16 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

16 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 İkın:ııqnn - - e ' Son Posta ,, nın ılyııl tefrikası : 32 İTTİHAD ». TARAKKİDEONSENE Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Bir İttihat ve Terakki ilk meşrutiyet senelerinde memleketin birbiri ardı sıra altı darbe yediğini gördü Bosna - Herseğin ve Yenıpaıann ilhakı, Bulgaristan, Şarki Rumeli, Giridin işgali Trablusgarbe tecavüz nihayet Balkan harbi... Bunlar açık darbelerdi. Bunların haricinde bir de dahili isyanlar vardı Fransız kültürünün — benimsemesi n bu sol — cenah — unsuürü, ürkiye —için —hariçte bir — dere- li ye kadar dayanabilecek bir dost - luk olmak üzere Fransayı İttihat ve terakkiye yaklaştırmıya muvaffak o- ın, Fransadan para alabilen ve arada Bir onun diplomatlarına bizim dava » İnızı müdafaa ettirebilen bir siyaset Yoktu. Cavid Bey tarafından temsil e- tilen bu siyaset, bilhassa Mösyö Pi - thon'un hariciye nazırı olduğu müd - detce, Türkiyeye hayli yardımı doku -« Dan bir siyaset oldu. Bununla beraber, Tansanın bu dostluğu da - biraz alış, Veriş ve biraz da hasta adamın vefatı alinde evin içinde fazla nüfuz sahibi Olmanın zarar vermiyeceği düşüncele- T üzerine kurulmuştu. « Bu fikirler haricinde Fransanın Tür- kİ)'eye karşı husust bir dostluk siyase- ti yoktu. Bununla beraber, hiç ol -« Mazsa gerek Türkiyeye, gerek İttihat ve Terakkiye karşı husust bir husu - Met göstermiyor, bilâkis mânen yar- dimı dokunuyordu. O devirde İttihat ve Terakki: Türki- Yyenin batmaz bir memleket olduğu, Osmanlı İmparatorluğu parçalar le Türkün bizzat büyük bir var Bil edebileceği fikrini bir türlü Avru: Paya kabul ettiremedi. Avrupa, Os -|bat Mmanlı İmp.uator uğuna, ölüme mah » küm bir devlet olarak bakıyor, İmpara- torluk battıktan sonra da Türkün bir kuvvet teşkil edebileceğini bir türlü düşünemiyordu. Bunun için bazı Av- Tupa devletleri bu imparatorluğu bir ân evvel parçalamayı düşünürlerken bazıları da bunun biraz daha gecikme - tinden kendileri için bizzat impara - torluk içinde, yahud da, bu vasıta ile, Avrupa siyasetinde bir takım menfa- atler düşünüyorlardı. Hiç kimse bizzat Türkiyenin günün birinde Avrupa Müvazenesinde bir rol oynıyabilece - ğine, Türk milletinin başlı başına bu kadar büyük bir yaşama enerjisi gös- tereceğine inanmıyordu. Avrupa Tür- kün artık uyanmış olduğunu, İttihat ve Terakki hareketinin de bizzat bu u - Yanmadan ibaret bulunduğunu anlı - ::mıyauk kadar eski fikirler içinde i- Harici darbeler Bunun için meşrutiyetin ilk sene- leri hariçten darbe darbe üzerine gel- diğini gördü: Bosna-Herseğin ve Ye- Nipazarın ilhakı, Bulgaristan, şarki Rumeli, Giridin işgal, Trabluzgarba tecavüz ve nihayet Balkan Harbi... Bunlar açık darbelerdi. Bunların hari- cinde dahili isyanlar vardı. Arnavut- lukta' Yemende, Suriyede, Kürdistan- da, hepsi de ecnebi tarafından yapıl - Mmış tahrikât mahsulü olarak isyanlar oldu. İttihat ve Terakki, bu hâdise kar- ada yalalk bir dafa, ve Belkekürlür hareketi esnasında şaşkınlık gösterdi; © da siyasi hareketin, kendisinin da - yandığı kuvvet içinden çıkmış olma- tındandı. Orduda siyasi bir bozgunluk olmadı- Bi müddetçe İttihat ve Terakki şaşırma- dı ve bütün harict darbeler onu gittik- liyerek inkılâbın ni-| hayet bir Türk hareketi şekline girme- sine sebeb oldular. Bu hâdiseler ve yukarda izah etti - ğim harici siyaset şartları devam etti- ği müddetce ve Balkan Harbinin so - SON POSTA İttihat ve Terakki erkânından bazıları beşinci Mehmetle bir arada Babığli - #iyasetinin takibinden baş- ka bir şey yapamadı. Bu müsbet, müteaddi ve yapıcı bir siyaset değil, | yıkılmayı geciktiren ve yYahud nu- şatan menfi ve tedafül bir siyaset ol- du: Merkezi Avrupa bloku ile muhiti Avrupa bloku arasındaki tekabet ve müvazeneyi biri ıde kul -| ilbu fedakârlıktan çekinmiyece aynı blokin par: ve Terakkinin yegâne muvaflak olduğu siyaset, bütün hücumların ay - Bi mamtândr. geliyi aperatorlüğün 'a < İmumt bir çöküntüye uğramasına mani aktan ibaret r. Bu da bü - yük bir şeydir; çünkü hücumun her taraftan birden gelmesi, henüz Türkün kendisini müdafaa için bütün sinirleri- nin gerildiğini hissetmediği bir zaman- İda imparatorluğun toptan paylaşılması demekti. İttihat ve Terakki ancak buna mani ohlı*îL Bu: Türkün, Osmanlı | vatanı içinden kendisine bir Türk va- tanı yapmak üzere bütün sinir ve ruh kuvvetini — toplaması — için — vakit kazanması demekti. Bununla beraber, bütün bu darbeler geldikce İttihat ve Terakki hariçte ken- | disini bir kuvvet olarak kabul edip İhini hâcette bu kuvvetle mukaddera - tımı birleştirmeği istiyecek bir devlet zümresi aramak fikrinden hiç vazgeç- merniş, sıkıldıkca şu veya bu tarafı İyoklamış ve nihayet hâdiseler onu Al- iman dostluğuna doğru sürükleyip gö- türmüştür. Bu gidiş şöyle oldu: İnkılâbın ilk günlerinden — itibaren Istanbulda Abdülhamidle Almanya » ya karşı taşan küfür edebiyatı karşı - sında Almanya hiç telâş ve asabiyet | göstermemiş, darılmamış ve kızma -| mıştı. O, Türkiye ile &&ş, verişinde de- 'vam etti. Hükümetle münasebetlerin - de daima yumuşak yoldan gitti. Mem- leketin inkılâb unsurlarile — temaslara wesile buldukca hariçten gelen darbe- lerden istifade ederek Türkiyenin yal-! nız kuvvetli olmasını istiyen ve Türk | toprakları üzerinde hiç bir iddiası, hiç bir arzusu bulunmıyan — Almanyanın | 'Türkiyeye karşı olan dostluğundan bahsetti. Türkiyenin inkılâbcı kültü - yü Fransız, askeri ü de Alman - dı. Almanya bundan istifade ederek or- du ile alış, verişe devam etti. Ordu i- içinde Alman ordusun? gösterilen te - veccühten istifade ederek Almanyanın 'Türk dostluğu hakkında durmadan her tarafa teminat verdi ve her harici hâ- oli disede kendisini temize çıkarmıya e .ıi nuna kadar - İttihat ve Terakki, eski İhemmiyet verdi , |ten ziyade sana, İsuretle hem söyledi, |dü «Türkiye haklıdır!» dedi Bir aralık, Türkiyenin mali sıkıntı ı(,ıude bulunuuıu ve Fransanın da pa- İra vermediğini görünce, Almanya der- hal keseye davrandı ve paranın sade| Si Fransızlarda değil, Almanyada da bu- lunduğunu ve parasını borc: ide işletimi Türkiyeye vermek- ği sevme - yardım için bu bat etti. | sine rağmen, hem de cesinde Türk orduları Edirneye leri, M man | girdik- yenlere karşı Almanya sarih bir vazi « yet aldı: Babiâliye geldi pabuç bırakmal» dedi; ötekilere dön- «gürültüye tihte Türkiyeyi kazanmak demekti, Almanya ile ittifak bahsine girmez- den evvel o zamanlar İstanbulda ec - nebi devletlerin ne tarzda çalıştıkları hakkında biraz malümat vermeği mü- nasip görüyorum, (Arkası var) YULAF ÖZÜ Çocuklara hayat ve sıhhat ve - ren yegâne neşvü nümalarını te - min eden yegüne gıdadır. Bilhas- sa pirinç, mısır, patates, arpa, mer- cimek, irmik, badem özlerinin ka- lori ve vitaminleri çok ve yüksek olduğundan dünyada mevcud bü- tün gıdalar arasında - diplomalar ile musaddak birinciliği kazanmış- lardır. Allahın insanlara bahşetti- ği en saf hububattan çıkarılan bu özlü unlara çocuklar bayılıyorlar, Seve seve yiyorlar. Kemikleri kuvvetleniyor. Çabuk yürüyor - lar, - Çabuk neşvünüma buluyor- lar, Tombul tombul oluyorlar. Ha- san Özlü unlarını mutlak surette çocuklarınıza yediriniz ve Avru - panın terkibi meçhul — gıdalarını doktorunuza sormadan yedirme - yiniz, f Hasan deposu: İstanbul, Ankara, e - Enez hattını kırdıkları za-| , kiyenin geri çekilmesini iste-| Bu, o ta-| y Beyoğlu. : «Louis de Robert» 9. Can sıkıcı bir — Patron yok a cok bazı işlerim Ş ona acele söy vardı. Avukat M. Pechenand'ın kât den olan Avukat Lucien Nadand kı şısında Madam Hortense'i görünce İi natçı bir tavır takınmıştı. — Siz misiniz M. Na Patron henüz gelmedi; onunla konuşacak mıy- dınız? Bunları söyliyerek genç adamı kü - Çük bir odaya aldı ve arkadan kapıyı kapadı. Sonra: — Mütecssir gibi bir haliniz var? dedi. — Birşey değil... Patrona diyecekle- rim vardı. Akşama geçerken tekrar uğ rarım, İyi ve temiz giyinmiş bulunan Ma-| dam Hortense'in rengi pembe ve ba- | kışı sakindi. Bir aralık içini çekti; genç avukatın, M. Pechenand'ın yanında kâ- tip bulunduğu üç yıl zarfında, ona ver- diği adamları el sıkmalarını ve kendi- sine karşı gösterdiği tatlı muameli düşündü. Onu b'.ıı:uıı tuhaf ve çe mu, aziz M. nuşmak içii ye sordu. Genç adam onun maksadını anla - mıştı. — Daha iyi bir yer buluruz. dedi. Madamın güzel ve sakin gözleri par ladı. Biraz sustu, sonra sordu: - Nerede ? ğim, arayacağım.. ylüyorsunuz, öyle geli- yor ki bana bunu arzu etmiyor gibi- Yarınki nushamızda : Hortense ayak. ve kapıya mu adım atmış bulun Issız bir sokakta ufak bir aşk yuva sında otu. ordu. Hortense serbest ka hr kalmaz )ıı.—nıen oraya, ; luşmağa koşardı. Madam, kaxxz esprisiz değıldı. crkek.en müstesna bil noelikle meşgul etmesini biliyor vi üşığını neşelendirmek istiyordu. Ba . zan ona şöyle sorardı: — Neremi daha fazla seviyorsun, vö cudümü mü, ruhumu mu? Vücudünü, fakat o zaman Madanj incilirdi. — Hayır, h:ı)ır Yanıldım, ruhunu. diye tel pi Bazan, tukları zar dü .On un için ben çok muyum, az mii a mi, yok! ve gözyaşına doğru rum? Bu geng ve havai kalbini nasıl vi leri yarı kapalı o nan Madam şöyle dü vahşi ve kuvvetli sesini âhenkli bulu- yordu. Onun merhametsizce ve pata: vatsız yürüyüşü, bir dansörün adımla: rından daha hafif gibi geliyordu. ş ae Bütün kadın ; ların, onun uğ * runa nasıl deli Dünyaya ikinci geliş Yazan: Lion Feuchtwanger Çevire seviyorsunuz, öyle | * gene ona — Bilmem.. Çok zaman var ki ben de sizi cazip buluyorum. Madam, sevinçten kızararak sordu: — Doğru mu söylüyorsunuz? Sonra kapıyı açtı: — Şimdi güle güle.. İtimadımı ve sır rımı size veriyorum.. Bir parmağını dudaklarına götüre- rek yükxck bir sesle konuşup dış kapı- ya kadar onu teşyi etti ve: Anlaşıldı, dedi. Talebinizi patro- na bddıreceg*'ı Akşama tekrar geli- niz!.. Dışarıya çıkınca genç adam düş;i meğe başladı. Ağır vücudü, | desile ve tepeden bakan gi ronu M. Pechenand'ın zengin müşteri- leri arasında parlak bir mevki ve ser- aktan başka birşey tahayyül etmiyotdu. Hiç şüphesiz Madam Hor- tens kıskanılacak ve haset edijecek bir metres değildi. Fakat kültürlü, mer- hametli, müşfik, lâtif ve aşkı seven bir kadındı.. En son, kendini teselli için <o, hem çok iyidir» hükmünü de ver- di. Akşam tekrar onüu gördüğü vakit, gördüğü muameleden ve hüsnü kabul- den mütehassis oldu. Birkaç saat zar- fında onu gençleşmiş buldu. Yalnız kal dıkları vakit Madam, genç bir kız gibi kıZ'ınnâğ’l başladı. Artık eskisi gibi ce sur değildi; ve sanki dünyanın en tabii bir işini yapıyormuşsçasına dudaklarını öpmüyordu. Vakarlı, gizli bir hâleti ru- hiyesi vardı şimdi, Hangi ışığın onu bu kadar güzelleştirdiğini bulmak güçtü. Böylece delikanlhıya, maddeten lâ- tif bir mahlük olarak görünüyordu. Ve gözlerinde, delikanlının meftuniyetin- | den doğan bir süs bir güzellik taşıyor- du. Genç adamın kıllı ve ağır ellerini, kalın panmaklarını, az hir müddet için- sakin ve tuhaf | de ayak kabıların kalıbını bozan koca- man ayaklarını görmüyordu; onu güzel buluyordu; ve delikanlı sevilmişti. n: İbrahim Hoyi — Hiç kimseye mı genç Jâşık oldun mu? Ne olur De gı.n bir Bordolu kadın nu hatırladı. O kadın ona, tr öğleden sonra Mad"n genç avukatın evinde hiç telâş bir sırada Lucien, onş parıp pencereni sırada binden bire: — İştbe, dedi, şimdi hani sana ondan bahsediyordum.. İşte tâ kendisi.. zak almak üzere elinde filesile Hicgu& ana geçiyor.. Bu saatte öteberi almali için sokağa çıkmak onun itiyadıdır. O, gel bak sevgilim. Bu kurkunç ihtiyard bak. Kocaman karninı, ve yuvarlak kaf çasını taşıran korsasile ne kadar da gü “|lünç.. Ah görülecek bir manzara.. Ha.4 Hal, Ha!... Bu kenmckrm her biri Madam Hors tense'in kalbini yaralamıştı. Lucien gü« lüyordu. Ve şimdiye kadar ancak âşıkı ları tarafından, taponlaştıkları veya < hut ihtiyarladıkları ve erkeklerin zev«a kini söndürecek bir hale gelâ bırakılmış ve açığa çıkarılmış kadın, lardan başka kimse tanınmadığını açt ğa vurdu, Hortense bu gülüşlerde ve soı.lexde. müjdeci bir çan gibi, şunları sezdiğin- den şüpheleniyordu: “İşte sonraları be- nim için de söyliyeceği sözler bunlar« dir!. Madamın sessizliğinden hayret eden delikanlı onun yanına yaklaştı. Sakin ve güzel gözlerinin yaşla dolduğunu görünce müteessir oldu. — Nen var sevgilim? Ağlıyorsun? Hortense konuşabildiği zaman sadece şunları mırıldanabildi: — Seni bu kadar sert gördüğü n, Lucien. Bu zav ay ediyorsun? Onu sen r « O, nesi varsa sana vermişti, ve sen ona sahip oldun!.. Eğer bugün ihtiyarladıysa senin için mukaddes bir varlık lmalıdır.. Bir ölüye hürmet! edilir; onurila alay edilip gülünmez,

Bu sayıdan diğer sayfalar: