21 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

21 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Sayfa ——— |) . yE " Hergün |Resimli Makale Liselerimizi Yükseltmenin Müsbet yolları Yazan: Muhittin Birgen L ise tahsilimiz için söylenecek çok söz vardır. Bu derdimiz çok büyük olduğu için dönüp dolaşıp bu bahsi kurcalamakta fayda vardır, Liselerimizin başlıca derdi muallim — derdidir. Liseler dertlidir de muallim- | “ler dertsiz midir? Hayır, onların dert- leri daha büyüktür: , Evvelâ, hayatlarının bu kadar gü- zel senelerini verdikleri tahsil müdde- ti esnasında mekteplerimizin ilki de, ortası da, yükseği de anlara aradıkla- rı şeyleri tamam vermiş değildir. O: Yar bunu bilirler; çok iyi bilirler ki i Sinir zaafın ve mağ - lübiyetin ilk eseridir, si- nirlenen bir adam zaa - finı hissetmiş, mağlüp o- lacağını görmüş bir a - dam demektir.. tık ona bir lise muallimi, yarın bir üniversite kürsüsüne çıkınca doçent gibi —ders verebilecek ilmi kudret seviyesine yük- selmiş bulunsun. Böyle bir kudret an- cak mütemadi birş;tetebbü ile elde edi- lir. Tetebbü? Fakat, hangi kitaplardan? Bizim kütüphanemiz çok zayıf ve çok boştur. Bizimkilerden istifade mmdî' rine İmkân yoktur. O halde ecnebi bir dil öğrenmek lâzımdır. Bir ecnebi gdil öğrenmek te güç şeydir: Mektepleri- miz öğretmez, hususi surette öğrenmek için de herkesin mali kudreti kâfi gel- mez; sonra mütemadiyen ecnebi kitap W6 mecmuasına para yetiştirmek için parayı nereden bulmalı? Lise muallim | lerimize yüklenen yük hafif değildir; | $U haftada şu kadar saat ders ve bun.ı mu_tıçm kabil verilen para ancak günlük ihti- yaçları ve bir küçük ailenin basit Yaşa- yışını sürükleyip götürebilecek bir şey. Bu paradan gerek dil öğrenmek, gerek ekseriya pahalı olan ecnebi- kitapları slmak üzere ne ayrılabilir? y * Müsbet bilgi muallimleri için dert nisbeten daha hafiftir. Fakat, içtimai — ilimleri okutmak metburiyetinde bu- ' lunanlar son senelerde ne kadar çok — gikınti çekmişlerdir! Bunlar ikide bir, bir tamim aldılar: «Falan ilmi şimdiye kadar filân tarzda okuturdunuz; şim- diden sonra falân tarzda okutacaksı- nız.» Bu, ekseriya «dün öğrendiğiniz malümatı da, tatbik ettiğiniz usulü de tamamen — unutarak — yerlerine baş- kalarını — getiriniz!» —demekti. Gü- zel, İçtimat bir inkılâp — içinde bulunan bir — memlekette — içtimai ilimleri okutanlar için bu gibi zaruret- ler vardır; fakat, gerek bilgilerini, ge- rek üsüllerini yeni ihtiyaçlara göre de- Biştirmek istirarında — olan bu zavallı muallimler, ellerinde müracaat edebi- lecek mebzul membalar değli, hattâ bir tek memba dahi bulunmazsa ne yapsınlar? Bir lise muallimi hergün beş öğre- nip bir öğretmelidir ki vazifesini hak- kile yapabilsin. İlmin mektepte değil, üniversitede değil, asıl onları bitirdikten sonra öğ- renileceğini — çok — iyi bilen — zavallı muallim, öğrenmeğe susamış, susuzlu- ğunu gidermek için çane aramakla meşgul. Fakat, çare bulmakta âcizdir: Kitabı yoktur, parası kıttır, vâsıtası az- dır, Bunun için çırpınır, durur; ben öy- le muallim gördüm.ki elindeki üniyer- site derslerinde tuttuğu notlardan baş- ka herhangi bir müracaatgöhtan mah- rumdur. Bu zavallı ne yapsın? & * Kültür Vekâletimizin büyük bir e- hemmiyet vermesi lâzımgelen vazife- lerinden biri de işte bu nevi muallimle- rin yardımına kaşmaktır: Onlara — bol bol kitap vermeli. Bu kitapların Türk- çe olması müraccahtır. Fakat, kâfi de- ğildir. ü Muallimlerin eenebi dili öğrenmele- rini hem teşvik etmeli, hem de kolay- laştırmalı. Yabancı dil bilen muallim- lere kitap almak için, bilmeyenlere öğ- renmeleri için yardım etmeli, mükâ- fat vermeli, ilerleme yolları gösterme- h. Meselâ, dil bilen, bildiği dille çalı- şarak, meydana eser koyarak mütema- diyen ilerlemeğe gayret eden bir mu- allime senede hiç olmazsa on kitap a- labilmek üzere tahsisat vermeli, onun ecnebi dille çalışarak meydana koydu- gu mahsulleri muhtelif tarzda, derece derece, mükâlatlandırmalı. Ecnebi dil öğrenmek isteyenlere de haşka — türlü | kolaylıklar göstermeli, Hulâsa, kültür -'_f bakanlığı, muallimin _msnevl ve ; a SÖİ N Haıyatlarını kazanmağa Uğraşan Zengin çocukları Amtrikada büyük zenginlerin genç çocuklarından bir çoğu babalarının yardımı olmadan hayatlarını kazan « mağa uğraşmaktadırlar. Son günlerde Amerika nazırlarından birinin kızı kü- çük Mari Foykual hayyatını kazanmak için kendi yaşındaki arkadaşlarile kü- çük köpeklerin yıkanıp — taranmaları ticarethane açtığını Amerika gaze- teleri yazıyorlar. Ticarethanenin ka- pısında «yalnız küçük köpekler» diye bir'de levha asmışlardır. Yeni ticarethane ilk günlerde kö « pek başına bir dolar ücret eliyorken iş- lerinin çoğalması üzerine bu ücret üç dolara çıkarılmıştır. Epeyce kâr eden küçük henüz talebedir. Dersler başlar başlamaz tekrar mektebe gideceğini te- essürle söylemektedir. ... Boşeriyetten tiksinenler çoğalıyıcr Emlâk ve gayri menkül üzerinde a- hm, satım işlerile meşgul olan Londra- h bir tellâl İngilizce gazetelerin bir ta- nesine bir makale yazarak. şu sözleri sÜylemişlir : uİnsanlar şimdi yalnızlı, yorlar, beşeriyetten tiksindiklerini söyliyerek robenson hayatı yaşamak arzusunda olan ve bunun içinde gayri meskün a- da satın almak isteyen insanlar pek ço- galdı.n Bunlafın mikdarı şimdilik — yalnız makale sahibinin defterinde yüz kişi imiş.. ... Düşmanlarını muzla zehirleyen bir kablle... Viktorya Nyango mıntakasında Watusi ismini taşıyan bir kabile var- dır, Bu kabile düşmanlarını zehirle - mekle meşhurdurlar. N Watusi'ler, öldürmek istedikleri Hasmı veya rakibi ar-. dir, karşısındakinin zaafını anladı mı, artık ©- nu daha ziyade kızdırmı- ya, sinirlendirmiye çalı - Iı kimseye çok güzel bir tadı olan muz birası ikram ederlermiş. Bu muz bira- si zehirli olduğu için, ağız tadile içen- leri ayıltmadan öldürürmüş. Bu habe- ri veren gazete: — Sarhoşlara müjde, diyor. Ayıl - isEe SRÜE Ze e. şartlarının mütemadiyen yükselmesini temin için her türlü kolaylıkları ve teş- vikleri bir sistem halinde mütemadi- yen tatbik ile uğraşmalı. O zaman mu- allim sür'atle yükselir ve onunla bera- ber mektep te. İşte liselerimizi — yük- Bir arkadaşımız anlattı: yapılmış, ilk nümunelerini İsviçrede ğin #Almanyada tıpkı gözlük şeklinde burunun üzerine takılır, tiyatro ve yarışlara mahsus küçük bir dürbün meraklı bir arkadaş vardı, almak istedi. İsviçrenin paha- hılığını ileri sördüm, Başka yerlerde daha ucuza bulabile- ceğimizi söyledim, almasına mâni oldum. Fakat sonra Avusturya, Macaristan, Yugoslavya olmak iz bütün memleketlerde bu dürbünün e- stgelmedik, ve arkadaşım mütemadiyen beni mü- | mü İSTER İNAN İSTER İNANMA! SON POSTA tamamen hâkim- bu den daha zayıf karşısında bile mağlüp ©- lür. HERGÜN BİR FIKRA Münekkit Sevimli bir muharririmiz geçen yıl tiyatro münekkitliğini yaparken bir de operel münekkitliğini — tec- rübe etmek istedi. Kalktı, bir gece Şehir tiyatrosuna gitti, O günlerde revaçta olan operetlerden biri oy- nanıyordu. Birinci perde bitti. İkin- ci perde açıldıktan sonra sahnede Semiha güzel bir şarkı süylemeğe başladı. Fakat bu sırada muharririn yanında oturan bir adam da pis, kerih bir sesle bu şarkıya uydu, © da mırıldanmağa başladı. Üstad bir iki dakika sinir içinde tahammül etti, nihayet dayanama- di: — Budala, sersem, pis sesli!, di- ye haykırdı. Herif yan yan ona baktı. Sonra hiddetle ayağa kalktı, sallanarak: — Bunları bana mı söylüyorsum? dedi. Herif kavgaya, mübürezeye ha- zırdı amma, üstad onun iri yarı vü- cudunu, sarhoş halini, balyöz gibi yumruklarını görünce gözlüğünü t_lilıellerrlı: — Hâşâ, size değil, sahnedeki kı- za söylüyorum. Sizin güzel sesinizi dinlememe mâni oluyor da... dedi * DA 30 Senedenberi Bir tek kelime So'glınıı'ıgn adam Polonyalı bir iş adamı otuz sene ev- vel hiç konuşmadan yaşıyabileceğine dair bir bahse girişmiş ve otuz sene ev- vel susmuş, o zamandan bu âna ka - dar bir tek kelime söylememiş. Bu haberi veren Fransız gazetesi, şunu da ilâve ediyor: — Gerçi adam konuşmuyor ama ev- li olduğuna göre karısı onun yerine de konuşmaktan geri kalmiıyor. ... Herkesin yapamıyacağı bir iş İngilterede Madam Sundry ismin- de bir kadın kendi kendisini tetkik et- meğe karar vererek psikanaliz bir tec- rübe yapmıştır. Bu tecrübe neticesin- de başkalarına atfettiği bir sürü ku- surların kendisinde mevcut olduğunu _ı_ri:ımıştnn seltmenin müsbet yollarından bir ta- nesi! İSTER İNAN İSTER İNANMA! ahaza edip durdu. tan hamamının küçük bir dükkânmda görmiyeyim mi? Hemen dostuma telefon ettim, ve Avrupanın bir mem- leketinde yeni çıkan bir şeyin komşularından evvel bize de geldiğine inanmaya başladım.» N Bu hususta biz de arkadaşımızın fikrindeyiz, yalnız Ayvrupada çıkınca harcıâlem oluveren yeni bir şeyin bu- gördük. -Yanımda raya gelince ateş Çünkü sinirlenea adamda muhakeme kuv- veti kalmaz ,irade kuv - veti kalmaz, zayıf ve hak- siz olmasa bile kendisin- tarafından alinamıyaı üsavi olduğuna da inamyoruz. Fakat ey okuyuçu sen: W Sirirlenmeyiniz! © bir Hayatta kazanmak isti- yorsanız. soğukkanlı olu- nuz, en güç dakikaları - nızda bile —muhakeme kuvvetinizi sağıam bu - lundurunuz, vücudunuz- da sinir namına ne varsa kırıp atınız! olanlar (SÖZ ARASINDA ) *| İngiltere Kralının Yemek yediği Masanın akibeti İngiltere krahı geçenlerde Dalmaç - yada Ranguza'yı ziyaret ettiği zaman orada bir çok İngiliz ve Amerika sey- yahları Bülunuyordu. Seyyahlar müte- madiyen kralın tenezzühlerini —takip etmek istediklerinden yalnız başına ge- zintiler yapmak isteyen Sekizinci Ed- vard bir çok defalar tenezzüh progra- mını değiştirmeğe mecbur kalmıştı. Fakat bir gün kralın bir lokantada yemek yiyeceğini haber alan seyyah - lar ta sabahtanberi lokantada yerleri- ni işgal etmişler ve kral gelinceye ka- dar yerlerinden kımıldamamışlardı. Ni- hayet kral da lokanatya geldi. Seyyah- lar kralı hiç görmemiş gibi davrandı- lar, fakat yemeğini bitirip de likanta- dan çıkarken hepsi birden yemek yedi- ği masaya hücum ederek üstünde ne buldular ise kapmağa başladılar. En sonunda masa örtüs de parçalıya- rak aralarında taksim ettiler. Seyyahlastın bu tehacümüne m: olamıyan lokanta garsonu her birinin hesabına bire on nisbetinde zam yap- miştir, ... Ruzveltin rakibi Ruzvelt'in rakibi hakkında Ameri - kan gazeteleri uzun boylu Mmalümat vermektedirler. Kazanmak ümidi az olmakla beraber isminden sık sık bah- settiren bu adam, Kansos hükümet ve- isidir. Kendisi 48 yaşındadır, ve fevkalâ - de bir aile babası olmakla mârüftur. Hayata banka memurluğu ile başla - mıştır. Bilâhara petrol arayıcılığı yap- mış, Teksas'da, Pansivanya'da, Ohio'. da çiftcilik etmiş, arada hukuk doktoru olmuş ve 1912 denberi de siyasete ka- rişmıştır. Günde de ancak sekiz sigari te imiş.. nek- ... Sekiz isimli Kraliçe İngiliz Kralının annesinin sekiz ismi vardır : Mari, Ogüsta, Lüiz, Olga, Polin, Klodin Agula, Viktoria. Kendisine bu kadar isim verilmesi- nin sebebi de doğduğu zaman kalaba- hk olan aile erkânının teşrifat dolayi- sile kendisine ayrı ayrı isimler takmış olmalarındandır. Fakat geçen gün ayni dürbünü Sul- pahası kesildiğine bakarak hiç kimse gına göre gelmesile gelmemesinin Eylâl 2? " — Sözün Kısası Evvelâ yabancı dil İsmet Hulüsi M sele şu: Üniversitede, lisan ımtihanını ve- remiyen talebe diğer derslerden imti- han vermiş olsalar bile sınıf Weçemi- yorlar. Üniversiteliler 'de buna itiraz edi« yorlar. Biz, diyorlar, diğer bütün dersler- den imtihanlarımızı verdiğimiz için sı- nıfımızi geçmiş addedilelim. Geriye li- san dersi mi kalıyor? Onu bir sını” ev- velkinden takip ederiz. Mektepten çı- kıncaya kadar da ne olsa Jisan sınıfla- rını bitiririz. Lisandan imtihan veremiyene sınıf geçirtmiyenlerin bu hareketlerini şuna hamledebiliriz: Demek oluyor ki lisan dersi, herhanği ders kadar mühimdir. Lisan imtihanını vermemiş talebe, o sene okuduğu sınıfı geçecek kadar bile giye sahip olamamıştır. Diğer derslerden imtihan verdikleri için sınıf geçmiş addedilmelerini iste- yen talebenin isteğinden de şu anlaşle lıyor : Üniversiteye süs için bir de lisan dersi konulmuş. Fakat üniversiteli i- lim, fen durürken bu süs işine ehemmi- yet vermemiş, Bu yüzden sınıfta kalh- yor. Olacak iş mi? Üniversiteliden beklenilen şey sım- fi geçmesi değil, bilgili olmasıdır. Bile gi hazırlop yumurta gibi kolaylıkla ele de edilip yutulamaz. Okumak, çok oku- mak lâzımdır. Fakat henüz bizde köâtf derecede kitap yoktur. Yabancı dilles den okumak mecburiyeti vardır. Yabancı dilden okumak için de ya- bancı dili öğrenmek şarttır. ğ Evvelâ biz ilim ve fen hususuda i- lerliyelim de, yabancı dil âarkadan gel- sin tarzında bir iddiayı doğru bulamı- yorum. Evvelâ yabancı dil öğrenmelidir ki ilim ve fen arkadan gelebilsinler, Biliyor Musu1uz? 1 — Anubis kimdir? 2 — Baltık denizi hangi devletlerin, sahillerile çevrilidir?. ı 3 — Türkiyede matbaayı tesis eden, İbrahim Müteferrikanın mezarı İstan- bulun hangi semtindedir? (Cevapları Yarın) e Dünkü Sunallerin Cevapları: | — Kutuplara şimdiye kadar suya « hat yapan seyyahların başlıcaları şun- lardır: Cook, Nansen, Peary, Amound- sen, Charcot.. 2 — Milâttan evvelki Fransız kralları bir yere giderken Pavua denilen tepsi gibi yuvarlak ve dört Golualının taşıdığı büyük bir kalkan üzerinde taşınırdı. Bu kalkanın kendine mahsus bir itibari vardı. 3 — Boğaziçinin mitoloji ismi Öküz geçididir. “İzdivaç bağları, Yeryüzünün 3 lisanında da bu tâ «e, bir vardır. Bu tâbirin kullanılması se-! bebsiz değildir. Eski devirlerde düğün yapılırken karı ve kocayı iple biribirle- rine bağlamak âdeti vardı. Bu yüzden «izdivac bağı» tâbiri bir eski eser gibi. kiymet ve mana taşımaktadır. *“”... Trone para veren Krul İngiltere kralı Sekizinci Edvard'ıri İngiltere şimendiferlerinde bedava se« yahate kanunen hakkı yoktur. İ Kral trende birinci mevki Lilet pas ryasını ödemek suretile seyahat edebil- mektedir. ... lik ipek çorap 4 İpek çorab ilk defa 1574 senesinde yapılmıştır. Bayanlar, bu ilk çorahı gi« yen bahtıyarı kıskanmasınlar, çünkü bu bir kadın değil, bir erkekti. 4 Ülk ipek çorabı giyen Fransa Krali İlkinci Hanri'air. O zampana kadür here — İkes yüğ çorab giyerdi

Bu sayıdan diğer sayfalar: