23 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

23 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SÜN FPOSTA İttihad ve Terakkide on sene İkinci kısım No. CİHAN HARBİNE NAŞ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen O zaman altı büyük devlet arasında Türk dostluğuna mukabil çok şey istemiyen iki devlet vardı Alman ve Fransız dostluğunun İttihat ve Terakki içinde de mümessilleri mevcuttu: Sivil unsurlar arasında Fransızlara, askeri unsurlar arasında da Almanlara karşı sempati uyanmış bulunuyordu. Fakat, benim kanaatime göre 914 tarihinde Avrupada barut fıçılarını a- e kararını vermek — mes'uliyeti ç"llğııı omuzlarına düşer, ilk teşeb - üs, ilk kıvılcım Petresburgdan, pans- Yistlerden gelmiştir. 914 nisanında tesadüfün beni sevketmiş olduğu Yal- lada, Üüç gün ve dört gece esnasında tördüğüm şeyler, bende harbin pek Yakım olduğu kanaatini uyandırmıştı. n bu kanaatimi ne bir vesikaya isti- had ettirebilirim ve ne de iddiamı isbat Çin elle tutulur bir delil gösterebilirim. t, muhitimde görüp de burada tafsiline imkân bulunmıyan bir takım k_yleıda.. aldığım intiba bende sür'atle p le bir vicdan kanaatinin teşekkü - İüne sebeb oldu ve işte bundan dolayı ben Cihan Harbinin çıkarılmasına lik Rusyanın karar vermiş olduğu- Ta kaniim. Bence Cihan Harbinin 1914 '?'ı_ui Ağustosunda — patlamasının l"'lllci derecede mes'ulü odur. SS Almanya ile ittifak — Yalta dönüşünden itibaren Türkiye-' din harict siyaseti meselesi gittikce ar- fan bir ehemmiyet kazanmıştı. Kendi- tini Avrupada çok yalnız hisseden, Avrupa milletleri ailesi içine girmek is- teyen Türk devleti için, ©o zamanki Vrupa şartlarına göre, yapılacak u - Zun boylu kombinezonlar yoktu; o va- itler, Avrupada bugünkü kadar çok evlet yoktu ve mevcud olanlar da bir- itlerine bağlanarak iki blok vücuda Retirmişlerdi. Bunlardan birine gir - veya girmemek — meselesinde ise Babiâlinin hattâ herhangi bir tercih Yapması dahi mümkün değildi: Her iki taraf da kendisine karşı alâka gös- temiyordu. Altı büyük devlet arasında Ssasen Türkiyeye karşı dost görünen Ve bu dastluklarına mukabil çok şey :*tmîyen yalnız iki memleket vardı : Tansa ve Almanya, Fakat, bunların da dostlukları, kssmen aralarındaki re- kabetlerden, kısmen de Türkiyede ik- tandi nüfuz arzalarından ileri geliyor- *u. Yapılabilecek mümkün ittifak an- tak bunlar arasında düşünülebilirdi. ) | j AA Kayser Vilhelm Osmanlı ünifdrmasile birinden de, diğerinden de yardımlar gelmesine rağmen kimse Türkiyenin tekliflerine alıcı gözle bakmıyordu. Fakat, Saray-Bosna suikastı, Avus- turya - Macaristan veliahtını yere ser- dikten sonra işler değişti ve günün bi- rinde Mitat Şükrü bey bermütad mat- baaya geldiği zaman bana Almanya ile ittifakın nihayet aktedildiği haberini verdi. Bu ,artık harbin patlamak üze- re olduğunun bence en son alâmeti i- ” |tifak nasıl aktedildi ? Babıâli, Balkan Harbinin sonunda Almanlardan kuvvetli bir yardım gör- meğe başladığı sıralarda bir kaç sene evvel efkârı umumiyeye de âdeta bir cürüm sayılan Alman dostluğunu da- ha ileri götürüp bir ittifak yapılması fikrine, tamamen yanaşmış ve bunun için Almanyaya teklifler yapmıştı. Fa- Bu iki dostluk istikametinin İuihış kat, o sırada İstanbulda bulunan Al - Ve Terakki içinde mümessilleri de var-İman sefiri Baron Fon Vangenhayın ! Sivil unsurlar arasında Fransızla -| Türkiyenin bir harb halinde yardımcı Ta ve askeri unsurlar arasında da Aİ- bir kuvvet değil, belki de bir yük ola- Plnyıyı karşı sempati, O tarihte|cağı fikrinde bulunduğu için bu teklife Tansa siyaseti müstakil değildi; bir| Almanlar tarafından güler yüzle, dost- L GİRDİK? *sür'atle yürümüş ve nihayet ittifak ak- Iıedilmîqti. Aktedilmekle beraber, ittifak, bida- yette gayet mahrem tutuldu. Hattâ na- zırlar arasında bile bidayette bundan haberdar olmıyanlar vardı. — İttifakın şartlarına gelince, dört sene devam e - den harb esnasında Almanya ile Ara- mızdaki münasebetlerin esasını teşkil eden bu vesikanın gerek şeklinden, gerek ahkâmından resmi surette bah- sedildiğini hiç bir zaman işitmedim. Bu husustaki malümatım, muhtelif za - manlarda parça parça toplanmış ve hâfızada parça parça kalmış şeyler » dir. Ş İttifakın şartları ne idi? Bu ittifak vesikası alelâcele yapılıp itmiş bir şey olduğu için, galiba, her iki taraf da onun şartları üzerinde u - zun uzadıya uğraşmış değildi. Biz, ni- hayet bir müttefik bulmuş olmaktan memnun, Almanya da hızla gelmekte | olan harbde kepdisine yeni bir kuvvet ilâve etmekten mahzuz, her iki taraf da teferruât üzerinde durmiya lüzum görmemişti. Bildiğzime göre, bir kere, ittifak todafüi idi. Yani bir taraf teca- vüze uğrarsa öbür taraf onu müdafaa ledecekti. Zaten, bütün muahede de, zannedersem, bu prensibin tesbitinden başka bir şey değildi. Ben seferberlik ve harb esnasında paraca sıkıntılı zamanlarında bir kere nazırlardan bir zâta, ittifakın akdi es- nasında Almanyanın bir harb halinde bize paraca yardım etmesi cihetinin düşünülüp düşünülmediğini sorduğum zaman bana «biz o kadar büyük bir işe giriyor ve samimi bir ittifak yapıyoruz ki araya para gibi hasis bir mesele bah- sini katmıya bile lüzum görmedik!» diye cevab vermişti. Bu, daha ziyade romantik bir görüşle sümmettaderük verihmiş bir cevabdı. Hakikat şu idi ki © zamanki Babiâli ittifakı bulduktan sonra bunun şartları ve bilhassa muh- telif ihtimalleri üzerinde uzun boylu düşünmeğe bile lüzum görmemişti. Şu kadar biliyorum ki Almanya ile yapılan bu ittifakm şartları arasında bazı fütuhât tasavvurları vardı ki, ya- ni, bazı arazi üzerinde, ezcümle Kaf - kasyada Türkiyeye bir hak tanıtmıştı. Fakat, bu, muahede aktedilirken mi kararlaştırılmış, yoksa sonradan ya - pılmış bir itilâf üzerine mi tesbit edil- mişti? Bunu, şimdi hatırlayamıyo « İngiltereye, öte taraftan, Rus- Yaya bağlı idi. O kadar ki Fransa har- he istemiyerek girmiş değil, belki de sü- b nmiştir. Bundan başka, Fransada ükümet mevkinde o zamanlar radi- kal sosyalistler bulunuyorlardı. Bun - ların arasında inkılâbcı Türkiyeye kar- N manevi bir sempati hiasolmakla be- Taber, onlar da Türkiyenin bir kuvvet Uğuna inanmıyorlardı. Almanya; '_'“noe. o başlı başına bir siyaset sahi- ! ve yapmış olduğu blokta baş mev - idi. Kuvvetli ordusu ve donan - TMası ile göz kamaştıran Alman sat - vfline karşı da Enver paşada ve ekse- Tiyetle bizim askeri muhitimizde bü - Yük bir emniyet ve sempati vardı. Türkiye, kendisini Avrupa millet - İ ailesine sokacak olan ittifakı, işte iki dostluk istikametinde, evvelâ Tansada, sonra Almanyada arıyor, fa- , bazı müşkül zamanlarda bunların rum, ,Almanya ile ittifak hakkında bildikle- rim bunlardan ibarettir. Şurasını ha- tırlarım ki bu ittifakın akdinden sanra hükümete bir nefs itimadı, bir hareket serbestisi gelmişti. Artık eskisi gibi haricin ve dahilin her hangi bir hare - keti karşısındaki ürkeklik ortadan kalkmıştı. Hükümet, hükümet oldu - ğunu hissediyordu. Hattâ, Fransız dostluğunu tercih eden siyvil ittihatcı - lar, başta Cavid bey olduğu halde, bu ittifaka muhalefet etmediler. luk sözlerile mukabele edilmiş, fakat ciddi bir cevab verilmemişti. Fakat, Saray-Bosna vak'asını tâkib eden gergin vaziyet sırasında Alman- ya ile Avusturya - Macaristan son dip- lomatik hazırlıklarını yapar ve kendi- lerine yardımcı ararlarken günün bi rinde Kayser Vilhelm Türkiye tara - fından yapılmış olan tekliften haber - dar olmuş ve bu meselenin iyi tetkik e- dilip bir neticeye bağlanması için e - mirler vermiş. Aynı zamanda ÂAvus - turya - Macaristan ve bilhassa onun Kİ İstanbul sefiri Pallaviçini bu ittifaka| Almanya ile ittifakın sebepleri tarafdar idiler. Hattâ, bir rivayete na-| — İttihat ve Terakki, altı sene evvel, zaran, O tarihte henüz kayser tarafın-|inkılâb meydanına kendisini büsbütün dan malüm bulunmıyan Türk teklifin-|başka fikirlerle atmıştı. Dahilde Ab - den, kendisi, Kont Pallaviçini'nin tek-|dülhamidin istibdadını yıkarken ha - kini üzerine Ayvusturya - Macaristan|hiçte de onun Alman dostluğu esası erkânıharbiyesi vasıtasile haberdar e-|üzerine istinad eden siyasetini boza- dilmiştir. Her neyse, imparator bu itti-İcak, bunun yerine İngiliz dostluğunu faka tarafdar oluşca her şey birdenbire|getirecekti, * (Arkası var) Yazan: Pierre Mille Celia Mac - İvor adında bir İngiliz| kadını ile tanışmıştım; bu hikâyeyi ba- na o anlatt , — Henüz bir genç kızdım, hafta son- larını gidip köyde, yeni kocaya varmış | ahbaplarımdan birinin evinde geçirir- dim. Oldukça geniş bir ev... İngiltere- de ona benzer evler çoktur; fakat bu - nun bir de bilârdo salonu vardı. Ki - rası da emsaline nisbeten hayli ucuz- muş... Sözüme inanmıyacaksınız ama size bakikati olduğu gibi söylüyorum: o ev bana, içine dehşet çökmüş, her tarafını dehşet sarmış gibi gözüküyordu. Daha doğrusu dehşet değil de kin. Siz bana böyle şeylerin manası olmadığını, be- nim sinirlerime kapıldığımı söyliye - ceksiniz ama kat'iyyen değil. O zaman- lar ben şimdikinden — daha sıhhatte idim: siz de tasdik edersiniz ki ben hiç |de müvazenesiz bir kadın değilimdir. Henüz hayatı pek bilmiyen, sevgi falan nedir henüz öğrenmemiş kızların he- men hepsi gibi ben de kendimi bahti- yar, tamamile bahtiyar hissediyor - dum. Arkadaşımla kocasına gelince on- lar da birbirine yakışmış, sevimli, ne- şeli insanlardı. İlk zamanlar öyle idi; fakat o köydeki eve yerleştiklen son- ra ben onların arasında yaşamağa da- yanamaz oldum. Hele bilârdo salonu tüylerimi ürpertiyordu, Beni yatırdık- ları oda ise içime fenalıklar veriyor - du. Tek orada yatmıyayım diye kaç de- fa yalanlar uydurup geldiğim günün akşamı gerisin geri Londra'ya döndü- ğüm çok oldu. İçime düşen korkunun öyde anlaşılmaz, tabiat fevkinde bir sebebi olabileceği aklıma bile gelme- mişti: o odada uyumak elimde değildi, işte o kadar, Orada hem içimi korku sarıyor, hem de sinirlerim bozuluyor- du, Bilhassa sinirlerim bozuluyordu. Bilirsiniz ki biz İngilizler öyle ge - niş hayalli insanlar değilizdir. Ben de öyle sıkılmamın sebebi ne olabileceği- ni düşündüm: «Muhakkak ki bu evin ya hava gazı borularında bir bozukluk yahut k! bavasında Insana dokunan bir şey var» dedim, Arkadaşımın ko - sordum; oyu İm- | Yarınki nushami tamir et- tirdiğini, her ta - rafa baktırdığını ve bunlara bizzat nezaret — ettiğini söyledi. Söyledi - diği hiç şüphesiz doğru idi: o, böyle bi - rer birer her işe nezaret edecek aâdam- lardandı. Ben örnrümde ondan daha İn- giliz bir İngiliz görmedim. Ama o evin havasında insana karşı bir husumet vardı. Daha doğrusu o ev- de bir husumet havası esiyordu. Hu - sumet havası... Oradaki hâli tavsif için başka bir kelime bulamiyorum. Orada herkes birbirinden nefret ediyordu. Ben bile oraya varır varmaz, sinirleri- me hükmedemez oluyordum. Arkada- şımın kocası, hayatta maddi — işlerden başka hiç bir şeye aldırmıyan o adam- cağız, o evde tahammül edilmez hal - ler takınıyör, herkese hakarete başlı - yordu. Londra'da iken kuzu gibi idi; 0 eve girince mütemadiyen hırlıyan bir köpeğe dönüyordu. Her zaman terbi - yeli, sakin, her sözünü, her hareketini düşünür diye tanıdığım arkadaşım da © evde büsbütün başka bir insan olu- Prenses Yazan: Ka veriyordu. Hiç bir uşak, hiç bir hizmet- çi durmuyordu. Hâsılı orası bir cehen- nem, bütün manası ile bir cehennem - di. Nihayet o evde feci şeyler geçmiş ol- Vanda hayvan berekeli Van (Husust) — Vandan bu yıl harice 826,200 kilo yün, 64,110 âdet koyun ve 5,500 âdet sığır ihraç edilmiştir. Burada bir yün fabrikası açılırsa hem memleket kendi mahsulünü iş - Tetmek suretile kendi nüfusunun iş ve ticaretine yol açmış bulunacak, hem de vâsi arazisinde hayvan artımına daha fazla alâka gösterecektir. Göynükte Atatürk Anıtı Göynük (Hususi) — Atatürk anı- tının inşası sür'atle ilerlemektedir. Vali kazamıza geldikce inşaatı tef Çeviren: Nurullah Ataç imkânı hatırıma r eden de onların hi dim, Bu meseleyi arkadaşımın k: İna açtım. Her zamanki soğukkanlılığı ve vüzuhu ile bana şunları anlattı: Onlardan evvel o evde, vaktile müs- temlekelerde yaşamış bir adam otu - rurmuş; bilârdoya pek meraklı olduğu için salonu da o yaptırmış. O adamın akibeti kötü olmuş... Daha fazla bir öğrenemedim. «Akibeti kötü olmuş» sö- zünün manasını da pek anl dim; arkadaşımın kocasının dilinde bu söz, © adamın birtakmn ahlâksızlıklara düş- tüğünü gösterebileceği gibi bir akşam fazla viski içip kendini kuyuya atmış olduğu manasıma da gelebilirdi. Belki kendisi de bu akibeti kötü olmanin ne demek olduğunu pek bilmiyordu; zaten böyle şeyler onun umurunda bile de-, ğildi. Evi kiralarken bütün bunlar ken- disine toptan anlatılmış, o da hiç şüps hesiz merak edip izahat istememişti. Ben de eski usul terbiye görmüş, daha başka sualler sormağa cesaret edemi « yecok bir kızdım. Zaten düşündüklerimi arkadaşımın kocasma açmak bir kere bile aklıma gelmedi. İçimde şu «hissi kablelvuku» denilen cinsten bir şeyler duyuyordum. Ama bunun ne olduğunu ben de çik- ça bilmiyordum. Sorsular _iznh ede « mezdim. Hem bilirsiniz ki İngiliz ter « biyesinin ilk ve en mukaddes kanunu olmak» tır. Ben de bu e « sastan ayrılamaz, aklıma kimsenin dü- şünmediği şeyler geldiğini itiraf mezdim. Zâten söyliyecek olsam ar « kadaşımın kocası hemen babama Ki « der, beni bir akıl doktoruna gösterme- sini tavsiye ederdi. Her gün e yifle, neşe ile giriyor ve hiç di den hiddetli, deli gibi bir şey oluyor- du; etrafında da herkesi hiddetli deli gibi buluyordu. Bu garip hi ç evle, herkesi titretip çılgına dü “İuruu) o evle bir münasebeti olabileceği bir; gün bile aklına gelmedi. Arası çok geçmedi, bütün — de onları terketti. Ben bile evlerine ramaz oldum. Artık onlara ta edemiyor- dum. Akrabala « rıtile de araları aa çıldı, uşakları, hizmetçileri bo « yuna — değişiyors du. Bi ü yalnız — kaldılar; ve günün birinde; birbiri ile de kavga edip ayrıldılar. İşin en garibi, arkadaşım © evden çıktıktan sonra gene eskisi gibi hıliı'H selim, müsamahakâr, hayırhah bir kas dın oldu. Bir günü bir gününe benze « mez bir insan olmaktan kurtuldu. Ko « cası ise o evde kaldı ve nihayet tımara, haneye girdi... Anlıyorsunuz ya! çıl <« Ben: , — Peki ama, dedim, hani şu müs « temlekelerde yaşamış olan adam ne imiş? O, neden ölmüş? — Bütün bildiklerimi söyledim.. Ben, o evdeki odamda zıngır zıngı? tit rer, birtakım korkunç, düşünceler, a « dam öldürmek hevesleri ile kıvranır « ken o adamı tavana asılmış, sallanır gi« bi göründüm. Doğrusu bu hayal ho « şuma da giderdi; işin aslını bilemedi « ğim için o tanımadığım adama garaz kesilmiştim... — Celia, dedim, sizin anlattığınız hi- kâyeleri hiç sevmiyorum... Hiç birinin ızda : Utaspa dircan Kaflı 'bir sonu çıkmıyor; hepsi alelâde bir su rette bitiyor. — Hepsi de doğru da ondan, diye cee vap verdi. —— Kızılcahamam belediyesi Kızılcahamam (Hususi) — Kay « makam Vasfi Kolçak kasabanın imari için belediye bütcesinin genişlemesini temin için tetkikat yapmıya ve beledi. yeye yeni gelir membaları bulmıya ça- lışmıya başlamıştır. Kaymakamın bu sahadaki tetkikatını kısa bir zarnanda bitireceği ve kasabanın imarı bakımın: 'dan çok faydalı olacağı muhakkak ad- dedilen kararlar alacağı umulmakta - dır. tiş etmektedir. Anıtın 13 haziranda a çılış töreni yapılacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: