12 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

12 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

N dlkinsilerdn . “ Son Posta ,, nın siyasıi tefrikası : 28 İTTİHAD e TARAKKİDE ONSENE Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen SON POSTA Kâmil Paşadan ne bekliyorduk ve ne ile karşılaştık Herkes zannediyordu kı, biz meşrutiyeşi takdir ederek dostumuz olacak ve bizi h getirmekle, bütün demokrasi alemi bizi er türlü harici tecavüze karşı müdafaa edecek... O zamanın siyasi adamları çok saf düşüncelere sahiptiler Merkeziyetci ve komiteci — renkleri| işmedi. Ordu karşısındaki vaziyete gelince, o orduyu elinde tutmak istodi Ve memlekete inkılâbı bu sayede mal Etmeği tasarladı. Tedricen 'onu büs - bütün eline almak üzere ordunun ba- 'Yina Enver paşayı getirdi, fakat, Enver Başa da İttihat ve Terakki kuvvetine dayanarak ordunun başına geçtikten tonra onları, bu defa da bizzat İttihat ve Terakkiyi kendi eline aldı. Bu su - Tetle şairin dediği burada da görüldü: Mâlik olayım diyen gönüller, Memlükün olur senin, nihayet! İşte, İttihat ve Terakki bu renklerle Ve bu hareketler içinde, asıl hâlis un - turlarını ancak Türkler içinden toplı - ak, gittikce daralan bir imparator- hığun hududları dahilinde, hariçten ve len gelen mütemadi hücumlar G ç rşısına geçerek bu memlekette bir| B Yatanperverlik hamlesi yapti. Bütün | Balkan sulhünün imzalfanmasından bir intiba: Talât Paşa, Çürüksulu Mahmut dahili siyasetini bu hamlenin muhtelif Paşa ve Halil Bey İdam mahkümu Yazan: «Blasco - İbanez» On dört aydanberi Rafael, bu dar höcrede mahpustu. Dört duvardan baş- ka hiç bir şey görmüyordu. Etleri külmüş, kemikleri andıran bu beyaz ve hüzünlü duvarların bütün çatlaklarını ve oyuklarını ezberlemişti. Zeminde sekiz ayaklı bir divan var- dı. Fakat ayağına geçirilen prangala Fın gıcırtısı, ve bileğine batan halka - Sı, ona ıztırap verdiği için rahat rahat uzanamıyordu. Rafsel idam mahkümuydu. Aylardanberi sabırsızlıkla, son saa- ti bekliyordu. ziyade sinirlendiren şey, het toz tanesi dahi bırakmadıkları duvar - ların temizliği, hasır kargıların arasın- dan sızan rut her halde kemik lerine daha kolaylıkla işlemesi içindi. Pisliğin arkadaşlığını bile ondan uzak- Jaştırıyorlardı. Rafaele hayatta olduğunu hatırlatan yegâne şey, tenezzüh zamanında di - ğer mahkümların bahçede gürültü oluyordu. Onlar hiç olm bol bol teneffüs edebiliyorlardı. Ba - cakları serbestti; ve istedikleri gibi ko- nuşabiliyorlardı. Rafael — Insanların memnuniyetsizliklerini düşünüyordu. Bahçede gezinenlere gıpta ediyor ve bunun en arzu olunacak bir şey oldu- ğunu hisse Halbuki bahçede dolaşanlar da, dışarıda hür yaşıyanlara Bıpta ediyorlardı. tordu * Rafael çok bedbahttı. Bir ümitsizlik sırasında, kaçmak üzere bir tünel âç - mağı denemişti. Fakat şimdi, daimi ve ezici bir nezaret altındaydı. Kendisini oğluyla beraber kendisini görmek iİs «. Ö Çeviren: Faik Berçmen Hinden de korkunç haberi sezer gibi o4 rdu.. Bunların hepsi uğursuz işa « tlerdi.. Rafael dindardı; ve papazlara hür « met eyle Ailesi hakkında da söy « liyecek bir söz yoktu. Bütün akraba « ları, papaz emrettiği için dağlara kralt müdafaaya gitmişlerdi. Bir gün paps#z ona İsadan bahsettij ve İsanın da kendisi gibi böyle acı va- Ziyetlere düştüğünü anlattı. Bu ben « zetiş zavallı Rafaeli heyecanlandırdı Ne saadetti bu.. Fakat talihinin İsa « nınkine benzetilmesinden memnun ols masına'rağmen, âkibetinin gelip çat « masına bir türlü razı olamıyordu. * Nihayet bir yıldarım gibi ortalıkta patlıyan korkunç haber geldi. Hapiste bulunduğu müddet doğani İ tiyen karısının dışarıda bulunduğunu, gelip bir memur söyleyince, - Rafael; artık ölüm kararının gelmiş olmasın J dan şüphesi kalmadı. Karısının kasâ « badan buraya kadar gelmesi işin tatg bikine delildi. j O gün, bir çokları af istemesini, Ra«s faelin aklına koydular. O da bu fikra fevkalâde inanarak işin üzerine düş « tü.. Bütün mabküımlar gibi o da uğ « raştı Sanki bayatının kurtuluşu ufalt bir imzadan ibaretti. İ Kendisini ziyarete gelen avukat, pa« paz ve gazetecilere titrek ve rica eden! bir sesle, sanki onu kurtaracakmış gibi Borüyordu: — Ne dersiniz? İmza eder mi ki? Ertes ü, onu kelepçeli olarak ver lezahürleri ile hülâsa etmek mümkün |bir hamlede alıveren hareketi yaptığı|tere olmamış mıydı? - Daha sonradan Olur. Tanzimat devrindenberi vatan - İzaman bir elinde «kanunu esast» öte-|işler değişmiş, İngiltere bize yardım et- Perverliğin yalnız edebiyatını biliyor-|kinde «İngiliz dostluğu» siyasetini tut-| mez olmuştu ama, bunun mes'ulü gene duk. İttihat ve Terakki devrinde bu e- |tuğu halde meydana çıkmış ve ilk saf- |bizdik; yahud Abdülhamid idi: O müs debiyatın tatbikatını, — mücadelesini|hada etrafına bu kadar kuvvetli bir ta- |tebid bir hükümdar olmuştu. Hürri - Rördük. Bütün ıztırabları, bütün sefa- |rafdar kazanmıya da sırf bundan do -|yet ve demokrasinin anası olan bir muhafızlar arasında mezbahaya gö - türüyormuş gibi köyüne getirdiler, Sehpa ve cellât orada hazırdı. Karısı kuvvetli, esmer, iri dudaklı bir kadındı. Kirpikleri birleşir gibi ua zundu; ve kımıkladıkça sırtındak! elbi« selerden keskin bir ahır kokusu yayı« avutmak için, arasıra annesinden öğ - rendiği duaları okumak istemişti. Lâ- kin onu da susturmuşlardı. Kendine bir deli süsü verip gürültü çıkarsa: «Hadi zırlama, gürültü yok!» diye ba « ğırırlardı. i ve bunların içinde yaşıyan bü-|layi muvaffak olmuştu. tün fedakârlıkları ile İttihat ve Terak- ki, Ziya Gökalpın dediği gibi, bir mef- küre hamlesi yaptı. Mefkürenin bida- yette ne rengi, ne mahiyeti belli idi. Yavaş yavaş yürüdükce «renkler pey- olmıya başladı», etrafımızda Türkü we Türklüğü gördük, fakat, o zaman d t ve Terakkinin omuzundan mü- Sadele silâhı düşmüş bulundu. O za - Man Türk bu silâhı kavradı ve bir gün Millet Meclisinin kürsüsün - 1 O zamanın inkılâbcıları da, devlet damları da, yani bütün münevverler, bizler, çok safdil insanlardık. Zanne- diyorduk ki dünyada insanlar ve mil- letler için mutlak olarak bir takım fi - kirler, akideler ve bunlardan doğan dostluk veya düşmanlık hisleri var - dır. Faraza, biz Avrupada o kadar a- leyhinde bulunulan Abdülhamidin ye- rine Fransız ihtilâli kebirinin mukad-| des tamdığı esasları oturttuğumuz za -| man bütün Fransa, bütün İngiltere ve Vatanın bağrına düşman dayamış bütün demokrasi âlemi bizim dostu - hançerini, | Bulunur kurtaracak bahtı. kare| maderini! Diye haykırarak Türke kat'i surette Muzaffer bir vatan yaptı. İttihat ve Terakkinin harici siyaseti Memleket — meşrutiyete doğduğu faman her sahada bir takım ham fi « le dolu idi. Meşruti bir idare şek- İnin banl her derde deva olacağı zan- Rediliyorduysa harici siyasetin değiş- tirilmesi ile de bir çok derdin birden|"* Saresi bulunmuş olacağı fikri hâkimdi.| Neden İngiliz dostu oluyorduk? lhamidin değiştirilmesi lâzım ge- len iki siyaseti olduğuna kanaat hâsıl tdilmişti: Biri dahildeki istibdad usu- İğ, öteki de Alman dostluğu siyaseti. B'ixiııin yerine meşrutiyet, ötekinin ye- Tine de İngiliz dostluğu getirilince Mesele kalmış olmıyacak, her şey ken- diliğinden halledilmiş bulunacaktı. İş- te, biz meşrutiyete bu fikirlerle bera- ber geldik. Bilbassa bu ikinci fikir o kuvvetli idi ki mahalle kahvesi diplomatlarından Babıâlini büyük er- ;ı_k imparat sânına varıncaya kadar herkes, İngi - liz dostluğu siyasetinin Türkiyeyi iha- Va eden harici güçlüklerin hepsini bir ortadan kaldıracağı kanaatin- de bulunurdu. O tarihten bir hayli za- Man evvel yazılmış bir küçük hikâye- tinde Hüseyin Cahit uzaktan Anadolu demiryolu lokomotifinin düdüğünü Uyduğu zaman «Alman! Alman! Her tey Almar!» diye kıziyordu. __Blıııun için İttihat ve Terakki, Ab- idin elinden n kuüdretini muz olacaklar ve bizi her türlü harici tecavüzlere karşı müdafaa — ettikten | başka dahilen yükselmemiz için de el- / lerinden gelen her şeyi yajş üÜzere yardımımıza koşacaklar! Dünyada, muhtelif devlet kuvvet -| leri arasında bir müvazene, bu müva- zeneyi doğuran menfaat cazibeleri bu- lunduğunu, bu menfaat cazibeleri elin- de zaman zaman devletlerin yerleri on- larla beraber, milletler arasında efkârı umumiye denilen fikir cereyanlarının hareket istikametleri değiştiğini biz iyi anlamıyorduk. Osmanlı İmparatorluğunu son bir a- sır zarfında üç defa felâketten kur - tarmak için imdada koşmuş olan İngil- memleket, İngiltere, hiç ona yardım eder miydi? Bilhassa onun rakibi olan Almanyaya temayül eden mutlak kuv- veti hâiz bir hükümdara İngiltere ne diye yardım edecekti? YULAF ÖZÜ Çocuklara hayal ve sıhhat ve - ren yegâne neşvü nümalarını te - min eden yegâne gıdadır. Bilhas sa pirinç, mısır, palates, arpa, mer. cimek, irmik, badem özlerinin ka- kori ve vitaminleri çok ve yüksek olduğundan dünyada mevcud bü- tün gıdalar arasında diplomalar ile musaddak birinciliği kazanmış- lardır. Allahın insanlara bahşetti- ği en saf hububattan çıkarılan bu özlü unlara çocuklar bayılıyorlar. Seve seve yiyorlar. Kemikleri kuvvetleniyor. Çabuk yürüyor - tere değil miydi? Mısır ordularını Kü-|#lar. Çabuk neşvünüma buluyor- tahyadan geri çeviren, yanına Fransız- ları ve Sardonyalıları da beraber ala - rak bizimle beraber Sivastopolda harb etmeğe giden İngilizler değil miydi? Nihayet, Ayastefanosa kadar gelmiş o- lan Rus ordularını İstanbula sokmıya- orluğun Avrupadaki var- inkırı dan kurtaran gene İngi- Fatih tamir garajı için lüzumu olan 241 kalem eşya kapalı zarfla meye kanulmuştur. Bu malzemenin min olunmuştur. İsteyenler şartnameyi parasız olarak Levazım ğünden alabilirler. Eksiltme 20/11/936 Cuma günü saat 16 lar. Tombul tombul oluyorlar, Ha- san özlü unlarını mutlak surette çocuklarınıza yediriniz ve Avru - panın terkibi meçhul — gıdalarını doktorunuza sormadan yedirme - yiniz. Hasan deposu: İstanbul, Ankara, Beyoğlu. hepsine 5775 Hira 20 kuruş tah 433 kira; Mhı*ıküıwııkbu veya mektubile beraber teklif mektuplağını havi zarflarını yukarda yazılı günde saat 15 şe kadar Daimi Encümene vermelidirler. (B.) (2681) Sıihhatte ve aklı başında kalması lâ- zımdı. Çünkü cellâtların bir hastayla uğraşmağa vakitleri müsait deği Mazisini batırıma getiriyordu. Fakat bu hatıralar 0 kadar bulanıktı ki.. Bi- risini döverek yaralamışlı; ve o za - man ilk defa hapse girmişti. Çıktığı zaman küçük kasabasına nasıl döndü - |ğünü gözünün ö- |nüne getirdi. He- |men şöhret ka - zanmıştı. Loh tadaki müşter ler onun hareket- lerinden korkar- |lar ve «ne hay - | yan adam» diye düşünürlerdi. —Kasabanın en güzel kızı onun karısı olmağa karar vermiş- ti. Fakat onun bu kararı Rafaeli sev - diğinden değil, korktuğundandı. Be - lediye meclisi âzaları onun yüzüne gü- lerek kır bekçisi yapmışlardı. İntihap zamanında eline bir tüfek vererek ve kabadayılığını okşıyarak ondan istifa- deye çalışmışlardı. Artık bütün nahiyeye hükmediyor- du. İntihapta kaybeden partiyi korku- tuyordu. Fakat sanunda bunlar, Ra - faelden yılarak önün karşısına hapis- ten yeni çıkmış bir kabadayı çıkardı - lar, Şimdi şerefi oyuncağa dönmüştü. Ekmeğini almağa yeltenen bu herifin kulaklarını çekmeliydi. Bir gün onu yaraladı. Ve çırpınıp bağırmaması için de elindeki bastonla işini bitiriverdi. Nesticede onu hapsettiler. Ve Ra - fael tekrar hapisteki arkadaşlarına ka- vuştu. Sonra muhakemesi oldu ve vak. tile ondan korkanların hepsi aleyhine şahadet ettiler, Nihayet müthiş ve korkunç hüküm ve karar verildi; ve arkasından da tem- yize Madride yollandı. İşte Rafael on dört aydanberi bu kararın tasdikini )z- tırapla beklemekte idi. de Şimdi, ölümü arzulayan ve bir an evvel işin bitmesini istiyen eski Ra - faelin yalnız kalıbı kalmıştı. Bu höc - rede yeniden doğan Rafael, on dört a-|P* yın geçtiğini ve artık sonunun yaklaş- tığını korkuyla düşünüyordu. Korkuyordu. Meş'um ve öldürücü zamanın yaklaştığını hissetmekteydi. Höcresine yaklaşanların yüzünde, ko- nuşacak ve sigara içecek en iyi yer bu- rasıymış gibi, her öğleden sonra höc - racina nnn GüÜrmele Talan nanasın ha. Yarınki nushamızda : Bir şarkı Yazan: «Maxime Gorki» Çeviren: Şerif Hulüsi lırdı. Kocasını dışarıda beklerken şaş: kın bir hâldeydi. Aptal ve bön bakış « larında ve üzüntüden ziyade şaşkınlık seziliyordu. Muazzam göğsünde «<Al « lahımi, Alle için ne zillet, ne ayıptıl. diye düşünüyordu. Nfhayet bu adamın böyle bir âkibete düşeceğini biliyor « (du. Keşki bu kucağındaki yavru dün « yaya gelmesey « dil. Ne iyi olurdu ©o vakit...> Papaz onu tese kine çalıştı. Çarx kil olacakt:. Bel « ki dül kalınca o- nu daha ziyade Jmes'ut edecek bir adama rastgelirdi.. — Erkek yok değil ya.. » Diyerek sükünet bulmağa çalışâ kendi kendine ilâve etti: — Fakat ben dindarım. Muhakkalâ meşru bir nikâhla başkasına varmalık Akşamlayın af haberi geldi. Af haberi, bütün mahpusların sen best bırakılmalarını ifade ediyormuş. çasma bir aksi sadayla hapishan laştı. ” O vakit papaz, âffa uğrıyan mücri « min karısına dönerek: — BSevin, dedi. Kocanı öldürmiye « cekler, dul kalmıyacaksın arlık.. * — Çok iyi, diye cevap verdi.. Fakat hapisten ne vakit çıkacak? A — Hapisten çıkmak mı? Deli misin sen!, Hiç bir zaman çıkmıyacak. Ha « yatını kurtardığına sevinsin ve dua et- sin!, Afrikaya, menfaya gidecek. qenq ve kuvvetli olduğu için daha yirmi yıl yaşıyabilir. kadın bütün kalbile ağladı. Fa- kat bu ağlayış ümitsizlik ve hiddotten« di. Gam çekmek ve mahzun olmak bir şey ifade etmezdi. Kızan papaz: - — Hadi kadın, dedi. Allaha şükret, onun hayatını kurtardılar, anlıyor mu- sun? Şimdi artık ölmiyecek.. Hâlâ sem ağlayıp üzülüyorsun. Kadın yaşlarını sildi. Gözleri kinle rladı: — Pekâlâ, diye cevap vendi. Onu Ölk dürmesinler.. Buna seviniyorum, kur « tuldu o.. Fakat ben? Vo uzun bir süküttan sonra esmer vücudunu titreten bir hıçkırıkla ilâve etti: — Öyle ise şimdi asıl ölüme müah « küm edilen benim..

Bu sayıdan diğer sayfalar: