12 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

b kabi de ._—__X___ı_î_ Birinciteşrm SON POSTA Ka — S e v por Terbiyesi x x» * w Sporcu demek meşin bir topun arkasından şuursuz koşan, yalı_ıız tabiatin verdiği kuvvetle bilmem kaç metro cirit atan, mektebin- _den veya işinden kaçarak klübe gelip tavla, ; insan demek değildir. Sonra sporun olduğu gibi sporu seyretme- ninde hususi bir terbiyesi vardır, _ibfğ'"P çağırranlar artıyor. Bu kimsenin domino oynıyan halkımız ararında maçlarda hakkı ve haddi değildir Yazan: Fethi Tahsin Başaran Türk Spor Kurumu İstanbul Bölgesi Başkanı ıeY'flszn başlığını okuyup ta, spor "biyesi de olür mu, diyenler bulunup uiunmlyacağmı bilemem. Şayet bu i İ Hali soracak olanlar bulunursa onlara, şwm cevap vereyim ki, spor gibi ol ve faziletkâr bir hareketin elbette €ndine hâs bir terbiyesi vardır. h_SPOr terbiyesi diyince akla, bu ter- 'Yenin yalnız spor yapanlarda bulu- Dhacağı gelmemelidir. Spor yapanın, Yaptıranın, spor teşekküllerini kuran- Tin, idare edenlerin ve en nihayet se- £ ilerin de bu terbiye ile mücehhez l.mahl'l icap eder. Türk spor kurumu şe Mnamesinin aşağıdaki şu fıkrası bu Tbiyenin umumi hatlarını bakınız ne Süzel Çizmiştir: - & (Her Türk sporcusu, Türk spor cephesin- İa Müsavi şeref taşıyan bir İnsandır. Bu an- Yışla her spor savaşında karşısında bulu- —nmmnnwkıdarşnretu :h" lâyık tanır. Türk sporculuğu herhan- bir spor savaşını geyretmek yüksek ter- le üstünlüğünü dünyaya göstermek- ödemelidir, Türk spercusu bu halile yurd- da bütün yurddaşlara yüksek spor terbiye- 'İni göstermek ve örnek olmak mevkiinde- Ür. Bir spor sahasında seyretme terbiyesi- Sin özü, herhangi Bir gi ile galip gelmesi. Si istediği tarafa meyli, diğer taraf için ba- “*ma.ı..ı...mımıwmü: ha- | sSokmaktan büyük — dikkatle kaçınmak- e) Sanırım ki şu satırlar sporcuya, ida- Teciye ve seyirciye Epor terbiyesinin tsaslarını bildirmeğe kâfi bulunmak- Dünyanm 'her tarafında bir insânâ - methü sena makamlnda (sportmen a- dam) ğeni]d.iğ'ini işitir dururuz. Bu va- sıfla gösterilmek istenilen nokta o ada- Tn çok mükemmel bir terbiye ile mü- tehhez bulunduğuna işarettir. Muhak- ır ki sağlam vücutte sağlam kafa Olduğu gibi spor da ancak sağlam bir terbiye ve vücut sahibine hâs bir ha- Tekettir. Spor terbiyesi olmiyan bir gencin SPora kabiliyeti ne kadar yüksek olur- SA olsun yaptığı spordan ne kendisine * he de muhitine hayır gelmez. Ce- Miyet terbiyesi içinde mütalea edilme- Z l_âmnge-len spor terbiyesinin verilme Si isinde spor klüplerimizin büyük va- m? ve mes'uliyetleri vardır. Spor klüp ” teşekküllerile beraber kanunlar ve hizamlar ve en nihayet âmme mü- âcehesinde birçok vazife tekabbül e- Sen müesseselerdir.->Bu - müesseseleri idare etmek, mevkiinde ,olanlar da pu tahsiyeti hükmiyenim <tekabbül ettiği, J“azife ve vecibeleri yerine getirmeğe Mecbur olan uzuvlarıdır. i h_Bir spor klübünü idare etmek salâ- İyetinde, ellerine tevdi edilen gençle- Tin ahlâkını, sıhhatini ve terbiyesini ko r“"_lak ve yükseltmek. vazife- ve mec- Üriyeti vardır. Bir,spor klübü idare €imek demek, mahdut birkaç gencin Yalnızca spor zevkini şöyle böyle tat- :îlm ve onların -gelişi güzel galibiyet *Ya mağlübiyetinden hissement ol- n_ıe%i demek değildir. Bir spor idareci- Sinin en başlıca vazifesi arkadaşları- ha, doğrulukla yürümeği, karşısındaki- |he daima iyi muamele etmeği, hakem- :ıe_re kayıtsız şartsız itaâti ve kendileri- 1 seyredenlere karşı hürmet ve neza- -“$etle hareketi öğretmek ve bunun ha- ficinde yürüyenler olursa, velev ki en yflk—îak kabiliyette bir sporcu olsa da- 4 onları, müessesesinin bağlı olduğu ğ ilâtın harekete gelmesinden evvel eîa_!andıı'ıînak ve yanlış hareketlerini ihe ktır. Bu vazifemizi ifa- Ya başladığımız gün, Türk sporunu ve “*Borcusunu memleketin, büyüklerin Srzularına lâyik bir hale koymuş: ve a enin yüksek muhabbetini kazan- Ymaş oluruz. İdarecilerimizin bu vazifelerine mu- ! sporcularımıizin da Vö maakelesailanel herşeyden evvel doğru özlü ve sözlü, büyüklerine karşı saygilı, küçüklerine karşı sevgili, müessesesine karşı yürek ten bağlı ve itaatkâr, mütevazi ve sıh- hatli bir genç olmağa mecburdur. Bu mecburiyetlerin tahammül ettiği feda- kârlığı vefakârlığı yapamıyanlar ve bu karakteri haiz olamıyanlar sporcu ola- mazlar. Sporcu demek, meşin bir topun pe- şinden şuursuz koşan, yalnız tabiatin verdiği kuvvet ile bilmem kaç metre cirit atan, mektebinden veya işinden kaçarak klübe gelip tavla, domine oy- nayan insan demek değildir. Sıhhatine itina etmiyen, şeref ve iti- barı büyüklerine karşı isyankâr hare- kette gören, nizamlara, kaidelere Tia- yet etmiyen, halktan alkış toplama aş- kiyle yanan tutuşan insan sporcu ola- | maz, Bir idareci ve bir sporcu çok iyi bil- melidir ki, spor geçici bir heves ve in- zibatsiz, intizamsız gelişi güzel bir ha- reket ve bir süs değildir. Fethi Tahsin Başaran det halinde harekete, şahsi teşebbüse; nefse itimada, ftâhammüle, fedakârlığa, vefakârlığa, itaate alıştıran ve en niha- yet vatan ve istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa kudretini yükseltmeye yara- yan yüksek bir harekettir. Sporda galip ve mağlüp ayni şeref hissesini taşirlar. Elverir ki spor' ier- biyesini haiz olarâk bütün enerjilerini ve tekmil teknik kabiliyetlerini sSarfet- "miş” olSund . S at .Sporü " seyretimlenin *de' hususi bir terbiyesi vârdır: Nasil ki tiyatro sey- retmenin ve muüsiki dinlemenin de hü- 'susi âdap ve''&erkâni “varsa.- * Spor seyretmek, insanların zekâ ve kudret ve kabiliyetlerini tetkik eylemek de- mektir. Böyle yüksek bir tetkik yapan- larin: bu yükseklikle 'mütenasip hare- ket etmeleri icap eder. Spor sahasında “'enerjisini sarfeden we asil bir hareke- |tin mücadelesini yapan - genci tezyif kimsenin hakkı ve haddi-değildir. Hele lüzumsuz' bağırmalar çağırmalar. spor sahalarına girmemelidir. Halkımız ara sında hakemlere - bağırarak - ihtaratta "bulunanların “adedi - artmakta olduğu görülmektedir. Spor seyircileri bilme- lidirler- ki, hakaemler, -galibiyetlerini .bekledikleri fert veya takımı galip- çı- karmağa çalışacak insanlar - değildir. Onlar 9 oyunların, beynelmilel kaide- lerine göre hüküm vermekle mükellef olan yüksek Ssalâhiyetli kimselerdir. Gene seyirciler bilmelidirler ki, yap- 'tıkları fuzuli hareketler kazançlarını istedikleri fert veya takımların galibi- yetini temin etmez. Bilâkis galibiyeti- ni istedikleri takımların veya fertlerin lerini ve sinirlerinin bozulmasını ve Jwehçe ha,iks;:z mağlübiyetlerini intaç , P " - Spor demek, toplu bir kitleyi vah- |. şaşırmalarını, kavait hilâfına hateket- | —— .— ——— ——— n a— a— BİZİ NASIL K— a u Siyfa —7 Osman Yazan: —Manına sorar; — İstanbulda alaturka musiki yok mudur? — Vardır. Size dinleteyim.. Tercüman seyyahın önüne düşer, rurlar. — İşte şimdi başlar: — Uzun oturmaya bayılırım a- ma, uzun konuşmak pek işime gel mez. aldığı sandalyeye oturtur. İşkembeci- ye girer; 12 buçuk kurüş verir. kembe kıy! Der.. İşkembeci.. Tiki Tak, Tiki Tak işkembe kıyarken, tercüman da sey- yaha izahat verir: — İşte alaturka musiki, ahenge dik- kat ediyör musunuz?.. Buna uşşak peş- revi derler. | i * f Adamın biri Nuruosmaniye camii - nin kapısına bir masa koymuş, tutkal satıyordur: Avazı çıktığı kadar bağı - rır: — Meselâ sürahi mi çatladı. Bunu al yapıştır. Meselâ soba mı patladı, bunu al ya- pıştır. Meselâ çaydanlık mı kırıldı bunu al yapıştır. Orada bulunanlardan biri kendini tutamaz: — Meselâ kaynananızın ağzı mı a - çıldı. Tutkalcı sözü tamamlar! . — Bunu al yapıştır. Bir başkası sorar: — Ya tutmazsa?.. Tutkalcı cevap verir: — Ya. tutarsa.. : ğ Bu fıkraları. yazan Osman Cemiâli | matbaada .pusu kurmuş - bekliyordum, Gelir gelmez yakalıyacak, kendisile ko- nuşacaktım, : — İmset! '-Neşriyat, müdürü beni çağırıyordu: — Ne haber üstat? — Osman Cemal gelmişti. - rastladım; hemen gitmek üzere idi. — Aman üstadım dur. — Durdum, durdum. — Seninle konuşacağız., —- Konuşalım, nasılsın, iyi misin? Çoluk, çocuk nasıllar? |— Teşekkür ederim, teşekkür ede - rim amma, sen şu bizim odaya - gel, biraz daha uzun konuşalım, — Uzun oturmaya bayılırım amma, uzun konuşmak pek işime gelmez? — Neye? — Neye olacak, söz gümüşse, süküt altındır; derler. — -Altınların olmadığını biliyorum. Bari sen gene razı ol da biraz gümüş edin! ; ' Karşı karşıya oturuyoruz: — Neydi derdin bakalım, |— Derdim yok! — Ya dermanın? Pi — O da yok amma, dert olmadıktan | merikalı seyyah, yahudi tercü - - Beyazıttaki işkembecinin önünde du- ş Seyyahı hokkabazların kahvesinden y ' ben değilim hâdiselerdir. Ben cemiye- — 12 buçuk kuruşluk uzun bir iş - | Osman ;Cemale merdiven - başında |.. sonra dermana ne lüzum var ki... * | Cemal Anlatıyor İMSET $ CKĞK ağlalabilir misin? — Bal gibi ! — Nasıl mı güldürürüm. Güldüren t.i_n, yahut ta halkın gülünç taraflarını şorur ve yazarım. Güldüren ben de - gıl-ın'l, ben gülünçlüğün bir komisyon- culuğunu yaparım. Yazıdaki güldür - me tarafım budur. Bir de benim pek samimi dostlarım arasında bilinen şi - fahi güldürme tarafım vardır. — Âman onu bir yap ta göreyim. — Neye yarar? Ben yapacağım, sen yazacaksın, amma iş gene olmıyacak.. — Bir çare bulsak.. — İmkânı yok, senin hatırın için bir meydanın ortasına çıkıp işte bendeniz Osman Cemal, şifahi olarak bu tarz- da güldürürüm, diye bağır bağır bağı- racak değilim ya! — Şen ağlatabilir misin? — Bal gibi! — Ağlatmanın da ballısını hiç gör- medim, i — AÂzizim, öyle ağlatmalar vardır ki onları balla bile mukayese edemeyiz. Bal yanında bulamaç gibi kalır. — Nasıl ağlatabilirsin? — Ben bir tarihte bir gazeteye iki yazı yazmıştım. Bunlar çok hüzünlü yazılardı. Ali Naci bu yazıları okumuş bana: «Sen hep böyle yazsana,.» ben de ona cevap vermiştim. «Anam öldü, çocuğum öldü, bu ya - zıları yazabildim. Bekle karım ölsün bu tarzda bir yazı daha yazayım.» — Karın öldü mü? — Ön sene sönra evet, — Üçüncü acıklı yazını da yazmış - sın demek! demişti, ÇÜLDÜRÜYORLAR ? — _Bir kıraat parçasını tam on ye- di lehçe ve şive üzerine okumuş- — Hayır... Aygır Fatma..: — BHal!... — Yazdığın eserler arasımda en gü lünç olanı hangisidir? — Bir zirzopla tanıştım. — Eserinin adıni söylerken neye yü"! züme baktın? — Bakmadım canım, sana öyle gel- — Pekâlâ, başka.. — Çingeneler. — Sözüm yabana... Bu Çingeneler romanında sen çingeneye çingenece na maz kıldırmışsın.. Şünu anlat, öğre - nelim. : — Hele kitap çıksın, sen oku, o za - orucu da. — Taklit yapmasını bilir misin? — Bilirim. Bir kere şive ve lehçeler hakkında münakaşalar yapıldığı bir sırada bir müsamere tertip edilmişti.. Bu müsamerede bir kıraat parçasını tam on yedi şive ve lehçe üzerine o - kumuştum. — Güldürmek kolay mıdır, güç mü- dür? — Bazan çok kolay; bazan da çok güç.. Gülmek istiyen ne söylesen gü * ler, gülmek istemiyen de ne söylesen gene gülmek istemez, iş, işte böylesini güldürmekte. YA — Sen gülmek istemeyeni de güldü- rebilir misin? — Tabii, onun da muhakkak bit nabzı vardır. Nabzını bulup ta şerbe- tini ona göre verdin mi? Gülmek değil katılır bile! Ş — Bu güldürmek meraki,'bu mizah çılık sana nereden geldi? Bin — Ben çöcükken çok mukuı!lıu”ım Taklitler yapar, herkesi güldürürdüm. Matbuata intisap ettikten epey sonra «Şebap» mecmuası için benden mizah yazıları istediler. Ben de yazdım. İşte Mizahta atılmış ilk adımım. — : Hâlâ ayni yolda yürüyen üstat bir an yüzüme baktı: — Soracağın daha neler var? Osman Cemal bir lâhza düşündü: — Kâfi üstadım, ' . '— Aklıma geldi, dedi, Son Postada| —— Öyle ise ben gidiyorum —| pi | bir romanım çıkmıştı. Gerçi gülünç tâ-| — Nereye? —- ai VA rafları çoktu-amma;-esas itibarile Bü| — Yazı yazmıya.. K E GA ' — Bu romanın adi neydi üstat? Sön-| — Neye? e Fiy suz hüzün, yahut ta B-itmiyen ıztırap — Güldürmiye diyecekun ğe ç - Tahsil kıymetini -Takdir eden -—Örnek bir adam Nezipte fabrikatör bahsediyor. Diyor ki: «— 52 yaşındayım. Şimdiye ka- Söyle bakalım üstat, sen-nasıl gül -|. Fehmi Sön - mez, bize yazdığı bir mektupta Ga - ziantepte diş tabipliği yapan' Fatma isminde genç bir münevverimizden dar bir çok dişçilere baş vurdum, fa- W kat hiç biri dişlerimi tedavi edeme - di. Son defa olarak bu genç kıza mü- facaat ettim. Büyük bir dikkat sai- federek bütün dişlerimi tedavi etti. Öğrendim ki bu genç kız sây ve gay- #retile, Bütün yoksullukları yenmiş, - senelerce didinerek çatışmış ve yük- 'i edkillkln Ö n ll selmiş, Kilisli n _ bası ilmin kadir ve kiymetini tâk p dir etmiş, mühitin münevver aıle_î : lerinin bile gösteremiyeceği bir nü 4 » fuzü 'nazarla kızının yüksek tahsi > lini ikmal”ettirmiştir. —- Ayrıca bir. oğlunu muallim, £ oğlunu da doktor çıkarmıştır. Bütün bu muvaffakiyete sebep te Kiliste bir orta mektebin mevcut olmasıdır. Bu san'atkâr adam, çocuklarının — orta « mektep tahsilini dişini tırnağına ka- sillerini temin etmiştir. D veher kazada böyle zeki, dür''n bi “adam bulunsun.> man çingenece namazı da öğrenirsin, ' bir 'köğker kızıdır. Bâ- : bir tarak yaptırmış, gene dişini tırnağı na katarak çocuklarının yüksek taİMat ) Dj 2 F 5 n Gönül isterdi ki, her memleketih her 'kazasında bir orta mektep n*sıı.îş AAA * F'cul L t »

Bu sayıdan diğer sayfalar: