5 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kafkasyadakı ikinci zümreye göre Enver Paşa “ Dibi olmıyan bir deryaya ,, dalmıştı: Onun - Türkistanda hiçbirşey çıkaramıyacağını söyleyorlardı İtühat ve i’erakkide on sene 16 inci kısım Memleket haricinde ittihatçılar | Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? |— Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — No. 24 —— — Tiflis büyük bir siyaset merkezi de — olduğu için Şeytan Pazarı siyasete de - alâkadar olur. — Tifliste bir de Erivan meydanı var- O dır. Bu meydan, Tiflisin en mühim — merkezidir. Nümayişler ve toplantilar|sak (7) olup Rusette kalmış kalmış ni- — orada yapılır. Burası kibar bir meydan — olduğu için, para da piyasa denilen ge- izıntısını burada yapar. Para, kibar ve| /| şik yeri sevdiği için ayak borsası, sim- : sarlar da burada dolaşırlar; o tarihler- -— de resmen yapılması yasak olan işler, İ meselâ, sarraflık hususunda bütün ran- |— devular burada verilir. Burada da işle- Tin yüzde doksanı - o tarihten bahsedi- - yorum - Türklerin elindedir. Burada : *da onlar dolaşırlar. |— Ben de hep onların arasinda dolaşı- — yörüm. Artık onların lehcelerile konuş- — Mmayı da öğrendim. Türkiyeli Türk ol- - Mak itibarile bizim bir imtiyazımız var- — dır; bize karşı daha dostane davranır- |lar; fakat, gene dikkat etmeli, Şeytan -Pazarında da, Erivan meydanında da /— insanı şeytan çarpar; çünkü bizim dost- /| lar yaman tüccarlardır! - Ben Ankaradan ayrıldığım tarihten itibaren yeni tarzda normal bir hayat Oyapmak ve sergüzeşt politikacılığına —— karışmamak istediğim için, Tifliste bu- unduğum müddetce bu iki meydandan : ışarı çıkmadım. Zaten aynı zamanda ıı iki meydan birer siyaset piyasasıdır: Sıyasetm yapıldığı piyasa değil, ha - berlerin dolaştığı piyasa! Her şey “en evvel orada duyulur; bilhassa ti- - caretin siyasetle çok ihtilât halınde bu- — lunduğu o devirde bütün dahili ve hari- Ci siyaset haberleri bu iki meydanda olaşu' Bunun için orada hem tüccar- Ohhk yapılır, hem de gazete okumaya *înuhtaç olmaksızın dünyanın bütün hâ- diseleri kolaylıkla ve mükemmelen öğ- - renilir. — Ötelde okurüm ve biraz da not ha- |linde bir takım şeyler yazarım, — Bu, benim entellektüel — ihti - yacımı tatmin eder; arada, Eri- — van meydanına yakın olan sefarethane- “ye uğrar, vatandaşlarla konuşurum bu da vatanla teması temin eder. Her gün bir iki saati de Şeytan Pazarile Erivan meydanında geçiririm; bu da yaşamak içın lâzımdır. ktan yaptığımız pazarlar, Şeytan Pazarına pek de uymamakla beraber, -örâda daha iyi öğreniyorum ki, insan ; asını bilirse hayatını kazanmak- tan korkmamalıdır. | Enver paşanın'yeni sergüzeştini de ben bu Şeytan Pazarı ile Erivan mey- danından takib ettim. — Enver Paşanın isyan haberi ilk defa E. 5 İ kurtuluyoruz!» dedi. Kurtulmak ihti- yacında olanlar - hayatın ebedi tesel- hsı. her şeyde ve her tarafta bir kur- uluş alâmeti görürler. Bunlar bu kı- sımdandı ve bilhassa tecrübesiz ve genç olan iyi yürekli, temiz Türklerdi. İkin- ci bir kısım, bu hâdise karşısında du- daklarını büktü ve bunu manasız bul- «du. Bunlar da tecrübeli olanlar ve o ta- afların ahvalini iyi tanıyanlardı. Bun- # rdan birinçilesin nası| düşündükle- Tini anlatmak için, işte, Erivan meyda- ; nında aslen Miyandülılı bir İran Aze - dsini misal gösterebilirim. Kendisi ile ticari münasebette bulunduğumuz bu çehre ile havadisler getirdi: WOM 5e5aAs5ascsasamasaıcasa Tev kadınının şek saklayınız. 30 tanesini bir seri halinde derenlere —-bir kilo şeker verneeektir 505A5CSCSECSECSESESMCS Bizim buraya gelirken | burada yayıldığı zaman derhal iki tür-| lü fikir göze çarptı: Bir kısım, sartık|| — Bilirsiz Mehettin efendi, (|) En- ver Paşa bâresinde (2), çoh yahşi ha- barlar almıştıh. Özü (3) bu saat (4) ilap (5) böyuh yuz min kişilik bir or- du ile Taşkent üzerine yörür (6) Tut- çe Türk koşunu (8) varsa hammısını toplayup, bulara (9) basmacını, za - di (10) katup böyuh bir ordu düzel - |dip (11). Bir kerre Taşkendi alanda | artık bolşevikler onun kabağına (1İ2) durabilmezler! Şükrolsun Allaha ya - kında kurtuluş muhaggakdı! Şeytan Pazarı havadisleri böyle baş- ladı. Bana bunlarıi söyllüiyen dostum, aslen İranlı, fakat, Kafkasyada yerleş- miş , bir insandı. Muhakkak olduğu - nu ümit ettiği kurtuluşun önce yegâ- ne manası bölşeviklikten kurtulma, ser bestçe gene ticaret yapmak olduğunu bilmez değildim. Bununla beraber, ne de olsa, Kafkas Türkleri arasında Türk- lük duygusu inkişaf etmiş olan bu dos- tum, bu havadislerden Türklük itiba- rile de memnun oluyordu. Fakat, bu işlerin mahiyetini daha iyi bilen ikinci zümre hiç bu fikirde değil- di. Onlara göre Enver Paşa «dibi ol - miyan bir deryaya» dalmıştı. Bu tabir, bizim hududumuza çok yakın bir yer- den ve aklı başında, münevver, bir çok defa İstanbula gelmiş, bizi tanır başka dostundur. O bana, Türkistanın bu kis- mı hakkında etraflı malümat verdi ve buradan Enver Paşanın hiç bir şey çı- karamıyacağını daha ilk haberler çıktı- Bi zaman, gayet sarih olarak söyledi. (Arkası var) (1) Benim adım Kafkasyada böyle idi. (2) Hakkında, (3) kendisi, (4) ha- len, elyevm, (5) gayet), (6) yürüyor, yürümektedir, (7) esir, mahpus, (8) | asker, (9) bunlara, (10) basınacıyı ve saireyi (zad, zat ve şey demektir). (11) düzeltti, tanzim etti, (12) önüne. ; * Azeri dostlarıma Tefrikanın bu kısmında Azerbaycan hakkında yazdıklarım bir çok Âzeri ara- sında büyük bir alâka uyandırdı. Bunu her gün aldığım mektuplardan ve ziya- retlerden, telefonla bildirilen teşekkür - lerden anlıyorum. Azerbaycanın tarihine ait ve şimd'iye kadar Türk efkârınca hiç bilinmemişsolan bazı hakikatleri yazmış olmamdan dolayı bir çok dertli Azeri ba- na teşekkür ediyor ve iltifatlarda bulu- nuüyor. Bu iltifatlara ayrı ayrı teşekkür etmeğe imkan bulamadığım için bu sa- tırlarla bu vazifeyi ifa etmek istedim. Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczanelör şun- - lardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Ziya Nuri), Alemdarda: (Eşref Neş'et), Beyazıtta: (Haydar), Sa- matyada: (Erofilos), Eminönünde: (Be - şir Kemal), Eyüpte: (Arif Beşir), Fener- de;: (Hüsamettin), Şehremininde: (Na - zim), Şehzadebaşında: (Hamdi-, Kara - gümrükte: (Arif), Küçükpazarda: (Hu- lüsi), Bakırköyünde: (İstepan). Beyoğlu cihettidekiler: z Tünelbaşında: (Matkoviç), “Yüksek- kaldirımda: — (Vingopulos), Galatada: (Merkez), Taksimde: (Kemal - Rebul), Şişlide: (Pertev), Beşiktaşta: (Ali Rıza), Anadolu cihetindekiler: Üsküdarda; (İmrahor), — Sarıyerde: (Nurl), Kadıköyünde: (Moda), (Merkez), zat, - ismini söylemeğe lüzum yok! -| bir gün bana taze, gayet memnun bir| Büyükadada!: (Şinasi Rıza), Heybeliada- da: (Halk). 250502505C5es f Ev kadını, taze yemiş mevsimi geçmeden kilerini reçel ve şurupla İN Gaoöldür. Bu kuponları 30 gün neşredeceğiz. Onları hergün” VI numara vereceğiz. Sonra ulusal N munun İstanbul şubesi tarafından tayin olunacak bir günde bu numaralar ara- L:] İR sında kur'a çekilecektir. İlk 25 numaraya yirmişer kilo, müteakıp 25 numara- | ya onar kilo, bundan sonraki 50 numaraya beşer kilo, 250 numaraya da ikişer M“W e kupenu. İ 3 kesiniz, P]ı biriktirip idaremize getirenlere ve pdn- ekonomi ve — arttırma kuru- Mi sadüf ediyorlardı. dağdaki gibi soğuk değildi. Geçtikleri SON POSTA nın TARİHİ TEFRİKASI —Öt — Yazan: M. Rasim Özgeıı Rüstem gözlerini açınca hayre*le etrafına baktı. Ortalık aydınlanmıştı. İki hizmetçi horul horul oyuyordu Hurapı, göremeyince, onun dı - şarıda, esterlerin yanında bulundu- ğunu zannetti. Çadırdan çıktı. Esterle- re baktı; hepsi tamamdı. Yalnız birinin ipi kopmuştu. Hurap, ortada görünmü- yordu. Bir kaç defa «Hurap» diye ça- ğırdı, Cevab alamadı. Onun bağırma- sından uyanan hizmetciler çadırdan İçıktılar, Her biri, bir tarafta Hurapı a- radı. Bulamadılar. Bir saat sonra" Rüs- tem kararını verdi: — Hurap kapana tutuldu. Hindlinin halinden, haklı olarak şüphelenmişim. Dört süvarinin geçişini de hayra yor- mamıştım. Etrafimızda, sinsi bir faali- yet var; fakat ne olursa olsun Çermise gideceğim. Esterleri hazırlayın! Rüstem.. esterine atlayıp yola koyu- lunca, düşünceye daldı: Hurap, ne di- iye yakalanmıştı? Etrafında dönen bu karanlık hareketler, ne gibi bir gayeye doğru gidiyorlardı? Midya ülkesinde, harbleri, baskınları, akınları vardı. O- nu, şahsan görmiyenler, ismini biliyor- lardı; fakat, o, Çermis havalisine hiç gelmemişti. Burada, onu tanıyacak kim- se olduğuna ihtimal vermiyordu. - Yok- sa, Hindli hancı mı, onun hakiki hüvi- yetini anlamış.. hudud muhafızlarına haBer vermişti? Rüstem.. böyle düşündükce, etrafın- da dönen şüpheli hareketlere sinirleni- yordu. Kendi kendine: — Ne yapayım? Çermis kalesine gi- rinceye kadar ses çıkarmamıya.. hüvi- yetimi gizlemiye mecburum. Givin ne olduğunu anlıyâyım da, yapacağımı ben bilirim. Diyordu. Sonra, gene Hurapın âkibe- tini düşünüyor.. bir tarafia cesedine tesadüf edemedikleri için, öldürülme- diğini.. fakat bir tarafa götürüldüsünü tahmin ediyordu. Nereye? Ne için? O, bu suallerin birincisine cevap veremi- yordu. İkincisine gelince, buna, makul addedilebilecek bir cevab bulabiliyor- du: — Hiç şüphesiz, benim kim olduğu- mu bilmiyorlar; fakat şüpheleniyorlar. Anlaşılan, geceleri yakınlarımızda pu- su kuruyorlar ve bizi ansızın bastırmi- ya çalışıyorlardı.. belki de, baskına ka- rar vermişler.. çadıra doğru yürümüş- ler; fakat Hurapla karşılaşmışlardır. Rüstem.. tahminlerini buraya kadar getirdikten sonra, bir takım meçhulle- le karşılaşıyordu. Hurap, bunlarla kar- şılaşınca kılıcına sarılmamış mı idi? Sonra, ne diye bağırmamıştı? Bağırsay- dı, muhakkak içlerinden biri duyacak- tı. Hurapın ortadan kayboluşundak! ga-| rabetler, Rüstemi, bazan şüpheye düşü- rüyor.. onun kendilerine ihanet ederek bir tarafa sıvıştığını hatırına getiriyor- du; fakat, onunla pek uzun seneler ar- kadaşlık etmişti. Onu, her zaman, merd ve vefakâr görmüştü., Onun böyle bir kahpeliği irtikâb edebileceğine, kabil değil, ihtimal vermiyordu. O halde? Es- rarengiz bir tuzağa düşürülmüştü ve meçhul bir tarafa, belki de Çermise gö- türülmüştü. Muhakkak, onu, sıkıştıra- caklar.. kafilede bulunanların kimler 'olduğunu ve ne maksadla Çermise git- tiklerini anlamak istiyecekler. Rüstem.. çok emindi, ki Hurap, ne kadar tazyik etseler, kendisinin kim olduğunu söy- lemiyecek. Rüstem.. düşüncesinin bu noktasına gelince: — Bütün bu şüpheler.. bu sıkı taras- |: .sudlar, hep Givin yüzünden... Derebe- yinin kızı ile sevişti. Sonra da yakayı ele vererek derebeyini çileden çıkardı. Anlaşılan, derebeyi, İranlılara karşı fe- Bina diş bileyor! Bilesin bakalım. Ondan | hem Givin, hem de Hurapın hesabını soracağım, Rüstem.. yolculuğunun dokuzuncu günü, dağ eteğine indi. Hurapın kaybol- masındanberi, hiç bir hâdise ile karşı- laşmadı. Ârtık, insanların yaşadıkları muhite gelmişlerdi. Sık sik köylere te- Hava, - buralarda, ondan sönrüâ | yerlerde, ağaçlar, yeşillikler vardı. Rüstem.. bugünkü yolculuğunda şim- diye kadar görmediği bir şey gördü, bu, yolun kenarına dikilmiş uzun bir direğe bir mille tutturulmuş bir tekerlekti. O, bir müddet durarak, böyle tenha bir yerde, bunun neye yarıyacağını düşü- nürken, tekerleğin arkasından perişan kıyafetli-bir adam çıktı: — Bü, duüa değirmenidir. Tekerleği çevirenin bütün günahları affolunur. (O adam, muradına erer. Dedi. Sonra, bütün kuvveti ile teker- leği çevirdi. Tekerlek, düdük gibi bir ses çıkararak döndü, Rüstem.. değirmene fazla bakamadı; çünkü ileride, kaç gölge gördü. Bunlar, sendilerine doğru gelen üç süvari idi. Nereden çik- mışlardı? Anlıyamadı. Süvariler, biraz sonra döndüler. Dört nalla çekilip git- tiler, Rüstem.. dua değirmeni tekerle- ğinin, düdük sesi çıkararak dönmesini.. arkasından süvarilerin görünmesini ve bu süvarilerin kendilerine kadar gel- meden dönüp gitmesini düşünürken, uzakta, Çermis kalesini gördü. Kendi kendine: — Dua değirmeninin ıslığı.. geldiği- mizi süvarilere haber verdi. Onlar da, haberi, kasabaya götürdüler., Bakalım ne olacak? Allah vere de, işime seytan |karışmasın! Görülecek işlerim var. Şım- diden mücadeleye girişmek istemem. Dediği anda, ileride bir toz hulutunun kalktığını.. sonra yirmi kadar süvari- nin dolu dizgin üzerlerine doöru geldi- birdenbire, beliren bir| bakınan hizmetcilere seslendi: — Sükünetinizi muhafaza edin! Da- ima, tüccar olduğumu hatırlayın! Onla- rın böyle gelişi, bizi korkutmak içindir. Korkmayın. Vakitsiz kılıçlarınıza da davranmayın. Diye nasihat etti. Rüstemin tahmini doğru çıktı; çünkü süvari müfrezesi, kafilenin; durmadan ve telâş etmeden yoluna devam ettiği- ni görünce, on adım mesafede durdu. Müfrezenin kumandanı, atını, bir kaç adım ilerleterek Rüstemin önüne gel- di, Kim olduklarını.. nereden geldikie- rini sordu, Rüstemin verdiği cevaplara inanmış görünerek: — Öyle ise hoş geldiniz! Beyimiz, tüccarlara iyi muamele etmemizi.. on- ları her tehlikeden, her zarardan mu- hafaza etmemizi emretti. ÂArtık geç ol- du. Surların kapıları kapanmadan ka- sabaya yetişemezsiniz. Bu gece, bizim misafirimiz olursunuz, Der demez, on süvari öne, diğer a0- nunu da arkaya geçirdi. Kafileye hare- ket emri verdi. Rüstem.., hiç sesini çıkarmadan sitva- rilerin arkasından yürüdü. Kendi ken- dine, bu nezaketin, bu misafirperverli- ğin nereye çıkacağını soruyordu. Yok- sa, bir tuzak mı kurulmuştu? Oraya mı sürükleniyorlardı? Kafile bir saat yürüdükten sonra, on kadar çadır kurulmuş olan bir su ba- şına geldi. Burası, süvarilerin ordugâ- hı idi. Kumandan, onları çadırına da- vet etti. Kımız, tereyağı, ekmek getirt- ti (Arkası var) gini gördü. Arkasına dönerek, telâşla — EN SON ,," II" ıııı': '— Mçti D -- TECRÜBE EDERSENİZ, DALMA Ti el"" DK YELDIN ça —— —— —— — -. Sokağı Mahallçsi Kadıkoy Vııkıllar Direktö # Üsküdarda Hayrettin çavuş Pernal Üsküdarda atik Valde Kadıköy Osmanağa İç Erenköy Yukarıda yazılı yerler Bekçi Kozyatağı Tekke arkası ''''' AÇT — rlüğü ilânları Aylık kirası Nev'i No, sı Lira Kr. Ev li 2 00 8 8 00 ğ Vi 7T 00 Dükkân 26 400 938 senesi mayis sonuna kadar kiraya verilmek üzere açık arttırmaya çıkarılmıştır. İhaleleri 8/7/937 perşembe günü saat 15 de istek- lilerin Kadıköy Vakıflar Müdürlüğüne müracaatları. (3713) -

Bu sayıdan diğer sayfalar: