19 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

19 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Son Osmanlı meclislerinin en kuvvetli hatipleri Âyanda kuvvetli bir hatip 50 maddelik bir kanunu baştan başa tadil ettirdi. Kanunda tadil edilihiyen şu iki madde kalmıştı: 1 - ( Bu kanun neşri tarihinden Muteberdir) 2 -Bu kanunun icrasına... Nazırı memurdur) Yazan: Salâhettin Enis i Hüseyin Hilmi Paşa Mahmut Şevket Paşa içtima günleri, en Zamanın ve senelerin insanları ihti - anlarımızdı. Meb'usan mecli- | yarlattığı muhakkaktı, Fakat onun, in - sandaki talâkat kudretini zaafa uğrattı” Zını bilmiyordum; meğer bu da bir baki- ri, meb'usan kürsüsünde dinlediğim © Lütfi Fikri, ilk meclisi meb'usanın tek muhalifi iken bilâhare bütün bir meclisi arkasına çekip sürükliyen ve hatti ek- seriyeti ekalliyete indirerek koca bir par- lâmentoyu tehdit eden o Lâtfi Fikri de - ğildi. Ayan meclisinin kuvvetli natuk ve ha- him tertibatı ve biraz da ufaklığı bal. âyan salonu gayet aydınlık ve ia e “lduğu halde meb'usan salonu May lr derecede büyük ve fakat o Mep. 10$ ve hattâ karanlıktı. Wanda dinlediğim ilk meclis mü- zannederim, Lütfi Fikrinin vE Riza Nurun tevkifi dolayasile - in sadrâzamı Mahmut Şevket Pa - ih bir istizah günü idi O m henüz âyana girmemiştim. Topçu ap, anın delâletile meb'usan içti - : gördüm; ne de dinliyebildim; takat ta - Topla ana ait locadan seyrediyordum. bay vti henüz başlamamakla beraber Unan şiddetli asabiyet ve keyecan Yüzünde ve gözlerinde okunu- 'uslar arasında kuvvetli bir Nail Beydir ki minyatür gibi bir yürü vardı, çok kibar ve o nisbette zarif bir zattı. Salonun en arka sırasında oturma- ğı tercih etmişti. Söze çok hafif bir sesle başlardı; o de- recede ki ilk cümleleri pek anlaşılmazdı. Fakat biraz sonra bu ses, perde perde yükselir ve nihayet kemal derecesini bu- lurdu. Mektebi Mülkiyede uzun seneler devam eden muallimliği, onda perde per- de yükselen bu belâgat kudretini tenmiye etmişti. ,.| Bir gün Nail Beyin sesinin en yüksek perdeye çıktığına şahit oldum: Aradan çok uzun seneler geçtiği için otururdu. Merkez ise kısmen orada en koyu bir ittihalçı bir muhalifi, iki kişilik sıra- tipleri arasında rels Sait Paşa en ileri (para çıkarmak memnudur, gelenlerden olduğu halde ben onu ne SON POBFA Döviz davası Hangi memleketler seyyahlara ne kadar para veriyorlar? Paris sergisinin açılacağı gün yak - laştıkça Fransızları telâş glmaktadır. İktisadi buhran yüzünden bir çok memleketlerde para hususunda çok s- kı kayıtlar konulmuştur. Her memle - ket döviz ihracını menettiği için sergi- ye gelecek seyyahların tahmin edildiği min fazla olmıyacağı anlaşılmakta - ir, : Tahdidat vaz'etmiyen hükümetler şunlardır; Belçika, Lüksemburg, Kanada, Mı - $ır, Amerika, İngiltere, Japonya, İsveç, Felemenk, İsviçre, Fransız gazeteleri tahdidat vaz'e-| mi de şu şekilde sıralamaktadır -! ar: Almanya; Şimdiye kadar Almanya l dan dışarıya 225 franga (13) liraya ka-| dar para çıkmasına müsaade edilirken on mayısta seyyahlara bu müsaadenin! de verilmiyeceği bildirilmiştir. Danimarka; 5 Danimarka hükümeti, Paris se için alâkadarlara hususi surette döviz vermekte ise de resmi müsaade 491 irangı (25 lira) yı geçmemektedir. Yunanistan; Yunanistan hiç bir suretle hari | bu k hi üreti ice pa» zet Benim son gördüğüm Lütfi Fük-İra çıkarılmasına müsaade etmemekt ai Jdir. Fevkalâde hallerde hükümetin müs saadesil Para çıkarılabilmektedir. Macaristan : : e göen yani 637 frank (38)| râya kadar müsaade edilmektedir. İtalya: z 1 sesi hükümeti sergiye gidecek va- tandaşlarına 2937 frank (176 lira) ver- mektedir, Başka hallerde memleketten Litvanya: Litvanya hükümeti 734 frank # nıdıklarım arasından birisi maliye nazırı|jira) çıkmasına müsaade etmektedir, Lehistan: Lehistan diğer devletlere nazaran biraz daha serbesttir, vatandaşlara 6390 frank (383 lira) verdiği gibi, ta-| lepleri üzerine yabancı dövizleri de ver mektedir. Romanya: Mili bankanın omüsaadesile 3000 ley yani 480 frank (28 Lira) için m âde edilmektedir. Çekoslovakya: 220 frank (MW Jira) serbestçe ihraç edilir, Fazla çıkarmak isteyenler, ma - halli sarf göstererek müsâade alabilir- ler, üsa- İ |lirken Claude bir de yevmi gazele neş- | kullandı. Bu defa da bu hakarete Freuche “Nasıl katledildim?,, Öldürülen gazetecinin cenazesi nakledilirken müvezz- iler ayni dakikada makalesini ihtiva eden gazeteyi satı- yorlardı. Kadın kıyafetine giren diğer bir gazeteci de general Franko tarafından hapsedildi Amerikada bir gazetecinin nasıl katle- dildiğini, ölürken bile bunu yazdığını bir kaç ay evvel, İngiliz gazetelerinde nak- Jen, biz de kaydetmiştik. Meğerse bu vakadan sonra ana benzer bir ikinci va- ka daha varmış, Onu da bu hafta elimize gelen Lu gazetesinde okuduk: Kaliforniyada Alturas isminde 2500 nüfuslu ufak bir kasaba vardır. Bu ka- sabada aktörleri ilâ rakip gazeteci olan bir facia oynanmıştır. Bu gazetecilerden biri Harry Freuch isminde birisidir. Diğeri de Claude is minde başkasıdır. Bu iki rakip arasında birkaç seneden- beri müthiş bir rekabet mevcuttu. Harry Freueh'un haftalık bir gazetesi neşredi we retmişti. Haryy Freuch'un gazetesi kü- İçük Alturas şehrinde kırk senedenbeti çıkıyordu. Bir gün Claude, Freuche'un hususi yatına ait bir yazı neşretti ve bu yazısın- dan Freuche ailesinin elektrik faturala- rım ödiyemedikleri için karanlıkta otur- duklarını yazdı. Freuche damdan düşer gibi gelen bu! hakarete tahammül edemedi. Bir cevap | | yazdı. Yazdığı satırlar çok sertti. İ Makalede, Clmude'ün şimdiye kadar .yaptığı pis işler tadat ediliyor ve Cls- üde'ün uyuşturucu maddeler kaçakçılığı yaptığı söyleniyordu. Bu şiddetli hücum karşısında Claude fazla tahammül ede- mezdi. Bu yazılara daha sert bir cevap! vererek şimdiye kadar Freuche ismini) taşıyanların hep katil ve sabıkalı insan-| Eleği b ari iddia etti Bu meyanda | BİS ri ya reuche'ün namusuna tecavüz eder | ve e — - KÂ mahiyette uydurma mahiyette kelimeler | Süküksetinin ramadan imara le M serbest olmak istiyormuş amma, bu de- dikodulu bir mevzua da hükümet karış- mak istemiyormuş. Kadın kıyafetine giren Fransız muherriri gönderin. Artık havadis O alamıyorum; ha- | demiş. Fakat dinletememiş, bunun üze- rine de başka bir çareye baş vurmuş. Evvelâ bir hafta aç oturarak zayıflamış. Sonra, diğer arkadaşlarına bir İngiliz kadın gâzetedisinin cepheye geldiğini yazdırmış. Kendisi de ki kıyafetine girerek ve kabil olduğu kadar makyaj yaparak kendisini tanıtmadan havadis (almış, kadın olduğu için, bu hususta biraz daha fazla muvaffak tâ oluyormuş ve diğer arkadaşlarını da atlalmağa baş- lamış, fakat rekabet yüzünden bu vazi- yete tahammül edemiyen diğer gazeteci. ler hâdiseyi Frankoya bildirmişler. , Başkumandan, aldatıldığı için fevkali- de kızmış ve genç gazeteciyi yakalattığı tahammül edemedi. Bu pislikleri mürekkep temizliyemez- di. Kendisine kan lâzımdı. Bir tabanca aldı ve rakibinin evine gitti. Claude e- vinde mesai arkadaşlarile yemek yıyor- du. Kapıyı vurdu. İçeriye girdi ve laban- casındaki beş kurşunu da Claude'ün üzerine boşalttı ve'orada fazla durnuya- rak polise teslim oldu. k Yere yıkılan Claude bütün müdaveti Tarihten sayfalar (Baştarafı 6 tnci sayfada) Biraz sonra Ankaraya gönderilmesi da» ha muvafık görüldü. Bununla berabet bazı şefaatler üzerine İştinyede, kendi talebesinden ve silâhtarlar kâtibi İş - mail Efendinin evinde kalmasına mü - hâlâ gözlerimin önündedir: ipek kadar yumuşak olan bu adamın çe- reddetti. Yanında bulunan mesai arka- daşlarından birine bu facianın tarihçe- sini yazdırmağa başladı. Son makalesini ve ölüm ihtizarının ne Türkiye seyahat edeceklere 25 Türk lirası (363 franklık) bir müsaade ver-| saade edildi. Fakat müneccim Hüseyin Efendi rahat edemiyordu. Her halde İstanbula dön - mek, eski mevkiini yeniden kazanmak is- lik bir sesle kürsüde bulunan sadrâzam ! mektedir. Lüzum gösterildiği takdirde Talât Paşaya: "da da söylediğim üzere v gün İ — Paşa, paşa!. Bu memleket senden Heç Şevket Paşa, istizah Lakrirleri- daha fazlasına müsaade edilmektedir. Yugoslavya: olduğunu kendisi de merak ediyordu. tiyordu. Bu maksatla Valide Kösem Sul- United. Presse vasıtasile gazetelere gön- | na mektuplar yazmağa başladı. SİN yi, ? Verecekti. Bütün gözler, mecli- Day, 5 kapısında idi. Biraz sonru o ka - i *, Şanun zayıf ve narin hayali gö- arından paşanın da çok he- VE Asabi olduğu görülüyordu. Her bir sessizlik içinde idi; öyle ki, onun, meclisin giriş ka- “turacağı mevki arasına gelene kısa mesafede mahmuzlarının ti ha, sizlik ay İni, 7 Ve Şizgili bir pantalon ve ce- Niş, iü deliğinde de rengi ateş kır- bal Bül veya bir kamelya vardı. Si, hi, blade. Sert ve gür bir ifa- a Pi devam etti. akin ikrinin bütün kudret ve mu - S*tİ, Şaşırtıcı ifadesinde idi. Hi - Byaşade Şok çabuk ve © nisbette çok & hücumdan hürmete ve hür - Aİ ma zaya geçmesini bilirdi.. Me- Biten vizina en ağır surette hücum ©- giden en derin tazim ve hürmet ve tak muhatabını teessürden inşi- 5 bu vi Tühuniyete sürükler, muhata- da İçine henüz girdiği anda İN ede, keskin istihzasile şaşırarak grinin Nitekim 0 gün kürsüde Lüt- tığ ket p Şaşırtıcı ifadesile Mah - Yaş aşa, bidayette dimdik otur- Mason Na bir an geldi ki balmumun- iv dd ir heykel gibi büzülüp e - Sta kendinden geçti, My ftr, uzun seneler sonra ben, “zi Beyle bir gün ayni dairede Yakitler parlâmentonun bu hatibi orada hukuk mü - Onun meb'usluk ve fazla benim memleketimdir. Bir gün bel. ki sen, bir.macera yüzünden bu memle- keti terkedip gidersin; fakat ben bura » da yaşamağa mecburum, Diye haykırdığını hatırlarım. O gün 8- yan salonunun kubbesi, ipek kadar yu- muşak olan Nail Beyin bir çelik tınnetiri andıran bu keskin sesine ilk defa mih - rak oluyordu. Gene bir gün, meclise 50 küsur mad- mürekkep bir kanun gelmiş, en - cümenlerden geçtikten sonra âyan he - yeti umumiyesine sevkedilmişti. Her mad de okundukça Nail Bey ayağa kulkıyor. Çok kuvvetli delillere müracaat ve ilni! Yugoslavyadan 5550 frank (333 )i. ra) serbemtsi mika. taleasi yoktu, Dilimizde okkalı söz deni- len bir tabir vardı, Hakikaten paşa, çok! okkalı söz söylerdi. Bantığı kuvvetli idi, Dilinin uçuna gelen her sözü sarletmez, düşünerek ve kelimeleri tartarak könu- şurdu. Âza arasında hem natuk, hem de per- vasız ve çok cesurdu. Nitekim paşa, bu celâdetini istibdat devrinde Yıldız sara- yına karşı gösterdiği gibi, memleket mu- kadderatının mevzuu bahsolduğu müta- reke yıllarında «Sevr» müahedesi dola- yısile düşman ordularının süngü kuv - derilen yazılar, daha dizilip te piyasaya | çıkmadan Oo Claude hayata gözlerini yumdu. Bir taraftan gazetecinin cenazesi nak- ledilirken, diğer taraftan gazete müvez- zileri (Nasıl katledildim) serlevhasını ta- şıyan reportajın reklâmını ihtiva eden gazeteleri satıyorlardı. İkinci bir gazetecilik vak'ası Gazeteciler mühim şahsiyetlerden mü- Tâkat almak meselelerinde mühim luklarla karşılaşırlar. Meselâ o zatın fi) kirlerine muhalif bir gazete muharririni kendisile görüşmeğe gönderir. Evvelâ doğru dürüst konuşur, cevaplarını alır, matbaaya getirir, sonra o yazilar matba- kadar belâgatine de istinat eyliyerek ten- kit ediyor ve ekseriyeti de ikna eyliyor- du. Nihayet o gün 50 küsur maddeden mürekkep olan bu kanunun bütün mai- deleri tadil etti. Tadil görmiyen yalnız iki maddesi kaldı: 1 — Bu kanun neşri tarihinden mute- berdir. . 2 — Bu kanunun icrasına ... Nazırı me- murdur. Böylece kanun bsştan bsşa tadil gö - rerek meclisi meb'usana iade edildi, ... Âza arasında güzel söz söyliyenlerden birisi de Hüseyin Hilmi Paşa idi. Üste - Tik onda Avrupai bir kıyafet tarzı da var- dı. Uzun bir boy, uzun bir y uzunca bir sakal. Her içtimada ya slanbulin, ya- hut jaket atayla hazır bulunur ve tek gözlüğü muhakkak yeleğinin önünde sal- lanırdı. Topçu Rıza Paşanın da âyan üzerinde ehemmiyetli bir tesiri vardı. Sözleri dik- katle dinlenilir, hemen yüzde yüx tasvip olunurdu. Onun arkadaşları arasında iti- vetleri altında toplanan saraydaki tarihi içtimada da göstermiş, herkesin sindiği © içlimada tek muhalif olarak kalmıştı. O zamanki gazeteler, paşanın muhalefe- tini «istinkâf. şeklinde Kaydetmişler, «yeğâne reyyi müstenkif sahibi, dıye yazmışlardı. Rıza Paşa hakkında «bihakkin vatan - İ perver. tabirini emniyetle söyliyebiliriz. Yunan harbinde Alasonyada Türk ordu- i suna büyük bir zafer kazandırdığı gibi, | geldiği zaman huzura kabul edi'miyor İtalya harbinde Çanakkalenin tahkimini! ve diğer arkadaşları malümat aldıkları 9 yapmış, hattâ bununla kalmıyarak Ba)-| halde bu atlatılıyormuş, kan harbinin hayat, memat günlerinde Muharrir, evvelâ gazetesine müracaat kendisine tevdi edilen vazifeyi kabulde| etmiş: «Benim yerime buraya başkasını bir an tereddüt göstermiyerek © Balkan | -—-—-. ordularma karşı İstanbulun en son kapı-! ferajatle dolu olan Rıza Paşanın teş - st olan Hadımköy istihkâmlarını o tah-| rit hayatı da baştan başa feragat ve ce- kim etmiş ve bu arada o kadar ferağatle| saretle doludur. Konuşurken, sağını, $0- çalışmıştır ki, koleradan ölen askerlerin| lunu çaşağısını, yukarısını düşünmezdi. cesetleri o sahada etten öbek öbek tepe-| Sert söz söylerdi; fakat sözleri, tamamen ler teşkil ettiği günlerde nihayet bir çün | kalb! ve samimi olduğu için hiç kimse o- Paşa da koleraya yakalanmış, ümitsiz ve nur mütalealarına itiraza cesaret ede - yarı ölü bir halde İstanbula getirilmişti, mest: Askeri hayatı bu kadar fedakârlık ve ada kılık değiştirir ve devlet recülünün âleyhine o münasebetle ateş püskürülür. Bir ikinci vak'a da odur, gene » zatın karşısına çıkar ve icap eden haberleri toplar. Fransız muharrirlerinden biri, general Franko ile görüşmek istiyormuş, gözete sol tarafı tuttuğu için, Frankonun sözlerini daima alaya alarak neşredıyor- larmış. Nihayet Franko bu gencs söz söylememeğe karar vermiş. Karargâha Salâhaddin Enis Bu mektuplardan birisi düşmanların - dan birinin eline geçti. Gene düşmanlarından birisi münec - cim Hüseyin Efendinin o sene için yap - tığı takvimin yapraklarından birindeki yazının muhtelif harflerini birleştirerek (vefatı Mehmet) terkibini buldu: — Vay alçak!.. Padişahımızın ölümü - nü istiyormuş! Bunda muhakkak bir ci- payet fikri var. Zıra henüz dokuz yaşın- da olan padişahımızdan başka Osmanlı Zİ hanedanından kimse kalmamıştır. Halbu- ki Allah bu hanedanı kıyamete kadar ba- ki kılmıştır. Dediler. Şeyhislim Bahsi Efendi müneccim Hüseyin Efendinin sayesinde bü mevkıe gelmişti. Buna rağmen zavallı münec « cimin idamına fetva verdi. Cellâda, er « tesi gün sabah erkenden gitmesi içın eni- rolundu. Hüseyin Efendi o akşam kendi talihini yokladı ve belki ilk defa olarak doğru - yu anladı: — Yarınki gün benim için uğursuzdur! Dedi. Sabah için sandal hazırlandı. A- nadolu yakasında af hazırlanması için de haberyolladı. Sabahın ilk ışıklarile beraber sandala atladı. 'Tam bu sırada cellât ile ağalar onun misafir buluhduğu evi sardılar. Bulama- yınca ardına düştüler, Anadoluhisarına varmadan önce yetiştiler, Şeyhislâmları deviren, vezirlere kafa tutan, elçileri ha- raca bağlıyan bu yaman herif bir yağlı iple boğuldu ve Boğazın derinliklerine atıldı. Hemen o gün defterdarlar onun mal» larını ve parasını müsadere ediyorlar; bir kısmı da yağma olunuyordu. - Turan Can

Bu sayıdan diğer sayfalar: