20 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

20 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A âe v İ ) Gğzeeşascar?t : 8 2, Şubat “SON 'POSTA Çalışan kadınlar arasında, 2 | Bir prens ile Süreyya Ağaoğlu: “Ben doğuştan avukatım,, diyor —— * * x “Fazla konuşkan olduğum için evde bana herkes (Bu kız avukat olacak) derdi nihayet dedikleri oldu kadınların çalışmaları lüzumunu babamdan öğrendim ve âli tahsil yapmağa karar verdim, ——— —. U “Yazan: Peride Celâl 'Tam 63 erkek ve yalnız üç kız.. İşte Süreyya Ağaoğlu, bu üç kızdan birisi- dir, ve içinde 63 erkekle üç kızın bir araya geldiği oda, Üniversitenin Hu - kuk Fakültesinin bundan on beş sene evvelki sınıflarından biridir. Bugün için ne hukuk fakültesi &ı - nıflarındaki kız talebelerin —azi derece nisbetsizdir, ne de genç Bukuk fakültesi l larında bir fevkalâdelik bulmak müm- kündür! Fakat 6 zaman, yani bundan ön beş yıl önce, inkılâbların tabifleştirdiği bu keyfiyetin her parmağı ağızda bıraka- bilecek bir fevkalâdeliği vardı. Ve bu fevkalâdeliği başarmak cesa - retini bulmakta bütün hemcinslerin - den erken davrandığı içindir ki, hukuk fakültesinin ilk kadın mezunu Sürey- ya Ağaoğlu, bana bir kahraman gibi göründü. Dün Asikürasyon hanındaki yazıha- nesinde onunla konuşurken, o zama . nın ağır şartları içinde geçen yüksek tahsil devresinde karşılaştığı güçlükle- ri öğrenmek isteğini yenemedim: — Ben, dedi, hiç bir güçlük çektiği- mizi hatırlıyamıyorum!. Ne bhocaları- mızdan, ne arkadaşlarımızdan, hür - metten, takdirden başka bir muamele görmedik... Hattâ bilâkis, ihtimal çok hayırlı bir çığırın ilk yolcuları bulun- duğumuz için, hukuk fakültesinin bu - günkü kız talebelerine müyesser ol yan bir teşvik, ve himaye içinde çalış- tık. Bize göslerilen itibar, cılız bir se-| ciyeyi şımartabilecek kadar genişt.. Bu bakımdandır ki, o zaman karşilaş- tığımız yegâne güçlük, gördüğümüz bu sonsuz ve teveccühkâr alâkaydı di- yebiliriz. Çünkü biz en basit vazifo - mizl yaptık. Ve buna Karşılık, İlâyık bulunduğumuzdan çok teveccüh gör - düğümüz için âdeta mahcub olduk! O şerefli cesaretini basit, tabii, ve e- hemmiyetsiz göstermek istiyen müte - vazi avukata: — Biz, dedim, mesleğinizi kendi ih- tiyarınızla mı seçmiştiniz? Süreyya Ağaoğlu, önündeki kalın dava dosyasını, yazıhanesinin bir kö - şesine iterek söze başladı: — Bana, yüksek tahsil yapmak ga- yesini babam aşıladı. Kadınların ça - lışmaları lüzumunu evvlâ babamdan Ööğrendim. Fakat mesleğime gelince, ben avukat olmadım, avukat doğdum! Ben, koltuğumda boyile mütenasib bir evrak çantasile, sırtında kara bir zübbeyle, ve başında siyah bir başlık- la dünyaya gelen iki kiloluk bir avu - katcığı düşünerek gülümsiyordum. Sü- reyya Ağaoğlu da, belki tebessümü - mün sebebini tahmin ediyor, ve güle: rek anlatıyor: — *«Avukat doğdum» deyişime şaş - mayın... Daha altı, yedi yaşımda bir gçocuktum. Galiba biraz fazla konuş - kandım. Ve galiba pek düşünmeden söylediğim sözlerden bazıları yerinde düşerdi. Sık sık çenemin okşandığın', ve etrafımdakilerin benim için birbir - lerine: — Bu çocuk avukat olacak! dedik - lerini hatırlarım!.. «Bu çocuk avukat olacak'»,.. Yani söylediklerine göre avukat olacak ben. dim, «Avukat sın ne demek olduğunu bildiğim yoktu. Fakat beni sevdikleri- ne emin bulunduğum kimselerin: «Bu çacuk avukat olacak!» derken âdeta sevinç duyuşlarından anlıyordum ki avukat olmak iyi bir şeydir. Bu mâsum kanaatile, ve bu cümleyi sık sık duymanın telkini altında ben çe kendi kendime kurmıya başladım: — Ben avukat olacağım! Avukat Süreyya, o mâsum çocukluk gayesini tahakkuk ettirmenin verdiği baklı gururla doğrularak gülümsiyor: — Ve nihayet oldum da... — Memnun musunuz? — Vâüâkia biraz fazla yorucu, Fakat bir dava kazanmanın zevki, ilik hir | e < Avukat Süreyya Ağaoğlu , | |yılında Kanada . SA | Fenses Nasıl boşanırlar? Danimarka Kralı nihayet kendisinden beklenen kararı verdi Danimarka Kralı Majest Christian Rgeçen akşam ken disinden istenilen kararı vererek ye ğeni Prens Erik ile Kanadalı zev- cesi arasındakı ni kâhi bozmuştur, Prens Erik 924 nın en zengin zile sinin biricik kızı olan Mis Lois Bo. oth ile Ottavada evlenmişti. Ve bu düğün Ottava seh rinin — tarihi hiç kıydediiwîîî Danimarka Kralı dik derecede par- Christan lak olmuştu. Yeni evliler düğünden son ra, Nevyorku, Londrayı, Rivyerayı zi- yaret ettiler, Amerika plâjlarında bir kaç yıl geçirdiler, 1928 yılında da Da- nimarkaya döndüler, Yeni Prenses orada müuhteşem, geniş bir malikâne satın aldı, bu malikânenin içinde: «Bana Holivut sahillerini hatır- latsın» diyerek muazzam bir banyo ha- Vüzüu yaptırttı. Avuçla altın harcadı. Fa bariyo gihi bütün yorgunlukları gide -| kat burada saadet ancak 6 yıl sürdü. riyor!., Yalnız, dava kazanmanın zevkli ol- madığı zamanlar da vardır. Meselâ bir | (€ ayrılmak istediler. Krala mü 1934 de Prens ile Prenses yekdiğerin aat boşanma davasını kazanmak, yani mu-| | Gler. Avrupanın Krallık ile idare edi vaffakiyeti, iki insanı birbirinden a - yızmak mukabilinde ele geçirmek şüp- | (et-biri Kral ailesine m len yerlerinde falâk is n torafiar. sUp olunca he yok ki haklı bir davayı Küvbelmek mesele saltanat mahkemesine intikal kadar üzüntülü olüyor. Bu itibarladır ki biz, bu kabi. & Tar-karşısında, avukat - sandalyesır.ae bir sulh hâkimi vazifesi görmiye çal- şırız. Size bunun gayet tuhaf bir misa- lini”anlatayım, Avukatlığa henüz başlamıştım. An- karadaydım Bir gün yazıhaneme genç bir karı koca geldi. Kadın hüngür hüngür ağlıyor. Er - kek, aynı derecede mütecessir,., Ken - dini zor tuttuğu belli. Kadın, o toessür arasında, kocasının yana kaçan gra -« vatını düzeltmieyi ihmal etmiyor. He. le erkeğin karısını teselli için göster - diği gayreti görseniz, söylediği sö; duysanız aralarındaki mütekabil kanın kuvvetine imrenirsiniz, Bir aralık birisi öbürüne: — Müracaati sen yap! dedi, Öbürü cevab verdi: — Hayır... benim elim nasıl varır? Sen yap! Meğer meramları, birbirlerinden ay- rılmakmış. Çünkü erkek, çok sevdiği karısının annesine kendisini beğendi- remiyormuş. Kadın da, ne anasından, | ne babasından geçebiliyormuş. Erkek © şart içinde geçincMiyeceklerini söy . leyince, ağlıya ağlıya ayrılmıya karar vermişler. İki taraf da, ayrı bir türlü müracaat edemiyorm dava- — Siz, dedim, bir avukata değil, bir sinir doktoruna gitmelisiniz! Bu cevab üzerine çıkıp gittiler. Bu müracaatlarından bir müddet sonra, onları Keçlörene giden bir otobüste gördüm. Ortalarında bir de minimjni yavru vardı. Bir aralık benimle gözgü- ze gelen kadın, gülümsiyerek yerinden doğruldu. Ve tenha ötobüste, yerinden kalkıp yanıma sokuldu. Elimi sıkar « ken: — Sayenizde, dedi, bir de çocuğu - muz oldu! t Ve gülerek ilâve etti: — Sizin koyduğunuz © mükemmel teşhisten sonra sinir doktoruna git * memize hacet kalmadı. Kendi kendı - mizi tedavi ettik! Süreyya Ağaoğlu, o sevimli ciddi - yetini gene takındı; — Dedim ya... Boşanma davaların: böyle yazıhanede kazanmak, ekseriya mahkemede kazanmaktan zevklidir! Kendisine telefon eden bir arkada. şından, geci ü dileyen, ve: — Hemen, şimdi” geliyorum! diyen müulratabıma, &on bir sual - daha-sor - Bu mahkemenin sonu ır. Bu defa da öyle oldu. Fakat Ktaf derhal karar vermedi. Araya uzun bir düşünme payı bıraktı. Bu müddet zarfında Prenses © muhte- şem malikânesinde yaşıyordu. Prens i- se şehirde bir apartımana taşınmıştı. Şimdi kat'iyet kesbeden karariş bo- zulafı ailenin iki çocuğu vardır. Bir! on, diğeri dört yaşındadır. Prensesin yaşı 38, sabık kocasınınlzi 46 dır. eder. * Rivayete göre Prensts ünvanını kay beden Lois eski aile adının ,1t cuklarına nezaret edecek ve onlara mad deten yardımda bulumacktır, Beşiktaş Halkevinde boks ve güreş müsabakaları Bu gün akşam saat 21 de Beşiktaş Halkevi tarafından kıdemsiz amatöz boks ve güreş heveskârları arasında Be şiktaş jimnastik klübü salonlarında hu |susi bir müsabaka tertip edilmiştir Git mek istiyenlerin Halkevi idare memur luğuna müracaat ederek davetiyelerini almaları Jâzımdır. maktan kendimi alamadım: — Kadmm olmak yüzünden uğradığı- nız zorluklar var mı? — Hakkımızdaki çok g#eri bir zihn! n başka hiç bir şeyden' şikâyı z yok! Bazı dar düşünceli kimselör kadın avukatlara, kadın doktorlara karşt 3- dedi câib bir emniyetsizlik besliyorlar: «Ca- nım... Kadın da avukat olur mu? diye rini takip etti, dudak bükenler var. «Kadının saçı u - zun aklı kısadır!», «kadının beyni, er - keğin beyninden iki yüz gram eksik - tir!» diyenler var!. İ_spahyadaki h_arp daha Sayfa © ne kadar sürecek? Bugünden itibaren ispanyaya hariçten gönüllü Bugün Şubatın yirmisi... Eğer son dakikada beklenmedik bir ihtlâf patlak vermediyse bütün dev. letler İspanyaya kendi tebaalarından gönüllü gitmesini yasak etmiş olacak lardır. Bu, İspanyol işlerine karışmamak sa- hasında alınmış ilk tedbirdir, İkinci ted bir de Martın altıncı gününden itibaren ün İspanyol hudutlarının sıkı bir kontro| altına alınması olaraktır. Bu kararın İspanyol ihtilâlinin ça- buk bitmesine, yahut ta şiddet ve vah. şetinden kaybetmesine tesiri olacak mı? Lehinde söyleyenler olduğu gibi aleyhinde söyleyenler de vardır. İspanyol ihtilâli patlak verdikten ve bu ihtilâle yabancı devletlerin de par- mak soktukları anlaşıldıktan sonra İn- gilterenin teşviki ile Londrada beynei- milel bir sefirler konferansı toplanmış tu Vazifesi bu ihtilâlin Uluslararası (h tilâtlar yapmasının önüne geçmkti, Bu gayeye doğru giderken ilkönce İspan yaya hariçten gönüllü gelip İspanyol üniform: ında çarpışmasına mâni olunmak İstendi. Kastedilen (Vit dev- verlerine yardım etlikleri söyleniyor. du. Sonra Rusya ile Fransa kastedili- yordu. Onların da «Halk Cephesi & altında başlıca sosyalistleri ve komü nistleri toplayan meşru hükümete yar dım ettikleri iddiası vardı. Müzakere çetin oldu, Uzun sürdü. Ve İspanyaya gönüllü yollamamak, İspan- yo) hudutlarını da kontrol altına almak kararına sefirler konferansının ancak 15 Şubat tarihli celsesinde varılabil G .aT 200,000 kişi öldükten ve memlekette mateme girmeyen tek ev ktan sonra bütün İspanyol hudutları da nihayet kontrol altına alınıyor. Fakat acaba bu tedbirler fayda verecek mi? —e eee eee lll d SA Ğİ |et vardı. Başta İtalya ile Almatıya ge- |- ş ** | Hiyordu. İspar illi; | İşayacak ve Denkkarkadı iaerak & iyordu. Bunların İspanyo) milliyetper gitmesi yasak! .Bu kararın tatbik günü de az evvel söy Jediğimiz gibi bugündür. k Kararın faydası gelince İngiltere ve rin fikri şudur: Sefirler konferansında “müzakerenin uzun sürmesimin sebebi İtalyan ve Al- man erkânı harbiyelerinin İspanyol milliyetperverlerini müsademeden ga- lip çıkarmak için bu kadar zan mühtaç olduklarını hesap etmiş olma. |larından ibarettir. Aradan geçen müd- ,det zarfında lüzumuna kani oldukları kadar asker, mühimmat ve levazım olup olmıyacağına Fransada gazetele- göndermişler, ve ancak bunü temin el- ( tikten sonradır ki, hükümetlerini ade- pi müdahaleyi kabulde serbest bırak- mışlardır. Fakat hesaplarında yanılmış olmaları çok mümkündür. İspanyol ihtilâli ile alâkadar olanla- rın yaptıkları tahminler de şudur: İspınyad, her iki tarafın şimdiye ka /dar verdiği zayiat kat'i olarak kesi Jemez. 200,000 sularında olsa gerel "Bugün muharebe sahası olan şehiri de tek bir İspanyol evi yoktu. ü _p_ı.ıınırş arkasında bir feryat yükuıîmc- - |Sin. Binaenaleyh ademi müdahale ka- rarının geçikmesine ne kadar teessüf e- dilse azdır. Bununla beraber şunu da söyliyelim ki bu karar hâdisenin Av- rTupaya sirayet etmesinin önüne geçebi' lir. Fakat ihtilâlin bitmesi iki taraftan birinin kat'i galebesi ile mümkündür da çok uzaktır. Dünya yüzünden Yalan kalkıyor (Baş tarafı 7 inci sayfada) — O gene inkâr etti: | — Kocam inlikâr etti! dedi, fakat -|ken işlediği zannı müstantik işi başka taraftan tuttu. — Serge senin sevgilin midir? dedi. Serge kadın ile bu cürmü müştere lunan adamd:. Genç nmadığı için inkâr dul bu suale bazı edemedi. — Onu çok seviyorum, sevgilimdir, İlk ipucu yakalanmıştı. Sualler birbi- nihayet kadın: — Kocamın intihar ettiği tabancayı dereye attım, | Kocamın öldüğüne fevkalâde memnunum, çünkü dostuma — kavuş - nehre attım. Kocamı da ben öldürdüm, ve hâdiseye intihar süsü vermek için, tabancasını da yanına bi * Amytole de Sodium, Seopolamine « nin dah3 müessir ve tesiri daha uzun * Muş, cinal takibatta şimdilik her ikisi de kullamılıyormuş. Yakında bu mad - delerin hayatın bir çok - safhalarında safhalarında kullanılacağı tahmin e - dilmektedir, Şu muhakkaktir ki: İnsana hak'ka söyleten serom artık bulunmuştur. Edebiyat (Baştarafı 7 nci sayfada) lerini yabancılara kaptırmazlar, — Karışana da kızarlar. İyisi mi ilâhların işine karışma- malı! Persefon şalrinin bize kıskançlık —isnat etmesi de yerinde değil. Hele (Ahmet Haşim da beni kıskanırdı) demesi büsbütün hak sızlık! Haşlmi ölümünden on beş gün evvel Fakat bunları söyliyenler — bittabi, | tum. beyinleri, tabii insan beyninden bir| — Kocamı öldürmek istiyordum. Ve hafif olanlardır. Zaten sayıları; | nihayet. tasaya mahal bırakmıyacak kadar azal-| — Kocamı öldürdüm, dedi. mıştır. Büsbütün ortadan kalkmaları| Hâdise hakikate tevafuk etmiyordu. İ 1 et anca erkeğin ya t e MEeDA DRCERE n;e seı'.'ld'r' ;:b::îıyâi îf::ı'n'; “_fe';f':u:"luk SÜ (havta yatağında son ziyaretimde bana Salik Süreyya Ağaoğlu gülüyor: S- | Zekiden bahsederken sadece: - Artık gelmi- — Hem, «kadımın saçı uzun aklı kı- tikten r._nnra nnluı;l;.!:.. Fakat bu sefor | yor, Doktorlar menetti. Beni sinirlendiriyor. sa olürle diyorlar. Eğer akıl kısalığı, kadın ağlıyarak şu ıııv—ufh_ı bulundu: — |muş! - demişti. Demek ki Haşim onun kendi- saç uzunluğum'hn geliyorsa, kendile -| — I!cn_ bundan evvel bir cinayet da. sini sinirlendirdiğini bile doktorların teyhi- ri ziyanlı çıkarlar. Çünkü şimdi, erkek | "4 işlemiştim, bu cinayetin fail! bulu ";elık:ı“:'o::umîî:;ınrw FNL lerin saçları, kadınların saçlarından | AMamıştı. i$te o zamanlar ben ” Hoş çocuktur WHanl içinden bana Te * | vesselâm su Salih Zeki. çok daha uzun! idim, ve tabancayı da seromun lesiri Peride Celâl | *ltında kaldığım zaman anlattığım gibi darıldı ise ben de bütün öâmrümce yanarını. W.F.0. Dekinai

Bu sayıdan diğer sayfalar: