16 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

16 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa, İzmirden Röportajlar: 19 İzmirli şair fikirlerini Avni Ozan anlatıyor “Edebiyatsız millet olur mu? Yaşayan, gören, duyan ve hemen herkesi şaşırtan bir kitlenin edebiyalı vardır. yakıcı ve yıkıcı Avni Ozanla nin kapısınd yirmi yıl önce kuru ve bir taş y nalinde bir maşathx olan Bahri lar. Çakıl döşeli, yeşil çimenler ve çeşid çeşid çiçeklerle dolu bir bahçeden geç- tk. Burası yüz metre kadar ilerideki n1 ve rıhtıma vuran güzel deni - İzmirin en güzel Eıı a da, bahçe kadı kadar ferah verici büyüklükte ve bem- beyazdır. rt böş basamak mermer merdi - venden sonra bir koridora giriliyor. Bu. nun sağında bir kaç oda var. Karşıda A.- tatürkün büstü hemen insana bir mâ- bede girmiş hissini verir. Soldaki cam- h kapıların andında bin kişi alacak ka- dar büyük ve yüksek bir salon gördük. Bunun duvarları, köşeleri, tavanları o kadar dikkatle işlenmiştir ki her nokta üzerinde istemeksizin duruluyor. Hep- si de bize Bursadaki Yeşil Cami'de, İs- "tanbuldaki cami ve binalarda gördü - ğümüz Türk san'atini, renklerin ve münhanilerin sarılışlarından doğan de- korasyonu hatırlatır. Renkli camlardan sızan ışıklar, tavan kenarlarındaki al- çıdan işlemeler, sahnenin oyma çerçe- veleri cidden nefistir. Sâalona bakan balkon, üst k: tüphane ve iş odaları da aynı gü: tedir. Sekiz on yıl önce (Türk Ocağı) olmak üzere yapılan bu binada gittikce artan bir çalışma var. Direktör Avni Ozan bana muhtelif kolların çalışmalarını, bunların yaptık- ları işleri anlatıyordu. Kendini bildiğindenberi İzmirde ©- turan bu zât bir çokları gibi gençlikte bir k.ç sıtmalı mısra yazdıktan sonra şafrliği bırakmamıştı. Her devirde ve her yaşta gittikce artan bir şevkle yaz- mıştır. Bunun için de İzmirde onu yal- nız «Hüseyin Avni» diye değil, (Şair H n Avni) diye anarlar. O kadar şair olduğunu iddia etmediği halde soyadı olarak da muhitim hitabını yı lanlamamak için (Ozan) kelimesini al- mıştır. — İzmirde, hele Karşıyakada otur - mak hoşuma gidiyor. Fakat bir Türk için yurdun her köşesi bölüm kabul et- mez bir yuvadır. Bura yetişti ğ r. Bur; fla yetiştim, bu- bir inkılâp içinde bulunan Aşk ise bir heyecandır ,, İ İzmirli Şair Avni Ozan rada ökmez hatıralarım var, Yaşayışına alıştım. — İzmirde tam bir san'at ve fikir ha- yatı olduğuna inanıyorsunuz, değil mi? — Evet, yalnız bu hayat ışığını u - yandıracak yayın araçları yoktur. Bir Halkevi direktöründen (Hayır) cevabını beklemek manasız olurdu. — İzmirin gerilediğini söylüyor - — Kül'le ör:ülmı.ş yalazalı bir aleş- u gerileme olarak kabul etmi k değerli san al ve fikir adamhr ye- İş NİH Sorgumu yalnız san'at ve fikir cep- hesinden göze alışı, iktsadi bahislerle madığını anlatıyordu. Fâebi 1.ımız n üldüğ.inü hiç :'v"i' xerd.. — Edebiyatsız millet olur mu? Yaşı- yan, gören, duyan ve hele herkesi şa- kitlenin edebiyatı vardır. Eski edebi - yaltımız milli değildir. Tekke ve med- rese edebiyatı Anadoludaki tasavvuf erbabının icadıdır. Saray edebiyatı ise Arab ve Acem taklididir. Bu iki züm - renin hücumuna uğrıyan bir halk ede- biyatımız vardı ki kenarda kalıyordu. Son yirmi yıl içinde şürimizin aruzdan heceye geçmesi sırasında — şairlerimize ek olan da budur. Edebiyata milli — --- (CGÖNÜL İŞLE “İHk aşk,,lar Ve iki genç kız Çocukluk çağından gençliğin he - yecanlı yollarına sapan her insanın bir «ilk aşkı» vardır. Bu aşk, bir çok- larımız için tatlı bir hatıra olarak kalmıştır ve sık sık bunu bir masal gibi, sırasını düşürerek birbirimize anlatır, dururuz. işte bir zarf içönde aldığım iki genç kızın mektubu da, böyle hayal ile züslü «ilk aşk» lardan ikisid S. F. C. insiyalini taşıyan birinci mektubun muhıev-v:ı şu: derhal BÂf bir sevgi ile bağlandım. Fakat biraz sonra bu gencin bir çok mace. raları olduğunu, nifiteaddit kızlarla düşüp ka'ktığını düyduüm. Kendisi - ne bunları söyleyince itiraf etti ve artık hiç birile münasebeti kalma - dığını söyledi. Bu sözlere kandım ve önu aylarca çılgın gibi sevdim, Fa - kat bir müddet sonra benden wğu - mağa başladı. Sebebini araştırınca aldatıldığımı öğrendim ve içim ya- narak ayrıldım. Bir gün bir caddede ani olarak harşılaşlık. Ben, kalbim çarparak o- —a RİÇ. nun bana gelmesini bektiyordum. Fakat başını çevirip geçti. Bir da - ha ben de ona görünmedim. Hattâ İstanbuldan bir ay kadar ayrılaca - ğinı düydüm, bana Allaha ısmarla - dığa geldi, başım: çevirip kendisi - ne bakmadım bile.. Fakat Teyzeci - ğim, onu hâlâ seviyorum, İlk sevgim bu genç adama karşı duyduğum sev- gıd: Her şeyi unutup yalnız onu urum. unutamıyorum, ne nsiyalini taşıyan ikinci mek- tup ta hemen hemen buna benzer bir şey.. İki gencin sık sık tekrar e- den kaprisi.. Ayrılık, kavuşma.. Ye- niden ayrılık.. Ve şimdi bu ayrılığı kavuşma haline getirmek için ben - den öğüt isteniyor. * Gençlik güzel şeydir. Hayah, ü - midi, tahayyülü bol şm—dlr Fakat insan biraz yaşlanınca biraz tecrübe sahibi olunca bütün bunlara, geride iş çocukça şeyler nazarile ha - kar, çocukçadır, fakat tatlıdır. Bu iki genç kıza da nasihatim şu olsun: O kadar gençsiniz ki en ufak hata 1 gibi savurabilir. kat ediniz, önünüze bir çokları çıkabilir. TEYZE şırtan bir inkılâb içinde bulunan bir | - | Trajedi muharririnin ayncn alıp v SON POS'I'A BİZİ NASIL GÜLDÜHUYURLAR? Cemal Nadir Anlatıyo Yazan: İMSET Cemal Nadir Güler; Iıınhıuılen, Bay amcası ve akla karası ile birlikte Cınul hnd ri odası 'ıdıı buldum Meş- | ve ihatasına bağlıdır. Bir kelimelik bir veya iki çizgiden ibaret bir ka- atür bazan cildler dolduracak mana iklüdür. Bu manaya işleyebilen zekâlar nük- ieLerin örtmek istediği iztiraba nüfuz edip belki ağlıyabilirler. — Bir sahne k(ım ği sitk| — En gülünç bulduğunuz palyaçosu için bu suale cevab vprmck'hıızw idir?. kolaydır. Fakat ben mizahtaki janrı -| — Bir karikatür iki bakımdan gü - ma bunlardan başka sanıyorum. nç glabilir. Ya çizgileri, ya süjesi gü- .'uılı) ış ve & lünçtür. Bu iki meziyeti bir yere topl- er pek azdır. Ekseriya ya re- inç olur, süje soğuk olur, ya sü- gülünç, resim soğuk olur! Bunun en mühim sebebi de karikatürle nüktenin ayrı ayrı kafaların mahsulli olması - dir. size nereden|! Ben bugüne kadar yaptığım karika- İtürlerin, hıç birini beğenmem. Hepsi |bana kusurlu görünür. Bunun için size ani en muvaffak eserini şu- dilim varmaz. Fakat kari- — Üstad, ben ge'ıd im. Nasılsın, iyi misinleri kısa meseleye geldim. a kesip esa: eseriniz k.ıru olan bir mvalıc çeşid tebessüm yaratıyor demel kadar tenevvü arasında muvaflal tin şeklini seçmeğe elbette imkân yok- tur. Güldürmek merak geldi?.. — Kendimde güldürmek merak: d ye birmerak göremiyorum. Esase: dürmek bir meraktan ziyade k Hiyetln tezahürüdür ve ga Ben, bilhassa güldi lan bir hareketin, muvaffakiyetinden daima şüphe ede- Tim, Hâdiselerin bıraktığı intıba bir facia müuharririnin kafasında ne ise, beni: kafamda da aynidir. Btrafımdan al ğim ıztırap ve teessür ondan aşağı de- | * ğildir. Fakat aldığım tecssürü ba; larına nakletmeğe gelince iş değişir. | "” r - diği ıztırabı benim kabiliyet mekaniz - mam bir tebessüm olarak verir. Yani hâdiselerin zehrini ben alır, ba- hnı başkalarına veririm! Bunda marazi bir merak değil, bir insiyak aramak daha doğru olur san- ün | hoş olsun diye onları ben de beğenirim. Meselâ (Sayfiyede misafir baskını! (Fotoğraf çektiren çocuklara yardım ), Birbirine zavallı di- nükteye gül- mek de bir zekâ eseridir. Zekâsı kıt, ihatası dar olanlârda gülmek kabili - Bu gibileri ancak gıdık - ürmek mümkündür. Böy- ürmeğe —uğraşmaktansa, rme mevzuu yapmak da- v!prır— bunları gü ha iyidir Siz güldürüyorsunuz, fakat sizi güldüren hâdiseler var mıdır?. — İkinci sualinize verdiği bu sualinize de cevab olabilir zannede- rim. — Siz yalnız karikatürde değil, bu - lunduğunuz meclislerde de neş'e veren bir adam mısınız ve buna nasıl muvaf- fak olursunuz?.. — Çok konuşmaktansa dalma çok dinlemeği tercih ettiğim için bulundu- ğum meclislerde ekseriya ikinci ve ü- çüncü plânlarda kalmayı severim, Bu benim tetkik ve tecessüs ihtiyacımı da bir hayli temin ettiği için huyumdan memnunum, Halbuki toplantıda bulunanlar ben- den aksini beklerler. İsterler ki her a- ğız açışımda onları güldüreyim, kalem- le yaptığımı dil ve el ile de yapayım. Nerede o bolluk! Meclisleri yadı üdebânın yarattığına kaniim, Top- lantılarda bulunan şairlerin ayağa kal- kıp kendi şiirlerinden bir kaç tanesini lütfen okuyuvermesi âdettir, Eserleri- nin mecmua sayfalarında yüzde sek - sen kaybolan kıymetlerini, artistik jestlerle tamımlıyırık alkış taplamııya bayılırlar! Fakat bizim meslekte çok şükür böy- le bir tiryakilik yaoktur. Yahud bu iş çeşni ve; dilimizi eenebi dillerin tahakkümün - den kurtarmak gerektir. Bu yirmi yıl- danberi oluyordu. — Şimdi devlet de işe karışınca büyük bir hızla ilerliyoz. Bizde şimdiye kadar dünyaca tanın - ir edebi şahsiyetin yetişmeme - sinde Türk dilinin durulmuş bir dil ol- mayışının büyük tesiri vardır. Avni Ozan temiz türkce yaz:ı yazma hareketinin bundan kır yıl kadar önce Ük defa olarak İzmirde Türkcü Necib, Edirnede Şeref ve Ömer Seyfeddinle başladığını, Ömer Seyieddin Selâniğe gidince Ziya Gökalple birlikte çalıştı- Bını anlattı. Orhan Seyfi, Halid Fahri, Yusuf Ziya ve Faruk Nafizin bu işteki hizmetlerini saygı ile anıyordu. Geçen yıl İstanbulda yap ket sırasında bu son isimlerden ilk üçü üzerinde durarak onlara sıfır numara veren gençlerden bahsettim. — Gençler ya çok derin yazıyorlar, yahud da çok yüksek... Ben bir şey an- hLyamıyorum. Kusura bakmasınlar! (Devamı 15 inci sayfada) Bir iki saniye durdu ve devam etti: | meddahlara, orta oyuncularına bırâ* mıştır — Mizahi fitri midir?.. 4 — Etrafımla uğraşmaktan vakit ? lup kendimi bu bakımdan, hiç tetki medim. Bunun için mizahi kabiliyet”' | insf mi, htri mi ben de farkında değ lim. — (Bay Amca) yı yaratırken ne € şündünüz?.. — (Bay Amca) bana daima bir tavsızı halırlalır! O tij ğın: or sif eden ve aksetlir. kabiliyetiniz irsi Esasen onü yaratırken de ona palyaçoluktan evvel böyle bir iş &? dürmeği düşünmüştüm. Görüyo! yen yuvarlak cüssesile bu işi pel yapıyer ve yaptığı için de hoşa gidi yor. Yedi yaşına giren (Bay Amca) al © kadar hayatın ve muhitin adamı © muştur ki biraz şişmanca ve nekre " lan bazı zevata kendilerinin (Bay A ca) oldukiarını iddia edebilmek cesâl tini bile vermiştir! * — (Bay Amca) karikatürleri ile ? zin karikatürler arasında ne fark vi Amca) karikatürden zi kradır. Onda yazı ile ikmal eder, mevzu bir ti osunda olduğu gi anlaşılır, daha vâzıh bir şekıl alır. B ğer karikatürlerim ise daha ziyade |me ebemmiyet verilen, nüktenin kıi primeleştiği eserlerdir. Bunun- için kisinin de karileri ayrıdır. — Bay Amcadan sonra neden (Ak' Kara )diye iki tip yaratmağa lüzüf gördünüz? — İsimleri ve renkleri de gösıerı' (AR'la Kara) her şeyden evvel iki diın ifadesidir. Ve mârifetleri de kıs | kançlığın insanı ne gülünç mevkil düşürebileceğini anlatmaktır. İnsan Tf || hunda çöreklenen kusurlar arası kıskarıçlığın yeri mühimdir. Ben, bit birini çekemiyen bu iki insanı orta$? koymakla içimizdeki bu kötü hissi &* mizah elile ortaya hoymık istedim. — Nelerden zevk abırsınız?.. — Güzel konuşan, zeki insanlart! sohbetine hiç doymam. Kitab, resif” ve musiki başlıca zevklerimdendir. — Nasıl eğlenirsini: — Eğlencem ve belli başlı iptilâlarıl! hiç yok gibidir. Esasen bana birer ko ” medi mevzuu olan her hâdise beni e8 lendirmek şöyle dursun bilâkis canımi! sıkar. Her gün en aşağı on beş bin K şiyi eğlendirdiğim halde bazı gıhlîer beni eğlendirecek bir kişi bulamam! Cemal Nadirle mülâkat bitmişti. Bf yanından ayrilirken o da Bay Amcâ * sını önüne almıştı. Konuştuğumuz mü detce çıplak bıraktığı bu yedi yaşındi” ki gün görmüş adamın sırtına setresini, başına şapkasını giydirdi. İMSET pkı, güneşin Ht b İ ”| İ n H | | | I |

Bu sayıdan diğer sayfalar: