22 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

22 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

$an yemeğine çağırdı; oraya gittiler. Bir gece de onlar babalarını çağırdılar; gene bir başka akşam birkaç tanıdıkla beraber apartımanda hep berâber ye- mek yediler; yemekten sonra da sine- maya gittiler. Artık böylece gelen giden eksik ol- muyordu. Bu yaşayışın ortasında Sü- heylâ ile Hüsamettin, sanki birbiri pek iyi anlaşmış bir karı koca gibi gi Haziran “ Son Posta , nın tefrikası: 25 — Hem sonra, e - vin içinde böyle pis jama ile dolaşmaya alışacak olursanız, ileride (o Fehametle evlendiğiniz zaman ne yaparsınız?.. Bir şey değil, kadınca - Bız beni ayıplar, be- nim yanımda böyle dağınıklığa alışınız, sanı Onun için, işinize karışmış ol - mayayım amma, be ni dinlerseniz, gidi - niz; elinizi, yüzünü- zü yıkayınız. Esva - bınızı (değiştiriniz. Bunlar ne kadar ol sa yazıhanede toz * lanmıştır; tozlu €$ « vapla da sofraya o turulmaz ya, bunla « rı çıkarınız, yarın ütüleriz. Bu akşam için şöyle rahatça, bolca bir kostüm gi- yiniz. Sonra da ye - meğe gidelim. larına çekildikleri zaman aralarına O Hüsamettin de “kendini tutamadı,İkalın perde çekiliyor, yalnız orada ay- güldü: — Desenize, siz beni eni konu ter- biye etmeği göze aldınız!... — Fena mı, Fehamet gibi şık, süslü hanımefendiler, böyle kendilerini ko- yuvermiş erkeklerden belki de hoş- lanmazlar. Sizi ona büsbütün sevdir- meğe çalışıyorum; ileride onunla ev- lendiğiniz zaman güçlük çekmiyesiniz, Giye şimdiden alıştırmak istiyorum! Yarım sâat sonra yemek salonunda buluştular. Süheylâ kendi elile salata yapmış, .dnu getiriyordu. Hüsamettin de ayakta, Bügün nasıl çalıştığını an- latıyordu. Sofraya oturdular. Yemek- ler çok güzeldi. Ahçıları zaten fena değildi. Süheylânın ince zevki de hep- sine ayrı bir tat vermişti. Yemek saati, çok neşeli geçti. Birbi- rile pek iyi anlaşan, sevişen bir karı koca için bile bundan daha iyisi ola- mazdı. Hüsamettin, kendini tutamadı: — İşte, dedi; kavga, gürültü etme- den, birbirimize karşı düşman gibi gö- rünmeden de pekâlâ yaşıyabiliyormu- Şuz!. Süheylâ da, sanki kendi kendine söy- leniyormuş gibi, yavaş bir sesle dedi ki: — Belediye dairesinden çıkuğımız gün, değil böyle bir hafta, on gün son- Ta, hattâ aradan yıllar bile geçse, bir arada oturup konuşabileceğimiz benim de aklımdan geçmezdi. O gün birisi çı- kıp ta bana bunu söylese, inanmazdım. Bilmem ki, nasıl oldu?. — Demek ki birbirimize düşman de- gilmişiz de ondan! — Düşman değilm hatımız şu oldu ki ruz, sandık; sevişiyor gibi görünmeğe kalktık!, Yemekten sonra Hüsametlin güzete- leri karıştırırken Süheylâ, sofrayı kai- diranlara bakıyor; yarın için ahçı ile, hizmetçilerle konuşuyor, ortalığa ye- niden bir göz gezdiriyordu. Biraz $on- ra, Hüsamettin çalışma odasına çekil- di; gazeteleri Süheylâ aldı, On birde de yatak odalarına çekildiler. Bundan sonraki günler hemen hep böyle tatlı bir sessizlik içinde geçi; du. Tanıdıklar, onların Yalova döndüğünü duyanlar, sıra ile birer iki- şur gelip gitmeğe başlamışlardı. ” Sü- heylâ da, buha-karşılık onlara gidiyor- du. Hüsamettinin babası bir gece oğlu İle gelinini, kendi auartımanına, ak - kaba- fakat rünüyorlar; yalnız geceleri yatak odâa- ekme eyl rıliyorlardı. Hüsamettin, hemen hergün yazıha- heden çıktıktan sonra, Fehamete uğ- rTuyor; arasıra öğle yemeğini önun & partımanında yediği de oluyordu. nü sıkmamak için, elinden gelse Feha- metle daha sık buluşmalarını ko; tıradak; onlara yardım edecekti, Bir- likte geçen bu hayatın içinde Hüsamet- tini yavaş yavaş eline almak, kendini yeniden ona sevdirmek bile düşünüle- bilirdi, Fakat bunu bir türlü kendine yediremiyordu. Hüsamettin bugünlerde yaz'hanenin işlerile çok yoruluyordu. Mühendis "Talât Süreyya, arasıra apartımana ge- liyor; yemekten sonra, çalışma oda na kapanıyorlar: Saatlarca orada kalı- yorlardı. Onlar çalışırken Süheylâ da giden başka misafir varsa, onlarla otu- ruyordu. Böylece ilk bakışta, olmaz gibi gö- rünen, ilk günleri de onlara cehennem azabı veren bu yaşayışa yavaş yavaş ikisi de alışmış, ikisi de bundan mem- nun görünüyordu. Bir gün öğleden sonra, Süheylâ partımanda yalnızdı. Ev işlerini bitir- miş, esvabını değiştirmiş, biraz sonra da alışveriş için Beyoğluna kadar in- meği düşünüyordu. Sokak kapısı ça- lındı. Sonra hizmetçi geldi: — M safir geldi, diye paber verdi, miyorum. İlk defa — Salone al, ben de geli — Aldım; bekliyor. Süheylâ, misafir odasına doğru yü- rüdü, Pencerenin önünde ince, uzun, çok şık giyinmiş bir kadın gölgesi du- rTuyordu. Arkasını oda kapısına dön müş, pencereden dışarıya bakıyo; Sübeylâ, bu gölgeyi birdenbire tanı- yamadı. ©nun ayak sesini duyunca pencerenin önündeki kadın döndü, Göz göze geldiler. Sühe Ç ummadığı, hiç beklemediği ni gören insanlar gibi bir kaç saniye durâladı. Bu, gelen Fehemetti, kocasının sev- diği kadın... Sonra, çarçabuk kenüin! Sultan Hamem in Han - İstanbul ru ya ev işlerile uğraşıyor, yahut ta gelen d SON POSTA AŞK BÜYÜK Hali ROMANI pimi | e : K.R. Enson topladı. Güler yüzlülükle ona doğru yürü — Safa geldiniz, dedi, buyursanıza... Şöyle oturunuz. Kürkünüzü çıkarmaz miısınız?. Şapkanızı da vereydiniz!, Fehamet, kürkünü çıkardı. İçinde, vücudunun bütün dalgalarını bir bâ- kışta ifşa edecek kadar etine yapışan, kalçalarını saran siyah satenden çok şık bir esvab vardı: — Şapkam dursun, dedi; rahatsız et- timse affediniz. Hiç beklemediğiniz bir misafir değil mi?.. Saygısız bir inisa- fir... — Mein misafir olsun?. Kendi evi- nizdesi Süheylâ bunu söylerken kendini güç tutuyordu. Belki herkes, her misafire: «Burası kendi eviniz...» odivebilirdi. Fakat bu kadın, yarın öbürgün, Hüsâ- mettinin karısından ayrılır ayrılmaz, sahiden buraya yerleşecek dı miy- ?.. Belki Süheylâ da bunu bile bile söylemişti. Fehamet bu taşı anlama- mış gibi göründü. Mantosunu çıkarır- ken, şapkasını düzeltirken, saçlarını yarmaklarının ucile arkaya doğru & tarken, olürurken, konuşurken öyle ince yapmacıkları vardı; fakst bunla» rı kendine o kadar da yaraştırıyordu ki Süheylâ uzun uzun ona bak- maktan kendini alamadı. Demek ki Hüsamettin gibi bir genci baştan çıka- ran işte bu kadındı; demek ki bu ka- dında erkekleri bu kadar çabuk büyü- leyen tılsım işte bunlardı... KUVVET ŞURUBU Zaafı Umumi kansızlık ve kemik hastalıklarına şifai tesirleri o çoktur. Çocuklar, Gençler, genç kızlar ve ihtiyar- lar her yaşta istimal edebilirler, Retlâma lizum yoktur Bir tecrübe Höfialir TRAŞ BIÇAĞI Hayat; Ç alışanındır Vazan: Melâhat Tezer İlhan, aşağı odada kü. rine açtığı defterine eğilmiş hesap vazife- «sini temize çekiyordu. Yukarıdan ana- lığının sesini işitti: — Sen de galiba ihtiyarladıkça huyu- nu değiştiriyorsun. Bir gün mektebe git- mekle hafız mı olacak sanki... İlhan kulak kabarttı. Herhalde kendi- sinden bahsediliyordu. Babası yavaş ko- nuştuğu içn onur. sözlerini işitemiyordu. Bayan Remziye gene hırçın hırçın söyle- niyordu: — Bugün çamaşır yıkatacağım diyo- rum sana! Yemek mi pişireyim? Elin ka- dını ile mi uğraşayım? Yoksa çocuğa mı ki... Zaten bugün yarım azad. İlhan mek- tebe gitmesin, kardeşine baksın. İlhanın yüzü birdenbire soldu; demek bugün de mektebe gidemiyecek, şen ar- kadaşlarının arasma katıl laşsız yaptığı hesap vazifesini öğretmene gösteremiyecekti, Defterini kapadı, çantasına koydu; s0- her sabah mekteb vaktine kadar kar, su taşır, bahçeyi süpürür, Solmazın sütünü hazırlardı. man kapıda babssile karşılaştı. Bay Kad- ri, çocuğu ile göz göze gelmekten çeki- niyormuş gibi yere bakarak: — İlhan, dedi, bugü: mış, mektebe gilme.. Annene yardım et oğlum... ufak tefek var. Çocuk cevab verecek, bu sözlere isyan edecekti. Fakat babası köşeyi dönmüştü bile... Yutkundu, arkasından bakakaldı. * akşama kadar İlhan, o gün » çağırdı, onu haşladı. wn hatırı için hiç sevme- mıyarak bağı İlhan; bal pi görmediği yetlerine katl yıp ta ne yi defa kendi yüzünden çıkan bir kavga ne- silmiş, garib bi penceresinden - mediği yaşlı gözl kadının yolunu beklemişti. in neşeli çocuk değildi. O şimdi her derdin rıyor, başk ne kadar çok acıyordu. madan her şeye katlanabilirdi, mektep alakonulmak... İşte bu; İlhanın bütün tahammülünü bir anda tüketiyor, yüreğini dayanılmaz ateşlerle yakıyordu. bakayım? Kaç parça olacağım bilmem ıyacek, yan- fadaki testileri slarak çeşmeye gitti. O, evin, belli başlı işlerin! görürdü. Mangalı ya- Dolu #estilerle çeşmeden döndüğü 2a-| evde çok iş var- Sonra çarşıdan da alınacak bazı analığına yardım etti: Kuyudan su çekti, çamaşır- nun olmadı; en küçük bir fırsatı kaçır- İ diği, bir gün bile kendisine gülümsediği- bu kadınm bütün ezi- arıyordu. Zaten katlanma- raktı? Pek acı tecrübeler le ihtiyar babasının analığına ne derece bağlı olduğunu biliyordu .Geçen kış bir ilcesinde Bayan Remziye kaçmış, günler- ce gelmemişti. © zaman babası kapıdan | manlardı. Ağır başlılığı, çalışkanlığı ar- dışarı çıkmamış, yemekten, içmekten ke- srarla ayrılmadığı köşe eye göstermek iste- le - bu harçın, densiz İlhan, artık anasının öldüğü günkü saf, mahiyetini hayret verici bir vuzuhla kav- Dia elemlerini kendi ök- süz gönlünde duyuyordu. Hele babasına Onu muzterib * görmemek için şikâyet etmeden, sızlan- Yalnız Analığı binbir sudan vesile ile onu mek- | arıyordu. Öyle ki: İlhan, geceleri herkeş uyuduktan sonra, bir de sabahleyin çolğ erken rahat çalışmağa muvaffak olabille yordu .Annesi o henüz ilk mektepte iken ölmüştü. Beşinci sınıfı bitirip pek iyi des receli karnesile eve döndüğü zaman her yıl gibi sevinçle karşılanacağını umuyor- du. Halbuki hiç te öyle olmadı. Bayan Remziye, merak edip notlarına bakmadı bile... Babası ş6fkatle yanağını okşadığı zaman eanalığı istihfafla dudaklarını bü- kerek: — Aman Kadri sen de... Bu çocuğa ne kadar yüz veriyorsun.. Koskocaman oğ- lan iptidaiyi bitirmiş.. Sanki o da bir şeymiş gibi ağzın kulaklarına varıyor. Demişti. Bu sözler, babasının gülüşünü dudağında dondurmuş, yanağındaki eli titremişti, İlhan, bu dakikanın azabını hiç unutmazdı. Annesi sağ olsaydı onu böyle mi karşılıyacaktı? O gece koynuna aldığı şehadetnameye sarılarak ne kadar ağlamıştı. Artık öl mek İstiyor, Tanrının kendisini de her akşam rüyasında gördüğü annesinin Ya- nına ulaştırması için ellerini Gökyüzüne açarak yalvarıyordu. Sonra birden göz yaşları dindi. O artık biçbir şeye inanmıyacak, bağlanmıyacak, hiç kimseden sevgi, sevginlik beklemiye- i cekti. Mademki "Tanrı onu daha küçük- ken ona bütün istediği, umduğu, bek E şeyleri veren, onu sonsuz bir şefkatle anne göğsünde sıkan varlıktan ayırmış- ta. O da yalnız çalışmayı, yalnız iyili doğruluğu sevecek, kitablarından başka bir dost tanı Zsten hayatta kendisine yakın bir babası vardı. Ona da içinden küskündü. Annesinin yerine eve bu yabancı kadını getiren Bay Kadrinin gözlerine eskisi gibi sıcak bir sevgi ns zarile bakmıyor, ona eskisi gibi «babacı- ğım!» diyerek sarılmıyordu. İlhana öyle geliyordu ki Babasına karşı gösterdiği ları serdi, kuruyanları topladı, çarşıya gitti. Solmaz kucağında gezdirdi. Ninni | soğukluktan, cekingenlikten © uzak di söyliyerek onu uyuttu. Bu kadar hizme-| Yardaki sevgili memnundur. tine rağmen Bayan Remziye gene mem- * İlhan; artık orta mektebin fına devam e ce kendisin! ya mesi birinci sınıs okullarından birine v. için babasına yalvarmayı düşün- müştü. Fakat sonra bundan vazgeçti, Ge- çimlerinin dar olduğunu düşünerek bu en kalbinde sakladı. Halbuki gitmesi onlar için de İ caktı, Zaten evde diken gibi göze batıyor, üvey anne si yediğini Hile çok görüyordü. Onun en mutlu saatleri mektepte bulunduğu Z2a- kadaşları arasında ona sayın bir orun ka- zandırnbıştı. İlele öğretmenlerin takdiri, sevgisi İlhanı her şeyden çok memnun ediyordu. O zaman öksüzlük yarasının © sızlatıcı ac: in renk ve ümidden örülmüş yıldızlı göklerine uçus yordu. İlhan şuna emindi ki: Ona ta muksdder bütün sevinç ve sendetler hep bu yoldan, çalışmak ve öğrenmek yolundan, okul yolundan gelecek... O gece evlerinde bir aile toplantısı vare dı. İlhan; odasında tarihe çalışıyordu. Yas rın parasız yatı talebesi müsabaka sınavı İ başlıyordu. Bunun için hazırlanıyordu. Halbuki en sevdiği arkadaşlarından bir kaçı da anrelerile beraber gelmişlerdi. tebe bırakmıyor? Ders çalışmağa otursa | Onların yanına gitmek, konuşmak isti- muhakkak'bir iş buyurarak yerinden kal- (Devamı 15 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: