23 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

23 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sancakta halkı Ayırmak için Sarfedilen gayretler Yazan: Muhitlin Birgen ariciye Vekilimizin Parise vara- rak ilk temaslara başladığı hak- kındaki haberler, iyi bir hava içinde aksederken hududun öbür tarafından gelmekte devam eden haberlerde de hâlâ hoş bir tesir bırakmıyan unsur- lar var. Ümit ediyoruz ki Paris müza- kereleri az bir zamanda her iki taraf- ça da Mmemnusiyeti mucip olacak bir neticeye varır da hem hududun öbür tarafına sükünet gelir, hem de, ilerde yeni yeni ihtilâtların tohumlarını eker mahiyette görünen birtakım mahalli te şevvüşlere mahal kalmaz. * Mahalli teşevvüş dediğir San- cak dahilinde yaşayan 7 kitlesine karşı gene o muhit içinde göze çarpan aleyhdarlık hareketleridir. — Meselâ, zorla icat edilmiş bir Alevilik hareke- ti, ayni zamanda mahut Taşnaklı gene sahneye çıkmaları gibi hâdiseler bu kabildendir. Alevi, Sünni, falan ve filânı, hep Türk olan insanlar arasında haddi zatında hiç bir mesele yoktur. Bir zamanlar belki Alevflerle Sünni- ler arasında birtakım davalar olmuş, hattâ belki de bu davalar keskin ve kanh mücadelelere kadar gitmiş, fa- kat, Türkler arasında bu gibi mesele- ler büsbütün ortadan kalkalı çok ol- Hayatta muvaffak olmak için sade- ce bilgi, zekâ, sermaye kâfi değildir, bir de ele geçen firsattan istifade et- meyi bilmeye ihtiyaç vardır, SÖZ A SON POSTA Fırsat denilen şey herkesin haya - tında hiç değilse bir kaç defa eline geçer, mesele bu fırsatların hiç biri- ni ihmal etmeyip her birinden ayrı ayrı istifade etmektedir. ——— aa — (SÖZ ARAS Amerikada Napolgonun adını Taşıyan ev müuştur, Alevilik ile Sünnilik davası bü| . gün hiç bir tarafta kalmamıştır. Alevi ile Sünninin yanyana yaşadıkları Kaf- kasyada ben Türk duygusunun yük- selip bu iki mezhebi duyguyu nasıl boğmuş ve yok etmiş olduğunu pek gü- zel gördüm. Bunun gibi, bugünkü A- nadolunun birçok yerlerinde, az veya çok kesif bir halde, serpilmiş olarak bulunan Aleviler, Sü rin ekseriye- ti içinde o kadar tabii yaşarlar ve halis Türk kültürünün kuvvetli varlığını o kadar güzel temsil ederler ki Alevi mabaşında bir Sünni yaşadığından ve de karşısında bir Alevi ile ko- yal Sünni nuştuğundan Adeta bihaber görünür- ler. Halbuki, «hâkim olmak istersen, ayır!» düsturile hareket edip sanki bir marifet yaptıklarını zannedenler, hafi ve mütemadi bir tahrikât ile Suriyede bir Alvilik yaratmaya çalışmayı ken- dileri için şiar edinmişlerdir. Şimdi bunlar Sancakta bu tahrikâtı son had- dine kadar götürüyorlar. İyi mi ediyorlar? Hayır. İnsanlar a- rasında mezhebi mücadelelerin ne çir- kin bir şey olduğunu bunlar bilmez- ler mi? Mükemmel bilirler; fakat, ne çare ki klâsik müstemlekeciler için bu huy meselesidir ve huyun da canın al- tında bulunduğu malümdur. Fransa siyaset makinesine kumanda eden aklı başında insanlar, bu klâsik müstemle- kecilerin örümcekli kafalarını temizle- yinceye kadar bu haj böyle devam e- decektir. Ümit edelim ki çok devam etmesin, çünkü neticesi mutlaka fena olur, * Bizim mahut Taşnaklara gelince, bunlar için de iş ayni şeydir: Huy me selesi! Bugün eski nüfuzları kalmamış, Ermeni kitlesi bunlardan yüz Çevirmiş olmasına rağmen gene elbet bunların Ppeşinden gidecek birkaç sersem bulu- nur. İşte, klâsik Müstemlekeciler, şu- nun ağzına bir parmak bal, ötekinin ağzına bir kemik parçası, halkı ayır- Mmak ve her ayrılan parçayı ayrı ayrı kendi emellerine Jokma etmek üzere hiç bir gayrette kusur etmiyorlar, Ci- han harbinde bu adamların Türkü ar- kadan vurmak üzere yapmış oldukları Muazzam tertibatın vermiş olduğu e- €i neticeyi müstemlekeciler öğrenme- miş olsalar bile Ermenilerin unutma- göre bugün olmazsa yarın, mutlaka ge- ne Türkle yanyana ve başbaşa kala- cak olan bu kitlenin Taşnakların peşin. den gitmiyeceklerine eminiz. Ancak, geçmişteki faciaları unutarak Türk ile Ermeni arasında yeni bir mesele ihda- sına çalışan müstemlekecilerin insan- İik bakımından fevkalâde çirkin bir yol dan gittiklerini hatırlatmak bizler için bir vazifedir. Dost Fransız hükümeti- nin bu bahse dikkatini celbederiz. Bizzat Taşnaklara da şunu söylemek Kizimdir: Balkan harbinden itibaren Türkün varlık mücadelesi bengâme- Amerikada, Luvizyanada «Eski dört köşen adlı bir mahalle vardır. Bu mahallede bütün — tokakların isimleri Fransızcadır. Mahallede en meşhur ev, «Napolyonun evir adını taşır. Napolyon Sent Elen'de esirken, meşhuür korsan Lofit onu — kaçırmayı ve evvelden yaptırdığı bu eve götür- meyi tasarlamıştı. Fakat Napolyonun ölümü, karsanın projesini de akim bı- rakmıştı. Dünyada refah artıyor Dünyada refah artıyormuş. Bunu İngiliz gazeteleri yazıyorlar ve bu iddia- larını tevsik etmek için de şu malüma- ti veriyorlar: Mücevher satışı gündengüne art - maktadır. Bu senenin ilk altı ayında dört milyon liralık pırlânta satılmıştır. Bütün sene zarfında bu satışın sekiz ilâ ön milyon lira arasında bir yeküna baliğ olacağı tahmin edilmektedir. Pur- lânta satışı 1929 yılına kadar senede 12 milyon liralık bir satış temin eder- ken ondan sonraki seneler iki milyona hattâ bir buçuk milyona kadar düş - müştür. Bir zamanlar mücevher taşımanın, moda olmadığı ileri #ürülmüş, fakat şimdi anlaşılmıştır ki : «Ben pırlânta sevmem, moda değildir» diyenler, pa- rasızlıklarından taşıyamıyorlarmış, sinde her cephede başka bir şekil ve kıyafotte karşımıza çıkan bu komile- ciler, her yerde dayak yediler ve hüs- randan başka bir şey elde etmediler. Kâh dahilde Türkle Ermeni arasında asırlardan beri mevcut olan dostluğa suikast yaptılar; kâh Ljyon Etrangere'e girip İngiliz veya Fransız şeklinde kar- şımıza çıktılar; kâh Yunan ordusuna girip Türk köylerini yaktılar; her ne yaptılarsa yaptılar, hepsinde tepelendi ler. Fakat, Türk milleti de, Ermeni mil leti de hâlâ şerlerinden kurtulamadı. Şunu unutmamalıdır ki onlar Türkü İSTER İNAN İsviçrede bulunmakta olan bir vatandaşımız anlatıyor: «Geçenlerde canım biraz lâkerda ile biraz kaynamış sığır dili istemişti, İstanbulda dostlardan kimseyi ra - hatsız etmek istemediğim için tanınmış bir bakkala mektup yazarak ve parasını yollıyarak biraz lükerda ile ( HERGUN BİR FIKRA | Böyle nabız Doktor Esat Paşa merhumu genç liğinde bir hastaya çağırmışlardı. Hasta; başına başörtü örtmüş, yü- zünü peçesile kapamış, bir yatakta yatıyordu. Esat Paşa bu horozdan kaçan hastanın nabzımı dinlemek is tedi: — Nabzınızı verir misiniz? Dedi, Nabzının dinleneceğini ev - velden tahmin eden hasta bilekle- rine de bez sarmıştı. Esat Paşa bez- le sarılı bilekleri gördü.. Fakat hiç sesini çıkarmadı. Odanın ortasında duran mangaldan maşayı aldı; ka- dmın bileğini maşayla tutup: — Böyle nabız, böyle dinlenilir! dedi. *«x—————————E—.: —— & Bir oturuşta 92 pasta Yigebilir misiniz? Çekoslovakyada Prag civarında küçük bir şehirde bir pasta —yeme müsabakası — ya- pılmıştir. — Pasta- ların her biri 200 gram — &kletinde imiş.. 30 genç bu müsabakaya işti- râk etmişler, 32. inci pasta yendik- ten sonra, müsa- bıklardan 17 ta- nesi fazla yiye- miyeceklerini söy liyerek müsa- : bakayı terketmişler, ellinci pastayı an- cak dokuz tanesini yutabilmiş... Üç mü sabık nihayet 6 Omncı pastaya — kadar gelmişler, talebelerden Buher isminde bir delikanlı 92 tane pasta yiyerek bi- rinciliği kazanmış. Buher galibiyeti ek de ettikten sonra tam beş saat yerin- den kımıldayamamıştır. Çene de sigorta edilirmiş! Fransızların sevimli artisti Simon Simone'yi herkes tanır, Sesinin güzel. Tiği, endamının inceliği ve bilhassa diş- lerinin intizamı ile maruftur. İşte bu meşhur Simon Simone s#on günler zarfında dişlerini — ve çenesini bir milyon Fransız frangına sigortaya koydurmuştur. Fransız gazeteleri bu küdüsdür “mümmuniyüda bakdsünülk tedirler. takip ettiler. Türk te onları takip et- mesini bilecektir. Muhittin Birgen Eline geçen fırsatı görmeyen ya kör, ya cahil, ya inatçı, yahut ta hod- gümdir, ve bunlar öyle noksanlardır ki bilgi ve sermaye ile de telâfi e - dilemezler. 2LASINDA |) Bir adamın 175 tane Dişi Olabilir mi? Umumi harp zamanında Amerikan ordusuna kumanda eden Perşing bir gün bir dişçiye gitmiş ve üç dişini çı- kartmiştir. Ertesi gün dişçinin bu dişleri hat- ra meraklılarına bizim paramızla tane- sini onar liradan sattığını haber almış ve çok kızmıştır. Emir verip dişlerin geri alınmasını istemiş. Ertesi gün kumandana tam 175 kişiden yüz yet- miş beş tane diş alınıp getirilmiştir. Bunların hepsi de, bu dişleri, ku- mandanın hakikf dişi olduğuna dair te- minatla almışlarmış. Hırsızlarla ortak olan hapisane müdürü Lehistanda Sehroda ismindeki yerde meşhur bir hapisane varmış. Son ay - lar zarfında Sechroda ve civarında hır sızlıkların fevkalâde artması ve faille- rinin de bulunmaması nazarıdikkati celbetmiş yapılan tahkikat neticesinde şu acayip hâdise ortaya çıkmıştır: Hapisanedeki mahkümlar, gardiyan- lar ve hapisane müdürü de dahil oldu- ğu halde aralarında bir şirket kurmuş- lar, gündüz akıllı uslu hapisanede © - tururlar, gece ise nöbetle ve müdürün erarile salıverilerek şehri soyarlar, ge- tirdikleri şeyleri paylaşırlarmış. Hâ - dise meydana çıkınca müdür de ayni hapisaneye tıkılmış, Tolstoyun kızı hindi beslemiye başlamış Meşhur Rus müellifi Tolstoy her- kesce malümdur. Onun kızı da şimdi Amerikada yeni bir şöhret kazanmak Connecti Lude'de geniş bir arazi sa- tın alarak buraya 3000 tavuk ile 1500 hindi doldurmuştur. Bu işden çok pa- ra kazanacağını tahmin ediyormuş. İ- şin garibi bütün tavuk — ve hindilerin her birinin ayrı ayrı - isimleri varmış. Bundan başka Bayan - kat'iyen tavuk eti yemez, sebze ile iktifa edermiş. İSTER İNANMA! dil getirttim. Bakka) lâkerdayı ve dili adf hirer tene - keye doldurarak yollamış, buraya gelince gümrükten bana haber verdiler. Gittim, kutuları gözümün önünde açtılar ve muayene edilmek üzere kimyahaneye verdi- ler, neticede de bunları gayri sıhhi bularak bana teslim etmeden imha ettiler.» !STER İNAN İSTER İNANMA! —— Noel baba L H —- oel Baba çenesinde iki karı$ kalı ve başında külâhile ! çıkmış geliyor. Gelsin, gelmesin; ( murumda değil. Fakat onu karşılâl için hazırlık yapanlar varsa onlarâ ni olmak isterim. Noel Babayı karşılamak, evine mak isteyenler, onun sevdiği şeyler hazırlamak mecburiyetindedirler. Noel Baba çam dalına bayılır. £ bu dal büyük, çok büyük olursa şu kadar yıllık ihtiyar daha mem kalır. İhtiyarları sevindirmek fena bil değildir. Fakat onların sevinme için biz zarara girmesek! Canım çamlardan kıymadan kop lacâk dalları gözümün önüne getir Tüm. Bu dallar, bir aray plansi bir ormancık meydana ge Ya değil mi bu ormancığa?.. Bütün | ründe bir tek fidan dikmemiş kims rin yetişmiş ağaçları harap etme doğru mu? Noel Babayı, çam dalı dikmeden şılamaya kalkanlar belki bir pot | maş olmaktan korkarlar. Korkuları nasızdır. Pot kırmak belki fena $ dir. Fakat çam devirmek pot kırmak daha bin kat fenadır. Çam deviret lerine varsın pot kırmış olsunlar. rarı yok. Notl Baba da geldiği zaman ( çamların bardak olduğunu anlar ve daha gelişinde kimseden çam dalı $ mez. Çam dâlım isteyen Noel Babe' Veren de bu memlekette oturan in$ lardır. İsteyenin bir yüzü, vermi nin iki yüzü kara derler ama ben, € dalı ve Nuel Baba bahsinde bu sözü şekikle söylersem daha doğru söyl olurum; — İsteyenin bir yüzü, verenin iki zü kara ! L H Biliyor musunuz ? indistandaki Himalâya © silsilesinin Davalagiri tepesi kaç © re yüksekliktedir. 2 — La Chateigneraie kimdir? 3 — Salamho kimin eseridir ve den bahseder? (Cevapları Yarın. * Dünkü Suallerin Cevapları: | — Pardesü ismile anmılan 86 Jean Marie Pardessus Fransada BİÇ de 1772 de doğup 1853 te ölen Fra sız politika ve adliye adamlarından ridir. 2 — Frankental şehri Almanyü Bavyeradadır. 23 bin nüfuslu bir $i birdir. 3 — Kapın Mmesahai — sathi; 717,500 kilometre, nüfusu 2.785.6 dir. Kapta altın, meyva, gayr' yetişir. Kadınlar dert dökmekte| mennedilirlerse ... Macar Meclisi Meb'usanında ların avukat olamıyacakları hakkıf bir kanun lâyihası müzakere edili: du. Muhalif meb'uslar kıyameti k0 rıyorlar, — Her türlü hakka sahip olan dının meb'us da olması lâzım geld ni söylüyorlardı. Meb'us olan avukatlar salonu etmişler, böyle bir meselede söz sö) mek istememişlerdi. Nibayet hükü tin meb'uslarından biri olduğu de bu işde mubalif kalmıya karar ren madam Mermoz kürsüye ge — Kadınlar derd dökmek istef kendi derdleri olmasa bile b nin derdine tercüman olmak tini hissederler, dedi ve sözünü bir sual ile bitirdi: — Bu kadınlar derd dökmesinle aakıntıdan çatlasınlar mı? K7

Bu sayıdan diğer sayfalar: