27 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Kalan görüntüleme: 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

T B —T - ——T 'SON POSTA | Talât, ç | | 1 %?lmlardan bir tanesi - şimdi is - lhatıı-hj,ran:ııyorum bana dedi ki: 1 %e Muhiddin Bey, fikrinizi açık söy- kten çekindiniz. Hangı fikrimi?,. » Padişah hakkındaki fikrinizi.. U, nazik bir mesele idi. Biz Iştan - lnLInı(—:—wııerlermın asırlardanberi A- qım İyada söyleyip Sultanahmette ken- l N de inana inana bir hakikat o- %îk kabul ettiğimiz şeylerden biri de, dolu halkının padişah ve halifeye hb Merbutiyeti idi. Onun için rnuha- im b l’iı- u mesele hakkında, bu tarzda Velğ Mülâhaza ile karşıma geçince, ev - Bot kırmış olduğuma hükmede - ş%nc ate hazırlandım. Fakat, ona lü- kalmadı % Şunun doğrusunu açıkca söyle - %&hunu sizin ağzınızdan açıkca işit- Be Sok isterdim. h, hâlâ, anlamamış gibi: Dı âni nasıl? Ye Sordum; o da şu tarzda izah et- İ n Osmanlı hanedanından artık Türk “Üne gelecek hiç bir hayır kalma - ı%eı]î Millete bu işin doğrusunu söy - daha iyi olur... A'lü_iıhılu halkının hanedan hakkındaki fikri n“llîno zamana kadar — ÂAnadolu Osmanlı hanedanı hakkında knr K ka bir tarzda düşündüğünü gös- I:q .F"' “gök alâmetlere tesadüf etmiş- akat, bu tarzda açıkca bir ifade- h;h şun ilk defa olarak İneboluda, ora- İgg_—mâı gelen adamlarından birinin har çok zayıf olduğu için, bilâ - iki defa daha görüştüğüm ve bir “ kendisile muhabere dahi etmiş PT bu zatın ismini hatırlıyamıyo- hg hebolunun komisyon ve ticaretle idı 1 eden kâmil Türklerinden biri tlık akşam onunla bir hayli konuş - üx;. Nuştukca gözlerimin önünden den Tdenin kalktığını ve bü kalkan Man, ÜN arkasından yeni bir Anadolu &qa 3rasının canlandığını görüyordum hi El halkı arasında Osmanlı haneda tlgı *Yhine birçok darbımeseller dolaş- d'ilst &n işittim. O söylüyor, yanındaki “t aü da onu teyid ediyorlardı. Niha- î Sözlerini «İnşallah bu hareket mu- ' l“rd Olür ve düşmanlara galebe ça- İlkal ” artada şu hanedan meselesi de Edilir l'ltrdı " tarzındaki bir temenni ile iz, İstanbul münevverlerinin ; aVe cehalet içinde bulunduğumu- _ bi Okre , Türkiyesini kör bir İstanbul ' “ir Sisinin kara gözlüğü ile ne ka- 'S gördüğümüzü anlamak için, bu | h“h' hm hatırlamak kâfidir. Fakat, be- ; tîııı b“ farzda yaptığım — müşahedele- undan ibaret değildir. Aşağıda ha,;:egım vechile, o tarihte ben da- & müşahedeler de yapmıştım ö “N evvel çiftlik hayatımda da buna hl. Bi bir hayli müşahedelerim olmuş- | ht“l'ıı Üh bunlardan gonra da ben ha Ü 925.034 senelerir arasındaki ,'İ h!ıh kc’ylulıer arasında geçirdim. Se- %“tqkş Ve bazan dört ayında geniş bir '%] Tin köylüleri arasında ve on - unaeceh, gündüzlü temas halinde ıı*faı,ıdaym'fhll'n. Bütün bu müddet es- tk b daima şuna dikkat ettim ki | :hd 'Ylüsü, medrese kültürü ve ' lğı ei Mantığı ile alâkadar olma - ! %nı dırde muhakkak Osmanlı düş- Hattâ medrese kültürü ve Mantığı ile alâkadar olan &rasında bile Osmanlı ve sal- İttıhat ve Terakkı'de on sene İdüncü kısım No. 6d — ITTİHAT VE TEHAKKİNIN SONU Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen —— Ozamanki bazı İstanbul münevverlerile Anadolu halkı arasındaki fark İsaydınız, elbet daha iyi olurdu. | (di içtimai bââ ul münevverlerinden büsbü- | ” h“lza n işitiyordum. Maaiesef, isim |. .EZı akşam ilk defa olarak, bu zatın j :'üı îlerde memleketi ne kadar az ve, !îf!eî Anıdığımızı, ne kadar büyük bir | tanat düşmanı pek çok insanlar bulun- duğunu gördüm, Haik, hilâfetin ne olduğunu münevverlerden iyi anlamıştı ÂAtatürk'ün «Nutuk» unu dinlemiş ve bilhassa dikkatle —okumuş olanlar, Mustafa Kemal paşanın millfi mücadele esnasında, Gazi Mustafa Kemal paşa - nım da mücadeleyi müteâkıb saltanat ve hilâfet meseleleri münasebetile, İs- itanbulun yetiştirdiği münevverler ve politikacılardan neler çekmiş olduğu » nu çok güzel anlamış olsalar gerektir. Türkün hakiki kütlesi arasında ne Os- manlı, ne sultan ve ne de halife için kuvvetli bir sevgi bulunmak değil, bi- lâkis bir husumet hissi bile yaşadığın- dan haberi olmıyan İstanbul münev - verleri ve İstanbuldan dışarı çıkmayıp Türkiyeyi İstanbuldan ibaret zanneden politikacıları ve devlet ve politika ile yaşıyan unsuru - ki ben bunlara kapı külü ismini veririm - milli mücadele esnasında da, onu takib eden ilk sene- lerde de milli mücadelenin Yaratıcı - sına karşı âdeta zulüm ve işkence yap- mışlardır. Önceleri «makamı salta - nat» ın, sonra da «makamı hilâfetin» haklarinı müdafaa etmek için, ken - ve tarihi fikirlerine, si - yaset prensiblerine muhalif olarak ha- reket edenlerin eğer bir kism: bunu, sırf bir politika oyunu olarak yapıyor idiyse diğer kısmı da samimi bir kana- atle hareket ediyordu. Türk milletini sultana ve halifeye hakikaten - his- Ce bağlı zannedenler vardı. Çift - ciliğe başladığım tarihe kadar ben de böyle zannederdim. Çıplak tabiat üstünde yalın ayak ve başı kabak, ha- yatla pençeleşen Türkü tanımıya baş- ladığım günden itibaren, memleketi ve | halkı büsbütün başka türlü görmeğe başladım. Nihayet İpsiz Receb ve mu- hiti, nihayet İneboluda geçirdiğim gün- ler ve seyahatin mütebaki kısmındaki müşahedelerim bendeki son tereddüd- leri yıkmıya kâfi geldi. Bunun için, ilk defa olarak İneboluda, ihtiyatla; kenar dan dolaşarak padişah ve halife aley .- hinde söylemeğe cesaret ettim, sonra - dan, Ankarada «Yeni Gün» ü neşre | başladığımız zaman ilk işim bu fikir - lerin, o zamana mahsus ihtiyatkâr dil- le, etrafa yayılmasına çalışmak oldu. Bundan dolayı hücuma uğramadım de- ğil, fakat, bu hücum halk kitlelerinden gelmedi. «Sebilürreşad» etrafında top- lanan menfaat manzümesinden geldi! İstanbulun münevverleri O tarihin İstanbul münevveri, o ta- rihe kadar İstanbul politikacıları ve Osmanlı vatanperverleri - ben de on - larm kültürü ve onların ideolojileri i- çinde yetişmiş; ikinci batından bir Yoz- gadlı idim, - Hem arada bir Avrupalılar bizi tanımazlar, kendimizi onlara tanıt- mıya mecburuz, diye şikâyet ederler. (Arkası var) Rosünlüzklakike BirVakla GENÇ ve TAZE Görünmenin yeni ve kolay usulü Saat 6 da yorucu bir meşguliyetten sonra, buruşuk- ve yorgun bir yüzü — *" yeni ve vardı. Bu yeni pudranın pişma son derece yapışma hassasını veren fevka- .... zünde gayri mer'idir. En sa- mimt dostlarınız bile şayanı hay- ret teninizin, tabii güzellikten mütevellit olmadıfına kail ©- lamıyacaktır. — Dışarıda, yağ - murda ve güneşte veya deniz banyosunda veyahut tenis maç- larında, içerde sıcak — salonda dansta dailma cazip güzellikte bir tene malik olabilirsiniz. Bu pudra, ne sudan, ne de ter- Saat 6,45 de bu “4 de bir, pudra kullandı. miknatisin iğneleri cezbettiği gibi cild için son derece ya- malik gayet ince bir pudradır....... Saat 7 de şayanı sihrâmiz - hayret bir — tenle ğ genç ve terütaze Bir görünüyordu. Yüz ve burun par- laklığı tamamen zail olmuş hattâ bütün si- yah benler kaybolmuş tur. Bir defa pudra- lanmak kâfidir. Çün- kü bu püudra cildiniz için kuvvetli bir ya- pışma hassasına ma- liktir. den kat'iyyen müteessir olmaz ve yüzde leke ve tabaka teşkil et. mez, Tokalon pudrasını, cildiniz - de son derece yapışma hassasını veren ve fevkalâde ince olan bu sihrâmiz «4 de bir» pudrayı kul- lanınız. Neticesinden son derece memnun kalacaksınız. hassasına Binlerce Tokalon müşterisinden müessesemize mektup yazan- |- ların müşahedeleri kendiliğinden gelen en kıymetli delillerdir: (Tokalon krem ve pudralarını kullanmaya başladığım gündenberi cildim kendi krem ve pudrasını buldu) Beylerbey...... K, caddesi...... Mu (Kremlerinizin bir hafta zarfında cildimde göstermiş olduğu iyi tesirden mütevellid memnunliyetimi isim ve adresimle ilân etmenizi rlca ederim.) Bebek... İb... So... - Mektupların asılları dosyalarımızda saklıdır. yi No. İ1 Ra... İ Bugün kırk yaşında bir adamım, mes- ,;leğim avukatlıktır. Büyük bir yazıha - İnem, bir çok kâtiplerim var. Fakat bu hale gelinciye kadar başımdan geçmi - yen felâket kalmadı. Kaç kere işlerim altüst oldu ve bir kaç kere bu bozulan işlerin hesabını kapatan yeni hayata atı- lan bir delikanlı gibi baştan işe başladım. Yalnız şimdiye kadar hiç bir şeyde al - danmadım. Belki aldattığım oldu. Bece- rikli, zeki olduğumu çok zaman etrafım- dakiler mırıldanırken duydum. Zaten hayatta geçen binbir fırtınadan böyle sapsağlam kurtulup, kendime mükem - mel bir istikbal hazırlamam da bundan olsa gerek. Gençliğimdenberi ekmek kav- gası için daima yumruk yumruğa dövüş- tüğüm bu yıpratıcı hayat bende bütün başka zevkleri kırdı geçirdi. Eğlence, zevk, kadın bunlardan bir parçacık bile tatmadım. Şimdi meşhur bir adamım, zenginim değil mi? Fakat ne dersiniz, şimdi de işlerle uğraşmaktan mahkeme- den mahkemeye koşmaktan gene, biraz da kendimi düşünmiye vaktim yok. Fa- kat nihayet beni bu içine daldığım iş ha- yatından bir kadın eli çekip çıkardı ve bana hiç düşünmediğim, bilmediğim bir şey öğretti: Aşkı.. Fakat sonunda.. ne ise şimdi ben sıra ile size anlatayım da, 'so - nunda ne olduğunu da o zaman öğrenir- SİNİZ., Şuna dikkat ediniz, ben işleri başın- dan aşkın meşhur bir avukatım. Herkes pek te zengin olduğumu söylüyor. Ben de kulağınıza buna inanmanızı söyliye - bilirim. Benim Şişli taraflarında, küçük bir a - partımanım vardır. Neden büyük değil diyeceksiniz. Anlatayım. İhtiyar bir süt halam var. O eskidenberi bu apartıma - nın bana uğur getirdiğini söyler durur. İşlerim düzelince ben de apartımanı sa - tiın aldım ve içinden çıkmadım. Hayatım İlevimde pek az geçer. Öğle yemeğini ya - zıihanemde yerim, akşama kadar mahke - me koridorlarında canım çıkar. Gece ge- ne bir kaç arkadaşla bir lokantada hem içer, hem yeriz. Sonra on ikiye doğru yor- | gunluktan pelte gibi apartımana döne - rim. Yalnız sabahları yazıhaneye biraz geç giderim. Saat onda ve bu suretle güya biraz dinlenmiş olurum.. Şimdi size an - latacağım hâdiseye gelelim. Bir gün sabah, saat dokuz. Aynamın önünde tıraş oluyorum. Bizim süt hala e- | linde bir zarf içeri girdi. «Evlâdım sana mektup» dedi. Mektuplarım daha ziyade yazıhaneme gelir. Hayret ettim, Yüzüm sabun içinde, ellerim de islak, süt halaya saç mektubu da şu aynanın önüne koy hala» dedim. Ben yüzümü köpürtürken kadıncağız itina ile zarfı açtı ve benim okuyaBileceğim bir şekilde aynanın önü- ne koydu. Eğilip kimden diye, ilk satır- lara göz gezdirdim. Ve hemen bir kahka- ha attım. Şöyle başlıyordu: «Sevgilim, yüzünü bana ne zaman göstereceksin? Ne zaman kollarım o in - cecik beline halka olacak ve ne zaman o karanfil dudakların..> Bir tarafı tıraş olmuş, bir tarafı köpük- lerin arasından diken diken görünen sa- kallarla dolu yüzüme bakarak «vay de - dim bhiri benimle alay ediyor!» sonra ge- 'ne okumıya devam ettim. Fakat okuduk- | ça mektubun bağri yanık bir âşık tara - fından genç, güzel bir kadına yazıldığını Kadın isteyince.. Yazan: Peride Celâl Bayburtlu anlamıya başladım: Adamcağız her da-« kika kadının kehribar gibi parlak siyah gözlerinden, mermer vücudundan içi ya- na yana bahsediyordu. Hele bir yerinde zavallı âşığa iyice a- cıdım. Şöyle diyordu: «Ne kadar yüreksizsin sevgilim. Bir kere kim olduğumu merak etmedin, bir kere mektuplarıma cevap vermedin. Hal- buki ben pencerelerden gölgeni görmek mümkün olur diye her gece kapındayım, Seninle bir dam altında yaşıyanlara na- sıl imreniyor ve onlara nasıl haset edi - yorum bilsen.» Biçare adam daha neler yazmamıştı, güzelliğini anlata Aanlata bitiremediği sevgilisine öyle içten, gönülden yalvatı- yordu ki.. Mektubu sonuna kadar okuyup bitir - dikten sonra süt halama elindeki zarfı vermesini söyledim ve alır almaz merak- la üzerindeki adrese baktım. O zaman her şeyi anladım. Mektup yanlış getiriimişti. 2 numaraya ait idi ve Seniye isminde bir kadının namına geliyordu. Seniye.. Yani mektup sahibinin yalvarıp yakardığı ka- ranfil dudaklı, kehribar gözlü, gü! yüzlü kadın.. O sabah evden onda çıkacağıma ona on kala çıktım ve iki numaraya uğrıya- rak kapıyı açan hizmetçiye Seniye Ha - nımı görmek istediğimi söyledim. Biraz sonra genç bir kadın göründü. Aynen mektupta tarif edildiği gibi.. Bol kıvır - cık kirpikli, simsiyah kehribar rengi göz- ler, solgun beyaz bir yüzün üzerinde yeni açmış bir karanfil gibi taze ve renkli duran dudaklar. İncecik uzun bir boy.. Aklıma mektubun sahibinin «seninle bir dam altında yaşıyanlar var, onlara haset ediyorum» diye inleyişi geldi, adama hak verdim ve şimdiye kadar böyle güzel bir kadının gözüme çarpmayışına yanarak budalalığıma kızdım. Fakat dedim ya, be- nim elimi kolumu bağlıyan işlerim.. Ney- se.. Hayretim biraz hafifledikten sonra e- zile büzüle kendisine mektubu uzattım: «Affedersiniz efendim, dedim, yanlış gel- miş te ben de açmış bulundum, tekrar tekrar affınızı istirham ederim>», sesini çıkarmadan mektubu aldı, kapıy: kapa - mak ister gibi bir hareket yaptı. Fakat Ben hemen içeri süzülüverdim ve keke- liyerek: «Oh, mazur görünüz efendim, de- dim. Size şu mektuba dair bir şey söy- lemek istiyorum da..» yüzüme hayretle bakarak «buyrun efendim» dedi. <Ev - velâ lütfen mektubu okur musunuz>» de- dim: Gene yüzüme hayret dolu bir ba - kış fırlattı ve mektubu sür'atle açarak o- kumıya başladı. Okudukça incecik si - yah kaşları çatılıyordu. Bitirdikten son- ra kâğıdı elinde buruşturdu, dudaklarını asabiyetle bükerek «küstah» diye mırıl- dandı. Ben kapıya doğru çekilerek: — Bana söylüyorsunuz değil mi? Ce « dim. Kızıl dudaklarının arasından bir (1râ mermer gibi diş görünerek güldü. G: « leri güneş vurmuş gibi ışıklandı. t — Hayır, dedi, bu mektubun sahibine.. Suçlu suçlu önüme baktım: — Öyle ise bu söz biraz da bana söy- lenmiş sayılabilir. Kaşlarını hayretle kaldırdı: — Neden efendim? (Devamı 15 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: