9 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

9 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

» Naci Sadullah, açıklığı zaman sahne boşlur. sonra Bütünçene Eşref Şefik hneye girer; elinde sazı vardır bir köşe Minderine oturur. Biref — Hey hey, Öz), sahnede bir kere dolaşır ve Eş - :seıı bütün çekenin karşısına otu- “Naci — Hey hey: Söyleme Tan bülbülü, Koklama ven her gülü; Sökmüyor bil ki Eşref, Bize de lülü lülü.. Eşvet: Sen de ikimsin be adam!' Bana geldin tastamam.. İkiye bâlünürsün, Ben bir tokat atarsam.. n nıci: Atma Eşref kardeşiz; Bu işlerde biz eşiz. Yaya kaldın korkarım; yakıcı ateşiz. Ben bulunmaz civanım; Sanma sakın görüp te.. Bir kof kaba soğanım! Naci: Dinarlı kimdir söyle; Deme şöyledir böyle. L Tekirdağlı meydanda, :ııııı eşi cihanda.. bir başpehlivandır; Güreşemez her anda. Bürhan Felek içeri girer: Öelek — Hey hey: Duydum toplanmış yüran, atan dolu tutan.. Ben de geldim buraya, ydunuz mu dan dan dan wıri Hoş geldin kanbur felek, Bir elinde dümbelek; Aramıştım ben seni, Her yanda fellek fellek, et': Hoş geldin bre canım; ynadı sana kanımı; lele spor işinde, Ben ezelden hayranım. n " —3 : E : WESMİZ Bir perdelik şarkılı oyun Pehlivanlar müsabakası Felek: Nedir acap bu işler; Nerede bizim Peter; Anladım nihayet ben; Gelen gidenden beter.. Naci: Ne o Peter, dediğin.. Şundan beter; dediğin. Anlamadım bu işi; Artık yeter dediğin! Sami Karayel gelir.. Sami — Vuuu vuux Beon geldim bana bakın; Sekulun biraz yakın; Geliyor pehlivanlar, Peşimden akın akın.. Odadaki pehlivanlar kalkar, yanına — (O da elinde sazı içen gİ -| gider, elini öperler. Sami: Berhüdar olun baylar; İçilsin artık çaylar; Güzel güzel geçsin hep, Günler, haftalar, aylar. Naci: Hocam bir arzumuz var, Hepimiz pehlivanlar, Huduru meydan dedik., Var ma karşı çıkanlar.. Eşref: Pehlivan benim asıl, Söylüyorum muttasıl; , Yeneceğim herkesi, Görürsünüz bak nasıl! Felek: Yoktur Feleğin eşi; Yenecek biri beşi.. Kolay kolay terketmez, Hiç bir zaman güleşi.. Sami: Gürültü yapmayın yeter, Geliniz, birer birer, Oturunuz karşıma, Olayım size rehber. Pehlivanlar Sami Karayelin karşı sına dizilirler. Sami — Ben soruyorum şimdi söyle- yin bakalım güreş masıl yapılır? Eşref — Ben biliyorum amca? Sami — Söyle bakalım nasıl yapı - lır? Eşref — Güreş dört kişi arasında o- lur. Karşı karşıya bir masaya oturur- lar, biri rest çeker, öteki blöf yapar. Sami — Bilemedin, (Feleğe döner), sen söyle bakayım. Felek — Ben bendenize göre spor - da güreş diğer sporların hepsinden başkadır. Sami — Aferin bildin! Felek — Bu kadar mı, daha da bili- yorum; güreş futbol gibi topla oynan- mMmaz. Sami — Gene bildin.. Felek — Daha da söyliyeyim; gü - reş yapana güreşçi derler. Sami — Yahu sen âlim çocukmuş - Bun.. Felek — Ne zannettin ya!. Sami — Güzel söyledin amma güreş nedir, nasıl yapılır?.. Felek — $ey, şey güreş gey; güreş, şeyle yapılır... Eşref — Bilmiyor, bilmiyor, o da bilmiyor. Felek — Bilmez olur muyum? Eşrel — Bilseydin söylerdin.. Felek — Söyledim yua!! Naci — O kadarmı herkes bilir. Gü- reşi asıl benim gibi tarif edebilmeli. Sami — Sen tarif et bakayım.. Naci — Güreş o büyük bir şeydir, güreş demek Dinarlı demektir. Dinar- h demek güreş demektir. Güreş de - mek Dinarlı demektir, Dinarlı demek güreş demektir. Sami — Anladık sonra. Naci — Güreşte âki şey mühimdir, ya güreş yapılır ya yapılmaz, yap:| - madığına göne bir şey mühim değildi:. Yapıldığına göre iki şey mühimdır.. Ya güreşin bir neticesi olur. Ya da netices! olmaz. Bir neticesi olmadığı - na göre bir şey mühim değiklir. Bir neticesi olduğuna göre iki şey mühim- dir. Ya kavga çıkar, ya çıkmaz. Kav- ga çıktığına göre bir şey mühim de - gildir. Çıkmadığına göre iki şey mü - himdir. Ya bir taraf galiptir, yahut ta galip değildir. Bir tarafın galip gelme- diğine göre bir şey mühim değildir. Bir tarafın gulip getdiğine göre iki şey mühimdir. Bir horultu işitilir, Eşref Şefikle Fe- lek Bürhan uyumrya başlamışlardır. Sami — Yeter Naci.. Naci susar.. Sami — Hey baylar burası uyku ye- ri değil.. Eşref — Tatlı tatlı kendimden ge - çivyermişim.. Şey güreşin ne olduğunu rüyamda gördüm.. Şey güreş şeymiş.. Felek — Neymiş? Çabuk söyle.. Eşret — Rüyamda gördümdü am - ma unuttüm. Felek — Yazık ben de öğreneceğim diye sevinmiştim. Naci — Onlar uyurken ben gü - reşi sana anlattım, değil mi hoca? Sami — Anlattın amma kim anla - di? Naci — Dikkat etaeydin anlardın! Sami — Allah için anlaşılacak gibi söyledin ya! Olmaz, olmaz.. Bu işi sen de bilmiyorsun. Naci - Felek - Eşref: Kapıldık bu hevese, Başlıyalım biz derse; - Sözünü dinliyelim, Hocamrz her ne derse.. Mizahçı Bayrama hazırlanan İstanbul sokaklarında.. Ehiıdığı gibi ceketleri bıraktı, 2 Mahmutpaşada — A dostlar, vallahi zavallı oğlan oy nattı. Şışt! evlâdım dursana, Sana söy- ,lüyorum, mecidiyeni ad. Kırmızısını be ğendim. İ Elinde iki küçük çocuk hırkası, (Me- | gidiyeni al) diye çırpınan kulaktan at- ma gözlüklü nineye sokuldum: — Ne oldu vakleciğim? — .Daha ne olacak, ya, benim uruç başıma vurdu, yahut ta elâlem zirdeli. Şuracıkta Mebrukeme hırka alıyor- dum. Pek te aklı başında delikanlı gö- rünüyordu. Güzel güzel pazarlık ettik. Mavisini mi alayım, kırmızısını mı der- iken birden bire parayı da almadan iş- portasını omuzlayınca yokuş aşağı sa- vuştu. Dizlerim romatizmalı, Koşsam|, koşamam. Haydi yavrum sevaptır, şu münasebetsizi buluver! vallı, belediye memurundan kaçmıştır. dedim. Hakikâten Mahmüulpaşa yokuşunun imeşhur pazarlıklı alr. şini bir anda allak bullak eden hâdise belediye me- Mmurunun görünüvermesi olmuşlu. — Bizim kıza bir kundura ver, — Kaç yaşında sizin kız? — On iki var. j — Sarıanı, olsun, £ | atmalı mı? — Ne bileyim ben veriver birşey. Dayanıklı olsun da. — Kaç nüumara giyer sizin küçük ha- pım? — Kaç numara mı? Ne bileyim ben. Sen ayakkabıcı değil misin?, 12 yaşın- daki kız için. | — Hiç olur mu efendi birader, ço - cuktan çocuğa fark var, Adamcağız galiba hak verdi. Söyle- ne söylene yürüyor. * Beyoğlu bayram alış verişinde da- ha ciddi, daha kat'i, daha temkinli. Beyoğlunda Bayan daha hâkim. Bir kunduracı mağazasında şahit ol- dum: Bay bir kundura alacak: — Ben zaten ayakkabı eskitmem, di- yör, bakın bu ayağımdakiler tam bir amamema yah mı, bağlı mı, Şirketi Hayriyenin Kış tarifesinde Bir nokta Sabahları saat 6,45 de Ortaköy ve Beşiktaş iskelelerine uğrıyarak Köp rüye inen vapurun yeni kış tarife - sinde Ortaköyden sonra Beşiktaşa uğramaması bir çok işçilerin Beşik- taştan sonra Üsküdara aktarma se - ferine yetişememeleri şikâyetlerini mucip olmaktadır. Ameleler namına gazetemize mü- racaat ve şiküyet edildi. Şirketi Hayriye işletme — dörektörlüğünün nazarı dikkatine arzederiz. * Bir madende tarti meselesi.. Bir okuyucumuz bize şir- den birinin elinde bu n bir nde gördüğü muameleden bah- $ PD İhtiyar Kadın Mahmutpaşada bağır bağır bağırıyordu: “ Ya oruç benim başima vurdu, yahut elâlem zırdeli... Delikanlı işportasını Kâarrer fiyatı yazacak. Gi parasını da almadan savuştul , Bayram satışı buçuk seneliktir. İçimden : — Darısı başıma, diyorum, yan göz- le de kapının önünde duran kocaman o- tomobile bakryorum, Bay devam ediyor: — Şimdi kabilse bana bir çift rugen papuç ! —Şimdi sizi tatmin edeceğimizi zan- netmiyoruz. Ismarlama emir buyurur- sanız haftaya hazırdır. — Pekâlâ ısmarlama olsun, Ölçü alındı. — Kaç para vereceğiz? — On beş lira efendim. — Çok para. Bayan atıldı: — Çok para ya, fazla istediniz! — Aman Hanımefendi, an sekizden — Üzülme valde, nerdeyse gelir za- | aşağı olmaz ama hatırmnız için on beş dedim. — Ben bütün dünyayi gezmiş bir a- damım. Hiç bir yer, İstanbul kadar pahalı değildir. Ve İstanbulun en pa- halı dükkânı: da muhakkak sizin ma- ğazanız. Dükkân sahibi ellerini uğuşturuyor. Bir şeytanlık düşündüğü belli. — Beyefendimiz, Mademki böyle söy lüyorsunuz. Hamımefendi hakem olsun lar. Ne takdir ederlerse bendeniz razı- yım. Bayan eline kalemi dı. Deftere mu lerini tavana dikti, düşünüyor. Nihayet kararını ver di. Ben de merakla başımı uzattım. Deftere 14 lira yazdı. Yüksekkaldırımı iniyorum. Büyük bir kalabalık Hamidiye çeşmesinin ya- nına birikmiş. Aradan baktım, Koca - man bir işorta, ve her boydan kutular. İçi kırmızı, mavi çuha kaplı lâstikler satılıyor. 75 kuruştan 180 kuruşa kadar her ayağa uygun lâstikler. İki çocuk lâsti- ğini bir kutuya koydurmuş bir aile ba- bası, hem yürüyor hem bana anlatıyor: — Çacuklar için fevkalâde iyi. Ça- mur mu oldu? Suya sok yıka. Hem de parıl parıl... Küçükler bir sevinecek ler ki bayram üstü... K.'I. Söylediği şudur: Madende kantar kultanılmaz, — köylünün — getirdiği cevher göz âyarile tahmin edilerek alınır. Mukabilinde verilen para da hiç denilecek kadar azdır. Hakikat acaba ne şekilde? Oku - yucumuz böyle görmüştür, made - nin sahibi ise aksi ada buluna - bilir. Bizce yapılacak şey doğrudan doğruya resmi makamların alâka - larını celbetmektir. * Okuyucularımızın -sorgularına cevaplar Manisada Akhisar Haskoca ma - hallesinde Kızlar çeşme sokağında Serezli Salihe: - Mektubunuz Yanınızdaki bil kân bulabiliriz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: