3 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

3 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nasıl eğleniyoruz : Kımıldarsan yakarım! Hafiyelerin beyaz atları sinema perdesinde gö- züktüğü zaman seyirciler arasında bir hareket başlıyor. Küçük bir afacen — Tu... Allah belâsını versin diyor, bu da hafiye mi... Benim tim mak toy olmalı idi Birinci mevki : 15 Dühuliye * 10 Kocaman afişte müthiş bir resim: Bir apartımanın taraçasında beş, altı maskeli adamın ortasında kovboy kıya- fetli bir babayiğit. Maskelilerden bir kısmı yerde bitap. Bir ikisi arkadan sakdlırmışlar. Sopalar, tabancalar, bı - çaklar, kementler, karma karısık, Yazı da şöyle: Kımıldarsan yakarım. Sesli, sözlü macera filmi. İlâveten Ka- Hiforniya haydutları. Gişenin önü mahşer. Kasketli, başı açık, munlazam, gayri muntazam kı - yafetli bir sürü çocuk. Siyah şapkalı, ağabeyler. Yanaşıp kulak verdim. Başında mek- tep kasketi olan çok ciddi bir arkadaş etrafına halka olmuş yaşıtlarına anla- — Amma Ken Maynar enayi mi ? Bir döndü. Yallah bir yumruk. Hır - sızı yere serdi. Beyaz beygiri de ya - nında idi. Atladı, sırtına. Etraftan sordular: — Tabancası, hani tabancasını yere düşürmüştü. Almadan mı gitti? — Hiç almaz olur mu? Aldı. Hem za- ten onun tabancası bir tane değildir ki.. — Peki sonra ne oldu? — Ne olacak, en sonra hırsızları ma- ğarada sıkıştırdı. Aman © yanındaki korkak ihtiyar yok mu onu hiç görme- yin. Hırsızlar yakalanınca bir azamet, bir böbürlenme, Kırıldık gülmeden... — Demek korkak ihtiyar da vardı ha? Vah vah göremedim. Amma o filim Sirkecide gene oynar gideriz, Hepsi biletlerini almışlar. Sinema ka- pısının açılmasını bekliyorlar. Ameri - kan filmi seyircileri arasında demok - ratlık, dehşetli. En kılıksız sokak ço - cuklarile, en mükemmel giyimli tale - beler içli dışlı. Bütün mükâlemeler, polis hafiyelerinin şanlı maceralarına ait, Hele orda olmalısınız da o telâffu- Zu zor Amerikan isimlerinin bizim kü- Çüklerin ağzında ne garip şekiller, ne komik, sesler haline geldiğini görme- Bilet almak için gişeye yaklaşırken iki afacanın konuşmalarına külak mi- safiri oldum. Biri: — Amma da pisboğazsın ha, diyor- Bir Kayınvalde Hikâyesi Biğalı bir okuyucum, Bay Z. F. di- yor ki: Yeni evliyim. Kaynanam evime sık geliyor. Bundan bir fenalık çıka- cağını hissediyorum., Çünkü bütün tanıdıklarım: — Kaynanana yüz verme! divor - lar. Bu ciheti karıma açtım: — Anamdır, gelecek, gülünü se - ven dikenini de sever, dedi. Bu lâfları karıma öğreten anası - dir. — Bir gün olur, bu sık ziyaretler bizim dirliğimizi bozar, seyrek gö - rüşelim, dedim. Karım kızdı: TTTT —— yamazdım. 1936 da küçüklere artık (CÖNÜL İŞLERİ!' kımı cevaplar vermiye başladı. her şeyi anlamak istiyor, günün bi - rinde rahatımızı bozacak. Çünkü di- ğer kızının da böylelikle keyfini ka- çırmış. Nihayet damadı büyük kı - zını boşamış. Ben ne yapayım? açmakla hata etmiştir. Kız annesini sever, müdafaa eder, bu onun tabii hakkı, hattâ vazifesidir. Binaenaleyh şimdilik yapılacak şey hiç ses çı - karmamak, işi biraz zamana bırak- maktır. Mesele unutulunca düşünmek ve almak kolaydır. 1914 — 1936 şimdi burada.... kendisi bitmeyen bir tekerrürdür. silmek... Kuvvetini kinleşmek ve ölmek... ğu gibi nesillerin ve hattâ da müuayyen ömürleri vardır. ler. Gene kanlanacaklar ve.... du. Kabakçekirdeklerini burada yiyor-|Pale gel sun. İçeride yalvarsan vermem bilmiş ol. Bir an kendimi arkadaşının — yersiz | pisboğazlığına hiddetlenen küçük de - likanlının yerine koydum. Biletim elimde, cebim kabakçekir - deği dolu. Neredeyse sinemanın ka - ranlık salonundan en geniş, en hare - ketli bir hayata açılan beyaz perdesi - ne kavuşacağım. Sıraya iyice yerleşip hafiyenin hırsızları nasıl tepelediğini sonuna kadar seyredeceğim, Geçim derdi, adabı muaşeret kaygu- su yok. Oturduğum mevki birinci ve yahut ikinci imiş. Vız geliyor Öyle bir hayat ki, bütün kötülüğü, büyük bahtiyarlığımı hissedemiyece - ğimden ibaret, 15 kuruşluk birinci mevkiden önüm- de sıra sıra oturdukları halde daijma hattı münkesirler ve hattı münhaniler resmetmiş bulunan küçüklere bakıyo - rum. Sinemanın tepeleme dolmadan baş- lamıyacağını pekâlâ bildikleri halde, gene saat başları tutuyor. On dakika da bir, muayyen bir tempoyla ayak vu- rüyorlar, ıslık çalıp tuhaf sesler çıka - rıyorlar. Benim hizamda üç dört tane enikonu büyük delikanlı oturuyor. Daha arkamda tâ, nihayette dostlarını da beraber getirmiş bir kaç uçarı Ga- lata delikanlısı. Başlama saati yaklaştıkça asabiyet ve sabırsızlık arttı. Nihayet muazzam bir ayak ve ıslık gürültüsü arasında müjde zilleri çalmağa başladı. Ve bir - denbire karanlıktayız. Metr Goldvin Mayerin aslanı başını gösterdi. Etrafa bakıp böğürüyor. Küçük müşteriler her halde hu hay- vanlar padişahını Miki Fareden az se- viyorlar ki kimisi (yuf) çekiyor, ki - misi ıslık çalıyor. Çocukluk ramazanlarımın — karagöz perdesindeki acayip yılanını hatırlıyo- rum, Ben onu görrdüğüm - gecele sonra tam bir hafta rahat uyku uyu - yorlar: İmparatoru dır) da bir hâdise çıkarmıştı. milyonu geçiyordu. nıyorlardı. diyorlardı. — Sulhu korumak için Tüz. Diyorlardı. Bugün de ayni hal var. Hattâ o man silâh altındaki asker sayısı bütün Avrupada ancak dört milyofi iken bu- gün en az hesapla sekiz bilyondur. muştur. Fakat hemen harp olmıyacaktır. Gelecek yaza kadar körku yoktur. Çünkü bugün için iki taraf ta aşağı yukarı müsavidir. Silâhların beş on bir müddet için sulha sebep oluyor. Çünkü ellerinde birer taşla birbirlerini karşılayan iki düşman daha kolay ka- Pıştıkları halde yalın hançer — ölanlar çekinirler. Niçin mi? Çünkü ölüm daha yakındır. ve in- sanlar ölmek istemezler... Turan Can karım! Geniş bir ova dekoru. Dekorun ge- nişliğini inkâr edilmez bir hale getir - mek için Amerikan rejisörü ufkun ke- narına sivri sivri kaya parçaları gibi dağlar kondurmuş. Bu geniş ovalarda peş peşe sıralan - miş üzün bir araba kervanı var. Etra- fında süvariler, yaya ihtiyarlar ve ka- dınlar, Filim başladı amma, seyirciler mem- nun değil. Söyleniyorlar: - Bu da ne biçim filim. Hani daha hafiyeyi göstermedi. — Dur patlama, şu beyaz atın üs - tündeki olmasın, — Kimi kandırıyorsun. Sakallı ha- Tiye nerede görülmüş Nihayet kaşlarını zoraki çatan, du- dağını bir garip büken hafiye görün- dü de dava bitti. Bir aralık, heyecandan galiba birisi diğerinin yerine tecavüz etti. - Ön ta- raf bir karıştı. Küçükler ne de çabuk vuruşmağa başlıyorlar. Bütün sinema ahalisi bir an dağdan dağa at hoplatan bafiyeyi unuttular. Ayaklandılar. Hep bir ağızdan: — Vüur, vur, diye bağırıyorlar. Elek- trikler yandı. Kavgacıları ayırdılar, Fi- lim tekrar başladı. En can alacak yerindeyiz. Hafiyeye hırsızlar çullandılar. On dakikadanberi müthiş bir boğuşmadır gidiyor, Öyle bir boğuşma ki seyrine tahammül ba- yağı babayiğitlik. Tam önümde olturan kasketini ense- sine yıkmış, büyük yazma mendilini ganlı aslanların bütün heybetli hare - ketleri ve böğürmeleri bile oyuncak geliyor. Filim başladı. Adı: Kımıldarsan ya- A — Gelecek be herif, sözlerile ay - Kaynanam aile hayatımıza dair * Bu okuyucum meseleyi refikasına tedbir TEYZE «Tarihe, tekerrürden ibarettir.» der- j ler. Elbet bu böyledir. Çünkü hayatın Çıplak ve zavallı doğmak... Karnı doyup ta biraz kuvvetlenince aslan ke- kaybedince mis- İnsanların tabii bir ömürleri oldu- vak'aların Milletler büyük harpten yorgun ve bitkin çıktılar. Yıl geçtikçe kanlandı- lar, Şimdi birbirlerine kafa tutuyorlar. Bir harp olacak. Gene yorgun düşecek- Bu hep böyle devam edecek. Tâ ki bu ölüm vasıtaları, son derece korkunç ve bütün dünyayı bir dinamitin kayayı parçalaması gibi darmadağın edecek «Gene bır dönüm yerindeyiz.» di- 1914 de müstemleke kavgaları var- di ve o tarihten biraz önce Almanya elm bu maksatla (Ağa- Silâh yarışı son dereceyi bulmuştu. Silâh altındaki orduların yekünu beş Avrupa devletleri iki büyük zümre- ye ayrılmışlardı. Bunlardan bir kısmı büyük arzular besliyorlardı ve bu ar- zularına ancak harple ereceklerine ina- Ve bütün bunlara rağmen devlet re- islerinin hemen hemen hepsi bugünkü gibi hep sulhçu olduklarından bahse- silâhlanıyo- Silâhlar da on misli daha korkunç mizli daha yıkıcı ve korkunç olması Kibrit satarak içtimai tetkik yapılır r mı"’ f Genç kızlar güzel kıyıfetlılerden, yaşlı kadınlardlî düşük kılıklılardan alış veriş ediyorlarmış * ** peny kazandım. Buişi bir İngiliz mebusu tecrübe Bütün sermayem, 50 peny'lik, etti, kendisinden kimse kibrit |Jadet kibrit kutusu ile, kibrit delteri almadı, aynı işi kılık değiştirerek |İidi. Züppe kılığımla, köşeyi tutme bir gazeteci yaptı. Ve her kıyafetin hıııılıııdııım zaman, şapkamı $ kendisine göre müşterisi olduğunu saat 13,30, kaldırıma çıktım. Bir mamamı, gelip geçenleri rahatsız et D.yı. Ekspres'de okuduk: ni ihtar etti, İngiliz pııîıınaımıuııun sosyalist sanki tuhaf bir şey görmüş gibi bar aşağı beni süzüyorlardı. Köşeye kurulduğumdanberi heni on dakika geçmemişti ki, ilk siftah mi yesser oldu. Teknik satiş bakımından, buna de satış denemez. Genç, güzel bir rışın kız yanımdan sallana sallana çerken bana şöyle boş ve manasız gö lerile baktı. Ve teneke kutumun iç sine bir yirmi beşlik attı. Müştel kibrit kutularını vermek üzere idim İsarışın güzel çoktan uzaklaşmıştı bi İle... Bir saatlik nöbetim bitmeden 4 kul kibrit ile altı defter kibrit satmış bu lunuyordum. Saat 15 de bu sefer yırtık pırtık biselerimle aynı köşede durdum. K dimi acındıracak bir tavır — takını gelen geçenlere dilenen gözlerle bal yor, bir kutucuk olsun kibrit satın lar, şişman — kadınlar, zayıf kadın genç, sarışın, esmer kadınlar bana â deta — tiksinerek bakıyorlar, — yanı yaklaşmıya bile korkarak, acele acel uzaklaşıyorlardı. Bu bir saatte ancak iki kutu Mebus sinek avlıyor işportacı gibi işlek caddelerden birinin köşesinde durarak kibrit satmaya ka rar vermiş. Bu suretle, sosyal bir etüd yapmağa kalkmış. Hemen beş altı düzine kibrit satın alarak, Londranın en işlek caddelerin- den birinde, Trafalgar Sguare'da dur- muş ve nasibini beklemeğe başlamı Kadın, dememiş, erkek dememiş, ö - nünden her geçene kibritleri sunmuş, yolcular şöyle bir bakarak geçip git - mişler. Tanrı rızası için, bir aded kutu- cuk bile olsun alan olmamış, Nihayet ayazda iki saat bekleyip de ayaklarına kara su inince, bu ticaret ve sosyal etüdden bir şey çıkmadığını ve çıkmıyacağını anlıyan meb'us, evine | yollanmış, güzel bir banyo alarak yor- gunluğunu dinlendirmiş. Ondan son- ra da, bu müşahedesini şehir meclisin- de anlatmış. Kulağı delik gazetecilerden biri tabi- atile, bunu haber almış ve muharrirle- rinden birini aynı denemeyi yapmaya memur etmiş. Gazeteci, başından geçenleri kendi ağzından şöyle ııılıı::ı.uhı: a n:;':,_î_,:___h_ :,,,_::'L:d_“. Gazeteci kötü kıyafettde iyi iş yapıyor” ha tekrarlamak üzere, şehrin en kalaba: | satabildim. Bunu da alanlar elleri bas lık bir köşesinde kibrit sattım. İki saat, | tonlu iki ihtiyar kimselerdi. yırtık bir çığırtkan gibi bağırdım. Müş- | — Inşallah, gelecek sefer de böyle bif terilere malımı arzettim. Satmıya ça-|denemeye çıkacak olumm. ıoıımıl lışm. Yalnız ben başka bir usul takib ediyordum. Bu iş için ayırdığım iki saatin il - kinde, gayet şık giyindim. Eakiden hali vakti yerinde olup da sonradan düşen bir insan tavrı alarak köşemde dur - dum, ve inanır mısiniz pek kolaylıkla iki Hralık bir satış yaptım.. fakat,, fa- kat.. memuriyetimin ikinci devresin - ben mebusun yapmak isteyip de muvaf fak olamadığı tecrübeyi başarmış ol * dum ve isbat ettim ki ticaret ve alış, ve" riş de karşılıklı beğenme ve — sempati meselesidir. Şıksanız genç - bayanları de, yani ikinci saatinde, hırpant bir ke|size müşteri olurlar, ihtiyarsanız hfı hk ile. gene ayni köşede arzı endam et-İnize acıyan merhametli insanlar size tim. Bu sefer ise, pek güçlükle 10'para verirler. ———EMEE—EE f boynuna hafiyevari bağlamış 12-13 ya-vuştu. Etraf ferahladı.. Küçük kabadar şındaki bir yumurcak ta benim gibi tez|yılar Kaliforniya haydutlarını bellıf canlı olmalı ki dayanamadı nürâyı bas- |ken ben kalktım. t | Ve bütün bir sinema salonunu, ı'I'oU? — Tu Allah belâmı versin. Bu da mı Miks) mi, yoksa (Tim Mak Koy) mü hafiye be? Tim Mak Koy neredesin? daha kabadayıdır? Mevzulu son dere* Gel de yumruk görsünler anam babam. İce hararetli bir münakaşaya dalmış bit © Filtmin sonunda hafiye sevgilisine ka- | raktım. Kemal Tahir

Bu sayıdan diğer sayfalar: