20 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

20 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa İttihat ve Terakkide on sene Memleket haric 16 inci kısım No. 10 İnde ittihatçılar Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Pek çok Azeri bana şöyle demiştir: -—Bız Türkiyenin kur- tulması için Azerbaycanı kurban vermeyi reddedemeyiz Herkes, kervanı korumak ıçın haydutlara goğus germıye can atarken Siyâveş kervanda kalmayı şanınâa yediremedi Bu vaziyette, komünistler, bir ta - raftan Bakü içinde mevcut Rus prole- taryasına el atıyorlar, öbür — taraftan da Türkistandan gönderilmiş komünist propagandacıları vasıtasile, hem Aze- ri proleterlerin, hem de, bizim havada siyaset yapan, köksüz ve temelsiz siya- setçilerin zihinlerine girmeğe başlı yorlar ve muvaffak oluyorlar. Azerbaycanın bir kıs:m ir ki bunlar da a ittihatçılara çok bağlıdırlar. e muavin 4 , Halil paşa ile bir- likte kışlaları dolaşıp hükümet aleyhi- ne propaganda yapmaktadır. Çünkü, onların zihinleri çelinmiş, inkılâpçıla- rın propagandaları muvaffak olmuş - tur. İşlerin bu raddeye geldiği sırada A- zorbaycanın hakikaten milli olan, ha - kikaten Türkiye ve Türk dostu bulu - nanların bir kısmı Halil paşaya ve ar- kadaşlarına müracaat edip: — Aman, diyorlar; dikkat ediniz, yanlış yoldan gidiyorsunuz! Türkiye - nin kurtulması için bir değli, bir kaç Azerbaycanın feda edilmesine razıyız. Yalnız, bu hareket, o hareket değildir, sizi aldatıyorlar! Bu tarzda müracaatlar, Nuri paşa i- le Manastırlı Bahaeddin gibi bir kaç kişi üzerinde kolayca tesir yapıyor, fa- kat, ekseriyet öbür taraftadır. Artık gün gelmiş ve iş işten geçmiştir. Günün birinde, yani dokuz yüz yir- mi nisanında Halil paşa, Rus ordusu - nun kumandasını alıp Anadoluya yar- dıma gitmek üzere, Derbend yolunu tu tuyor ve orada, kendisi kızıl ordunun kumandasını alacak yerde kızıl ordu - nun kumandanı onu alıyor ve hiç bir mukavemet göstermeksizin Bakü üze- rine yürüyor. Bu ordu hareket etti sırada Baküda Türk şeflerin elleri al - tında bulunan polis, jandarma, asker kuvvetleri kızıl inkılâp lehine ve mü - savat hükümeti aleyhine ayaklanıyor- lar. Bizimkilerin ya doğrudan doğruya kendi ellerile çektikleri tabancalar, ya- hut kumanda ettikleri süngüler, onla- rı o mevkilere koymuş olanların aleyh- lerine çevriliyor ve araya Bakü'nün Rus proleteryası da karış yatcıların kanları dökülmeğe başlıyor. Dünyanın tanıdığı en büyük ihtilâl, bu suretle Bakü'de de hükmünü icra edi- yor ve Azerbaycanın mukadderatını tayin ediyor . İnkılâb Azerbaycana, Rusyada oldu- ğu gibi, feci sahnölerle birlikte girdi. Bütün milli unsur, bolşevizmin pek ta- bii olan programına göre, tedrici su - rette ortadan kaldırılmıya başlandı, bü- tün hususi servet, kismen inkılâbın, kıs men de inkılâbezların eline geçti, Azeri Türkleri büyük bir hayat sarsıntısı ge- çirdiler, Sade mürteciler milli müsavat burjuvaları değil, Rusya- da olduğu gibi, Azerbancanda da sos- yal demokratlar dahi inkılâbın keskin kılıcından geçti. Gene bu çapta bir in- kılâbın tabil cilvelerinden olmak üze- re, hattâ bolşevizmin Azerbaycana gir- mesine yardım etmiş olan bizimkiler- den bir kısmı bile, inkılâbın şiddetin - den kurtulmuş değildir. Bunlardan he- men hiç birisi, kendi ellerile Azerbay- cana sokulmuş olan inkılâb tarafından iyi muameleye maruz kalmış değildir. Bunlardan bir kısmı, yaptıkları hatanım ve işledikleri günahın b lamış ve daha ilk günlc—rde A rbay - can hududla frını olan Şıhi syaya hş im olan inkı- lâb tarafından ya memleketi terke mec- hud da, hattâ, hapsedil- veya kurşuna dizilmiş- lerinden pek azı, siy: teşkilâtında süfli rol oynamayı kabul e"lc-cı-k dvrnm de düşi h'u- kaç kıx! kiyenin yardımına koşmak üzere Der- bönde giltikten sonra bir daha -Azer - -|lil paşayı bile «hürmetle» Moskovaya - Jolarak «muhafaza» etmişlerdir. Çün - baycana dönememiştir. Bu tarzda inkı- İlâblar, bilhassa ilk zamanlarında, ga- yet kıskanç, vesveseli ve vehham olur. Bunun için bolşevik inkılâbcıları, ke dilerine silâh patlamadan Azerba; teslim etmiş olan bu unsura ka! çük bir itimad göstermiş değildir. Ha götürmüşler, orada kıymetli bir dost kü, inkılâb bu tarzda hava politikacılı- ği yapan ve muayyen bir içtimal aki - desi olmadığı için bugün bu fikirde, ya rın öbür fikirde olmak hiç bir mlş- külât çekmiyen hava politikacıları ha kında pek fena fikirlere sahipti. Bunda haksız da değildi. Nitekim, bir müddet İsonra, ne kadar haklı olduklarını Enver | paşa isbat etmiştir. Bolşevizm inkılâbı, ni girdiği devirde, Rusyada yapmış bu- lupduğundan başka bir şey yapmadı. Giren kuvvet, milli değil, sınıfi bir düş- manlıkla hareket etmiş ve Türklük-Rus luk duygüsile değil, prolehr).ı duygi sile yürümüştür. Ha —L ınıc'lâbır  - zerbaycandaki hamleleri, R! den bile daha az şi ddelh nunla beraber, Azeri münevv milen perişanlığa uğramış; Kaçan- lar kurtulmuşlar, kaçamıyanların pek çoğu ölmüş, mühim bir kısmı da men- fada ve hapishanede çürümüştür. Bu - nun için Azerbaycanın milli unsuru, bizimkilerden şikâyet ederier. Derler ki: «— Bilmiyoruz, Azerbaycan kendi Azerbaycana ye- l SON POSTA ('son Posra | Do nn — Ç |TARİHİ |TEFRİKASI Köşke geldiği vakit, hâlâ karısını ne pacağı hakkında bir karar vereme - miş bulunuyordu. Köşk.. iki katlı büyük bir bina idi. Kapıdan girilince, yüksek duvarlarla çevrilmiş bol ağaçlı, çiçekli bir bahçe- den geçiliyordu. Bahçenin bir kenarın- da, at, inek ahırları.. koyun, keçi ağılla- rı.. tavuk, kaz, ördek ve hindi kümesle- ri vardı. Binanın alt katını.. hizmetci ve iş o- “|daları, erzak anbarları teşkil ediyordu. Hükümdarın damadı ile karısı ve cari- ler üst katta oturuyorlardı. öşk.. bir tepeciğin üslünde bina e- dilmişti ve dört tarafı bağlarla kuşan- mışti. Üst kat balkonunun kucakladığı manzara pek hoştu: Tepeciğin eteğinde dere akı_vnrdu. Bu derenin kenarın- da birbirinden uzakca köşkler sıralamı- yordu. İleride, mısır, darı, buğday tar- arı uzanıyor.. Uzakta, Ekbatan şeh- in önünü kaplıyan yüksek ağaçlar yükseliyordu. n önünde durdu. Efrâsyâ yirmi sekiz yaşında, dilber bir dı. Siyah saçları, lüle lüle ö İ kadan beline doğru ince ipek demetle- ri gibi akıtılmıştı. İnce kara kaşlarının düzgün kavisleri altındaki gözleri, iki iri kara üzüme benziyordu. Birbirine yakışan zarif çizgili beyzi yüzü tatlı bir buğday rengine çalıyordu. Üstün- kuvvetlerile, kendisini şimalden gel - mekte olan inkılâb dalgasına kacşı mü- dafaa edebilir miydi? Fakat, eğer eli - mizdeki asker ve jandarma ve polis kuvveti, ona kumanda edenlerin pro - pagandaları ile, öylece öbür tarala geç- miş bulunmasaydı, belki de bir derece- ye kadar kendimizi müdafaa eder, hiç olmazsa vatanımızı müdafaa etmiş ol- mak zevkini duyardık ve aynı zaman- da memleketi bu kadar seri ve nagiha- ni bir surette tahliyeye mecbur olup o müthiş perişanlığa uğramazdık.» Onlar, bu şikâyette kendi görüşleri- ne göre elbet haklıdırlar. Pek çok Aze- ri bana şöyle söylemiştir: «— Biz Türkiyenin kurtulması için Azerbaycanı feda etmek, Türkiye uğ- runda Azerbaycamı kurban vermek fik- rini reddetmeği hiç bir zaman hatırdan geçirmiş değiliz. Fakat, gelen ordunun Türkiyeye yardım maksadile hareket etmediğini çok iyi bilirdik. Nitekim Enver paşa ve Manastırlı Bahaeddin bey gibi Türkler de bu fikirde idiler. Eğer ötekiler de bu fikirde bulunsalar- dı belki de Azerbaycan münevverleri ve nasyonalistleri bu derece perişan olmazlardı!'» Aralarında iki buçuk sene geçirdiğim |bu insanların pek çoğu Türkiye uğrun- da Azerbaycanı kurbâan vermekte te - reddüd etmemek tarzındaki sözlerinde hakikaten samimi olduklarına kaniim. (Arkası var) Nöbetçi Eczaneler Bu gece tağbetcl olan eczaneler şunlar: dır: İstanbal cihetindekiler: Aksarayda : (Şeref). Alemdarda : (Ab- dülkadir). Beyazıdda ; (Asador). Sa - matyada : (Rıdvan). — Eminönünde : (Bensason). Eyüpte : (Hikmet Atlamaz). Fenerde : (Hüsameddin). Şehreminin - de : ÇHamdi), Şehzadebaşında : (Ham- di). Karagürükte : (Kemal). Küçükpa- zarda : (Hikmet Cemil). Bakırköyünde: Tİstepan) Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde : (Kansuk). Dairede: (Güneşi. Topçularda : (Sporidis). Tak- simde : (NiZameddin). Tarlabayında : (Nihad). Şişlide : (Halk), Beşiktaşta : (Nail Halid), Roğaziçi, Kadıkây ve Adalarda: Üsküdarda : 4Ömer Kenan). Sarıyerde: (Nurl). Kadıköyünde : (Saadet, Osman Hulüs). Büyükadada : (Halk), Heybeli- de : (Tanaş), |rzi gelmişti. Çok koştu. Yoru İcaktı. Şehre â deki Acem ipeğinden yakasız ve kolsuz| pembe entarisi, dolgunca vücüdünü o kadar sıkı kucaklamıştı, ki: Göğsünün kabarıntıları.. bel çizgisinin altından taşan kalçaları, pek cazibeli birer man- zara arzediyordu, Siy « köşke doğru ilerlerken, yü- zünde şüh bir tebessüm dalgalanan ve kalm altın bilezikli güzel çıplak kolunu allıyarak kendisini selâmlıyan karısı- k bir iştiyakla bakıyor. kendi kendine: — Kabil değil.. onun hasretine daya- namam, Diyordu. Genç kadın.. kocasının tebessümün - deki hüznü ve attan inişindeki mecal - sizliği görünce, ona yaklaşarak gözleri- nin içine baktı ve endişeli bir sesle: — Pek durgunsun canım! Yüzün de sararmış! Hasta rmsın? Diye sordu. Siyâveş, koşup gelen bir uşağa, atı- Yın gemini verdikten sonra, karısının elini tuttu. Kapıdan girerken: — Bir şeyim yok güzelim, Dedi; fakat Frengisin şüpheyle yü - züne baktığını görerek: — Hakikaten hasta değilim, Yalnız havadisler fena... Diye ilâve edince kadın heyecanla: — Ne havadisleri? Yoksa uma bir şey mi oldu? Hasta mı? Dedi. Siyâveş, karısının babasına kar- şı olan itimadsızlığını bildiği için acı bir tebessümle gülerek: — Öyle bir şey yok meleğim, Bu baş- ka bir mesele.. yukarıda anlılırım. Diye cevab verdi, Ağaçların gölgesinde uzanan bahçe yolunu geçerken, artık bir söz söyleme- diler. Frengis, fena havnd'sin ne olau- ğunu düşünerek üzülüyor., Sıyâveş, kararsızlığı içinde muztarip bulunu - |yordu. Merdivenlerden çıkarken, Siyâveş, kızını hatırladı; - Mendâne nerde? yor. Yandaki köşkün çocukla- Gene sustular, Yukarıya çıkınca balkona y Oradaki sedirlere oturdular, mun ilk gölgeleri de dumanlı gibi duruyordu. Frengis.. kocasının bir şey söyleme- dalgın dalgın ufuklara baktığı- » | Uzun uzun baktıktan sonra, vezirin ba- görünce sordu: — Hani ya.. canını sıkan havadisi an- latacaktın! soyan haydud çetelerinden endişe edi- yorlardı. On sekizinci gün, Kaşan isminde bif kasabaya geldiler. Yerleştikleri kervan- sarayda üç gün istirahat ettikten sol- ra şarka, Mazendrana hareket eden bif kervana katılarak yollarına devam et tiler. Kervan.. Kaşandan hareketinin dör“ düncü günü kayalık, sarp tepelerin a” rasında uzanan bir geçitten geçti. VE geceyi, geçidin ilerisinde bulunan bif köyün önünde geçirdi. Sabaha karşı, ortalık daha karanlık* tı; kervan, hareket etmek üzere iken, bir köylünün getirdiği bir haber yolcu- lar arasında bir korku fırtınası kopat di. Bu köylü.. bir saat evvel, keçisinin bağırm: < üzerine uyandığıni., keçinin çitin aralığından kaçtığını anlı; evden çı nı.. keçiyi tutmak için ge- çide girdiğini.. kayalıklardan ayak se$- leri geldiğini işidince dikkat ettiğini. bir takım insanların geçide inmekte Ol> duklarını gördüğ keçisinden vaz- geçerek geri döndüğünü söylüyordu. (Arkası var) Siyâveş.. gözlerini karısına çevirdi. ına geleni, onun kendisine olan tavsi- yesini anlattı. Frengis.. kocasını dinlerken renkten renge giriyordu. Nihayet, derhal hare- ket etmek istiyormuş gibi ayağa kalktı ve: — Harpağın hakkı var. Babama ina- namayız. Kaçalım. Dedi, Bir saat, firar meselesini münakaşa ettiler. İkisi de ayrılığı göze alamadık- ları için, beraber kaçmağa karar ver - diler, * Yol, çok uzundu. Siyâveş, şarka doğ- ru yürüyerek İran arazisine geçmek - ten korktuğu için evvelâ şimal istika- metinde gitmeye.. Urmiye gölünün ce- bubundan şarka dönmeye., Alburz dağ- larının eteklerini takib ederek Zabuli- san arazisine girmeye karar vermişti. Yolculuk.. on sekiz gün ârızasız geç- ti. Yorgunluk gözlerini yıldırmıyordu. Onlar, yalnız hükümdarın kaçtıkları - nı haber almasından ve kendilerini ya- kalatmasından korkuyorlardı. Bir de, Beçtikleri yerlerde dolaşan, yolcuları Devlet Demir yolları ve Limanları İşletme Genel Direktörlüğünden: Aile gruplarına mahsus tarife tevsi ve tenzil edilmiştir. Aile tarifesinin ücretleri Ankara - Çankırı - Filyos, Ankara . Konya, Fevzipâ- şa - Diyarbekir, Malatya - Sıvas, İzmir - Eğridir - Afyon kısımlarında mühimenis- betlerde indirilmiştir. Bu tarife, sile gruplarının teşkili noktasından da tevsi edilmiştir. Ayni S07 adını taşıyan aile mensupları, akrabalık derecesi aranmaksızın gruplara ıirch" Jeceği gibi grupa dahil olan muayyen akrabalardan horhangi birinin soy adımi taşıyan diğer akrabalar da grupa dahil olabilecektir. Bu yeni tadilât, 20 haziram 1937 tarihinden itibaren mer'i olacaktır. Fazla tafsilât için istasyonlara mürar caat edilmel: (1593) (3449) —— OA DILKO — ROMATİZMA LÜUMBAGO SİYATİK- guk Smır S T mlıgmd(ın -ei gelen St eRi cıgrılo.n teskin ve izale eder her eczanede arayiRiz

Bu sayıdan diğer sayfalar: