23 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

23 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bi DEU — Suçlu avukatın ne biliyorsun, a çıkıştı: “Sen atıp durma!,, Avukat şahit istemişti, suçluyu müdafaa ediyordu. Faka suçlu “O gece orada mı idin?,, diye haykırdı Bundan bir müddet evvel Cibılideı tile ikrar etmiş olmasına ve dinlenen şahitler de keyfiyeti vazıhan naklet- SON POSTA İzmitte yalnız buğday ekiliyor l Geçen yıl 3 kile ekerek 90 kile alan bir ihtiyar bu yıl 50 kileden 1500 kile bekliyor İzmit, (Husust) — İzmit ve mül- hakatı bu sene tohumluk olarak mün- hasıran verimi çok olan «Cumhuriyet buğdayınından — ekmiştir. Adapazari taraflarındaki pancar ekiciler bile, pan carı bırakarak buğday . ekmeğe başla- mıştır. y Ziraat bahisleri: vi n Köylüyü gök yüzüne bakmaktan kurtarmalıyız Pamukçuluğun inkişafı için evvelâ su meselesini halletmek Mezruatı feyezanlardan kurtarmak lâzımdir Pamuk istihsalâtımızı arttır - mak ve bü'yüzden memleketin- geli- rini çoğaltmak. yolunda hükümetin verdiği kararları biliyorsunuz: Pamuk istihsalimiz, Bugünkü azlığında kal - Ayakkabı iskelesinde Hüseyin isminde Vilâyetin tren gü: & g İi : A ; ş güzergâhında son is- bfr şahsı üç yerındîn_ yıfılıyuı Ahme- miş olmalarına binaen yeniden şahide tasyon âlan Mekece küŞündne Hılillı İıl;- din duruşmasına birinci ceza mahke- 'lüzum olmadığını ileri sürdü. Maznun (rahim isminde 80 lik çok sevimli ve mesinde devam olunmuştur. da bu şahitlerin celbini istemedi, çok tatlı sözlü bir ihtiyar vardır. Bu Vak'a yetöni Ahinadi ynkılnyını Avukat tekrar söz alarak: koca ih'tiy_aıra_bü_lüıı köy halkı hürmet polir memuru Nedim şahit olarak din-| — Celbedilecek — olan — şahitler ;d"' Vali Hâmit Oskay'ın da dostu- bi ee LA A c .|bâdisenin — vukuuna — bizzat şahit o-|dur. lenmiş, ve hâdiseyi şu şekilde anlat lanlardır. Hâdiseyi bizzat görmüşler- Halil İbrahim Dede evvelki sene dir. Bunların celbini taleb ederim, de Ariliye tohum islâh istasyonunun da- di. gıttığı (Cumhuriyet buğdayı) — tohu- mundan 3 kile ekmiş, 90 kile almış- tır. Bu kârlı iş karşısında bu sene 50 dıkca, yalnız dokuma fabrikalarımızın ihtiyacını bile karşılıyamıyacaktır. Kal- |dı ki hiç müşterisiz durmuyan bu mem- |leket malını da, istenildiği kadar, dı- şarıya verebilmek ve böylece köylüyü kazandırmak ihtiyacındadır!. Muhak- kak ki, pamük işi bugün bir memleket işidir ve bunu başarmak için her feda- kârlığı yapmaktan geri kalmıyacağız. Pamuk istihsalâtımızı, ilk hızda beş yüz bin balyaya çıkarmak azmi karşı- sında, köylüyü düşündüren tek şey su Miştir: — Ben Fener tarafından geliyor- dum., Gece saat on buçuk raddelerinde idi. İleriden koşarak bir adam geliyor Süçlü ayukata dönerekt du. Bu adamı Arif ismindeki polis ar- kadaşım kovalıyordu. Bana: — Tut! diye haykırdı. Derhal tuttum. Arkadaş da yetişti. Üzerini aradık. Üstünden bir şey çık- madı. Arkadaş: — Bıçağı ne yaptın? diye sordu. Suçlu cevap verdi: — Kanalizasyona attım. Kanalizasyona gittik. — Bize eliyle bıçağı çıkardı. Üzeri kanlıydı. Karakolda ifadesini aldık. Bize Hü- şeyini vurduğunu, çünkü daha evvel kendisine sirkat isnat ettiğini ve bun- dan dolayı ona garez olduğunu söyle- di. Polis Arif de şunları ilâve etmiş- tir: — Ben Cibali karakolunda mukay- yidim. O gece karakolda — yalnızdım. Hüseyin yüzü kan içinde: «Yandım» diye içeri girdi. Kendisini — yaralıyan adamın Fener istikametinde kaçtığını söyledi. Derhal bu istikamette koşma- ga başladım. Ve ilerden gelen arkada- şim Nedimle birlikte Ahmedi yakala- dık. Suçlu Ahmet karakolda: «Öldür- — mek kastile yaraladım» dedi. Hâkim suçluya sordu: — Ne dersin? — Doğru söylüyor efendim. — Öldürmek kastile yaraladım de- Mişsin. — Çok sarhoş idim, Bu sözü söyle- M Hlmiyorum Hüseyinin avukatı Süreyya diğer i- ki şahidin celbini istedi. Müddeiumu- mi maznun Ahmedin suçunu tafsilâ- — “Son Posta,, y NXVİ Hele dün gece, boğucu, öldürücü bir kıskançlıkla nasıl parçalandım! O ne kadar kibar ve ince bir güzel- | likle güzeldi! Sofrada başka kadın -| lardan ayrılarak ona bakan gözlerim lezzetle, zevkle onun yüzünde ve vü- cudünde dolaşıyordu. Sonra onun yanındaki — erkeklerin kolları arasında yumuşak bir teslimi - yetle dansederek dönmesi içimin ale -| arttırdı. kırmak, koparmak, Muallâyı kendi de- — Sen ne biliyorsun dedi. O gece orada miydin? İşkembeden atıp dur- ma, Bu söz herkesi güldürdü. Muhake- me on dakikalık bir müzakereden son- ra mezkür şahitlerin celbine karar ver- di. Belediye tahsildarını döğen mahküm oldu Beşiktaşta garaj — sahibi Abraham tanzifat vergisi istemeğe gelen beledi- ye tahsildarı Aliyi garaj içinde tahkir ederek dövdüğünden 2 inci ceza mah- kemesinde muhakemesi yapılmakta i- di. Muhakeme — bitmiş ve Abraha- mın fiili sabit görüldüğünden 4 ay 5 gün hapsine 30 lira para cezası verme- sine karar verilmiştir. Çekirdekten yetişmekte olan iki küçük hırsız Üç gün evvel İbrahim isminde bir çocuk Tahtakalede bir bakkal dükkâ- nından peynir çalarken yakalanmış ve cürmü meşhud mahkemesine sevke- dilmişti. Çocuğun yaşının tesbiti için | mahkeme iki gün sonraya talik olun- muş ve İbrahim velisine teslim edil- mişti. Evvelki gün İbrahimin 15 yaşında Minas isminde bir çocukla birleşerek gene Tahtakalede çorapçı dükkânından çorap çalmıştır. İbrahim ve Minasın ya- kalandıkları saate nazaran cürmü meş- | hud kanununa göre takibat yapılamı- yacağından umumi hükümler dabilin- de takip edilmek üzere iki küçük hır- sız hakkında birinci sulh ceza mahke- mesince tevkif kararı verilmiştir. nın edebi tefrikası : 39 Halbuki artık bir defa onu tekrar kile ekmiş: — Bü yıl, Allah sağlık verirse 1300 diyor, ve Cumhuriyet kile alacağım buğdayını şöyle tavsif ediyor: — Cumhuriyet gibi bereketli.. Karamanda zahire piyasası Karaman (Husust) — Bu yıl buğ- sevindirecek mahiyettedir. Hasat işi tamamile ik - İmal edilmiş ve satış muamelesine baş- lanılmıştır. Şimdi sert buğdayın kilosu 4-5, beyaz buğdayın kilosu da 3 kuruş 30 para ile 4 kuruş arasında muamele y rekoltesi köylüyü görmektedir. Çavdar yüz para, arpa da yüz on paradır. Yulâf azdır. Yapağının kilosu 50, sarı tiftiğin 9Ü, koyun derisi 80-90, keçi derisi 50, sığır derisi de 10 kuruştur. Pastırma ve sucuk fiatları da 40 ile 45 arasında tahalif göstermekte- meselesidir. Filhakika pamuğun su ile olan münasebeti, bizde her yerdekin « |den büyüktür. Yalnız pamukta değil, nebatların hepsinde su, hayatın teme- lidir. Tabiatta ilk hayat, suda doğmüuş; toprakta ilk verim su ile başlamıştır. Su olmadıkca minimini bir otun bile yeşermesi kabil değildir. Çünkü, küçü- ğgünden büyüğüne kadar her nebat, kendisine gereken maddeleri ancak su- dan erimiş bir halde alabilir. Ve denen- miştir ki rastgele her hangi bir nebat bünyesine bir gram kuru maddeyi sin- direbilmek için en aşağı üç yüz gram su almak zorundadır. Suyu bulamıyan nebat, yiyeceksiz kalan hayvan gibi - dir. Hayvanın verimili olması nasıl bes- lenmesine bağlı ise, topraktan fazla mahsul almak da nebatın kararınca su bulmasına bağlıdır. dir. OSMANLI BANKASI TÜRK ANONİM ŞİRKETİ TESİS TARİHİ : 1863 Bermayesi: 10,000,000 İngiliz lirası 'Türkiyenin başlıca şehirlerile Paris, Marsilya, Nis, Londra ve Mançester'de, Mısır, Kıbrıs, Irak, İran, Filistin ve Yunanistan'da Şubeleri, Yugoslavya, Romanya, Suriye ve Yunanistanda Filyalleri vardır. Her türlü banka muameleleri yapar. Şu kadar yar ki nebatlar, hayatları - na gereken suyu ömürlerinin her çağın- da aynı mikdarda aramazlar. Bunun her nebata göre kestirilmiş ve düzene konmuş bir kararı vardır ve köylü bu düzeni yerinde tutmakla mükelleftir. Onun için tabiata henüz hâkim olmı- yan yerlerde, köylünün gözünü bir va- kit ümidle havaya bakar bulduğumuz gibi bir vakit te endişe ile bakar görü- rüz. Vaktindeki bir yağmar yüznü güldürür, vakitsiz bir yağmur dereyi taşırarak ocağını söndürür. Parhuğun su düzeni ötekilerin ara- sında daha başka bir husuşiyeti hâiz- dir. İstenildiği vakit verilebilen bir su, pamuk fidanlarinı beyaz kozalarla süs- lediği halde, sırasız gelen bir su da tar- layı meyvasız bir ormana çevirir. Ve bu hal her türlü ziraat işlerinin başarıl- masina engel olur. Demek olur ki pa- eee ee ae ei — eee G — Bedia bütün bu güzel şeyleri kim |bir çok defa annemle ve babamla gel-| — Teşekkür ederim. Biraz rahatsız bilir ne kadar beğenecek,, sürprizlere |diğim Peştede bu sefer pek sıkılacak -|olduğumu ve yemek yemiyeceğimi ne çok sevinecek! — Aman, Feridunun gömleklerile kravatlarını unutmıyalım. Telâş ve helecanla bir mağazadan ö- tım. — Ben de sizi tanıdığım için pek mes'udum Madmazel Silven. — Bana gelince, size bir iki gün i- muk verimini arttırmakta suyun var - İşte bugün üzerinde ehemmiyetle durduğumuz nokta budur. Hüküme * tin pamük işinde aftığı ilk adım bu nok- tayla mütealliktir. Bizde pamuk çiftci: si, tarlasım gökyüzünün kararsız yağ" muruna, yahud da nehirlerin merha - metsiz suyuna emanet etmiştir. Bu şartlar altında ziraat fenninin icabet - tirdiği (Vaktinda sörme), (iyi kan d lama), (muntazam ekme), (güzelti- mar); (bastalık ve'böceklerden koru * ma) ve saire ameliyat lâyıkile yapıla> mıyacağı gibi, derme çatma yapılsa - da harcanan emek nisbetinde mahsul alınamıyacağı âşikârdır. Görülüyor ki pamuk işinde su, bütün pamuk yetiş- tiriciliğinin ruhunu teşkil etmektedir. İyi, ucuz ve çok pamuk — uzslu, ter - tibli ve çok su demektir. Mısır bugünkü pamukculuğunu, ha- vasına toğrağına değil, sadece Nilin suyuna borçludur. Ve suları köylüye itaatli bir hale getirmek daima hükü - metlerin — başarabileceği — işlerdendir. Sovyetler su işinin ehemmiyetini çok iyi takdir eden memleketlerdendir: Üç dört senedir, Baltık denizini Volga neh- ri yolile Kara ve Hazer denizine bir - leştitmek işi üzerinde çalışmaktadırlar, Bu sayede dört buçuk milyon hektar araziye yeni bir hayat vereceklerdir. Hükümetimiz — verdiği — kararın hemen tatbikatına başlamış ve Gediz, Mendres, Bakırçay gibi suların, fay - dalı ve zararsız olması tedbirlerini a- raştırmıya girişmiştir. Bu işi başardığı gün, pamukculuğumuzda özlediğimiz ilerilik; hemen başarılmış olacaktır. Buğdayı, şekeri hallettikten sonra bu- nu da halledince iktısadiyatımızın (be- (yazlar saç ayağı) nın sarsılmaz bir me- tanet alacağına şimdiden güvenebili - riz, ÇİFTCİ Ziraat bususundaki —müşküllerinkdi bize yarzınız, sinze cevab vereyim. İktisadi Devletçilik 38 Üncü kitap PARA » iNKILÂP Ahmed Hamdi -Başar'ın bu çok mühim eseri yeni çıktı. Herkes okumalıdır. Fiatı 70 kuruş. kendilerine söyleyiniz. -. h Sök sibl Hayır, kabil değil bu kadar yakın - dan ve başbaşa denecek bir yalnızlık- la onun karşısında oturup yemek yiye- tekisine uçarak dolaşırken bu her şe-|çinde o kadar alıştım ki, mutlaka sizi| mezdi. Onun hislerini gözlerinden o- ye rağmen tatlı geçen günlerinin bitti-| görmek için gelecek yaza İstanbula gi-|kumasından, içinin fırtınasını yüzün- ğini düşünmek istememişti. Fakat garda onları uğurlamağa ge- deceğim. Macar gencinin bunu söylerken se- gördükten sonra kâaybetmemek için ö-|len bir çok kimseler arasında Madma-|si samimiyetle titriyor, gözleri de de- lümlere kadar fedakârlık yapmağa ha-|İzel Silvenin ve Macar gencinin getir «İrin derin genç kıza bakıyordu. zırım ben, mak.. uzaktan bir gibi olsun onu görmek bile, bütün son- suz azablarına rağmen, kalbime bir ra- hatlık veriyor. Fakat bütün benliğim onu «Mual - dikleri güzel çiçekleri mıştı. görür görmez Onu kaybettikten sonra tekrar bul-|birdenbire içine zavallı bir çocuk acısı «Bayan Dalmen»|düşmüş ve gözlerinden yaşlar boşan- bana karşı gösterdiğiniz büyük misa -|işler yoluna girdiği için artık düşünce- Muallâ onun elini kuvvetle sıktı. — İstanbula gelirseniz burada sizin firperverliği ben de size kendi yurdum- de görmesinden korkuyordu. * Muallâ İstanbula döneli iki ay ol - muştu. İlk günler sihirli ve buhranlı bir 'çalişma; içinde kendisini dinliye ” cek vakit bulamamışken yavaş yavaşı lerini açık gözle görmeğe başlamış - Her Hofman ona bakarak gülüyor -|da göstereceğimi umarım. Allaha 1s -|tı. du: — Kızım, mutlaka sizi ağlatan şey vini tahammül edilmez Dbir kuvvetle lâ.» diye çağırırken ona böyle yabancı trenin yüzü olmalı! İstanbuldan ayrı- marladık Mösyö. Güzel Peşte yavaş yavaş uzaklarda Bazı günler, her şeyi feda edip bu- radan kaçmak, Ekremden uzaklara git mek istediği halde kendisinden kuv - sözler söylemek ne dayanılmaz bir iş-|lırken yeğeninizden uzaklaştığınız i -|kalıyordu. Muallâ başını pencereye da- ' vetli bir el onu yerine bağlıyordu. Bu çin göz yaşı döktüğünüzü zannediyor- | yıyarak dışarısını seyretmek istedi; fa- düm; halbuki işte şimdi ona gidiyor- kat ensesinden şakaklarına doğru yük .laini değil, Ekremi görmek, onun yakı Onun ince belini dolıyan bu kolları r)u:ııcı: ve ıztırab kaynağı! * mir kollarım arasına sıkıştırmak ister- İktvotli elin yaları Hörlüye sisk ni Tren Peşteden ayrılırken Muallâ lİ-!ıunuz.. sevgili İstanbulunuza kavu -|selen kuvvetli bir baş ağrısı birdenbire |nında yaşamak kaygusu ve kendi içirlir ken onun bir suköpüğü gibi bir yerde lıyordu. Yola çıkmadan evvelki saat -'şacaksınız.. o halde niçin ağlıyorsu - bütün vücudünü kırmış, kesmişti. duramadan elden ele kayması beni ku- ler büyük bir telâş içinde geçmiş, ma-|nuz. — durtmuştu. Biraz daha orada kalsaydım, aklım- dan geçen çılgın şeyleri yapacak, bel-| ki de onu edebiyen elimden kaçıracak- ;tığı Peşte sokakları ona samimi, güler gazaları dolaşarak kendisine ve Bedia- ya bir çok şeyler almıştı. Muallâ gülümsemek istedikce göz | gözlerinin kapadı. Beyninin oğultusu-!lışma saatleri: yaşlarını tutamıyacak kadar asabileşi- nu dinliyerek düşünmemek ve uyu -|İnızlığına göm Artık tek başına gezecek kadar alış-| yordu. yüzlü bir dost gibi bakıyorlardı. — Bayan Dalmen, sizi tanıdığım i- Başını trenin sallantısına bırakarak mak isliyordu. — Yemek için sizi bekliyorlar Mad- çin pek mes'udum. Siz olmasaydınız |mazel. sönmiyen ateşi olduğunu itiraf etmek istemezken, bütün günün hummalı ça- sonra yatağına, yal- ğü — vakit bunu ka- ranlıklara söylemekten büyük bir zevk duyuyordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: