16 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

16 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Di aa aAT L a A LA ee İ OA ni el » ; Fianera TER A X * DSt ti eeyte aç S e aa ae KU ÜÜ leri Ekremi sıkmağa başlamıştı. Mezara kaşık gömüp büyü yapan kadın Üzerine Hayri - Sabina isimleri yazılı kaşığı gömen kadın: “ — Hayri benim kocamdır. Sabina isminde bir kadın seviyor. Aralarına soğukluk vermek için büyü yaptım ,, diyor İkinci cezada bir büyücülük davası görülmüştür. Suçlular Ayşe ve Nuriye isminde Kkı kadındı. Nuriye hasta olduğu için mahkemeye gelmemişti. Şahit olarak celbedilen Bekçi Ali Osman hâdiseyi şöyle anlattı: — Ben Feriköy bekçisiyim. Feriköy Türk mezarlığının önünde mezarcı Hasan ile konuşuyordum. — İki kadın mezarlığa girdiler. Korka korka mezar- hğın arasında ilerlediler. Biz merakla arkalarından bakmağa başladık. Me- tarlardan birini eştiler. Ve içine bir şey ömdüler. Kapıdan çıkarlarken yaka- dim. — Oraya ne gömdünüz? dedim. — Hiç bir şey gömmedik dediler. Yanımdaki mezarcı Hasanı gönder- Bu bir beze sarılmış — tahta beyaz bir kırılmıştı. Üze- rinde şu kelimeleri okuduk: Hayri - Sabina. Kadınlara sordum: kaşıktı. Kaşığın sapı — Bu isimler nedir? Ayşe cevap verdi: — Hayri benim kocamdır. Sabina isminde bir kadırfı seviyor. Eve gel- miyor. Bana bakmıyor. Aralarına so- SON POSTA İKonsERLER || Küçük san'at ve el işleri Ankarada Belâ Bartok Konseri Verilmeğe başlanan halk konserlerinin beşincisi fevkalâde muvaffak oldu Ankarada verilmekte — olan halk konserlerinin «5n incisi bize kıymetli Macamsan'atkârı «Belâ Bortok» u hem eserlerile hem de şahsiyetile tanıtmış oldu. Memleketimize çağrılışını sevinç» le alkışlayacağım bu kıymetli musiki- şinasın ilerlemekte olan san'at haya- tımız için ne kadar canlı bir misal ola- cağını düşünmemek imkân haricinde- dir. 19 uncu asrın romantik çerçeve- sinde müzisyenlere verilen ehemmi- yet, yirminci asran medent çerçevesi içinde maalesef çok dar bir şekilde gö- ğukluk vermek için büyü yaptım. Bunun üzerine kendilerini karakola götürdüm. Mezarcı Hasan da ayni şekilde ifa- 'de verdi. Suçlu Ayşe bu ifadelerin ya- lan olduğunu iddia etti. Ve şahitlerin şahitliğini kabul etmedi. Kadının müdafaa vekili tutması i- Hakaret, sövme gibi bazı şahsi da- a ikamesine bağlı olan suçlarda da- vacının hüküm kesbi - kat'iyet etme- den evvel, davasından vazgeçmesi da- /vayı düşürür. Bu suçlar cürmü meş- bud kanununa göre - takip edildikleri takdirde dahi davacıların davalarından wvazgeçtikleri zaman hukuku âmme da- vasının da ortadan kaldırılmasına mah- kemeler karar vermişti. Müddeiumu- milik kendisinin iştirâk ettiği davalar- da artık Fferagatin muteber olamıyaca- ğından bahisle Beyoğlu üçüncü sulh teza mahkemesinin ittihaz ettiği sukut kararlarını temyiz etmiş ve mahkemei tenyiz ikinci ceza dairesi de müddeiu- müminin noktai nazarını muvafık gö- yerek «iddia makamının iştirâk ettiği |âmme davasını ortadan kaldıracak de-|bilecek eserde «Bela Bartok» kendi suçlarda davacının feragati muteber mektir. san'atini Liszt'in san'atine katarak değildir» demişti. Bunun üzerine tem- yizin bu kararı mahkemelere tamim edilmiş, ve mahkemeler bu yolda ka- rarlar vermeğe başlamışlardı. Buna rağmen Beyoğlu üçüncü sulh ceza mahkemesi noktai rar ederek feragatin hukuku âmme da- nazarında 18- vasını düşüreceğini iddia etmiştir. Temyiz ceza hey'eti umumiyesi bu kararları tetkik etmiş 9/11/936 tarih- li ilâmile sulh mahkemesinin noktai nazarının muvafık olduğuna ve ceza kanununun esasatına nazaran feraga- tin bilâ kayd ve şart davayı düşürece- ğine karar vermiştir. Şu vaziyete nazaran cürmü meşhud işlerinde dahi davadan feragat hukuku rebiliriz. Bunun — sebeplerini burada söylemekten vazgeçip —ancak müzik hayatının, musikişinaslar için ne ka- dar güç bir hayat olduğunu söyleme- liyim. İşte bu şekilsiz ve zor muhit i- çinde yaşayan Belâ Bartok, Pucani, | * Paderewski, Glaznof gibi san'atkâr- lar muvaffak olmuş birer sima sayıla- bilirler. Konserde Belâ Bartok bütün par- çalarını Macar musikişinaslarından se- çilmişti: Zoltan Kodaly'den (Marossek dans- ları), Franş Liszt'den «Ölüler dansın Bela Bartok'un «Rapsodisi» ve gene Öelâ Hartok'dan seçilmiş'dört Macar havası... Oldukça güzel seçilmiş parçaların dirije edilerek - çalınmasının mükem- meliyetini burada zikretmeği lüzumlu addederim. Bestekâr Zoltan Kodaly, «Maros- sek» danslarında bize Macar milli ha- valarını tatlı bir orkestrasyon içerisin-| de cinletti. Bartok'un — takdirkârların- dan olan Kodaly'nin eserlerinde cesur hamlelere, kuvvetli bir âhenge tesadüf ediliyor. Franş Liszt'in «Ölüler dansı» piya no ile öorkestra refakatinde çalındı. Daha ilk anda tuşlar üzerinde seri bir hareketle dolaşan parmakların, sahibi hakkında bize verdiği kanaat, fevka- lâde idi. Ancak Liszt tarafından bu ka- dar muvaffak ve hissedilerek çalına- | kongresinden intibalar İkinciteşrin 16 benliğimizi sardı. Öyle hissettik ki de- kor (19) uncu asrın bir konser salo- nudur, Çalan da Liszt'dir. Kendi eseri olan — Rapsodi de çok seri el hareketlerini ve muvaffak bir piyano üslübunu bize gösterdi. Bartok'un bu rapsodisi, Macar step- lerini, şırıldayan ırmakları, hayvan sürülerini ve güneşin batışı — gibi ta- biat hâdiselerini dimağımızda tama- mile canlandırdı. İşte tam manâsile ro- mantik bir eser! Orkestra tarafından - çalınan dört ufak parçadan bilhassa «Köyde ak- “Son Posta,, nın edebi tefrikası : 32 — Bu gece Nazmiyeye söz verdim |varlığını haber almış? Nasıl Ekremin |bırakıp İzmirli zengin bir kızla nişan- E üaaz ldışanda geçen hayatına aid tafsilâtı bu (lanıyormuş.. yakında düğünleri ola « yavrum. Başka bir akşam gelirim. — Sana telefonla Bedianın hasta ol-| Bir gün, on beş günlük bir aradan| © İzmire gidecek imiş... Bu havadis a- , duğunu söylemiştim. İki gündür onu görmeğe vakit bulamadın mı? — Benim işlerim var Muallâ, daima hasta olan bir kız için paralı müşteri- derimi bırakamam. — Hakkın var.. ben de bunu düşün- içini öyle altüst etmişti ki, bir saniye i- heykel! Ekrem, kendi benliğinin bu — düm de yakında oturan buşka bir dok- çnde başka her şeyi unutmuş ve ona kü toru çağırttım. Ve yavaş yavaşı küçük Muallânın o wakte kadar câzib görülen bütün in - î ONJ“uç C& J Yazan: Muazzez Tahsin Berkand (, kadar çabuk öğrenmişti? isonra Nişantaşına gittiği vakit Muallâ- İyı biraz sararmış ve zayıflamış bulmuş- tu. Bu çocuk yüzünde büsbütün acıla- | . P ' şan ve irileşen siyah gözler birdenbire — İzmirli bayan mı?.. Şey.. ne di- yorsun Muallâ — Bir şey demiyorum.. sana soru - yorum yalnız: Onunla ne zaman ev - leneceksin? — Ben onunla Muallâ?> — Herkes böyle söylüyor. Doktor nişanlısı fakir olduğu için onu evlenecek miyim cak ve doktor Ekrem karısı ile birlik - ğızdan ağıza çalkalanarak her gün bi- raz daha büyüyor.. bugün âdeta günün meselesi gibi bir şey! | Bunu söylerken Muallâ sadece gu-| rurdan bir heykel idi.. soğuk, uzak bir ük kızın mağrur sözleri karşısında |koşmuştu; İevvelâ isyanla, sonra acizle titrediğini Şi | y — Muallâcığım, ne oldu sana yav -wduymuş, fakat acı hakikat karşısında kendisini ancak fena bir avukat gibi rüum? Hasta mı oldun? Bana niçin ha- İkesik ve manasız kelimelerle müdafaa ber vermedin? celikleri ve güzellikleri Naimenin pa-| Kalbindeki büyük kardeş şefkatine turdıcı neş'esi ,zengin tuvaletleri al - çok benziyen tatlı bir duygu ile hemen tında külleniyor, siliniyordu. oracıkta Muallâya evlenmelerini, artık Onunla otomobil gezintileri, balb - bu kararsız hayata nihayet veımeieriniı lar, tiyatrolar, sinemalar, her şey... istiyecekti. t Ârtık Muallâ ile olduğu zamanlar, bu. — Fakat: genç kızın onün duyguları - — küçük kızın onu anlıyan, kalbinin de- nı okuyan ve anlıyan gözleri birdenbi- rinliklerine girerek oradaki yeni ve de- rte büsbütün irileşmiş, elleri soğumuş, edebilmişti: — Âlemin dedikodularına inanıyor musun sen Muallâ? — Sen bunların yalnız bir dediko - dudan ibaret olduğunu bana söylersen sana inanacağım, — Fakat.. şey... — Yüzüme bak ve bana doğrusunu ğisik duyguları görmeğe çalışan göz- ve başı omuzları üzerinde gururla şah- söyle: Sen bu İzmirli bayanı seviyor lanmıştı. — Ekrem, Bebekteki İsmirli ba - nasıl olmuştu da Naimenin (yanla ne zaman evleniyorsunuz? musun ? — 0 lnkl;;ınımlı zengin olduğu şam» isimli örkestra suiti çok güzeldi. için evleneceğin haberi doğrudur. — Yalvarırım sana.. bu dedikodu - ları bırak.. boş yere kendini üzüyor' - sun. Bak her tarafın titriyor, yüzün sapsarı, yazık değil mi sana? — Bana acımaktan seni menede - rim... Artık sen benim için bir yaban« cıdan başka bir şey değilsin.. seni ta * nımıyorum artık... — Muallâ, ne söylediğini bilmiyor- İsun sen.. gururun sana her şeyi unut- turuyor. — Ben her şeyi biliyorum, her şey- den haberim var benim., Buraya gel- 'mediiin akşamları nerede geçirdiğini de biliyorum. Görüyorsun ya: senin zannettiğin kadar çocuk değilmişim. — BSeni temin ederim ki.... — Sus, yalan söyleme! Eğer o ka- dın yolunun üstüne çıkmasaydı şim - iye kadar evlenmiş olacaktık biz... — Bekliyorum... Seni.. Biraz daha fazla para kazanmamı bekliyorum. Bu- günkü kazancımla seni ve Bediayı is- tediğim gibi yaşatamamaktan korku- yorum. — Alçak! Bir iki ay evvel bunları düşünmüyor muydun? Çekil, git artık; seni bir daha karşımda görmek iste - yaiyorum. — Mualla! — Git diyorum”sana, 'aramızda her| şey bitmiştir. * Otelin penceresine sabahın ilk be- ** Ankarada toplanan Küçük San'at ve Elişleri kongresi sona emmiştir. Yukarıda kongre âzalarına verilen çayda İsmet İnönünü ve Celâl Bayarı Küçük San'at erbabile bir arada, aşağıda Ekonomi Bakanı Nutkunu söylerken Celâl Bayar Belâ Bartok'un bütün eserlerinde son derece zengin bir hayal kudreti- ne, serbest ve cesur bir kontropvana tesadüf ediliyor. Piyano dekortları itibarile listi ha- tırlatıyor. Klavyenin bir ucundan ö- bür ucuna giden seri hamleler de bir Şopendir. Fakat Bela Bartok'un bu harici gö- rünüşünden ayrı asıl kendi ruhu daima yenilik yapan ve mücadele eden bir dehadır. İşte 5 inci konserin bizi sevindiren muvaffak çerçevesi. Selçuk Galip yazlıkları ince bir tül gibi - sarılırken Ekrem gözlerini kapamıştı; fakat ku- lağında Muallanın boğuk sesi derin bir davul uğultusu gibi vuruyordu: — Çekil Ekrem; seni bir daha gör mek istemiyorum. Kendimi ve Bediayı yaşatacak parayı ben kendim kazanı- cağım. Bay Taylan o sabah pek geç uyan- dı. Başının içinde ağır bir yük taşıyor- muş gibi gözleri ve alnının iki tarafı ağrıyordu. İlkin buna bir sebep aramak istedi fakat bir gece evvelki hırpalayıcı dü - şüncelerini hemen — hatırlayarak — ağır ağır yatağından kalktı. — Geçmişi unutalım.. Şimdiyi de- şünmek lâzim. Masasının başına geçerek eline bir kalem aldı ve mühim bir harp plânı hazırlamak iateyen bir kumandan gibi kaşlarını çatarak kâğıdın üstüne fikir. lerini tek kelimeler ve kısa cümleleriâ serpmeğe başladı: « Muallâyı İstanbula göndermek., hayır, olamaz, herkes ne der? Aylığını arttırmak.. hayır, bunu da bir sadaka gibi reddeder; hakkı da var. Herhalde bizim şirketten onu ayırmak lâzım başka yerde belki daha az kazanır. Ma- demki çalışıyor, onun rahatını temin et- mek bir vicdan borcu benim için artık. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: