20 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

20 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

la * düz. | aşla * | yekle. Bü r kıtr CAy* yentö” Çollar dikif YA Dünya yüzünden yalan kalkıyor İnsana doğruyu söyleten bir serom keşfedildi Yalan söylemek zihni bir faaliyet sarfını icap ettir- mektedir. Serom bu faaliyete mani olmakta, hakikat ortaya bütün çıplaklığile çıkmaktadır. Amerikada yapılan tecrübeler iyi neticeler verdi — Bir işi yarım mütalca etmek in - Vaşingtonda çıkan Journal of Crimi- sanı, muarızlarımızın düştükler: gafle- nal Law and Criminologie yazıyor: AD M İnsanlarda müşterek bir huy var -| t€ düşürebilir, diyorlar. Ve dır. Akıllarına geleni söylemek ister -| Yorlar. «İnguisi toire sistem, insanlı ler, sır saklamaktan hoşlanmazlar, ke-| $kence yapıldığı için kıymetten düş - tum olanlar dahi bu işi istemiye iste -| Müştür. Halbuki bu serom ile kımseye miye ve sevmiye sevmiye yaparlar. — ( 3£€nce edilmiyecektir.» İnsan tabiatinin bu tarafını nazarı dik * kate alan bazı fen adamları, yalanı or-| Münakaşalar devam etmektedir, ve tadan kaldıracak bir serom keşfetmeğe | henüz ilmi bir neticeye varılmamıştır. muvaffak olmuşlardır. Bu neticeye intizaren biz seromun ne- Sözlerimizin yüzde yüz hakikat ol -| den ibaret olduğunu okuyucularınlıza duğunu şimdi aşağıda vereceğimiz iza- | bildirelim. hat ile anlıyacaksınız. İnsan doğuştan hakikati sever, ve| Yalnız bu izahati vermeden evvel bu | menfaatleri insan oğlunun ahlâkın: seromun keşfedilmesile ortaya çıkan| bozmasa, daima doğruyu söyler. bukuki bir hâdiseden de bahsetmek lâ-| — Bazı nebatların insanların ruhları ve zımdır. #tabı üzerine tesir ederek konuşmayı O hâdise şudur: Acaha müerimlerin | ve söz söylemezi muhakemenin bir e - ikrarlarını almak için bu sernmlardan | serinedn ziyade rühun bir aksülâmeli istifade edecek miyiz. haline koyuyor. Yalan Cürümlerin tahkikatı için malüm -| bir faaliyeti istilzam ettiği içi dur ki iki usul mevcuttur. disine serom yapılan şahış bu zahmete İnguisitoire. katlanamıyor ve hakikati söylüyor. Â- | 2 — Reğuisitoire, limler bu seramu vücude getirmek üze- Medeni memleketlerin hemen ekse-|re faaliyetlerini — Scoupolamine ve risi bu ikinci usulü kabul etmektedir-| Amytale de Soolum üzerinde leksif et- ler. Bu ikinci usülde, yani roguisi toire | mişlerdir. Ş sisteminde suçlunun ne itirafının, ne| Scopolamine Mandragöre (kan kuru- de inkârının hükmü vardır. tan) otunun köklerinden istihsa! Adliye mekanizması cürüm etrafin- | mektedir. Mandrağorun âs&p üzerinde- da topladığı delilleri ortaya koyar. Bu-| ki fevkalâde tesirleri esasen biliniyor -| rada suçlu işin kenarında durur. Ona icap ettiği zaman sorarlar, ve kendi - sini bol bol müdafaa etmesine fırsat verirler, Bu usul suçlu ilk defa Criminologie mütehas: dan doktor Hoore istifade etmeği dü - dü ve ameli neticeler de elde etti. Amytale de Sodiuma gelince, o ds eskidenberi hisleri uyuşturucu — bir| madde olarak maruftur. | Doktor Hoose bu maddelerin âsap ü- zerindeki doğruyu söyletici tesirlerinı | şöyle izah etmektedir: «Bu seromlar doğrudan doğruya di- mağa tesir ederek tefekkür hâssasını iptal etmekte, ve yalnız kulak #sabına dokuftmamaktadır. O suretle ki, ken - disine bu serom tatbik edilen şahsı kendisine söylenen her şeyi duymakta, fakat kafasında her hangi bir düşünce ameliyesi yapamadığı için mihaniki bir surette cevap vermekte ve bu ce- vap ta muhakkak surette hakikat ol - maktadır. A Doktor Hoose tecrübeleri hakkında şu malümatı vermekledir: Bu seromları üzerlerine tatbik etti. rın - kendisini kurtar- Ması için yalan lemesine bile cevaz verir. Reguisi toi ıT derler ki: «Suç- lu yalan söyleyip delillerini ortadan kaldırmağa çalışabilir, bu onun sarih hakkı olmasa bile, hak müdafaasına bağlı bir şeydir; ve yalan söylemesine mümanaat edelim, derken korkulur ki —Meşru müdafaa hakkı da baltalanır. O- nun için suçlunun hakikati söylemesi hakkında esbabı muhaffefe telâkki edi. kebilirken, yalan söylemesi cezayı ağır- latıcı sebeplerden addedilmez. İnguisi toire sisteme gelince..... Bu #istemin, isminden ne olduğu derhal anlaşılır, engizisyon mezalimile bu sis- tem arasında müşterek noktalar vardır. Ve esasen sistemin esası o devirden kalmıştır. Bu sistem suçlunun ikrarına İstinat eder, ve suçluya cürmünü ikrar HN Si a e ç G —— — —— —) O EDEBİYAT | Edebiyat şakşakçıları -| tirken bir hakışları vardır, can da - - | debiyatın | du, fakat onun söyletici hassasından | şı SON POSTA — Takdirkârım, Darülbedayi piyesimi oynarken afişin Karşılaştılar, beraber yürü hut bir yere oturdular mı şö şanlar eksik değildir: der, yağ alacaksan filân dük- kândan al! Hasan methede ede bit miyor! — Sen tecrübe ettin mi? — Daha etmedim. Yolumun üstünde değil de... Fakat ay başına' muhakkak gideceğim, Hiç olmazsa bir teneke al - malıyım. Methin methini yapan o dükkâna beş ay sonra da, beş sene sonra da ya Uğrar, yâ uğramaz, orası bize lâzım de- ğil. Yalnız şunu bilelim ki böyleleri - nin her hangi yenecek yutulacak, gi - yinilip kuşanılacak bir nesne için yap- tıkları meddahlık sadece lâf olsun di - yedir. Yemedikleri, giymedikleri mal- ları hep böyle bir aşkına öğüp durur - lar. Şimdi gelelim asıl meseleye.. Yani demek - isterim ki fikir âleminin de böyle koltukçuları vardır. Bilhassa e- debi eserlerle şahsiyetlerin bu neviden şakşakçıları bizde de hamdolsun hiç eksik olmaz. Hattâ mübalâğa değil, ha- kiki şöhretler bile bunlara çok şey borçludurlar, Bunu açıkça mertçe iti- raf etmelidir! Bir sevgi beslerler, ya- hut besler görünmekten zevk ve şeref duyarlar. Bir mecliste muallim Naci - nin ismi geçse herkesten evvel söze g- ulacak olanlar onlardır. Vaktile İda - dide okudukları zamandan akıllarında kalan bir beyti (kim bilir İl yoksa başka bir kitapta mı r: lardır?) hemen ortaya sürerler: Huhuları ah..hh pek deruni, Bülbül beğenir bu ergemini (üt!) İkinci mısram şivesiz kafi mısraınkine ahenkçe denk mek için böyle yedi elif miktarı uza - ler, ya- konur Yazan: Halit Fahri Ozansoy mesini ezberlemiştir, evde babasına dinletmiştir, o şiiri oradan bilir. Size ilk rastlıyacağınız vapurda veya salon- da: . Vallahi beyim bayılırım, Faruk Nafizin o Çoban Çeşmesi ne enfes şeyi» der. Yusuf Ziyanın Akbaba'da yalnız bir kaç zarif fıkrasını okumuştur, fa * kat şair olduğunu bilir. Bakar ki be * ğenenler çök: «Aman gözüm, o Yusuf, Ziyanın şiirleri ne güzel!.. okumağa dor yulmüyor» taltifini esirgemez. Orhan Seyfi de kendisince onun için güzel, Kemaleddin Kâmi de onun için güzel, hâsılı gezdiği, yürüdüğü yerlerde met- hini başkalarından sık sık duyduğu bü- -|tün şairler onun için yüksektirler. Vaktile bunlardan birisine bir gün Beyoğlunda Galatasaray lisesinin kö - şesindeki dar sokağın başında rastla - muştım. Hemen ellerini tehalükle bana * | Uzattı: «Arkadaşım, dedi, ne zamandır lerini gördüğümüz yok.. Yazmıtyor: n artık?a Nezaketle: «ÂArasıra yazı - um!» dedim. Halbuki o ay içinde bir yanmaz. Hani anlıyorsunuz ya, kafi - yeden de çakarız manasına bir ba! Maamafih Dicle şairinin bundan baş- ü ka bir beytini okuyup okumadıkları Yehi piyeslerine hasret kaldım. Yaz - belli değildir. Yahut pek bellidir am- | Sâtıza canım!. Ah o Baykuş!.. Hani öy- irütmezler ki foyayı mey -| !© Manzum bir piyes daha yazsanız da dana vursunlar! Şy da muhakkak k: P seyretsek!) Ben gene gülümsedim üçüncü — dereced zlerim o anda sokağın başındaki şöhretleri için pek te heyecanlı gö - ü Lin, şim- rünmezler. Daima büyük isimlere â - N x lar, çünkü onların terazinin gö -| yınca kendim bile şaşaladım. Mübarek zünde ağır bastıklarını anlıyarak zekâ- | adam o ilânı bile görmüyordu. O gün - dan mahrum değildirler. bunun | lerde artık 'temsili bitmek üzere olan içindir ki divan edebiyatından bilhassa | Hanzum h_'“hm Piyesimin ilânı idi o!... Fuzuli ile Nedim'e, Tanzimattan son -| Fakat bcı:nm hayranım bunun bile far- a geçince de Namık Kema! ile Aı)_'kmda değildi! dülhak Hâmid'e, Edebiyatı Cedide'den| Neyse, böyleleri gene bu tiplerin bir de pek tabit olarak Tevfik Fikret'e| dereceye kadar tahammül edilebilir hayranlıklar ezeldendir. Mehmet A -| cinsidir. Bir de başka çeşitleri, ukalâ - kif dendi mi (aman efendim, ne ilham, | JAt vardır kı_mın_nl!ıh! te bir misal.. ne coşkunluk!) diye gülerler, Süley -| Sok eskiye ait bir mükâleme... Öyle ki man Nazil'e (üstadı nesir) diye isim | Ne zaman hatırlasam gülerim: verirler Cenab'ı göklere uçururlar, — Ahmet”Rasim'e (Canım adam.. şeker gibi de yazar!) iltifatını savururlar, Fa- kat o şeker ne cins şekerdir, Cenap ni - çin o kadar yüksektir, Nazif neden üs- tadı nesirdir, Aktf neden öyle coşkun - dur, ( bu kadar ince eleyip sık do- kumalara ne yanaşırlar, ne de insanı yanaştırırlar. Tabif bunların bir de bu- günkü edebiyat üzerinde hükümleri vardır. Fakat bu hükümlerinde de çü- rük tahtaya basmadan umum! kanaati İstanbulda da Niçin bir tiyatro Mektebi açılmıyor? “|sini birden davet edecek ettirmek için de her çareye baş vuru - hur. dövülür, işkence edilir, tırnakları Sökülür, uykusuz bırakılır ilâh... * Bu hakikati söyleten serom meyda - Ha çıkıp ta işe yaradığı anlaşılınca, ce- :8 hukuku müntesipleri ikiye ayrılmış- lr. Bunların bir kısmı diyorlar ki: — Bu hakikati söyleten seromu suç- luya —şifinga ederken, onün en Meşru haklarından birini, müdafaa mine geçiyoruz. Suçluyu harici tesirlerden âzade tutmalıyız, ve z onun hakkında deliller toplamakla İktifa etmeliy Serömün lehinde olanlar ise: kendilerinde topladıklarını ve bu su - retle canlı bir oparlör kesildiklerini görürsünüz. Romancılardan — meselâ Reşat Nuriyi, Mahmut Yesariyi, Pe - yami Safayi, filânı veya falanı muhak- kak beğenirler, çünkü cümhur onları beğenmiştir: Buna mukabil filân veya falana da dudak bükerler, çünkü üst - lerinde kıymet hükümleri henüz ta - mamile toplu değildir. Demek ki bun- Jarın eserleri bakkında tehlikesizce «fenadır, berbattır» damgasın: yapış - tırabilirler. Halbuki hakikatte ne oön - ları, ne bunları, ne evvelkileri, ne ikin- eileri okumadıklarına şu anda varlığı- nıza inandığınız gibi tereddülsüz ina - nabilirsiniz. Şairleri de böyle tanırlar, böyle takdir ederler. Birisinin çocu - ğu mektepte Faruk Nafizin Çoban Çeş-i ğim canilerin yüzde sekseninden mat- lüba muvafık cevap aldım. Benim teçc- rübelerime istinat ederek polis lâbara- tuvarları tecrübelere devam ettiler ve hayli müsbet neticeler elde ettiler, Şu anlatacağım vak'a seromun kuvvetini izah etmek için k. , Bir adamcağız kı başka bir adam zannaltında idiler, Fa- kat maktulün karısı hâdiseyi mütema - n inkâr ediyor. Kocam intihar etti, diyordu. Po. lis te hiç bir ipucu ele geçiremiyordu. Nihayet kendisine Seopolamine tat- ik edildimpin cmfhy pemfhy mbmb bik ettiler, kadının bu vaziyette bile bütün gayretile inkâr yoluna saptığı görülüyördu. t * (Devamı 9 uncu sayfada) Geçenlerde Ankarada açılan Tiyat ro mektebi memleketin dört yanın- da büyük bir merak uyandırdı. Ga- zetelerimiz günlerce genç kızların bu mekiebe karşı gösterdikleri lâ - kaydi ile meşgul oldular, Fakat şim dilik bu bahsi bırakalım, bir okuyu- cumuz gibi gözümüzü İstanbula çevi relim. Bu okuyucumuz soruyor.” — Niçin İstanbulda da bir Tiyatro mektebi açılmıyor? Bu, üzerinde cıd den durulacak bir sualdir. Filhakika İstanbulda belediyenin küçük bir ti- yatro meklebi olduğunu, bilâhara bu nun kapandığını biliyorum. Biz de Halkevinin Alayköşkünde bir kursu var, Fakat bu kurs tam olarak ihti- yacı karşılamıyor. Ankarada açılan Seyfa 7 önünde bana niçin piyes yazmadığımı soruyordu, o henüz yeni bir kitabım çıkmış iken şiirden vaz geçtim diye sitem ediyordu. Mamafih bu tip nev'inin en zararlısıdır.Birde ötekilerine bakın ee ee ae ğ l a eee v İ İA AA Rumt 32 'yılında, hani şu geçer. Ha - tırat yazılarımda bahsettiğim Rebap mecmuası zamanında bir kaç arkadaş Yeni Nesil diye bir topluluk yapmış, Şahabeddin Süleymanı da kendimize edebiyat şefi tayin ederek bir taraftan Servetifünun'daki Fecriâticilere, diğer taraftan da çok haksız bir hücumla Hüseyin Rahmiye çatıp duruyoruz. Hücumlarında en fazla Avrupalı mü - nekkit ismi ortaya atan da Hakkı Tah- sin... Bilhassa o aralık Hippolyte Tai- ne'in iki cilt San'at Felsefesini karıştır- mış olduğundan bu ecnebi müellifin is- mini kalkan gibi göğsüne tutmuş, ha- bre saldırıyor. İşte o aralık bir gün Be- şiktaşta ikimiz bir berber dükküânına Birmiştik, Orada tıraş olan tanımadı - ğimız bir adam uzaktan bizi tanıyor « muş. Damdan düşer gibi: «Siz yeni şair- lerdensiniz değil mi?» diye sordu. Hak- kı yutkunarak ve sarararak «evet» di- yebildi. Öteki durur mu? Lâfın arkası- nı gelirdi. Hem ne dese iyi: «Biliyorum, sizin büyük babanız Hippolyte Taine'- dir». İçimden: «Eyvah, dedim, herifin alayına bizim delişmen arkadaş köpü- recek.. hele şükür! tahminim nasılsa doğru çıkmadı. Hakkı sadece gülümse- di Meğer adam alay etmekten ziyade ciddi söylemiyormuymuş! Bunu da, dükkândan çıkarken tavsiyesinden an- ladık: — O Hippolyte Taine her halde Vic- tor Hügo'dan büyük şair! Cilt cilt bo - yunca şiir kitapları bastırmış. Onları okuyun da yeni, güzel, örnekler alın..» ve böyle diyerek çekildi gitti. Ben Hak- kı ile şaşıp kalmıştım. O zaman Taj - ne'in şair olduğunu bile bilmiyorduk Bizim bahacan nasılsa kulağına çalı - nan bir sözü bize yumurtlamış! Çünkü daha ben de bir dostumdan yıllardan sonra pek yeni öğrendim: Büyük mü - nekkit Taine'in bir kaç ta şiiri var - mış! Fakat ne gördüm şimdiye kadar, ne de son güne kadar başkasından işit- tim. : Gördünüz mü, sokakta rastlanan a - dam bazan adamı nasıl matediyormuş! Daha böyle renk renk, çeşi: çeşit ni- ce edebiyat dostları vardır. Fakat hep- sütundan mahrumum. Başka fırsatta onları da tanıtırım. Halid Fahri Ozansoy Şair Salih Zeki Yerinde Sayanlar maka - lemde bir parçayı kendisine alınmış ve bana Açık Söz gazetesinde atmış tutmuş Yunanl şilrlerini anlamıyan ve beğenmiyenleri mi- tolojideki eşek kulaklı Midas'a benzetişinde- ki zerafeti bizim şalirin inceliğine bağışla - yalım. Homeros'un rivayeline bakılırsa mi- toloji lâhları hasis ve kıskançtırlar. Atiye- (Devamı 9 uncu sayfada) Tiyatro mektebi beni cidden sevin « dirdi. Fakat Ankara kadar kültür şehri olan İstanbulun da böyle bir mektebe mutlak surette ihtiyacı var dır. Çünkü buradan kalkıp ta Anka- raya gitmek, mektebe kaydolmak ol dukça külfetli ve masraflıdır. Bence bütün Türkiyede Tiyatro seviyı yükseltmek ve tiyatro sevgisini art- tırmak için İstanbulda olduğu gibl İzmirde de bir mektep açmalı, tulüat tiyatrolarının yerine esaslı bir teşki- lâta ve disipline tâbi tiyatro artıstle Okuyucularımızın sorgularına cevaplarımız Ankarada Yenişehirde A. Rıza 'ene : — Radyolar hakkındaki kanun ancak iki ay kadar sonra müzakere dilmiş olacaktır. Daha iki üç gy bek liyecek olursanız istediğiniz şekilde" bir radyo alırsınız. İ İ ea ökha lli ni

Bu sayıdan diğer sayfalar: