4 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

4 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayfa ' Son Poste ,, nın tefrikası:31 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan | ALR Eğlence dağılırken hacı Şevki Bey Suadın kulağına eğilmiş “Sübiyan sesin güzel lâkin terbiye görmemiş, Ali efendi sana ara sira usül öğretsin,, demişti. Suat, daha hâlâ hayret içinde idi.|ğer gündüz çeneni tutsaydın, bu gece Balondakilere, sür'atle göz gezdirmişti. İbana bu azabı çektirmiyecektin... Ya- Gözü; dayısına iliştiği zaman, 'onun|ni.. azkalsın.. igıl, ıgıl yüreğime inecek- başını öylece göğsüne eğilmiş görür| ti, Suat... Allah aşkına, dikkat et. Böy- görmez; ikinci bir heyecan geçirmişti. le münasebetsizliklerden vazgeç. Fakat, salonda esen havada, en küçük| — Demiştir. bir fırtına emaresi görmediği için ge-| — Mustafa Bey biliyordu ki; Suadı ilk girdiği buhran dinivermişti. Bahusus|çağırdıkları zaman, onun geçirdiği kor- makinist Şevki Beyin söylediği söz -|ku ve heyecan da, Mustafa Beyinkin- ler üzerine, bugün fotograf kamara -|den az değildi. sında geçen hâdiseyi hatırlamış.. artık| - Suat kamarasına dönüp de asma ya- binirlerine büsbütün sükünet gelmişti.|tağına sırtüstü uzandığı zaman, zih - O zaman, mülâzim Ali Efendinin kulağına eğilmiş! — Buraya niçin çağrıldığımı anla - dım. Fakat emin olunuz ki, benim mu- siki ile hiç alâkam yoktur. Rica ederim, bu kadar kişinin karşısında beni mah- cup etmeyiniz. Demişti... Ali Efendi de gülerek: — Zarar yok.. sen, usul usul bize uyarsın. Diye cevap vermişti. (Rast) faslını intihap - etmişlerdi. Taksim ve peşrevden sonra, şarkılara Bgirmişlerdi. Suat, kulak dolgunluğu olan şarkılara, şöyle böyle iştirak et - mişti. Muhite, yavaş yavaş alıştığı için biraz serbestlemişti... Gözleri, bir iki Befa dayısına ilişmişti. Dayısı, gözile kaşile işaretler etmişti. Bu — işaretler; — Aman, Suat.. dikkat et... Sesini biraz daha kaba çıkar... Bütün dünya- 'ya rezil, kepaze oluruz, sını ihtiva etmekte idi... Suat, bu telâş ve işaretlerine katıla lmemek için, kendini güç zaptedebilmişti. Sıra; Sundın çök asirdiği ve çök yi böylediği bir şarkıya gelmişti. O tarih- te henüz yeni çıkan bu şarkı, pek re- vaçta idi Suadın tiz ve tannan sesi, mülâzim Ali Efendinin gür ve davudi — sesile birleşerek tatlı bir ahenk içinde yük- Belmişti: Bir acayip habı Gaflete düştüm. Ne uyutur beni, Ne uyandırır . Sundın pürüzsüz bir nây gibi çıkan sesi, birdenbire bütün kulakları ve gözleri, kendisine çevirmişti... Sıra, meyane gelmişti. Mülâzim Ali efendi, bililtizzm sesisini hafifletmiş.. bütün kulakların zevkini, Suadın sesine terk etmişti... Ve Suadın sesi; - tıpkı, Hacı Şevki Beyin tasvir ettiği gibi - tatlı ti- riller! Günden güne, bana İ Dert kazandırır. * Ne uyutur beni, Ne uyandırır. | Diye; salonun ağacından tavan ve cidarlarında, ihtizazlar husule getir- mişti | O zaman, şair Ali Ruhi Bey umk, kendini zaptedememiş: — Leziz.. cidden leziz.. Şam şeke - rinden daha leziz... Diye, candan bir takdir sayhası ko- yuvermişti. * Bir saat kaclar süren bu samimi oğ- denceden dağılırlarken; Hacı Şevki| Bey, Suadın kulağına eğilmiş | — Sübyanl.. Sesin güzel. Lâkin, | terbiye görmemiş... Ben, Ali Efendiye tenbih ederim. Boş zamanlarında, ara- sıra sana usul göstersin, Demiştir. !, bu sözlere karşı gülümsemişe dudaklı da o tebessümle ka- sına doğru giderken, arkasından * Zavallı Mustafa sesle dayıs uzun bir heyecan devre- ırda idi. ana gelir gelmez; iki tara kimsenin olmadığına — Yediğin balta beğendin mi?.. E- ninde garip bir karışıklık hissetmişti. Kulaklarında; mülâzim Ali Efendinin gür ve davudi sesinin dalgaları, henüz sönmemiş gibi idi. Gözlerini yummuştu. Şöylece düşü- nüyordu: — O kadar hoş, o kadar - tatlı sesi var ki... Hele söylerken, dudaklarının © zarif kıvrılışları... Sonra, ne tuhaf?. Başka hanendeler gibi; yüzünü öyle ezip, büzmüyor. Ağzından ses, adetâ islimle çıkar gibi gayet tabil bir şekil- de çıkıyor... Yalnız, yüzü biraz daha kızarıyor.. gözleri biraz daha süzülü yor.. adetâ, mestâne bir tavır aliyor... O zaman, biraz da mühendis Asaf Be- yi andırıyor... İşte iki delikanlı ki, tera- zinin iki gözüne konulsa, tamamı ta- mamına denk gelecek... Asaf Beyin |© © tatlı buğday rengi.. kadife gibi parla- yan siyah gözlerinin üzerinde; ince za- rif birer hat gibi uzayan, şakaklarına doğru hafifçe kıvrılan kaşlarımın tatlı ahengi.. hele; söz söylerken, o küçük ve etli dudaklarının, top çehresine fü- sünkâr bir cazibe vermesi, o kadar hoş ki... O akşam güneşinin, onun simasına aksettiği zaman, koyu pembe bir yak dız gibi hasıl ettiği rengi unutamıya- ğ (Arkası var) ” KUPONLUSADELi-MEVDUA 'SON POSTA « Son Posta » min Tarikl Tefrikam : 74 Sihirbaz Samaya “Mâra sizi çok seviyor onun gözleri âşığını bundan fazla bekleyemez.,, dedi SÜMERYİLDIİ HÜD CA Zaten Samanın kalbinde o günlerde Mâranın aşkından başka hiç bir kadın sevgisi yoktu. Sama, Mârayı çok sev- mişti. ... Sama sevgilisine kavuşacak mı? Sama devesini sihirbaz Katumanın kapısı önüne kadar sürmüştü. Güneş yeni doğuyordu Urdan hareket eden yolcu kafilesi jsabaha kadar yürümüştü. Havalar çok sıcaktı. gündüz yol yürünmüyor- | du. Mâra henüz uyanmamıştı. Sama devesinden atladı.. Nipurlular birer ikişer evlerinden çı- karak işlerine gidiyorlardı. Maden ©-| caklarında çalışanlar daha önce uyan- miylar;- sokaklara -dökillmüşlerdi. Sumerde Nipur halkı güneşle bera- ber kalkar, güneş yükseldikten sonra yatakta kalmayı uğursuzluk sayarlar- Sama kapıyı çaldı. Katumanın ihtiyar hizmetçisi Sama- yı görünce şaşırdı. Sama hem deve ile gelmiş, hem de kıyafetini değiştirmişti. Sama: — Katuma uyandı mı? Diye sordu. Hizmetçi kadın: — Bugün Baal mâbudunun cilkba- harı karşılargav günüdür, dedi, Katuma güneşten Önce uyandı.. mâbede gitti. — Müra nerede? — O da Katuma ile birlikte gitti. Sama geniş bir nefes aldı: — Mâranın sıhhati nasıl — Her gün sizi düşünüyor. Başka bir derdi yoktur! Sama devesini hizmetçiye teslim et- ti: — Ben mâbede gidiyorum. Baal mâbedi çok kalabalıktı.. Mâ - bedin basık tavanı altında toplanan yüzlerce insan ellerini köşede duran mâbuda uzatmışlar, hep bir ağızdan dua ediyorlardı. Sama kalabalığa karıştı.. Fakat ile- rileyemedi. Ona kimse yol vermiyor- du. Sama hassa zabiti elbisesile mâbe- de girmiş olsaydı, şüphesiz ki herkes saygı ile eğilecek ve çarçabuk yol aça- caktı. Sama bu kıyafetinden çok mütees- sirdi. Bir müddet durdu.. o da herkes gihi ellerini uzatarak yalvardı: «— Ey tanrılar tanrısı! Sen beni ve şerefimi ayaklar altında çiğnetmel» Kenarda duran rahiplerden biri Sa- mayı tanıdı.. yavaşça yanına sokuldu: — Şehrimize uğurlar getirdin, mek lâ! Bu sabah mı geldin Urdan? — Evet. Bu büyük bahar töreninde bulunmak üzere geldim. — Neden bir işçi gibi giyinmişsiniz? — Bunun sebebini sonra söylerim. OTURDUĞUN:*YERDE:HER:AYIN*BiRiNDE PARANIN:FAiZİNİ:AL: ; YADADA, TÜRK-TÜCANET - ZARI: VA Yazan : Celâl Cengiz Rahibin kulağına eğildi: — Katumayı arıyorum.. nerede &* caba? — Peşimden gel! Götüreyim — senl onun yanına,. İkisi birlikte yürüdüler. Rahip elile gösterdi: — İşte, Katuma yere diz çökmüş« dua ediyor. Sama, sihirbazın yanında genç kâr dını görünce tanıdı. Rahibe teşekkür etti. Rahip tekrar geri çekildi. Sama sevgilisinin arkası okuldu.. fakat kendisini göstermedi. Zaten mâ” bedin içi o kadar loştu ki.. insanlar bir” birini güçlükle seçebiliyordu. Mâbedin üstünde dört büyük delik vardı.. bu deliklerden mâbedin içint€ güneş ışığı girinceye kadar dua ede * ceklerdi. Bu âyında herkes tanrıdan nt isterse olur; derdi olanlar şifa dilenir" ler, sefalete düşenler servet — isterler. çocuğu olmayan analar: «Tanrım seni bize neden bir çocuk vermiyorsun? |komşularımızın yavruları şen — kuşlar İgibi cıvıldaşırken, içimiz sızlayor. Bir ze de bir çocuk versen ne olur?» diye | yalvarırlardı. Samanın kulağına ince bir kadın se* si aksetti.. Mâranın bir derdi - vardı; yalvarıyordu: « — Ulu mâbut! Ben eskiden kuş - | lar, kelebekler gibi suçsuz yaşayan bif insandım. Sen bana günahı öğrettin! Beni de suçlu ve kara alınlı insanlar arasına soktun! Şimdi içimde bir sızl var. Damarlarım ateşli.. beynimde vok kanlar tutuşmuş. Onu bir gece içinde sevdim.. kendimi ona verdim. Sen, ©* nu benden esirgeme, tanrım! Ben on” suz yaşayamıyorum.. içimdeki sızılaf gittikçe — derinleşiyor. Damarlarımdaâ cinler dolaşıyor.. beynimdeki yangım” lar gittikçe büyüyor. Sen onu çabuk gönder! Sen onun içine de bu - sızıy! ver.. onun damarları da tutuşsun.. ©” nun beyninin içinde yangınlar, volkak lar başlasın. Ve sen onun şerefini art” tir, ulu tanrım! Onun belindeki sırmâ püsküllerin sayısı çoğalsın.. arkadaşlâ” rıi arasında şerefli bir kahraman daima tek olarak kalsın...» Sama bu sözleri ce titredi.. yâ* vaş yavaş geriye çekildi.. ve sevgilisin görünmeden mâbetten çıktı — Zavallı kızcağız, beni hâlâ sırm? püsküllü bir hassa zabiti sanıyor. Onâ böyle bir deveci kıyafetile görünme istemem Diyerek, sihirbaz Katumanın evint koştu.. Katumanın - hizmetçisi, Bar mayı görünce şaşaladı.: Arkası var) ( örem ada ğlğa ll sRe AM Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetçi olan #czaneler gunlâf” âr: İstanbul cihetindekiler: ğ Aksarayda: (Ziyan Nuri), Beyazitit (Haydar), Fenerde: (Hüsamettin), Şeb” remininde: — (Nanmi) , ü n (Arif), Samaiyada: (Erofilos), Şehzade” başında: (Asaf), Eyüpte: (Kikmet AtİS” maz), Eminönünde: (Binsason), KÜÇÜE” pazarda: (Yorgü, Alemdarda: (Abdük kadir), Bakırköyünde: (Milâl). du elhetindekiler: âl caddesinde: (Kanzuk-, Galalâ” , Cakalmde: — (Nizamettinhı eedet), Yenişehirde: (PA” anbaşında: (İtimat), BE yman Recep). Adalarda: 3 (Ömer Kenun-, Sarıyerdti â. Boğaziçi ve Üsküdarda (Nuri-, Büyükadada: (Şinasi * bellde; (Halk).

Bu sayıdan diğer sayfalar: