3 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

3 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B (Baştarafı 1 inci sayfada) — Standardizasyon işleri ne olu - Yor? Bu suale Başvekilin yanında bulu « han Celâl Bayar şu cevabı vermiştir: — Standardizasyon kanunu gelecek Yıl çıkacaktır. Projesi hazırdır, Bundan sonra, Başvekil Denizli pa- Yiyonunu tetkik etmiştir, İsmet İnönü Paviyondaki tezgâh dokumalarile alâ- olmuş ve şu suali sormuştur: — Bizim bir zaman ipek gibi bü - Tüncüklerimiz vardı, ne oldu?. Denizli paviyonu müdürü şimdilik bunların kullanılmadığını söyledikten Sonra dedi ki : — Vilâyetimiz buğday ihraç ettiği Zaman vâridatımız 3 milyondu. Şimdi buğday ihracatı yapmıyoruz. Fakat vi- lâyetin ihracatı 8 milyon lirayı bulmuş- İsmet İnönü İzmirden dün gece saat 11 de şehrimize döndü Başvekil İsmet Inönü Izmır F * $ İsmet İnönünün İzmir seyahatından bit intiba Sovyet Rusyada neler oluyor ? (Baştarafı 1 inci satyada) Başlığı altında, daha ziyade tahmi- he müstenit bir çok haberler vardı. Bu lerde şöyle deniliyordu: «Sovyet Rusyada Stalin hükümeti bazı güçlüklerle karşılaşmış görün- Mektedir. Köylüler kımıldanmaktadır- lar ve bazı vilâyetlerde olduğu gibi vada da bir çok tevkifat yapıl- Maktadır. Zaten Moskovadan gelen tel- Etaflar da bu hususta fikir verecek ma- biyettedirler, * Bahsedilen telgraflar şunlardır: Ukranyanın bazı kısımlarında köy- lüler arasında açık bir teheyyücün bü- Yümekte olduğu haber veriliyor. Riva- Yete göre askeri kıt'alar çok şiddetli e- Mir almışlardır. * Moskova, — Moskovanın 250 kilo- Metre ötesinde kâin Piazan şehrinde bir Yangının söndürülmesi için yollanmış Olan kıtaatın emre itaatten istinkâf et- tikleri öğreniliyor. Rivayete göre ita- Atsizliğin önüne çabuk geçilmiştir. Moskova, — Moskovada olduğu gibi 'dğer vilâyetlerde de komiserlik veya ğer daireler memurlarının ekseriya ti bir tedbir olarak tevkiflerine edilmektedir. Bu memurlar 'Troçkiye taraftar olarak tanın- Tuş olanlardır. - x Avrupa gazetelerinde yer bulan bu Ufak tefek haberlerden başka, Bulgar | Bazetelerinde de Türkistanda ve Kı- bazı isyan hareketlerinin görül- dair muhtelif haberler intişar r.. Manmafi şehrimizdeki Sovyet ma- hafili bütün bu haberlerin tamamen a- Silkız ve hususi maksatlarla uydurul- & olduklarını söylemektedirler, SIrTay Taksim Bahçesinde Halk Oporeti Bu akşam 21,45 de TARLA KUŞU Büyük operet 3 perde Bestekârı Firanz Lehar (Baştarafı 7 inci sayfada) gğq_kuk gece değil, bütün bir mevsim sürüyor. Anadoludan, Balkanlardan getirti - len kızlı erkekli heyetlerin İstanbulda uyuşmuş yüreklere aşılamıya çalıştık- ları neşeyi Bay Vehap koca Tuzlada tek başına yaratıyor: Bir kol çengi mü- barek, Bir elinde bardak, bir elinde ça- tal Herkese sokuluyor, herkesle can ciğe rahbap. Fakat yalnız bayandan ve doktordan bucak bucak kaçıyor. Çün- kü bayanının yanında dilini tutmak, ve kendisine kat'i pehriz öğütliyen heki - minin yanında ceketini saklamak mec- buriyetinde kalıyor. Şimdi yanında ne bayanı var, ne de doktor. Tuzlu su bar- dağını bir köşeye bırakmış: kızarmış makarnaların birini bitirmeden ötekini ısmarlıyor. Ve keyifli keyifli konuşu- yor; — Kadın dediğin bir senede ölmeli.. İki sene yaşadı mı felükettir. Hele üçü doldurursa, andan sonra iflâh olmaz- sın. Muhakkak seni götürecek Yemek- tir. Ahçının iyisini bulur evine yerleş - tirirsin. Ayartıp elinden almasınlar di- ye, ahu gibi ahretliği de nikâhma ve - rirsin. Fakat bayandan rahat var mı? «Hekim perhiz dedil» diye seni güze- lim dolmaların karşısında açlıktan öl- dürmeye kalkar. Şuraya geldim, iki bardak su içip iki lokma ekmek yiye - ceğim, Kadın gene başımda. Hekim de «kumanda» nın onda olduğunu öğren- miş, Biri tabağıma sarılıyor, öteki ça - talıma. Haddin varsa ye! Bu perhiz de ne oluyor? Hölivuda mı gideceğiz, an- lamam ki? Garson... Neredesin yabu... Bir makarnayla bir tavük daha getir.. Halden anlamaz ki herif? Kırk yılda bir elime fırsat geçmiş. Bir tabak yemeği bir saatte getirir. Tam o sırada, bir taraftan bayanı, «se | bir taraftan da doktor sökün etmez mi? Fakat kral, öyle her gürültüye pabuç bırakacaklardan değil. Yağlı çatalı kaş- la göz arasında cebine indirdi. Ağzın- daki iri lokmayı çiğnemeden yutup, ö- nündeki tabağı itti, ve tuzlu su barda - ğina sarılıp bayanına döndü: — Yahu nerelerdesin? Seni merak e- dip duruyorum. Artık gelsen de iki lok- ma bir şey yesen. Ve yanına yaklaşmış Belediye Reisile görüşüyor Bu sırada İktısad Vekili Celâl Ba- ] yar mütebessim bir çehre ile şu lâtife- de bulunmuştur: «— Denizli vilâyeti hudutlarını aşan sevkiyata ihracat adını verixyorsunuz. Yoksa <ilânı istiklâl» mi ettiniz?» Bu cevap üzenine gülüşülmüştür. Fuarı 40 bin kişi gezdi İzmir, 2 (Telefonla) — Bu akşama kadar fuarı 40 bin kişi gezmiştir. İz- mire ziyaretçi akımı devam etmekte- dir. Bugün de Mısır hükümetinin turist işleri Umum Müdürü Mehmet Sıtkı gelmiştir. Mehmet Sıtkı, Mısırın 1937 fuarına geniş mikyasta iştirâk edece- ğini ve Mısır mimarisi tarzında bir pa- viyon yapılacağını söylemiştir. İsmet İnönü Geldi İzmir fuarını açmak üzere giden Başvekil İsmet İnönü İzmir vapurile dün gece saat on Birde İstanbula dön- müştür. Başvekil vapurdan — doğruca Dolmabahçe Sarayına inmiştir. Yazan: İsmet Hulüsi İMSET — ; Bir insanın diğer bir insana selâm|pıdan girirlce sağa düşen ikinci sırada; verebilmesi, onunla: — Nasılsınız, iyi misiniz? pencerenin yanında... Ve kışsa üst kat- ta gene sağa düşen ikinci sıranın tam — Teşekkür ederim iyiyim, siz na -|İkenarında.. sılsınız? Tarzında beylik cümlelerle konuşa - Çünkü Nevin de yaz kış vapurda |muayyen yerlere oturuyor, ve Nihat bilmesi için muhakkak bir üçüncü şah- | bu tarzda oturunca; Nevin tam kar « sın çıkıp ta: söylemesi, ve ondan sonra: — Memnun oldum! — Müşerref oldum! Larla karışık bir el sıkışma mıydı?.. Nihat, vapurda bunu düşünüyordu, tam karşısında oturan siyah gözlü, si- yah saçlı Allahın özenip, bezenip ya - rattığı genç kızı hemen her gün görü- yordu. Genç kız da kör değildi ya, hem Allah göstermesin! O güzel gözler için bu tâbiri kullanmak bile çok münase- betsiz oluyordu. Yani Nihat genç kızı ne kadar gö - rüyorsa, genç kız da onu o kadar gö- rüyordu. Selâmlaşmıyorlardı, konuş - muyorlardı, göz göze geldikleri zaman birbirlerine dikkatli bakmaktan ürkü- yorlardı. Çünkü, çünküsü vardı. Bir üçüncü şahis çıkıp ta: — Bay Nihat! — Bayan Nevin! Diye iki genci birbirile tanıştırma - mışti. Nihat, genç kızın adını biliyordu. Her gün vapurda rastladığı kızın adını öğrenmemesine imkân var mıydı? Kendi gibi kız arkadaşlarile konu - şurken dinlemişti. Ve adının Nevin ol- duğunu onlardan öğrwrmişti. Her hal- de Nevin de Nihadın adını biliyordu. Yalnız adını değil, işini gücünü de mu- hakkak bilirdi. Çok kere Nihadın ar - kadaşları Nihadın yamına gelmişler.. Ve kız, onların karşısında otururken; Nihada, Nihat diye seslenmisler, işten güçten bahsetmişlerdi. lâzım | şısına düşüyordu. Kışın Nihat, Nevinin soğuktan pen - beleşmiş yüzüne bakmaktan büyük bir' haz duyardı. Yazın ise Nihadın zevki - ne payan olmazdı. Nevin vapurda ba- şından şapkasını çıkarırdı. Nikat, onun rüzgârda dalgalanan siyah ibrişim ; bi saçlarının dalgalanışını seyreder Nevin, kendisini bir gölge gibi takip eden Nihattan belli ki çekinmiyordu, Çekinmiş olsa, yerini değiştirir. yahut! ona sert sert. hakar, ne bileyim, kendi, sine bakılmaktan, yahut ta takip © « dilmekten haşlarımıyan kadının yapaca- ği şey ne ise onu yapardı. Nevinin böye le bir şey yapmaması Nihada cesareti veriyordu. Fakat, ne yazık ki onlarıx birbirine tanıştıracak tavassut meleğin bir türlü ortaya çıkıp: — Nihat! — Nevin! Demiyordu. Fakat bu olacaktı. İki < sini de tanıyan biri muhakkak yanla - rıma gelecek ve tanışacaklardı. Nihat, buna inamyor, bu mutlu günü bekli « yordu. Ve nihayet Nihadın beklediği gün geldi. Nihat, Nevini tam bir hafta görme « mişti. Tam bir hafta vapfırda yalnız gi dip gelmiş; ve çok üzülmüş'ü. — Acaba Nevin hasta mıydı? Bu suali kendi kendine sorarken, Ü züntüsü bir kat daha artıvordu. Bir akşam gene vapurda oturmuş « tu, Nevinin boş kalan yerine bakıyor » du. O kadar dalmıştı ki Nevini ancak, tam karşısındaki yere otururken gördü ve gözleri birdenbire parladı. Nevin 0- turdu. Arkadan gelen bir erkek te Ne- vinin yanına oturdu: — Vay Nihat, sen burada mısın? b' .. Birbirle- —ğâış nü;'h.ı bi İ : Salâhaddin.. ır gun... Tni Kanyorlardı | Yarınki nushamızda : ae olan doktora sordu: tarafı tanışmıyor- ı ı Salâhad- — Yarım makarnaya izin var değil 'lardı. Ve bu tanış- B R KAT L :"nv Nı::g;;l;;- mi doktor? mamak yüzünden ep a - Az evvelki sözleri dinliyenler, gül -|Nihat, en büyük | Yazan: Romain Coolus Mekteptle ayni sr mekten katılmamak için dillerini ka - Çeviren: Nurullah Ataç rada oturmuşlar natıyorlar. Bay Vehap gayet ciddi; — Ha doktor?.. Ne dersin? Tam ©o sırada garson ısmarlanan ta- vukla makarnayı masaya getirince, Bay Vehap kaşlarını çatıp bağırıyor: — Bunlar da kimin? Ben senden ma- karna istedim mi? Doktorun tavuk yi - yemiyeceğimi söylediğini de mi duy- madın? İnsana perhizini zorla mı boz- duracaksınız? Bereket garson pişkin. Tabakları a- hp kahkahasını göstermemek için der- |hal sıvışıyor. Doktor işin farkında de - ğil, Gayet ciddi, oğütlerine devam edi- yor: — Böyle devam ederseniz. çok isti - fade edeceksiniz... Bana kalırsa ma - karna yemeyin, Şöyle haşlanmış, yağ- sız sebze, daha iyi.. Bay Vehap, gözlerini etratındakile - rin gözlerinde dolaştırarak, iki elile ta- bak taklidi yapıyor: — Şöyle, yarım porsiyon mu olsun? — EBvet.. — Hay ömrüne bereket.. Tam zama- nında geldin. Yoksa ben 98z kalsın ma- karna yiyecektim! Bu konuşma esnasında ben, Bay Ve- |habın yemek hesabını tutan garson - |dan soruyorum: — Ne kadar oldu? — Yemekten evvel altı makarna, dört tavuk, üç çorba... Kulağıma Bay Vehabın sesi geliyor: — Haydi karıcığım... Bayılacağım açlıktan... Ne yiyeceksek yiyelim! * — Doktor... On beş bardak içtim kâ- fi mi? — Doktor... Bende hafif bir bulantı başladı ne yapayım? — Doktor, kalbim çarpıyor gibi ge - liyor bana,.. Bir dinlesen? — Doktor ayağımda bir sızı başladı. Fazla su içmekten olmasın? Ve doktor, alçak, dar muayene kulü- besinin bilet gişesine benziyen pen- ceresinden, vesika ekmeği dağıtan bir harbi umumi fırımcısı gibi habre cevap! kip: ve mektebi ayni Salâhaddin Nihaddan Nevine dün - — Bayan, bm;mükgörfiuğümgün— dü; demek onu da tanıyordu, Nihadın denberi seviyorum. Ve sizinle evlen - içi içine sığmaz olmuştu. Senelerdir mek istiyorum, Diyemiyordu. Bir çok defa bunu söy- lemek istemiş. Fakat her seferinde çe- kinmişti.. — Olmaz, ben sizinle evlenmem.. beklediği gün gelmişti demek. Salâhaddin Nevine söyledi: — Arkadaşım Nihat.. ğ Nihat, Nevine baktı, elini sıkacak, Cevabı o kadar çok ürkütmüyordu. |tanıştıklarına memnun olduğunu Ssöy-) Fakat ya genç kız: — Ben sizinle tanışıyor muyum da, bana böyle bir teklifte bulunuyorsu - nuz..., Tarzında bir cevap verirse Ni - hadın hali ne olurdu?.. * Nihat bekliyordu.. Muhakkak günün birinde her ikisini de tanıyan biri va- pura biner ve onları birbirlerile tanış - tırırdı. i Nihat vapurda hep ayni yerde otu - ruyordu. Yazsa orta kat salonda, ka -İişten mştktm sonral,. yetiştiriyor. Belliki bedava doktor, anafor sirke gibi tatlı geliyor millele. Neredeyse, ondan izin almadan yüz numaraya Bi- den parmakla gösterilecek. Fakat, doktora soranların doktoru dinlediklerini sanırsanız - aldanırsınız. Doktorun on beş bardak - su içmelerini tavsiye ettiği kimseler içinde — 30-35 bardağı yuvarlıyanlar varmış. Bazı hasislerin hesapları da hoş. On- lardan birine doktor, birinci günü on beş, ikinci günü on altı, üçüncü günü on yedi bardak su tavsiye etmiş. Ona, herkes gibi elinde bardağı ağaç- lar altında dolaşa dolaşa suyunu içer - ken rastladım. Yanmdaki arkadaşına: — Daha, diyordu, 8& bardak kaldı. O- nu da içtim miydi 48 bardak tamarm o- luyor. Buraya iki gün daha taşınaca - iama, hepsini bir günde içerim, olur Yahve yokuşunun — virajını, biter, liyecekti. Salâhaddin bu sefer, Nihada Nevini tanıttı: y — Nevin... : Nihat elini uzatırken sözünü bitir « di: — Karım, daha üç gün evvel evlen- dik.. ı Nihat şaşırdı. Uzanan eli titriyordu. Tanışmışlardı. Fakat ne yazık ki iş tarafı var. O da herkese bardak bardak! su tavsiye ediyor. Fakat kendisi he - nüz bir damla su içmemiş. Bunu ken- disine söyleyince gülüyor, ve: «— Bağcı üzüm yiyemezmiş!» diyor. * Suyun verdiği iştah, tertemiz bir sa- hilde yıkanmanın keyfi, ve dağ pati « kalarında mehtap gezintisine çıkan ne« şeli kadınların kıvrak kahkahaları, © « telde bir oyun yerinin, bir okuma sa « lJonunun, bir radyonun yokluğunu u « nutturabiliyor. Fakat, Tuzla otelinde, İstanbulla ko- nuşan bir telefonun bulundurulmama- sı, çok tuzluya patlasa bile derhal kal- dırılması elzem olan bir eksikliktir. xi . Bir kamyon devrildi İzmir, 2 (A A.) — Kemalpaşsada Bels fireninin bozulmasından dönemeyip düşen — bir |arzusunu genç kı- za söyliyemiyor - z du; onun siyah gözlerine gözlerini di-|senede bitirmişlerdi. ; İçme doktorunun, tütün balyelerinin y yoyonda bulunan 18 yolcudan beşi içinde yaşadığı halde bir tek si'_gunı iç—ılğ" surette yaralanmıştır. — Yaralılar memiş olan tütün kralına benziyen bir | memleket hastanesine getirilinişlerdir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: