5 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

5 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Denizcilik tarihinin (591 yılında İngiliz Revenge (İntikam ) gemisi, 100 sağlam tayfasile (90 Maleryadan ambarlarda yatmka idi) 15 saat durmamacasına 35 büyük İspanyol gimisi ile çarpışmıştı. telistakim hatlardır. Sağdaki en garip harbi üğünüz ÜÇ mukavves çai ü götün rakamda: simi, tert yazarak — cemile, e ayni çıkacaktır. Dünya Z ! Tiz irasina çi » —SONPOSTA * birinci idır. ve iki milyom dört yüz kasiştır. Ö A — işel kaptanın bir tek kolu Ap n M vardı. Bu kolile piposunu i- Çerdi. Onu, diğer dört kaptan ar- kadaşı ile beraber tanıdım. Hepsi ihtiyar deniz — kurtları idi. Tekaüt Olmuşlar, vakitlerini birbirlerine korkunç bikâyeler aniatarak geçirirlerdi. Yalnız, Mişel kaptan, daima dinlerdi. Bir defa olsun ağzını açıp bir hikâye an- Tatmış değildi. Bir gün, arkadaşları ona #ordular: — Yahu! Seniu hiç başından korkunç ir şey geçmedi mi? Mişel kaptan piposundan bir Çekti. Sonra: — Geçti, dedi, yalnız kime anlatayım Sem, sonuna kadar dinletmek nasip ol- Madı, Öğ— Neden? t — Çok karkunç, ondan.. Bu sözlere, dördü de kabkahalarla ce- *8p ver T. Mişel kaptan onların bu âline gülümsemiş: — O halde, demişti, gize kolumu nasıl & Faybettiğimi anlatacağım, dinleyin. Bir süküt oldu. Kaptan başladı: — O zamanlar, yani bundan yirmi se- At evvel, Muriyon denilen yerde bir kü- Y'fk köşküm vardı. Uzun seyahatlerden Gönüşte gidip burada bir kaç gün kal - Maktan hoşlanırdım. Burası gayet sa - in, tenha bir mahalle idi ve kimse kim- S€nin ne yaptığı ile meşgu! olmaz, her- istediği gibi yaşardı, başkalarını ra- ütsız etmezdi. ; Bir gece, uyurken müthiş bir gürültü İle uyandım. Her zamanki gibi açık pen- Cere ile yatıyordum. Bu öyle bir gürültü di ki, sanki gök gürlüyor, yahut ta, yüz- Tce kimse değneklerle tahtadan yapıl- Tniş davullara vuruyorlardı. Kalkıp bak- Üm, Gürültü karşıki köşkten geliyordu. U köşk beş senedenberi boştu, satılık- &, daha o akşam üzerinde «satılık köşk» İevhasını da görmüştüm. Odamın pen - Ceresinden, köşkün bütün katlarını, ha Ü alt katını bile mehfap ta olduğu iç: Sarahatle görüyordum. Köşkün bütün Pencereleti, akşam eve dönerken gördü- Üm gibi, kapalı idi. Yalnız alttakilerin a- nefes Talıklarından işık sırıyordu. Acaba — bu| sat Tetruk ve tenha köşkün içinde kimler Vardı! Pencerenin kenarına, köşkten görün- Tnlyecek bir şekilde oturdum. Gürültü, "' Saat kadar devani etti. Nihayet, şa - 'akla beraber durdü. Köşkün kapısı a - $ildi ve eşikte, hayatımda gördüğüm ka- anların en güzeli, en lâtifi göründü. Bu drikulâde kadın, bir balo içinmiş gibi Siyinmişti. Elinde bir lâmba tutuyordu. Mba nefis omuzunu Aaydınlatıyordu. çinde şu sözleri söy- ğini duydum: — Güle güle aziz dostum, gelecek se- *Ve gene buluşuruz. . ,:';ku bu sözleri kime söylüyordu? Ya- a kimse yoktu. Öylece, bir müddet ledi. Köşkün bahçe kapısı, kendi ken- !:"' açıldı ve kendi kendinc kapandı. O 2man, genç kadın da içeriye girdi ve Si €ski halini aldı. Kendimi çıldırıyor Tüya görüyor zannettim. Zira, bah- nm?'!. ben görmeden kimsenin geçmek n :'U_H Yoktu. Halbuki birisi geçmiş, ka- ulpî;lp üzerine kapanmıştı. Acaba bu 1? Bir hayalet mi? Cin mi, peri mi? .):Llnn fll)-,ı]ııürkrn. köşkün kapısı bir öi âçıldı, ayni nefis kadın bir daha ndü. Bu sefer: hı; Aman, dedi, yavaş olunuz. Karşıki Şüyu Uuyandırmıyalım. Hem sizi TTTT TTTT M l İ bahçe kapısına kadar götüreceğim. Ve tek başına bahçeden geçti, elinde gene lâmba olduğu için bu sefer yanın- o1 büsbütün sarahatle ordum. O kadar ki, behçe kapısı - n kendi kendine, hiç bir in- e dok | kapının kendi ker Açılan kapı arasından, genç başına, yapayalmız olduğunu, dolayı hiç te hayret etmediğii hede ettim. Kadın, boşluğa d sallıyarak bir veda İşareti yaptı — Haydi, dedi. Güle güle! Gelecek se- ne gene görüşürüz. Kocam çok memnun oldu. Davete hepiniz, eksiksiz olarak ica- bet ed Güle, güle! Bu sözlere bir çok sesler cevap verdi: — Allaha ısmarladık madam... Allaha ısmarladık aziz madam, gelecek seneye.. Gelecek sencye... Ve kadın kapıyı kapatmak için elini uzatırken bir hareket yapınca, bir ses: — Rica ederim, dedi, zahymet etmeyi - niz. Ben kaparım. Ve kapı kendi kendine kapandı. Bir ziyafet verdiği anlaşılan bu güzel ev sa - hibesi de, rahat rahat köşke döndü. İçeri girdi. Sonra alt katta, pancorlardan sızan ziyanın söndüğünü, buna mukabil üst gattaki pencerelerden bir kaçmın aydın- landığını gi Bir müddet sonra ©o aydınlık da söndü. Ben, hâlâ, aptal ap- tal bakınıp duruyordum. Öy'ece saat ye- diye kadar orada kaldun. Köşk, bir gün evvelki metruk balini almıştı. Hiç bir ye- rinde, içinde insan olduğuna dair bir iz yoktu. nn tek bundan ni müşa - elini sadan döndüğünü, | başıma geldi. e açıldığını gördüm. | şirketile G. Leru Nakleden: Fikret Âdil Saatin yedi olduğunu görünce aklım Zira, o gün, transatlantik yaptığım bir ikavele muci - bince yeni vazifeme başlıyacak idim. Der hal hareket ettim. Vapura bindim ve ak- şam üzeri hareket ettik. Tekrar Muriyona döndüğüm vakit ara- dan tam bir sene geçmişti. Karşıki köşk- te gördüklerimden kimseye bahsetme - miştim, fakat bir sene süren seyahatle- esnasında sık sık düşünmüştüm. Eve akşam Üzeri dönmüştüm, Yukarı odama çıkar çıkmaz, ilk işim pencereye koşup açmak oldu. Pencereyi açarken çı- kardığım gürültüden, karşıdaki köşkün bahçesinde dolaşan bir kadın döndü, bak- tı. Bu, bir sene evvel görmüş olduğum lâmbalı kadın idi. Kalbim sıkışır gibi ol- du. Demek © gece gördüğüm bir hayal değildi. Hakikatti. Hem ne hakikat, Doğ- rusunu isterseniz, kadıma abayı yakmış - tım. Kadın beni görünce, yüzünü ekşit- ti. Bir kaç adım daha attı. Sonra «Ne ya - payım?» der gibi omuzlarını silkerek: — Jorar, dedi, haydi eve dönelim. Se- rinlik bastı. Bahçeye baktım. Yanında kimse yoktu. Amma hiç kimset O halde bu kadın deli Idi, Fakat hiç te benzemi - yordu. Kadın bu sözleri söyledikten sonra eve doğru yürüdü, İçeri girdi. Biraz sonra, bütün pencerelerin pancurlarını kapadı. Yazan rli 10 gece uzun müddet penceremde bekle- Meksikalı - lan bu adam gandet yü- zünden öl- müştür. Bütün sandet sebep- lerine malik elduğu yuttan tat alamamış, riye eriye ölmüştür. için ba-* yetsten dim. Fakat köşkte nazarı dikkate çarpa- cak bir şey olmadı. Gece yarısından son- ra yatlım. Sabah olunca, gene pencereye koştum. Saat ona doğru, kadın, köşkün kapısın - dönüp kilitledi. Sokağa çıka - yolunu tuttu, Hemen giyinip dışarı çıktım. Pazara hce, kadını bir bakkaldan çıkarken gördüm. Gidip sor - dum. Bakkal: — Sizin komşunuz, dedi, kocasile be » raber, bir senedir orada oturuyorlar. Amma kimse İle görüşmezler. Fakat bi - zim burada, malüm ya, kimse kimse ile meşgül olmaz. Meselâ, kaptan Jerar... — Hangi kaptan Jerar? — Bu kadının kocası. Galiba kendisi cs- kiden bahriye yüzbaşısı imiş. Amma ken- dini henüz gören yok. Bazan, karısı evde yokken çırak, eve öteberi götürür. Kapı- yı çalınca kaptan içeriden seslenir. Geti- rilen şeylerin kapıönüne bırakılmasını söyler, ve kimse yokken çıkar, alır. Bakkaldan fazla bir şey öğrenemedim. Fakat gidip kö kiraya vermiş - olan kamisyoncuyu buldum. O, bana, bu kap- tan Jerarın soy adının Bovızaj olduğunu söyleyince, hayretimden dona kaldım. Zir Bovizaj benim en aziz arkadaşlarım- dan idi. Onun Tonkine tayin edildiğini ve oraya gittiğini biliyordum. Fakat yir- mi senedir ne kendisini görmüş, ne de bir haber almıştım. Derhal, gidip onu görmeğe karar verdim ve yola koyul - dum. — Madam, dedim, zannedersem kap- tan Jerar Bovizajın zevcesile müşerref oluyorum, Elcid'in definesi Eleki, on birinci asirda yaşamış bir İspan yel muharibi 0 lünce bir İsiselye mürscaat ecerek, sandığını © zamanlar mühim bir 600 gümüş mark borç alı vehine koymuş diye sayılan SOLDA — İngilterenin en köçük kilisesi Eastbovrne civarında Lulbuztoa'dadır. Me sahayi sathiyesi 5 metro murabbadır ve 20 kişilik yeri vardır. Kadım kızardı, yoluna devam etmek is tedi. Ben ıstar ettim: K — Madam, ben komşunuz kaptan Mi şel Alban'ım! — Ya, dedi, affedersiniz Kocam banı sizden sık sık bahsetmişti. — O halde nasıl oluyor da komşu ol duğumuz halde birbirimizden haberimli yok. Rica ederim, kendisine si İ bu akşamdan tezi yok gelip hıyacağım, Kadın bu sözlerimi duyunca kızardı bozardı. Müthiş bir sıkıntı içinde: — İmkânı yok, dedi, bilhassa bu şam... İmkânı yok... Ben kendisine si: rastladığımı söyler ve sonra ber veririm. Bilivorsunuz, biz ki yi gör « müyoruz, kimseyi kabul etmiyoruz. Ma « zur görünüz. Sinirlenmiştim. — Madam, dedim, kaptan Bovizaj ife zevcesinin bazan dostlarını kabul etti - ğin! biliyorum. Meselâ bu akşam için de bir kabul resmi yaptığınızdan berim var. Geçen sene, bugün için sözleşmiş değil miydiniz? Şaşırdı ve: — A... dedi, demek biliyorsunuz. Lâ- kin bu dostlar tamamen, müstesna, kim selerdir. Evet. «Müstesna dostlar». Kadın bunları söyledi, cevap almadan, âdeta koşa koşa yürümeğe başladı. Biraz ilerledikten sonra döndü: — Rica ederim «bilhassa» bu akşam gelmeyiniz. Dedi. Lâkin ben kararımı verm Akşam olunca, siyah elbiselerimi dim ve köşke gidip kapıyı çaldım. İçeri den bir ses: — Giriniz. Dedi. Bu, Jerarın sesi idi. Kapıyı açı içeri girdim. Kimse yoktu. Karşıdaki sa londa ışık olduğunu görünce oraya yü rüdüm, girdim ve seslendim. — Jerar, ben geldim. Ben Mişel Al « ban! Salonda kimse görünmüyordu. Jerarın sesi cevap verdi: — A. Nihayet gelmeğe karar verdin ha! Daha demin karıma söy Mişeli görürsem çok me Esasen, sen, «müstesna bul edebileci m. Fakat Mişel, nasılsı: şkiın etrafıma bakın Kimseler yoktu. Ses devam etti: — Otur canım, karım nerede ise gelir. Beni şöminenin üstünde bıraktı, orada u- nuttu. Başımı kaldırıp şöminenin üstüne bak- tım. Orada bi rarın büstü, y konuşan bu büst idi. Heykeltraşın kolsuz olarak yaptıkları bir büst. Büst: — Sevgili Mişel, dedi, seni kollarımır orasındi sıkamıyacağım, zira görüyor sun ki kollarım yok. Fakat ıstersen, zah- met olmazsa, beni indiriver. Kârım, sa- Jonu tanzim ederken onu rahatsız ediyo- rum diye, beni böylece rafa koydu. Ve büst kahkahalarla gülmeğe başladı Kalktım, dostumu, daha doğrusu gövde- sini kucaklıyarak yere indirdim. Jerâr 5& hakikaten bir gövdeden ibarat kalmıştı. Ayakları, kolları yoktu. Omuz başların- dan sarkan ma, çengeller takılı Altında da çocukların tekerlekli araba - ları gibi bir araba vardı. Jerar çengelle « rile öteye, beriye takılarak oraba ile ka- yıyor, bir sandalye dibine geldi mi, çen- gellerle kendini üzerine çekiyor. masa - nın üstüne fevkalâde bir maharetle sıç « (Devamı 10 uncu sayjada) İ af ifl e dizadükke lillüdiü B eti nüldletlike »x İlEğk ea

Bu sayıdan diğer sayfalar: