4 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

4 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Vatandaş, Fransızca Konuşma ! Yazan: Muhitfin Birçe —— ir kaç gündenberi gazetelerde gö- lanların umumi yerlerde türkçeden başka Tüyorum: Siyasl m dil konuşmamaları isteniyor ve battâ bu fikrin, muayyen bir ceza altında, mecburi bir kaide haline konulması arzusuna gidi- liyor. Kanun haline kadar gidilmese bile bu husustaki cereyanın küvvetlendiği ve yahut — küvvetlendirilmesi — imkânlarının artığı söyleriyor. Bilmiyorum, bu fikir- lerin yürüme ve tatbik edilme kabiliyeti ne dereceye kadar gider. Bildiğim — bir tey varsa, siyasi manada Türk nlan cumhu - riyet yurddaşlarının yavaş vavaş, bugün kullandıkları dilleri birakarak, hayat dili olarak münhasıran türkçeyi kullanacakları gün elbet gelecektir. Zaten bugün düne nisbetle iş çok ilerlemiştir. Sokaklarda ge- zerken, umumi yerlerde oturürken e fınızda türlü tülü diller -konuşulduğunu işitmeniz, eskisi gibi. her gün, her adım başında tesadüf edilen hâdiseler olmaktan çıkmıştır. Türkçe hayat dili olarak kendi- sini daha kuvvetle hissettiriyor ve tabil o- larak, hâkimiyetini daha ziyade arttırı - yor. Bence, Türk cumhuriyeti yurddaşla - rını, ana dilleri olan şu ve bu dili konuş - maktan menetmek pek te doğru bir şey değildir. Ana ile çocuk arasında anlaşma tası olan ana diline hürmet etmekle Türkler, kendi aralarında yaşıyan azlık - Tara karşı dürüst bir musmelede bulun - muş olurlar, Bize şövenlik isnat edenlere hak vermemek ve başkalarının da bizim- kilere karşı gösterdikleri ve gösterebile - cekleri şövenliklerden dolayı itiraz hakkı - mizi muhafaza edebilmek için böyle bir mecburiyeti düşünmemek daha hayırlı - dır. Hattâ bu cereyan üzerinde de © ku yarara mahal yoktur. İş nihayet sabır dir. Yavaş yavaş © da olacak, yani, bir| çök memleketlerde olduğu gibi, bizde de azlıklar, kendilklerinden, hayat dillerini türkçe olarak tesbit edeceklerdir. Fakat, asvıl sinirimize dokunması Vâzım gelen, benim asıl sinirlerime dokunan bir | gey vardır ki bunun üzerinde ne kadar 18 rar etsek haklıyız ve buna karşı hattâ zor- lama tedbirleri almakta bile hakh oluruz. Levanten dili olan fransızca! ana dilinde İ harfi bulunmuıyan, J ve $ senlerini çıkara- mayan Ermenilerle Rumların frenklik, Ay. rupalılık, medenilik taslamak için fransız- ta konuşmaları kadar mânasız, çirkin, ku- lak yırtan ve sinir yıpratan bir şey daha yoktur. Ermeninin ermenice, Rumun rum- ca konuşmasını ben, bunlarda Türk vatan- daşlığı şuurunun dâha ziyade inkişafına ve Türkün iktısadi hayatı daha kuvvetl! tutu- şuna intizaren, şimdilik ne gayri tabii de çirkin görüyorum. Çünkü kültür işlerin- de Liberal ve ekalliyet hakkı bahsinde de- mokratik düşünen bir adamım. Fakat, Le- vanten iaminde bir millet, böyle bir millet içinde bir ana dili bulunmadığına göre bi- ze geçmişin — kapitülâsyonunu, — geçmişin Türk - gayti Türk, müslüman - hıristiyan ayrılıklarını hatırlatan bu Levanten dilinin düşmanıyım. Bu Levanten dilini kullanmak ( senin tebil bir hakkı yoktur. Bunu istedi- | #imiz kadar ayıplayabiliriz. Takbih ve hatık menedebiliriz. Bunu kullananlar ana dillerini kullansalar biç olmazsa onu ket- di Ahengi ile bir dereceye kadar temiz söy- lerler. Ana-dili yerine söyledikleri fransız- ca ire hem telâffuz. hem”de döğruluk v& temizlik bakımından baştan başa bozuk, yanlış ve dolayısile çirkindir. Yeni Türki- ye içinde eski Türkiyeden kalmış olan bu mekruh âdeti ortadan in kim- | kaldırmak için ne| yapsak haklıyız, kimse bize bir şey söyli- | yemez ve şikâyet edemez. * Hele Yahudilere gelince, her bulunduk ları memlekette oranın dilini kendilerine ana dili yapıp ta Türkiyede ana dik ola-| rak bir vakitler dört kelimelik ispanyolen | kırması bir dil kullanmış ve bugün de anun yerine, bilhassa yüksek sınıf arasında, Le- vanten fransızcasını kullanmayı baslamış olmalarını affetmak imkândızdır. Öğrendik leri fransızcayı en ziyade ileri götürenler ve dürüst söyleyenler onlardır. Bununla beraber aralarında anlaşma vamtası olan bu dili, bir dereceye kadar dürüst olarak. ancak işte ve salonda kullanabilirler. Di1| kuvvetlerini biraz derince bir kültür bah-| sinde tecrübe ettiğiniz zaman da hepsi sa- pır aapır dökülürler. Çönkü yüzde doksan, bütün kültür kuvvetleri ticari muhâbere &- İkısmını çocuğa vereceğine, ona bir pi-| |lu hareket etmenin mükâfatını kazan- Resimli Makale: İnsan ilk gençliğinde muhtelif he- yecanların esiridir. Bu heyecanların en kuvvetlisi, en süreklisi aşk heye. canıdır. SON POSTA Kendi aralarında töoplance gençle- rin müsahabelerine kulak — veriniz, en ziyade gönül macerasından bah - settiklerini işitirsiniz. WGençlik heyecanı Bi S Heyecan hayat için zarurettir. Fa- kat gençlerde gönül masalı olarak zamanından evvel başlarsa zarar ve- yir, aşk heyecanının yerine etüt ve bilhassa «por heyecanını ikame etmi- ye çalışınız. SÖZ ARASIN Tali kuşunun Mükâfatlandırdığı Namuslu çocuk Arjantinde 11 İ yaşında fakir bir Hi mektep — talebesi mektebe giderken yolda 8000 Jira- hk bir çanta bul. muüş ve çanlayı polise götürerek teslim etmiş. Annesi evde has- taimiş Babasının fevkalâde paraya ihtiyacı varmış. Öğ- lunun bu hareketini duyunca kızmış: — Dünyada yalnız sen mi namuslu kaldın? demiş. Bak şimdi - parasızlık yüzünden annen ölecek ve sen mes'ul olacaksın. Polis paranın sehibini bulmuş. Bu adam gayet hasismiş. Bu paradan bir yango bileti hediye etmiş ve o gün çe- kilen piyangoda talihli çocuk, namus- miş ve bilete 25,000 Hra para isabet etmiş Babası şimdi: «Bu parayı da kaza- nır, o para da bizim olabilirdi» diyor- müuş. Denizi hiç görmiyen kadın Nevyorkta çıkan Young Amerika yazıyor: «Amerikanın iç eyaletlerinde doğan ve denizin ne olduğunu hiç görmemiş bulunan bir kadım, kızını bir bahriyeli- ye vermiştir. Geçenlerde — bir gün bu kadın damadını ziyaret etmek için bu- lunduğu limana gelmiştir. Vakit ak- şamdır, Kadın uzun müddet denizi sey- retmiş, sonra yanındaki bir ahbabına dönerek deniz fenerini işaretle demiş- tir ki: — Ne isabet etmişim de kızımı bir bahriyeliye vermişim. Bahriyeliler, çok gabirli insasilar.. “Şu katjıki fenerlere büklrnaç tazü B8: defadır “ rüzgür işiği söndürdüğü haldö, onlar yılmadan ge- ne yaktılar. debiyatının, yahut ta dedektif romanları se viyesinin Üstüne çıkamaz. Gerek Frmneni ve Rumu, gerek Yahudiyi ve nihayet Ce meviz kırması şu eski Levanteni fransızca konuşma) menetmek, sade bizim kulak larımızı Beyoğlu sokaklarında günüla yirmi dört saatinde bırpalanmaktan kurtarmak değil, belki de onlara güzel bir hizmet yapmaktır. Bu sayede Türk kültürüne gi recekler." költür sahibi bir dil ile konusa- caklar ve kendileri de bu sayede kültür sa. hibi olacaklardır. Ermeni, Rum, Yahudi bunların hepsi benim için birer dosttur. Fa- |törâk edecektir.» kat, Levantenin düşmamıyım: Ermeni de| olsa, Rum da olsa, Yahudi de olsa dahi. İSTER İNAN Polis memurları Gülhâne parkının içinde başı boş gezinip otlayan bir katır buldular. Parkın bekçilerine sordular, bilen yoktu. Araştırdılar, | RERGÜN BİR FIKRA | MeşhEYJro ı':::: dııı.'.(u idi, Nerede ise ölecekti, başııcunda bek- liyen karısı ona baktı: — Sana bir şey söyliyeceğim, | | dedi, bana inanmalısın. — Söyle karıcığım, — Eğer sen ölürsen, senden sonral başkasile evlenmem, büna mem * nun oldun mu? | Hasta muharrir, hüzünlü bir ses- le cevap verdi: — Ne diye memnun olayım? Ben || öldükten sonra evlenmis olsay Evlendiğin adam bütün ömrünce | benim ölümüme ağlıyacaktı. | —— Uğursuz çiçek Sekiz yıl evvel Hindistanda Kalkü ta civarında, büyük bir lâle yetişmişi Bunun rengi siyahtı. Bu lâlenin bü- yüklüğü, yerlilerin dikkatini celbetmişti. ve bu çiçeğe uğur atfedil- mişit, Çiçeğe el sürmek ömrün nihayeti- ne kadar mes'ut olmak için kâfi gelir zannedilirdi. Ve ilk açmadığı sene da mömlekete büyük bir felâketin çöke- ceği söylenirdi. Bu sene nasılsa bu çiçek açmamış ve yetiştirildiği köy zelzele neticesinde yıkılıp mahvolmuştur. Kadınlar erkeklerden fazla mütesanitmişler İngiltere kadınlar enstitüsünün mü- essisi ve dünya kadınları müttehit hey- | eti reisesi Bayan Alfred Vat sekiz ay- hk dünya seyahatinden Londraya dön-| müştür. Bu seyakatinde Kanada, A- merika, Avustralya, Yeni Zelanda, Seylan ve Filistini tayyare, şimendi. fer, otomobil, araba, öküz arabası, ka- yık ve el arabasında dolaşmış bir mil- yondan fazla kadınla temasa gelmiş 300 büyük mitingte, 200 hükümet zi- yafetlerinde bulunmuş ve 50.000 kişi. nin elini sıkmıştır. Kendisi #eyahatinin intıbalarını an- latırken şöyle söylemiştir: «Her yerde yeni bir kadın tipi inkişaf ve tekâmül etmektedir. Kadınlar dünya vakayü i- le yakından alâkadar — olmaktadırlar, Kadınlar arasındaki ademi tetanüt hi- kâyelerine tağmen kadınlar her nem lekette erkeklere nazaran daha iyi teş- kilâtlandırılmışlardır; Ve daha sıkı bir mesaj birliği nazarı göstermektedirler. Bun- | dan sonta 1039 da bir konferans akde- deceğiz, Buna on bin kadar kadın iş- Anından, babadan halis irk te olsal Mühittin Birgen S FER soruşturdular, en | miyordu. ââ'rER İNAN İSTER İNANMA! küçük bir malümat bile alamadılar. Katırın ağlebi ihtimal ceza vermek korkusile meydana çık- Ciğerinden Kurşunkalem Çıkarılan genç Viyanada çıkan Neues Wiener Jo urnal yazıyor: Bundan bir kaç adam Man- çesterde bir has- taneye müracaat- la göğsünde acı hissettiğinden — şikâyet ediyor. De- likanlıyı rontkene koyuyorlar, vaziyet tehlikeli olduğu için derhal müdahale Ledilerek bir ameliyat yapılması lüzu- mu hissediliyor. Ve ameliyat yapılı- yor. Netioede ciğerin içinden 20 santim uzunluğunda bir kurşun — Kalem çıkı« yor. Doktörlar aradıkları halde bu kur şun kaleminin delikanlının ciğerlerine sıl girmiş olduğunu bir türlü anla- yamıyorlar. Nihayet genç hastaneden çıkacağı zaman kalem kendisine — gösteriliyor. Delikanh hayret ediyor: — GCarip şey diyor. Bundan iki ay evvel bir gün merdivenden düşmüş- tüm, Şuramda buramda ufak tefek ya- ralar oldu, sonra da'bu yaralar kapan- di geçti. Fakat o esnada yeleğimin cebinde bulundurduğum — kurşun ka- lemim de kayboldu. Ne oldu diye hayli aradığım halde bulamadım. Me- ğer kalem ciğerime kadar girmiş... Na- ) ve hangi yerimden gittiğini bir tür- ü anlayamadım. İngiliz meb'uslarına gönderilen aşk mektupları Bundan üç ay evvel İngiltere par - lâmentosunda nasılsa meb'uslardan iki yüzünün bekâr oldukları söylen - Bu ifşaatı fırsat bilen gazeteci « lerden bir tanesi derhal bu 200 meb'u- sun kim olduklarını araştırmış ve Be- kâr meb'uslarımız serlevhası — altında hepsinin ismini, resmini neşretmiş, Bu meb'ualar o tarihtenberi her gün aşk mektupları alıp — durüyorlarmış. Meclise. gelen öşk mektupları, mühar fazakâr İngilizleri hayli kızdırmış. Ka dınlar'her şeye rağmen. mektuplarını kesmiyorlarmış, Nihayet bu bekâr meb'usların, mektup yazanlarla evlen- Mmiyecekleri hakkında beyanat verme- leri münasip görülmüş, şimdi meb'us- lar mecliste kürsüye çıkarak, mektup- ların arkasının kesilmesini ve meeli - sin mehabetinin korunmasını temin «Biz mektup yazan bayanlarla ev . lenmiyeceğizn diyeceklermiş. NANMA! sahibi Mart 4 —— Sözün Kısası Taşların nev'ileri İsmet Hulüs! Bir tabakat âlimj ile beraberdim.. Ta bakat âlimi dedi ki: — Taş, diyip geçmemeli! Taşın da nevileri vardır. , dedim, ben de biliyorum. — Siz de buna merak ettiniz mi? — Evet, bir nebze.. İsterseniz size bil dikler — Pekâlâ.. Evvelâ taşiar ü ayrılır: Hatif taş, orla taş, ağıt lu fif taş baş yarmaz, orta taş, ba: yarar, bazan da yarmadığı vakidir. Ta* şın ağırı muhakkak baş yarar, Bir kim seye laş atarken iyi dikkat etmek lâe zımdır. Baş parmak yüzünden, başıni sonradan taşa mak ihtimali varsa hafif taşı ağır taşa tercih etmek gerek- tir. Yok eğer sonradan başı taşa çarpıp çarpmamakta tereddüt ediliyorsa o za- man orta taş kullanılabilir. Fakat her halde taşın ağırını çok ihtiyatla kullan mak gerektir. Hatifinde ise hiç bir (h« tiyata lüzum yoktur. Bunlar atılan taşlar. Bir de başka taş lar vardır. Altmdan ekmek çıkarıları taşlar. Fakat bu taşlar artık kalmamış- tır. Diğer bir taş nev'i daha hatırıma gel Yerinde ağır olan taşlar:' Yerinde ağır olan taşlar çok acaiptirler, Bir ke- re yerlerinden kırnıldatıldılar mı müte hiş surette hafifleşirler, Geriye çirkefe atılan taşlar kald:. Bu taşlar pek çok olmakla beraber atıcı- ları nadir yetişir. Çünkü çirkefe taş atanların pek ihtâyatlı davranmaları, çirkefi Üzerlerine sıçratmamaları lâ- zımdır. İsmet Hulüsi eereeemerem sereeaseesenesecei n Biliyor musunuz ? | — Yavuz zırhlımız kaç yıl evvel, nerede yapılmıştır? 2 — Hamkdiye kruvazörümüzün sür'ati nedir, ne kadar kömür alır?. 3 — Avrupanın en küçük devleti o- lan Monako prensliğinin nüfusu ne ka- dardır, arazisi ne kadar genişleme dir? (Cevapları Yarın) * Dünkü Suallerin Cevapları: | — Feyziabad şehri Hindistandadır. Yalnız şehrin usu 56,000 dir, bütün eyaletin nüfusu 6,650,00 dir. 2 — Manhattan adası Birleşik Ame- rikadadır. Meşhur Hudson nehri ta « rafından teşekkül etmiştir? Nevyork şehrinin beşiği sayılır. Adada 2,284,000 insan yaşar, 3 — Bugün Fransa meclisi binasi olarak kullanılan Burbon sarayı (Pa- laisBourbon) Parisin Konkor (Con - corde) meydanındadır. 1722 de İtah- yan mühendisi Giradini tarafından düşes Bourbön için yapılmıştır. Dünyanın en küçük tayyare motörü Sovyet tayyare modelcilerinden Zi« urin, çok ufak bir tayyare modeli vü- cuda getirmiştir. Bu tayyarede 0,İ bey- gir kuvvetinde bir benzin motörü var- dır. Dünyanın en ufak tayyare motö- rünü teşkil eden bu motör, şasisi, per- vanesi ve 15 dakikalık benzin haznesi ile 100 gram gelmektedir. Bu motör, hâlen, Ossoaviahim tayyare modelleri lâboratuvarında tecrübe edilmektedir. Amerikan gazeteciliği Amerika gazetecileri çok mübalâ- gacıdırlar, Mâruf gazetelerin birinde çalışan bir Ezansız, memleketine dön* dükten sonra, arkadaşlarına şu garip vak'ayı aflatmıştır: — Dahiliyö'namri ; a&— ihim bir beyanat verecel? diye “beni ona gön” derdiler. Halbuki Dahiliye Nazırı hiç bir şey söylemedi. Gazeteye avdet ettiğim zamalı hey'eti tahririye müdürü bana sordu!? — Nazır ne söyledi> Ben: — Hiç bir şey söylemedi cevabin! verince şu emri verdi: — Öyle ise beyanatını iki sütundafi yörün sütuna indirinizl..

Bu sayıdan diğer sayfalar: