September 13, 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

September 13, 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Şair Nâzım Hikmet ayni zamanda meşhur bir doktormuş Bunu, şairin yeni yazdığı bir şiirinden öğreniyoruz Şair doktor Nazım Hikmet hastaların dan birini muayene ederken, Ben Doktorum Doktorum, Baş, bel, omuz 'ı&nlırım hastalarımın; Yataklarında hora teptirerek, İyi ederim. Bir kilometre uzakta hastalanan, Bir Sarman. Kediyi İyi Bir muayeneden geçirdi, iki gözüm; Sözüm Ona... Lodos, Çarpmıştı da Demas Prekos Hastalığına tutulmuştu. Kurtulmuştu Amma ben yazar yazmaz; Şü reçeteyi: «Sinameki» «İki çeki» «Bir de eski» «Terlik teki>. * Doktorum, Hastalarım var; Plâjlardaki kumlar, Kadar! * Doktorum, Hastalarım o kadar çok ki; O kadar vaktim yok ki: — Bu şapka bana yakıştı mı? — Dur bakayım, bir kere fiatını öğ- reneyim de... Yakışıp yakışmadığını - Bonra söylerim. Beni bir telefonla muayene et! Diye yalvardı da dostum Selâmi İz- zet; Yaok, dedim, vakktim; telefonla değil. İyi bil, 'Telsizle . Bile Nabzını dinlemiye..; * . Doktorum, Şükrü Hâzım, Etem Vassaf, M. Ke- mal; Meşhur âlim Hafız Cemal, Fahreddin Kerim, Mazhar Osman, Üçer yaşlarında birer toraman ken Ben En ağır hastaları, Tedavi ederdim Birer birer, Azraille beraber, » Doktorum, Hastalarıma verdiğim ilâç, Güllâç! Amma hap, Yap, Yut diye vermem güllâcı... Bulurum karnı acı, Derim, — Git bakkala, Bir deste güllüç yakala. £ Bir de sini al güllâcını hazırla, Ve ye, safayi hatırla! * Doktorum, Bir çırak yetiştiriyorum Yerime şimdi. Bu çırak ta kimdi? Diye sorma, bak, Bu çırak; Benim oğlum. Benim iki ayağım, iki kolum Kadar bana bağlı. Ensesi benim ensem kadar yağlı, Orhan Selim. O bana yoldaş, O bana sırdaş, Doktoruz, Doktoruz dedik ya be arkadaş, Nâzım Hikmet Kopya eden - MMSET Ben dün, dört bildik muallimle ka - nuştum ki, bana; elbirliğile yaman bir hırsızlık yaptıklarını söylediler. Ben evvelâ, gülerek yapılan bu ıti - rafın bir lâtife olduğuna hükmettim... Fakat onlar, beni; müştereken yap- tıklarını söyledikleri bu hırsızlığa inan- dırabilmek için vermedik tek teminat, ve etmedik tek yemin bırakmadılar. Ve, - belki inanmıyacaksınız amma - bihayet beni, bu sirkat filini işledik - lerine inandırdılar da.. Ben, vandettikleri izahatı, sonsuz bir merakla beklerken onlar aralarında ko- nüşuyorlar, gülüşüyorlar, hayretimi gittikçe büyütüp uzatıyorlardı. İçlerinden birisi arkadaşına: — Fakat, dedi, hayli tehlike atlattık ha! Hakikaten... Ben o geceyi her ha- tırladıkça soğuk soğuk terliyorum. — Meğer hırsızlık, hiç te kolay iş de- — Siz dansederken besapsız adım Atıyorsunuz. — Alışkanlık meselesi, param çok olduğu için daima hesapsız hareket ed:rimdc vmne gıımı—— — Benden de al o kadar. Başına buyruk — Dünyada rahat ya -|rinde pırlanta çalmış bir hırsız bile, o belâya sokmak. Bir hapishane köşesinde tabil bula- bir tabirdir. Kıskançlığı ifade eder. — | arasında geçmesi hayretimin hududunu Çaldığımıza değmedi mi sanki? şıyan insan demektir gece benim duyduğum sevinci tatma - Baştan çıkmak — Bir kimse hak -| bileceğim bu konuşmanın, bir mektebin Başbelâsı — Köroğlu, kaşık duşına.ıın“drçe genişletiyordu. ğmm © heyecanı göze aldığıma... Baş hakkında — Ne diyorsun yahu... Milyon değe- Baş göz etme — Bir insarın başını | Mıştır. kında, dedikodu yapılırken kullanılan |'müdiriyet odasında, ve dört muallim nı, evdeki, bizimki. | Fakat, yaptıkları sirkatin mahiyetini Başağrıtma — İş aramak için kaj p1 Ağızlarından dinleyince, kasıklarıma kapı d::ş:nn YA a F ağrı girinciye kadar gülmekten ken - Baş tacı — Güzel kadınlara verilen dimi elerdımı. li Meraktan çatlamama çok az kalmış- e İken, dört muallimden birisi, gülerek Baş eğmek — Kılıbık insanlarda gö- söze başladı: & völen vasıftır. Ü.0 Bilmem Sön, Kocamüstafa, « Ürmet ŞAT sen, paşa - - Başvurmak — Hiç bir neticesi olmu- |Gak; «Sünbül efendi» tekkesini bilir mi- yan işlere kalkmak. Başsağlığı — Sevdiği bir yakınını kaybeden insana nisbet vermek! Kadın başı — Her gün renk değişti - ren eşyaya denilir. Ayni manaya relen bir kelime daha vardır: Bukalemun. Erkek başı — Hiç bir zaman ağrısız kalmıyan baş demektir. Aybaşı — Memurların otuz gün iple çektikten sonra kavuşabildikleri bir nesne, Masabaşı — Düşmanları birbirine dost eden yer manasına - geldiği gibi, dostları birbirine düşman eden yer ma- nasına da gelir. Sokeakbaşı — Alacaklının, borqluyu beklediği mahal. Başı dumanlı — Dünyayı bir cennet zanneden insan! * Aklı başında — Dünyayı bir cennet zannetmiyen, bir cehennem olduğunu bilen insan. sin? Bu tekkede, içi çürümüş, yana yat- |mış, kuru, ve asırlık bir ağaç vardır. Ve bu ağacın bir dalında, kalın bir zincir sallanırdı. kada göre, bu zincir o ağaca, bir evli - ya tarafından sarılmış. Ve o zincirin aradan yere düşeceği gün, kiyamet kopacakmış. Buna inananlar, zincirin yete düş - mesine mâni olmak maksadile, yıkıl - mak için hafif bir fırtına bekliyen bu kof ve yanpiri ağacın etrafına duvar gevirililer. Kiyametin kopmamasını daha fazla sağlama bağlamak için de, ağaca dışarıdan ayrıca destekler vur- dular, Bazı zincire vurulacak kadar zır deli * * #rEEEERSeneeaak ee ecenerEReKERAAEAEeAARELeRe FESERLAcAreRESEE Gazete sahipleri, Alkışlanacak bir sirkat Dört muallim etrafımı almışlar. elbirliğile yaman bir hırsızlık yaptıklarını söylüyorlardı. Beni inan- dırmak için hayli uğraştılar. N.hayet inandım |feranslarımıza kulak veren olmadı. Na- Halk arasında kökleşmiş batıl bir iti- | ö —İMRE muharrirler, muhabirler, gazete ressamları KOŞUSU Bugünlerde âdet oldu, her gaze- te bir müsabaka yaptırıyor; kimi pehlivan güreştiriyor; kimi horoz İstanbula yakın, san'at merkezi olm- ya yüz tutmuş bir gehrimleden bir mektup aldık. İmzası Kâzımdır. Bu okuyucumuz, resimi veya hususi bir çok müesseselerde mütekait memurlara yer verilmekte olma- sından şikâyetçidir: — Bunların tehacümü karşısında bizlere 14 kalınıyor, diyor, ve mütekalt memur kul- lanmanın yasak edilmesini istiyor. Muhü- kemesi şudur: — Bu mütekalt memur ya işe yarar bir adamdır, o halde yerinde kalmalıydı. Ya - hut ta işe yaramaz, o halde serbest bir ha- yatta kullanılmamalıdır. * Okuyucumuzun ortaya attığı mesele yeni değildir. Avrupanın bir çok memleketle - rinde de incelenmiş, huı_ yerlerde müte - kait memur kullanılması takyit edilmiştir. Fakat her ne olursa olsun halleditmesi ko- lay bir iş değildir. Lehinde ve aleyhinde Böylenebilir. İşte bir andam ki kanun onu tekaüde sevketmiştir. Fakat o, vücudunu benüz dinç görmekte, ailesini biraz daha dövüştürüyor; kimi de müvezzileri koşturuyor, Bu âdete biz de uymak istedik ve biz de bir koşu tertib et. tik.. Tertib ettiğimiz koşu, gazete sahibleri, muharrirler, muhabirler ve gazete ressamları arasında ya - pılacaktır. Koşuya iştirak edeceklerin yüz- de on pey akçesile birlikte idare - hbanemize müracaatleri ilân olunur. Koşu önümüzdeki Meınho günü yapılacaktır. Koşuyu seyretmek - istiyenleri o gün Son Pastanın mizah sütununa TEKAÜT EDİLMİŞ BİR MEMUR SERBEST HAYATTA ÇALIŞMASIN MI? davet ederiz. Sıyh 7 Yazan: Naci Sadullah adamlar, bu zincirin kudsiyetini iddia — ettiler. Ve bu yüzden cami avlusu, bir nevi «batıl itikatlar kâbesi» halini aldı Cuma günleri, içinde mahut ağacın — bulunduğu duvarları tevaf eden mi a rarsınız? Kim bilir hangi zirzop tara - fından oraya atılan zinciri şapur şupur öpenler mi ararsınız? Avludaki şadır- yanın acı ve mikroplu suyunu: — Mukaddes ağacın köküne değmiş- tir! diye çocuklarına maşraba maşraba içirenler mi ararsınız? Çürük ağaçtan dökülen parçaları gi- fa niyetine yiyenler mi ararsınız? Biz bunların önüne geçmek için baş vurmadık çare bırakmadık. Fakat kön- — sihatlerimiz bir kulaktan girdi, ötekin- den çıktı. Ne yaptıksa, ne söyledikse, bu acayip, bu batıl, ve bu muzır iti -- kâadın kökünü kurutamadık. Sonunda, oradan mahut zinciri aşır - mıya karar verdik. Ve bir gece dört ar- kadaş, bu kararı yerine getirdik Güldüm: — Kiyamet kopmadı mı? — Kopmaz olur mu? Kiyametin hem de kızılcası koptu. Fakat bittabi sade, ©o zincirin efsanesine inananlar arasın- da... Günlerce dövündüler, içlerinde ki « yamet kopacak diye varlarını yoklarını satıp cünbüş edenler oldu. Korkudan dilleri tutulanlar oldu. Endişeden ya - tağa düşenler oldu. Fakat asıl kiyame- tin bir türlü kopmadığını görünce; — Demek, dediler, evliyanın vuhu, dualarımızı kabul etti. Ve bir gece br- tına şekline girerek, düşmek tehlikesi ne maruz gördüğü zinciri alıp gö dü! Bu alkışlanacak sirkatin kahraman- — ları, yüreğimi takdirle ve neşeyle dol- duran hikâyelerini böylece tamamla - dıkları zaman içlerinden birisi: İşte, dedi, o zincir, asıl şimdi ö - pülecek hale geldi. Çünkü onun saye « sinde, işlenmemiş kafaları zehirliyen üç beş softadan da kurtulduk! Adapazarlılar muallim istiyorlar Adapazarı (Hususi) — Muhtelif köylerde halkın yardımile inşa edilen — ilk okullara muallim tayin edilmemesi — yüzünden köylerde kültür vaziyeti sö- nük gitmektedir. Köylüler bu seneki ders yılında mek- — teplere muallim tayini için kaymakam- hğa müracaat etmektedirler ve bu mü- racaatlar her gün tekerrür etmektedir. ESKİŞEHİR KAHVELERİNDE GECE 9 DAN SONRA RADYO NEDEN ÇALINMAZ? Eskişehirli bir okuyucumuz, — Eskişehir belediyesince verilen bir karardan şikâyet- çidir, Diyor ki: j Belediyemiz Porsuk kenarındaki kır kah — velerinde gece 9 dan sonra radyo çalınma- Sını yasak etti. Porsuk Eskişehirin hemen hemen biricik gezinti yeridir. Bütün dün » — yada gece hayatı 9 dan sonra başlarken #skişehirin bu biricik gezinti yerinde, ye- — ni başlıyan gece hayatı neden sönsün?,, Okuyucumuzun söylediğinden şüphe et » mek hâatırımızdan goöçmez. Fakat bizim bil- — diğimize göre halkın uykusuna hürmet et- — me zamanı gece 9 da değil 11 de - başlar. — Bunun içindir ki, inzibati ve beledi nok - tadan mahzür yoksa bu takyidin genişle- — tileceğine ihtimal vermek yanlış bir.düşüt- ce olamaz ü bebeeseemenerererene serereeererarArkA ee ni reeeee müreffeh yaşatmak için çalışmak iste - mektedir. a — Ne hakla mâni olacağız? Denilehile ceği gibi işsiz kalan gençlerin: — Mbumn»unm&nnma karsılaşmak mümkündür. l ae ahat satlat

Bu sayıdan diğer sayfalar: