20 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

20 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Onun zevkindek? İncelik her köşeye ka bir güzellik Vermişti. Şimdi bun ları, bütün bu ken- di elile B sonra, belki pek yakında hepsini bırakıp çı - kacaktı; onun öze - ne bezene kurduğu bu yuva yarın Fe - hametin olacak, bu- Taya gelip kurula « Caktı! Hüsamettinin ilk İşi babasına telefon €tmek oldu. Arası Çok geçmedi, tele - fon yeniden çalın - dı. Bu sefer Sühey- lânın halası onla - rin geldiklerini duy Muş, belki de me - *f Tak etmiş, böyle habersizce, erkenden dönmeleri kadıncağızı kuşkulandır « Mıştı: — Bizim bitişik komsu, diyordu, A- geliyormuş, vapurda sizi gör - Müş. Geldi, bana söyledi. Benzetmiş Olmasın, dedim. Merak ettim, köşedeki bakkaldan telefon ediyorum. Nasılsın, İyi misin?, Kocan nasıl?.. Yalovada iyi Vakit geçirdiniz mi?. Seni çok görece- &im geldi ama, gece yarısı arlık oraya r gelemem!., Süheylâ, saadetine herkesi inandıra- €âk bir sesle:; — Çok iyiyiz halacığım, dedi, çok iyi Vakit geçirdik, Görsen ne güzel yerleri. net gibi'!. Ne yazık ki Hüsameddi - hin birdenbire işi çiktı dâ, birâaz erken döndük. O, dönmek istemiyordu ama babası mektup yazmış; ben de işleri ge- Tiye kalmasın, diye zorladım. Onun için böyle haber vermeden yola çıktık. Hü- Sameddin de çok iyi... Yalovanın ha- Vası ikimize de yaradı. Yarın elini öp- Tneğe geleceğim. Şu bir hafta içinde ne dar iyi günler geçirdiğimi sen de gö- Türsün!. Bize mi gelmek Partımanı mı göreceksi Yurun!. Başımla beraber!.. Öyle ise sa- hleyin biraz erkence gel de öğle ye- Meğini beraber yiyelim. Hüsümeddin, onun yanıbaşında du - Tüyordu. Süheylâ telefonu kapatıp da Birdenbire yüzünü dönünce boş bulun-| $ gözlerindeki yaşı ondan saklıyama- | di Zoraki bir gülüşle: — Nasıl, dedi, gerçekten mes'ud bir din gibi konuştum, değil ni?.. Çok Süç oluyor ama, ne yapayım?.. Hep bu Zavallı kadıncağızın hatırı h Göz yaşları, Hüsameddine pek do * und — Süheylâ! Diye kekeledi. Genç kadın birdenbi- Te kendini topladı: — Affedersiniz, dedi, kendimi tuta- Madım, Aramızdaki anlaşmadan, üzlaş- Madan sonra doğru değildi ama... fra, onun ne diyeceğini bekleme - , yemek odasına doğru yürüdü, Bi- Tüz sonra Hüsameddin de geldi, Sessiz- Ce yemek yediler. Yemekten sonra ko- Cası, çalışma odasına çekildi. Süheylâ 'da yatak odasına çıktı. Burası birinden Slekine geçilen iki büyük salondu. Bi- Tinde yatakları duruyordu. Ötekinde İuvalet Masası, dolapları vardı. Tuva- let Odasındaki geniş kanapenin üzerine M_' Çarşaf yaydı. Yastık, yorgan koydu. n'*'llrıedclxnirı giydiği eşyayı da oraya ğğmıdk Sonra onun çalıştığı odaya : — Ben yorgunum, dedi, biraz erken Yatacağım. Sizin de yatağınızı hazırla- İsterseniz gelip görünüz!.. , Hüsameddin, onun yüzüne baktı, Se- çıkarmadı. Beraber, yatak odasına ::lndiler. Süheylâ ,kanapeyi gösterir - lh'x Pek rahatsız olmazsınız, sanırım, 'Yordu. Bir iki gün kadar burada yat- Hüya katlanırsınız, — sonra değiştiririz; odaları salon gibi kullanırız. Bura- daki eşyaşı da karşıdaki iki odaya da- ğatırız. O zaman hizmetcilerin aklına bir şey gelmez. Başka bir eksiğiniz var mm, bilmem. Ben hiç bir şey unutma - Mıya çalıştım ama... Bir yorgan elve - rir, hava sıcak,.. İsterseniz, bir batta- biye var, onu da örtersiniz. Ben iki yas- tiık koydurm ama, yüksek gelirse birini kaldırırsınız, İşte gecelikleriniz... Ter- likleriniz de orada... Allah rahatlık ver- sin!.. Hüsameddinin ne diyeceğini bekle - Mdi, kendi yatacağı odaya geçti. İki o- danın arasındaki kalın perdeleri de çekti, kapattı. Ertesi sabah erkenden uyandı, Hü - sameddin de uyandıktan sonra kana - penin üstündeki çarşafı, yorganı topla- dı. Sanki karı koca geceyi beraber ge- İrmişler gibi, hepsini yerli yerine koydu. Sonra mutfağa girdi. Aşcı ile konuştu. Hizmetcilere iş gösterdi. Da- ha sonra hazırlandı: — Ben öte beri alacağım, Balıkpaza- rına kadar iniyorum. Öğle yemeğine halam buraya gelecekl. Dedi, sokağa çıktı, bir, bir buçuk sa- at sonra bir küfeciye balık, meyva, çi- çek yüklemiş, tekrar apartımana dön - dü. Gene mutfağı dolaştı. Sofrayı kendi elile hazırladı; hiç bir eksik kalmadığı- nı gördükten sonra odasına girdi. Es- vabını değiştirdi. Bir yeni geline yakı- şacak kadar süslendi. Yalovada geçen Şşu bir hafta ona pek yaramıştı. Nikâh kıyıldığı günden bir gün evyelki, bir gün sonraki gürültülerin Üzgünlüğü, süzgünlüğü rengi, geçmiş, yüzünün gözlerinin parıltısı yerine gelmişti. Saat on bir buçuğa doğru xapı ça - lndı; halası geldi. *Kapıdan, içeriye |irerken kadıncağızın gözlerinde hâlâ HUSUSİ ŞARTLARIMIZI soâuwz SON POSTA BÜYÜK AŞK l ROMANI Onun orada deniz kenarındaki yalçın kayaların etrafında nasıl dönüp durdu- ğunu, şimdi giderseniz, gene görebi siniz. Üzun vücudü, fırtınada kırılmış ka- hın bir ağaç gövdesi gibi öne bükülmüş- tür. Beyaz sakalı mavi fanilesinin üzerin- de küçücük beyaz bir bulut parçası gibi denizden esen sert rüzgürda dalgalanır durur. Gür kaşlarının altındaki parlak siyah gözlerine zannediyorum ki bak - maktan çekineceksiniz ve bu acayip ih- tiyar üzerinizde garip bir korku yara - tacak, o sizi görür görmez hemen yanı- nıza yaklaşacaktır. Yıllardır 6 kıyılnr'u'ş yanından geçen her yolcuya yaptığı gibi elile sizi bu denize doğru, kayaların ya- kinine çekecek, parmağını uzatacak ka- yaların dibinde köpüklendrek havaya kalkan coşkun dalgaları gösterip: «İşte orada diyecektir, işte orada yatıyor. Şu dalgaların köpüklerinden vücudü daha beyazdı. Sema ne kadar güneşli ve ay - dınlık olsa rengi onun gözlerinin mavisi- nin yanında soluk kalır, güneşle yuğrul- muşa benzeyen altın. rengi sac:hrııım ağırlığından güzel omuzları Inru—.rcc_ı—k diye, korkardım. Sonra daha yirmisini geçmemişti ve düşünün şimdi şurada, şu dalgaların altında yatıyor. O kadar yal- varmama rağmen bir kere bile bana gö- rünmedi. Eskiden hep burada, şu kaya- ların yayvanlaşıp denize doğru uzandığı yerde buluşurduk. Bir gün beni çağır - maş, buraya beni çağırmış ve ben gilme- dim anlıyor musunuz, gitmedim..> İhtiyar birdenbire yakanızdan çeke - vek: Mi « Niçin gitmedim söylesenize niçin git- medim çağırdı da> vi Diyerek ağiamıya başlarsa, onun elini yavaşça yakarızdan çekip oradan ayrılı- pız. Fakat muhakkak saçları güneşle yuğrulmuş — gibi altın rengi, göz - leri semdan pariak, vücudü köpüklerden ak olanın kim olduğunu, ihtiyarın neden © kayaların etrafından ayrılmadığını an- gsmak istiyorsanız biraz bana yaklaşınız, derinden derine bir korku vardı. Nikâh günü Süheylânın geçirdiği fırtınayı bir türlü unutamamış gibiydi. Sonra onu görüp de, apartımanın içerisini dolaşır- ken bu korku birdenbire silindi. Sü- heylânın saadetine inanıyordu, Biraz sonra Hüsameddin de geldi. Hem kâ- ğıtlarını almak, hem de öğle yemeğini yemek için yazıhaneden erkence çık - mış, apa: ana uğramıştı. Ortalıkta nasıl ince, derli toplu bir kadın elinin dolaştığı onun da gözünden kaçmadı. Süheylâ gibi güzel bir kadının kibar bir kıvraklıkla oradan oraya dolaşma- sı, Şu sofranın temizliği, şuraya buraya yerleştirilen bu çiçekler onu da saran, uyuşturan bir levha oldu. Süheylânın halası gibi, o da etrafına bakmıya do- yamıyordu. Bu güzel yuva, bu ince ka- dın onun muydu, değil miydi, ne düşü- neceğini bilmiyordu.., Süheylâ, sofrada pek neş'eli idi. Gü- lüyor, söylüyor, arada bir kalkıp kendi elile yemek bölüyordu. Yemeğin sonlarına doğru Hüsamed- din saatine baktı: — Beni affediniz, dedi, yazıhanede bekliyorlar. Kaç gündür işler birikmiş, bugün mühendislerle toplanacağız, on- ları konuşacağız. Süheylâ: — Kahve iç de-öyle git, bari... Dedi. — Teşekkür ederim. Artık yazıhane- de içerim, Geç kalırsam mühendisler bekler, ayıp olur. O, gittiklen sonra ikl kadın yalnız kaldı. Halası, Süheylâya: (Arkası var) KASADA, size anlatayım: SOKLADIĞINIZ Onlar köşk komşusu idiler. Kız aon do- DA&A kuzunu yeni sürüyordu. Omuzlarına dö- külen altın rengi saçları, yeni açmış kızıl R bir kelebek Tengini taşıyan dudakları ve Kauı nU çocuk bakışlı gök mavi gözleri vardı. Ona bir çok erkekler âşıktı. Fakat kız kimse- ye bakmıyordu. Daha hiç bir erkeğe kar- Ç E SM E gı kalbinde küçük bir kıpırdama bile his- y K şetmemişti. YAZİYETİNDEDİR Bir gün kızın oturduğu köşke - bitişik ylan köşkün satın alındığı duyuldu. Bir çaç gün sonra kız duvarın üzerinde gül toplamakla meşguldu, komşu köşke evve- 1â bir çok eşyaların taşındığını gördü, sanra içeri genç bir kdın girdi, kızla se- Amlaştılar. Bu yeni ev sahibesi idi. Kız başını kaldırınca kadının arkasından ge- en kocasını gördü. Birdenbire titredi ve lindeki gül makası komşunun bahçesine Jüşdü. Adam kızın makası düşürdüğünü zörünce ağır ağır lerleyip makası yerden ldi. Ona uzatarak komşuyuz — değil mi fendim: dedi. Kiz ceyap vermedi. Ço- sak bakışlı iri mavi gözlerinde hayrete benzeyen bir mana vardı. Adam bunu arketti. Gülümsedi. Uzun uzun bakıştı- ar. Bir bakışma yetmişti. Kız erkeği çılgın ONU FAİZLE BANKAYA VERİNİZ Kayalıktaki adam Yazan: Peride Celâl gibi sevdi, adam o gece yeni köşkünde hiç uyumamıştı. Biraz daldığı zaman dâ güzlerinin içini bir çift çocuk bakışlı mas vi göz dolduruyordu. Şimdiye kadar hiç böyle bir hale uğramamıştı. İkinci kars şılaşmalarında bunu açıkça kıza da söye ledi, kız onun gözlerine uzun uzun baktı, «Hiç hayalimde yaşatmadığım bir adam- dın dedi, seni görür görmez kalbimin tu- tuşması nedendir anlamıyorum, - sevişti- ler. Her akşam üstü sahildeki kayaların üzerinde buluşurlardı. Orada her akşam elele, gözgöze ve kalb kalbe kalırlar aye rılirken yü: in kederle nasıl buğu ladığını birbirlerinden saklamıya çalışın lardı. Erkek sakir. sessiz bir kadın olan karı- sının sön zamanlarda ne kadar titiz Ve asabi olduğunu farkedemiyecek — kadar onunla meşgul değildi. Kız ailesinin son zamanlarda kendisine aldığı aksi cephe« den aşklarının artık yabancı gözlere gizli kalmadığını anlıyordu. Bir gün bunu ada ma söylemek istedi. «Ben senden gelen ıztıraplarla bile mes'ut olurum, hiç bit şey seni sevmekten beni alıkoyamaz de- di. Fakat. Erkek birdenbire gözleri par- lıyarak onun sözünü kesti: « Her şeyin düzelmesine bir tek çare var ki ben onu buldum, dedi. Karımdan ayrılacağım..» Kız, sesi titreyerek: — Hayır, hayır dedi. Kurulu bir yuvayı yıkmayea, yıllarca berabr yaşadığın gü- nahsız bir kadına bu hareketi yapmıya bakkın yoktur. Ve ses bir fısıltı halini alarak etti: — En iyisi biz ayrılalım. Fakat bu sözü duyan erkek ona öyle müthiş gözlerle bakmıştı ki kız korkak bir gülümseme ile sözünü geri almıya mecbur oldu. Ertesi gün adam kayalıklara gittiği za- man kızı orada bulamadı. Merak içinde onun köşküne koştu. Kapıyı açan ihtiyar bir kadın sert bir yüzle kızın seyahate çıktığını söyledi. Aradan aylar geçti. Bu aylar adamın raçlarını bembeyaz, kalbini kül eden 1ze toraj rı oldu. Fakat bir gün kızın döndüğünü duydu ve ne yapacağını şa- şırdı. Hmen gidip onu görmek istiyordu. « Belki beni kalbinden atmak için gi riştiği tecrübede muvaffak olmuştur. Tek- rar karşısına çıkarak niçin ona azap ve- reyim.» diye düşündü ve vazgeçti, ona hiç görünmetmek için evinden çıkmamıya karar verdi. Böylece üç dört gün geçti, gene odasında yalnız başına oturmuş, â- fteşler içinde yanan alnını avuçlarına almıştı. Her zaman yaplığı gibi kızı dü- şünüyordu. İçeri karısı girdi, gözlerinde kindar bir mâna titreyorek yaklaştı ve e başını kaldıcıp kendisine bakınca: — Sen burada kapanmış çile dolduru« yorsun, dedi. Hiç bir şeylerden haberim yok, Halbuki bugün gene ne heyecanlı bir havadis düydum, Sahildeki kayalıklar yok mu, oradan biri kendini denize atmış. Adam dalgır. dalgın mırıldandı: — Kayalıklardan mı? Kadın zehir gibi bir tebessümle güle- rek başını salladı: — Ya.. ya kayalıklardan hem de kim biliyor musun? Şu bizim komşu köşkün kızı... ilâve (Devamı I1 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: