardı ki, O güne gelinciye kadar bu gü - zellik herifin nazarı dikkatine çarpmamış- . Adamın günden güne kıza karşı mültefit davranması üvey annenin gözünden kaç « miyor ve kıza daha fena muamele yapıl- masına vesile oluyordu. f Fakat bu hale dayanamıyan âşik, biz. gün sevgilisini, kızı döverken görünce Ö- zerine atılıp onu kurtanverdi. Bu vaziyetten sonrta âşıkını kaybetmeka ten korkan kadın, kızı herife teslim etmek ve ortaklığa vıza göstermekten başka çara olmadığını anlamıştı. Ve bir gece kızcağız, marşıl miçıl uyürken herifi odasına soktu, Ve zavallının 6 canavanmn elinde çırpındı « ğanı bir kalı kapırdamadan seyretti Bu vahşi tecavüz neticesinde kız deli gibl olup evden kaçtı*ve Beyrata doğru yollan- dı. Fakat bu bakle onu barmılıracak kötü evlerden başka yer kalmamıştı. Bu suretle gecelerini vücudunu satmak- la, gündüzlerini de ağlamakla geçirmeğe başladı. Bu hayattan memnun değildi; ki< çük ve gayri miklrik ruhu bu sefil vaziyet- ten nefret ediyorda, Fâkat ne yapsın.. Tas hammül etmek lâzımdı. Bu yaşayıştan çekilip namuskârane bir hayat geçirmek maksadile bir miktar para biriktirmeğe koyuldu. Her şeye tahammül »o- |ediyor ve bu gayesine ulaşmak İstiyordu. Fakat düşen insanlar bir daha kolay kö. lay kalkamıyorlar... Kifayet edecek — bir gderecede para top « | Tanmıştı. Gel gele « Tim uğursuz talihi 6 nun bu gayretini de parçaladı. Bir gece biriktire diği paralar çalın « Ü. Mansur arkadaşına emir verdi: __g__f__—-_——ış—-—— — Hemen çadırına git... Gece ya - Tismdan sonra sabaha karşı yola çıka- tız. Kalenin arka tarafından dolaşarak — Birer at bulalım. RADYO Bu Akşamki Program VİYANA * Son Posta * İstanbul Gelir ve Paza €ve sokuyor; ve gece çıkardıkları gürül- | Kendi kurtuluşu için, en iğrenç ve vabşi tüden kızcağızın uykusu kaçıyordu. Bir çok |erkeklerin kahrımı bağrına bastırarak — va geceler kız yatağından - firliyor. - Korkü | taze vücudunu satarak topladığı parayı çal- içinde annesinin odasına koşuyordu. Fa »| mışlardı. ı kat odada rastladığı iğrenç sahneler onu| — KA Ağız pazalarının çalındığını görünce büsbütün örkütüyor ve geldiği gibi koşarak | / Oha Sasırdı. Sonra gözleri döndü.. Ar- — Orası kolay... İstersen ikişer at — Sağ ol... Abdullah arkadaşının boynuna son defa sarılarak öptü. Oruç Reisin plâ - Tni anlattı. Mansur da onu öptü ve ayrıldılar. Mansurun karanlıkta giderek kaleye tokulmasına, kuleye veya mazgallara tırmanmasına lüzum kalmamıştı. DAT z BİR PUSU?... Oruç Reis o sırada elli yaşlarında bir ındı. Sol kolu yoktu. Onu dört Yıl önce Becaye kalesi önünde aldığı Yaranın kangren olması üzerine kestir- - Mişti. Fakat bunun Oruç Reis için bir || “sik olmadığı onun her halirden he- B bi olüyordu. Üzmü 'a dze bo: Yu, kısa sakalı, keskin bakışları ve dimdik vücudile gene herkesin üstün-|' herkesten ileride çarpışıyordu. Leventler kalenin geniş avlusunda ayaklarına çuval ve paçavra Sürmışlar, onları Arus kapısının iç ta- Tafında sıralamışlardı. Çoktanberi lü- Zümu kadar yem bulamıyan bu hayvan İi Yikakca ' zayıflanıçlardı. Fakat kâ- Binin gerisinde sıralanmış olmaların - an, dışarı çıkacaklarını anlamış gibiy- kiler. İkide bir içlerinden bir ikisinin | İşnediği, dışarı fırlamak için acele et- ği işidiliyordu. Oruç Reis avlunun ortasında yanan loc!ımın ateşin aydınlığında onları son | Gefa gözden geçirdi. Sonra başını yıldızlara kaldırdı: & Birz' dehâ Bekliyeceğiz: Diye mırıldandı. şlıca leventler onun arkasında her Hmrini ve her sözünü hemen yapmak 9 hazır bulunuyorlardı. Avlunun ortasındaki ateşe artık a - *"'l atılmıyordu, alevi ve aydınlığı İlıı.%, azalıyordu. Yarım saat kadar daha geçmişti. aü d AA BORSASI 1-8.1936 Türk Devlet Borçları Lira Lira ©, 714'T.B. I 21,175|| 9o © Hazine B. 45,00 ©ç 16 'T.B. IK 20,75 || DahNi Yetikraz 55,75 ©ç 18 'T. B. 11100,00 Viyana: Mucâ; Dans 19: 20,10: Eğlenceli musiki, 20,30: Ka - ruzonun öldüğünün 15 inci yıldönümü, ZZ:Aılı.ın'ın-nııııdıındıd (mu - aikili), 23: Çift keman ve piyano konseri, 24,25: Dans. ) BUDAPEŞTE 19: Dans plâkları, 20,35: Piyano refa- katile viyolonsel konseri, 21,10: Olimpi - İyat haberleri, 21,40: Operet musikisi (or- kestra), 23,30: Çigan musikisi, — 24.20: Dans plâkları. Lira 85.00|| İst. Tromwray 22,50 09,90 | Bumonti 9,50 05,90 14,75 10,40 BÜKREŞ 12,40: Orkestra, 13.25: Sözler, 13.40: Konserin devamı, 14,15: Haberler, 14.30: İKonsetin devamı, 15: Köylü programı, 16: 'Terkos Örkestra, 16.45: Köylüye haberler. — 19: Aktünlite, 19,15: Cazbant, 21: Küçük or- |J kestra, 22.05: Şarkılar, 22.55: Plâk. VARŞOVA 18: Viyolonsel solo ve şarkı - piyano, 18,30: Berlin - olimpiyatlarından — nakil, 19,05 Küçük orkestra, 20,55: Keman kon- seri piyesi, 21,04: Radyopiye, 21,25: Muh- telif konuşmalar, 21,45; Saksafon (puk?. '22,30: Berlin — olümpiyatlarından — nakil, 22.35: Dujf şarkılarile dapslar, 24: Plâk. MOSKOVA | 18,30: Konser, 20: Koro konseri, 22: (Almanca neşriyat, 23,05: İngilizce, 24: Almanca, |: İspanyolca neşriyat. RAD BELGİ 20,30: Millt neşriyat, 20,50: Halk şar- kıları, 22,10: Radyo orkestrası, 23: Berlin olimpiyatlarından reportaj, 23,15: Haber- ler, 23,30: Radyo orkestrası, 24: Konser nakli. TAKVIM AĞUSTOS 2 Resml sene) 1938 PRAG 20.05: Salon kuarteti, 20,35: Radyo sohbeti, 20,50: Konuşmalar, 21,05: Bir perdelik komedi, 21,40: Çek halk şarkı - lar, 22,45: Olümpiyat haberleri, 23,25: Piğk, 23,30: Almanca haberler, 23,35: Plak. İstanbual ikinci iflâs memurluğundan: Müflis ahşap ve demir malzeme şirketi masasına gelen Adapazarı Türk Ticaret Bankasının istediği 8527 lira 28 karuşun ve hali tasfiyede bulunan Şark İtalyan Ban- kası tasfiye memurlarına izafeten avukat Hikmet Süleymanın istediği 3801 lira 50 kuruşun aktıncı sıraya kayt ve kabulüne ve sıra defterinin düzeltilmesine iflâs idare - since karar verilmiş olduğu ilân olunur. (24738) — — e T Arabi sene 1355 Bızır B9 Rumil sene 1802 Temmuz 10 kendi odasına dönüyordu. Bir gün Amerikadan diğer — köylülere gelen mektuplar içinde babasının öldüğü haberi çıktı. Bu haberden sonra kızın vaziyeti daha fena sarsıldı. Kadın onu evden kovmak için bahane arıyordu. Böylece de iki yıl daha geçti. Bir gün, mutfakta, âşıkıma — hazırlamış olduğu etlerden bir parçasını yerken üvey anne, kızı yakaladı. Eline geçirdiği bir so- pa ile dövmeğe başladı.. Bu sırada kızın Gstü başı yırtıldı ve her tarafından kanlar akmağa başladı. za karşı kadından daha zalim davranan bu herif, sevgilisinin yaptığı bu işten mem - mun kalarak mutfağa doğru ilerledi. Fakat eşikten adımını atar atmaz biraz durakladı. Birden gözleri kızın üstünde ta- kıldı kaldı. Yırtık elbiseleri arasından bü - tün vücudu, göğsü taze güzelliğile meyda- na çıkmıştı. O gündenberi erkek, muhteris bakışları- mı kızcağızdan ayırmıyor, ve otü zevkine âlet etmek için fırsat kolluyordu. tık her şey mahvolmuştu. Bütün ümitler, para ile beraber bir daha dönmemek üze- Te uçuUP gitmişti. â Sabahleyin patron kadın, odasının biz. köşesinde, üstü başı yırtık ve saçı karma kanşık bir halde anu oturmuş bulde. Hiğ konuşmuyor, yalnız her iki tarafına şaşlım şaşkın bakıyordu. - * - İlk iki aylık tedavi ücretini ev sabiböğ ödedi. Fakat sonra para vermekten imtina edince sertabip kıza acıyazak onu mecca- nen tedaviye karar verdi. : Şimdi bazan aklı başına geliyor ve ge « çirdiği çirkin hayattan nefretle bahsediyole y » Her delilik şifayap oluyor, fakat kim « Besizlik, sefalet elem ve işkenceden doğan delilik artık geçmiyor. Ve zavallı kimsesiz, fakir kız aklı başik na geldiği halde asla iyileşemiyor. y (*) Suriyeliler arasında eskiden bir üdet yardı. Memleketlerinde para kazanamı « sadile seyahat ederlerdi.. ! İstanbul Üniversitesi Rektörlüğünden: Fen Fakültesi Riyaziye ve Jeoloji Doçentlikleri açıktır. İmtihan 30/Eylül/936 - tarihinde yapılacaktır. isteklilerin müracaatları. 44355, Doçent olmak — şartlarım haiz Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğünden: İzmirin Seydiköy nahiyesi hududu içindeki Avunduk zadelere aid olup Ziraat Bankasına ipotek bulunan Bulgurca Çiftliğinin kadas- trosu yapılacağından keyfiyet 2613 sayılı kanunun 8inci maddesine göre alâkalılarca bilinmek üzere ilân olunur. “94,, -_C. H. P. Genel —— Sekreterliğinden 10 Ağustos tarihinde münakasası ilân edilen Sinema makineleri vesair malzemenin münakasa günü bazı firmalar tarafından bu müd- det zarfında teklif yapılamıyacağı anlaşıldığından ve şartnamede bazı tadilât yapıldığından dolayı 15/9/1936 tarihine kadar temdit edilmiştir. Yeni şartnameler 5/3/1938 tarihinden itibaren Ankarada C.H.P. Genel Sekreterliği ve İstanbulda C.H.P. İlyönkurul Başkanlığı tara- fından parasız olarak verilecektir. g)

Bu sayıdan diğer sayfalar: