19 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

19 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

M Sayfa « Son Posta » sın telrikam: 27 Endülüs Şövalyesi Abdurrahman Yazm: A. R. Artık Abdürrahmanın bütün varlığı, şairlere ilham veren o emsalsiz hüsnü cazibesine, çelik gibi kollarının emsalsiz kuvvetine, Rahman ismindeki genç atına ve Yıldırım adını verdiği o kılıcına inhisar etmişti — Bugün gene onu gördüm. — Abdurrahmanı mı? — Evet. — Nasıldı?.. — Her zamankinden, daha görül meye şayan... Bornozunu, omuzlarına © kadar zarifane bir şekilde atmış.. sağ yumruğunu, öyle kahramanca dizinin üssüne dayamıştı ki... Atının üzerinde, tahta yeni oturmuş genç bir hüküm - dara benziyordu. Abdurrahmana, memleketin bütün genç erkekleri hased ediyordu. Pek ço- ğu, ona benzemek istiyordu. Fakat; ta- biatin ona verdiği yüksek mümtaziyet- leri, hiç kimse taklid edemiyordu. Tabiat, Abdurrahmana bir çok müm- taziyet ve istisnaiyet vermişti. Lâkin; ne kadar gariblir ki, aynı zamanda ta- Hihsizlik de onu takib etmişti, Bir sene! içinde, birbirini müteakıb evvelâ anne- sini ve sonra babasını kaybederek ha- yatta yapayalnız kalmıştı... Arablar, ansızın bir baskınla (Sebte) yi zaptet- tikleri için büyük babası Kont Cülya- nos da vefat etmiş. o büyük serveti is- tilâcılar tarafından e şti. Artık Abdurrahmanın bütür şairlere ham veren o emsaisiz hüsün ve cazibesine, çelik gibi kollarını hari kulâde kuvvetine, (Rahman) ismindeki genç atına, (Yıldırım) adını verdiği 0| düz ve uzun kılıcına inhisar etmişti... Fakat; hayatta onu yaşatmak için, aca-| ba bunlar kâfi gelebilecek mi idi?... * BİR VASİYET, ve BİR DE NASİHAT Temisnan şehrinin kenar mahallele- rinde; hemen hemen tamamile hücre bir köşede, (Salih) isminde bir adam münzevi bir hayat yaşıyordu. Bu adam, mümkün olduğu kadar insanlar urası- nâ az karışıyor; çarşı ve pazara çıkmak mecburiyeti nda kalırsa, pek öz kimse ile görüşüp konuşuyor.. işlerini bitirdikten sonra, gene evine dönerek, herkese karşı kapısını sımsıkı kapıyor- du. Salih'in, iki oğlu vardı. Biri, ( diğeri (Yunus)... İlyas, büyüktü ieltiğimiz hâdisatın cereyan ettiği za- man, yirmi iki yaşlarında bulunuyor- du. Yunus, küçüktü, O da henüz on ya- şını ikmal ediyordu. Bunlar da bsbaları gibi inzivayı se viyorlar..- bunlar da babaları gibi az' söylüyorlar. söylenen sözlere de ekse- riya hafif bir tebessümle cevab veri - yorlardı. Şehir halkı, bu mütevazi aile 'le meşgul olmıya Hüzum bile görmüyor - lârdı, Onları uzaktan tanıyanlar da, Sa- ih ie büyük oğlu İlyas'ın sihirbazlık ve büyücülükle meşgul olduklarını id-| dia ediyorlardı. Hattâ bunlardan bir çokları, Salih ile oğlunu gördükleri za- man, selâm vermemek için başların. çe-!, viriyorlardı. Salih'in evine, (Tarif) den başka hiç * kimsenin girip çıktığı görülmemişti. Tarif, (Aksel) köyünden şehre geldiği zaman, daima (Salih) ; zivaret ederdi. Onun evinde saatlerce kalırar. Bazan, geceleri de orada yatardı. Tarif öldükten sonra, artık Salih, ta- mamile dosttan ve ziyaretten mahrum kalmıştı, İnsanlardan, büsbütün uzak yaşamıya başlamıştı. * Bir gün, ansızın Salihin kapısı âçıl mıştı, Abdurrahman içeri girmişt — Selâm.. baba dostu! Bir akıl da -| nışmak için sana geldim. Diye bağırmıştı. Ml dostu Tarifin oğlunu; büyük iayıp alnından va ii yanına benden, ne akı öğrenmek isliyorsun. Yil: sana çılgınca meftun olan ka- dın veyahud kızlardan biri ile evlen - mek mi arzu ediyorsun? — Hayır.. henüz böyle bir şeyi aklı- ma bile getirmiyorum. Sormak istedi- ğim şey, büsbütün yatan — Nedir?.. I karşılamış.. onu kucak «| — Artık bu muhit, beni sık:yor. — Ne yapmak istiyorsun?.. — Bu muhiti değiştirmek. .bâşka bir yere gitmek.. daha başka bir hava te - -İneffüs etmek... — Buna, neden lüzum görüyorsun? — Dedim ya.. artık burada, böyle biç değişmiyen bir hayat geçirmekten bı- kıp usandım... Hep, aynı manzara. hep, aynı insanlar. ve hep; o sakin, sönük, heyecansız hayat... — Pekâlâ. nereye gilmek istiyor - sun?.. i — İspanyaya gitmek istiyorum... Annemle babam, bana oraya aid o ka- dar çok şeylör nakletmişlerdi ki... He- le 'bebam.. onun orada, bir çok hatıra « lari var. Bunları görmek istiyorum... Ve bütün bu hatıralar arasında dönüp do- laşırken, hayatımın da bir hayli değişe- ceğini zannediyorum... Sen he dersin, bu fikrime?.. Salih süküt etmişti. Başını, göğsüne eğmişti. Parmaklarının ucu ile saka - ru kâriştiri karıştıra dalgın ve dü - işünceli dakikalar geçirdikten sonra, ba- şını kaldırmış. Abdurrahman'ın yüzü- ine bakmış: | — Âlâ. çek âlâ... Git, Abdurrahman. | Orada, seni büyük bir istikbal bekli - jyor. Demişti. Sal bu cevbaı, Abdurrahman'a, irdenbire bir heyecan vermişti. Belki de, hiç farkında olmıyarak, dudakları: ipin arasından, şu kısa süal dökülüver - Üni işti; — İstikbal mi?.. Salih; aynı dalın ve düşünceli halile sözlerine devam etmişti: © — Evet, Abdurrabman.. istikbal... Öyle bir istikbal ki; seni bir anda bir hükümdar tahtına çıkaral | Abdurrahman, dudaklarını bükerek omuzlarını sijkti: | — Hükümdarlık mı?.. Hayır... Ben, "iböyle şeyleri aklımdan bile geçirmiyo- İrum... Sadece atım ve silâhım ile baş * aşa kalarak hür ve serbest bir hayat geçirmek istiyorum — Şövalyeler gib. — Evet.. annemin anlattığı Gövalye ler gibi, Gene kısa bir süküt devresi geçmişti. Salih, garib bir tereddüd içinde idi Abdurrahmana die şeyler söylemek İs tediği anlaşılıyordu. Fakat, zihnindeki İdüğümleri çözüp de bir türlü söyliye - miyordu. Abdurrahman, yumrukların: kalça - larına dayamış; bu küçük ve basık ta - vanlı odada gezinineye başlamıştı. Bir müddet, o da dalgın ve düşünceli bir halde gezindikten sonra; birdenbire Sa- ihin önünde durmuş: — Pekâlâ. söyle bakalım, baba dos- . Ben, İspanyaya gidersem, ne ya - Salığ > Diye mırıldanmıştı. Bu sual karşısında, birdenbire Sali- hin dımağında bir şimşek pariamıştı. Bu suşi, onun düşüncelerini bir an için- de ortadan kaldırmıştı. Artık Abdur - rahman ile serbestce konuşmasına bir yol açmıştı. — İspanyaya gidersen, ne yapacak - sın?.. Evet... Senin gibi; hayatta çok a- cemi olanların, sormakta haklı olduk- ları bir sual... Ben bu suale, evvelâ bir nasihatle., ve sonra da bir vasiyet'le ce- vab vereceğim... Nasihatim, şudur; Bu- gün İspanyu, içi dışına uymıyan bir has iyat içinde yaşıyor. Biz, Berberiler, Got / saltanatını yıkıp devirdikten sonra, halka geniş bir refah ve sandet temin ettik. Fakaaaaat.. bizi tskib eden Şam Arablarının hile ve desiselerine galebe ..İedemiyerek bütün nüfuz ve &udreti, onların ellerine verdik. Bugün Got kral İarının, Got prenslerinin saraylarında; Şam'dan gelen bir alay serseri yaşı - yor... Bunlar; bizim çöl asilzadeleri - mizin hakları üzerinde saltanat sürü - yorlar.. ve bizi: — Siyah derili insanlar, Arkası verj Doğan Reis te a seviyordu Doğan Reis bir aralık Barbarosa hi- taben: — Ya bugün gemi birdenbire batsay- dı da, denizin dibine göçüp gitseydik.. Acır mıydın bana, Hızır bey? Diye mırıldandı . Barbaros hazin bir tavırla genç kap- tanın yüzüne baktı: — Sağ kolumu kaybetmiş gibi acır - dım, Doğan! Sen de bilirsin ki, Cezayir- de benim yetiştirdiğim ve kendilerine güvendiğim iki genç kaptan vardır: Bi- ri sen.. Öteki de Hamza, Cezayir sahil- lerini, ben ölürsem, siz koruyacaksı - niz! Barbarosun bu sözleri Doğanın kal bini dağlamış gibiydi.. Doğan çok duy- gulu bir erkekti. Barbarosu dinlerken önüne bakıyotdu. Ve bir an için düşündü: — Barbaros bu kadını seviyorsa, ona emel bağlamışsa, içimin ve gözlerimin | âteşini söndürüp hemen buradan uzak” laşmalıyım, Jüzettaya tutulursam, Bar- barosa ihanet etmiş olurum. Barbaros, dünyanın bütün kadınları bir araya top lansa, feda eöilemez. Önünde duran şarap kâdehin; Muda- ğına götürmüşken, içmedi., yere bırak» ti. Ve bu ihtimali düşünerek, lokma yemek yedikten sonra: — Bana müsaade et, Hizır be di. Vücudum çok yi , kemik sızlıyor, Gemide kuylu bir yer bulup başımı koymak ve uyumak istiyorum. Barbaros; — Ben şenden fazla yorgunum! - âi- ye cevap verdi. - Senden çok üzüldüm. Bir gemi kaybelliğimize yanmıyorum. Fakat, içindeki gemicilerim de gemi *» le birlikte gark olsaydı'sr, bu acıyı Ö&- lünceye kadar unuti Elindeki kadehi bir yuğumde boşalt» tı. bırkaç Barbaros şimdi çekinmeden, düşün-' meden içiyordu. Belliydi ki yanındaki arkadaşına güveniyordu. Damarlarında bir kaynaşma vardı.. Jüzetlayı gördü- ğü gündenberi iyordu.. genç kadın'a dik bakmak ve göz göze gelmek is- temiyordu. Şarap kadehleri dolup boşuldıkea, arbaros da güreş kar şısında eriyen ir buz parçası gibi, irade kuvetinin eri- diğini duyuyordu. Jüzetta: — (Sarıböcek) dediğiniz Venedikliyi ılırken görmek isterdim, dedi, ben imrümde bir msanın pasıl asıldığını görmedim. 2 Barbaros endişeli bir nazaria genç kadının yüzüne baktı: — İyi ki görmedin, Jüzetta! Ne de ols sa, o, senin milletine meosup bir adam- dır. Elbette onu görünce müteessir ola- caktın! Doğan Bey üâve etti: — Kardinal Kuntarinonun yeğenini aslanların ağzma atip parçalatmak ge - rekti, Denizde bir geminin teknesini delmek, suçların en büy resin ki deniz üstünd olsaydık. onu daha —esemleru saman! F Aöbetlçi Eczaneler > gere nöbetçi olan cezaneler şunlar - mi cihetindekiler: Aksarayda ; (Sarım). Beyazıdda : (Bel- kısı. Penerde : (Vitali), Karagümrükte : (Kemal), Samatyada : (Erofilos?. Şehza- debaşında : (Asaf), Byüpie Giikmet Atiamaz), Eminönünde ; (Mehmet Kâ - (Yorgh. Alem - Bıkırköyünde : eNâzım), zim), Küçükpazarda : darda : (Abdülkadir). (Merkez). Şehremininde Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde : (Galatasaray, Ga - rihi. Galatada : (Hidayeti. Kurtulusta; (Kurtuluş). Maçkada: (Feyzi. Beşiktaş- ta : (Nail Halidi. Boğaziçi ve Adalarda: Üsküdarda : (Selimiye), Sarıyerde : (A- safı. Kadıköyünde ; (Saadet, Osman Hulüsü), Büyükadada : (HAK), Heybeli de : (Tanas). sevmemek için cebri yüzüne şı roi mecbür olacaktık. Doğan Bey kalkmak istedi. Uzum yıllardanberi bu kadar güzel ve sehhar bir kadınla karşı karşıya O - turmamış olan genç kaptanın damarları tutuşmağa başlamıştı. — Uykum geldi. ben gidiyorum, Hi- zır Bey! Jüzetta manalı bir bakışla süzdükten sonra: l — Misafirimiz aç kalkıyor.. elimle pi- şirdiğim balığı beğenmedi galiba,.?! Diye mırıldandı. Barbaros: Doğan! Beni yalnız bırakma! Diye bağırdı. sonra birden kadehine sarıldı: — Bu şarabı vaktile Arşipelden al - mıştım... Dünyanın en nefis üzümün- den yapilmıştır. Neden içmiyorsun? — Çok' yorgunum, Hızır Bey! İstira- i hate mühtacım. Dinlenmek istiyorum. Jüzetta Doğan Reise gözünün ucile baktı, Genç kadının bu bakışında: «— Gitme.. biraz daha otur!» Demek isteyen bir mana vardı. | Doğan Bey bu manayı sezince sesini kesti.. daha fazla israr etmedi. Doğan Beyin sabrı tükenmişti... Bu kâdar güzel bir kadın karşısında daha çok hareketsiz kalabilmek için, tecrübesi de Barbarosun yaşı kadar u- Duğanı - zun olması lâzımdı. Doğan kendine güvenemiyordu. Bir rezalet çıkmasın diye kendini güçlükle tutuyordu. Bir müddet sustular.. Denizdeki dalgaların gürültüsünden ve yelkenlerin birbirine çarpan hışırtır sından başka bir ses işitilmiyordu. Barbaros bu derin ve manalı sükütü ihlâl ederek: — Neden konuşmuyorsunuz? değdi. Bu kadar güzel bir hava içinde altın İmemleleketine doğru giden insanların günleri neş'esiz mi geçcek? Ve Jüzettaya döndü! — Dün beni bırakmak istemiyordun.. bana mütemadiyen şarap veriyordun! Haydi, şimdi de dünkü gibi, kadehimi la doldur bakalım! üzetta iki ateş arasında kalmış gibi, içini burgulayan korkunç hislerle mü- cadele ediyordu. Barbarosur kadehini idoldurdu.. Öteki kadehler henüz boşa'mamıştı. Jüzetle: -— Çek içiyorsunuz. mısınız? Diye söylendi. Barbaros: — Hayır, dedi, insanın şaraptan ra « batsız olduğu görülmemiştir. Fazla şarap içen bir adam, nihayet sı- zat, uyur. Barbarosun o gece kendi kamarasın- de yatacağı anlaşılıyordu. Gerçi ka - maranın içi çok genişti.. bir kaç kişi da- İka yatabilirdi. Fakat, Barbaros gemide İo güne kadar kamarasına bir kadin al mamıştı. Şimdi kamarasında yatacak 0- Jursa, gemiciler onün hakkında neler söylemezlerdi! Doğan Bey duramadı.. Birden yerinden fırladı. — Ben gidiyorum, Hızır Bey! Çok raâ- hatsızım.. dümencinin sedirinde yalaca- ğum. O bara yerini hazırlıyacaktı. Dedi . Barbaros cevab vermedi... Sadece uğurlar olsun demek ister gi- rahatsız olmaz Jüzettaya başile selâm verdi.. gülüm - sedi., Ve kamaradan çıkıp gitti. * Barbaros kamarasında Jüzetta ile başbaşa kalmıştı. Gözleri yari açık, yarı kapalı bir hal- de, genç kadının yüzüne baktı. — Dünkü gibi neden şen değilsin, Jü- zetta? Dün bir Venedik bülbülü gibi kulağımın dibinde şekıyordun.! Bu gece yarasalar kadar sessiz ve hareket- siz duruyorsun Bizi neş'elendirmek için bir şarkı bile söylemedin Jüzetta korkak bir sesle cevab verdi: | bi bir tavırla başını salladı.. Doğan Bey, — İnsanın bir günü diğer günün! benzer mi? Yolculuk uzadıkca â58” bozuluyor. İtiraf ederim ki, bu bei ik uzun deniz yolculuğumdur. — Dün denizden şikâyetçi deği Jüzetta! Bu gece dalgalar daha KÜ ve seyrektir. dün fırtına vardı. Pa lar geminin güvertesinden aşiyf Buna rağmen çok şen ve neş'eli Denizden hiç korkmadığını söy! tin! Fakat şimdi... v Jüzetta Doğan beyi ilk görüşte #5 mişti. O kadar çok sevmişti ki. “ Barbarosun yüzünü görmek ve söz“ ni dinlemek istemiyordu. ğ Jüzettanın bu kadar çabuk d sine Doğan sebeb olmuştu. Doğan is o gün gemisinin batmasından Barbarosun gemisine gelmesi ve Ki rada birlikte yemek yemeleri pre , bütün hislerini altüst etmeğe yeti ii ti. ; Dört yıldanberi erkek yüzü görmü bir kadın, uzun yıllardanberı kadın? züne hasret çeken bir erkekle kar$! şınca elbette müvazene ve muhak sini kaybedebilirdi. İşin garib cihet. bakın ki, şimdi de Jüzettayı Barb$ sevmeğe başlamıştı. O şimdi Cerbede bıraktığı Ay! ni düşünmüyor, gözü yalnız JüzeW görüyor, yalnız onu seviyordu. — Jüzetta! Sen gökten yer dü bir melek kadar saf ve güzelsin! yordu. Haydi, bana bir Venedik 589 söyle.. bunu dün de vâdetmiştin! yl Jüzetta bütün zekâsını kullans”... her şeyden önce Barbarosu sarhoş Ci sızdırmağa “karar vermişti, cali © heş'e ile Reisin kadehini doldurduz? | — Haydi, bir tane daha' içiniz! Kadehi uzattıktan sonra geriye si” dg... Hafif bir göğüs geçirdi. , — Bir Venedik şarkısı mı ist© hiz? Dedi. Barbaros şarap kadehini din” de tutuyordu. esl — Haniya şu Senatonun yasak il bir şarkı vardır, Jüzetat Bana © söyle. baş Jüzetta istemiyerek okumağa gi dı: «Neron'un yaktığı Roma'yı geldim! Şimdi sokakları dar ve $ r evleri birbirinin üstüne de harabenin içindeyim.. Sezar'ların tığı Roma'yı arıyorum ben.Tijeller &. kahramanlarm yürüdüğü şimdi uyuz hayvan sürüleri | Klavdiyos'ların kurduğu kâşâl pencerelerinden uzanmış miskin ve © (arkası v7 EEE Bir Doktorun Günlük Notlarından Tifo nasıl sirayet Eder? i Şurada burada tek tük tifo vakaları yel sik olmuyor. Buna katiyyen J nilemez. Münferid vak'alardır. Her de her yıl tifo aşısı yapmak Tİ n yerde ir memek, şüpheli hastalarla temas a mek, dalma hatırda tutulması JAZ, hn 2 Büy Mİ dest le sirayet eder, Hastalari& edenlerin ellerini çok iyi yıkamalı” öm ir Yarı, helâlara kireç voyabud asldf9i külmesi lâzımdır. Tifo idrar ils yet eder ve bu ciheti de ihmal i Mdr, Beş altı günden fazla devâ. ve başka bir yerde rıza teşhis Yk ki vak'alarda tfoyu dön ve derhal kan aldırıp muayene ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: