5 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

5 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İttihat ve Terakkide on sene 17 inci- kısım Nao. 23 Azerbaycanda son İttihatçı Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Bir çeyrek sonra dairenin şefi avdet etti: - Maale'sef, muvaffak olup Azerbaycanda kalmanız için size daha fazla mühlet alamadım. Gene onbeş gün mühlet vere- ceğiz, fazlasına imkân yok! dedi Benim, memura karşı kuvvetli bir|dım eder; hem de otomobilin sizi eve teze istinad ederek kendimi müdafaa e-| kadar gölürmesini tenbih edeyim. di şim de onun üzerinde matlüb olan| Zile bastı, odacı geldi, ona emirlerini tesiri yapmışt. Benim ısrar eden ve verdi ve beraberce çıktık. sert tavrım karşısında bir müddet dü-l Beni, evime otomobille iade etmesi şündü. Ondan sonra, yerinden kalktı ve| gösteriyordu ki benimle, lüzumundan bana: fazla düşmanlık yapmaktan çekinmek- x— Siz biraz bekleyiniz! tedirler; bunu gözümden kaçırmamış- Diyerek dışarı çıktı. Onun çıkmasını|tım. O, bu hususa dair sıkı emirler al- müteakib, iki dakika sonra biraz evvel mış olmak icap ederdi. Yoksa, bu genç kendisile konuşmuş olduğunu ıöyle—ll'lrmeni Çekist, bu vesileden bilistifade, diğim diğer Ermeni memur içeri girdi bana haylı dürüşt muamele edebilir ve büyük odanın öte tarafında duran| Âli pedagoji enstitüsünün ayrı bir dolaplar içindeki dosyaları karıştırmı- | dairesi olan evime geldiğim zaman gör- ya başladı. Bunun dosyalarda bir şey a-|düm ki, mektep ve maarif komiserliği rTamaktan ziyade benim başımı bekle-|harekettedir. Onlar, benim tevkif edil- mek olduğunu anlıyordum. İstintakeının avdeti epey gecikti. Ben bu takib edeceğim mücadele| plânına zihnimde karar vermiş bulunu- yordum. Esas itibarile, çok cesur bir &- dam olduğumu iddia edemem. Fakat, y iğimız an beş senelik hayat, beş senedenberi geçirmiş olduğum sergile zeştler, beni hayli cesur yapmıştı. Di ğer taraftan da bütün bu şiddetli ve heybetli görünen muamelenin altında, ğunu anlamıyacak le abdal da değildim. Benim A- zerbaycanda oturmamı istemiyenler, aylarca peşimde dolaşıp ele geçecek birl ipucu arayıp arayıp bulamayınca ve A-| zeri hükümetinin de sımsıkı bana sa-| Tılmış olduğunu görünce, nihayet beni | ürkütmeğe karar vermişlerdi. Beni ya kolumdan tutup atlacaklar, yahut da bu usullerle korkutup bizzat bana avdet kararını verdirecekle Ben de mukabil bir manevra ile bu si-| yasetin birinci tarafını tatbik ettirmeğe m, hem de Azerbaycanda bir sene daha oturacaktım! Altı aydan- beri, peşimde dolaşıp bana bir dakika! bile rahat y vermemiş olanlara kar- şı fena halde kızgındım. Sırf etüd mak. | sadile, kabil olduğu kadar fazla Azeri | görmek ve tanımak istediğim halde, te- mas edeceğim insanlara fenalık gelme- $i korkusu yüzünden kendimi yalnız Tesmi ve zaruri temaslar hududu içinde | tutmuş ve bu suretle göz hapsi tleııilcn1 şeyin bütün o müz'iç yükünü üzerimde hissetmiştim. O gün, o dakikada, artık içimden bir isyan duygusu yükseliyor ve bu duygu beni inatçı ve cesür yapı- yordu. Bir çeyrek sonra, bu zat avdet etti; yerine oturdu ve ciddi bir tavır alarak: — Maalesef, muvaffak olup size da- ha fazla mühlet alamadım; dedi; ben bir kere vadetmiş olduğum için on beş gün mühleti vereceğiz. Fazlasına imkân yok- tur; yalnız, bu on beş gün içinde, her gün sabahleyin buraya gelip ben! bir kere göreceksiniz. Bunun haricinde ser- bestsiniz... On beş gün içinde de işleri. nizi bitirebilirsiniz. Çok zamandır! Yalnız, bana şimdiden, hududu hangi noktadan geçmek istediğinizi bildiri- niz. Mücadelenin birinci safhası burada bitmişti. İkinci safhasma dışardan de- vam edecektim., Bununla beraber, be- nimle meşgul olan dairenin şefi olmak icap eden bu adamla sert ayrılmak — Pekâlâ... dedim; ben de bekliyece- ğim ki on altıncı veya on yedinci gün gelsin de siz de beni sizin İstediğiniz huduttan zorla çıkarınız! Bu vaziyette kendi müvafakatimle çıkmak istemedi- ğim için hududun intihabı da bana ait değildir! Bu sözleri söyliyerek ayağa kalktım ve gösterdiği nazik muameleden dolayı | memurun elini sıkıp Azeri şivesile: — Haşça kalınız! Dedikten sonra, bir lahza, kendisine bir defa daha dönerek, patetik bir dille şu sözleri söyledim: - Yalnız, töessüf ettiğim cihet şudur ki inkılâp dostunu düşmanından ayır - mak hususunda muvaffak olamıyor! Bu söz üzerine ayrılırken, o: — Dur , dedi, sizi aşağıya bitile göndereyim. Hem yolu bulmanıza yare, diğim fikrine düşerek telâş etmişler, maarif komiseri harekete geçmiş, ni- hayet telefonla, iade edildiğimi Öğren. Mişti. Mustafa Kuliyef hemen beni görmek | istediğine dair mektebe haber verdir- mişti. Bunu öğrenince, doğru komiser- liğe gittim. Bana karşı göstermiş oldu- Bu emniyet ve teveccühü dalma şük- ranla hatırlayacağım Kuliyetf, telâş et- Mmiş, merakla beni bekliyordu. Başım - dan geçenleri kendisine olduğu gibi an. | lattım; müteessir oldu, özür diledi: — Bilirsiz ki Çeka Müstakildi. (1| Onun işlerine karışmak olmaz. Ancah bu kararın geri alınması bâresinde çalı şacağız. Biz sizi burada hemişe sakla- mak (2) isterih. Biz zisden râzıyıh (3) Kuliyef hakikaten iyi bir insandı. Be- nimle her konuşuşunda İstanbul şive- sine ait bir iki kelime veya tabir öğre- nir, sonra bunları ezberler, ikinci ko- nuşuşumuzda bana — tekrar — ederdi. «Beli> dememeği, «evet» demeği âdet edinmişti. Kanaatli bir komünist, fakat, ana dilini seven ve Azerbaycanın Türk kültürünün kuvyvetlenmesini isteyen çok samimi bir insan idı. Fakat, kendi- si nüfuzlu bir komünist sayıdamazdı. nüfuzlu komünist olmak için, fırkanın | Azert şubesinin baycan işlerinin nihai hâkimi bulunan Kirof nezdinde bir itibar ve mevkiine sahip olması lâzımdı. Onda bu yoktu. Bunun için şahsen sarfede- | ceği gayretin kâfi derecede müesser olamıyacağını bilirdim. Başlıca nüfuz sahibi olan insanlar a- Tasında tanıdıklarım, komonist gaze - tesinin baş muharriri Ruhullah Ahun. | dof ile ordusuz harbiye nazırı Karayet| idi. Bilhassa Karayef bir kaç defa benim | konferanslarıma gelmiş, arada bir, ü- niversitedeki derslerimi takip etmişti. Bunun, biraz öğrenmek maksadile bi- raz da ve hattâ fazla tarafı ile, kontrol Bayesini güttüğünü bilirdim. İçtimaf ilimlerin tetkikinde materi- yalist usulün kullanılmasına çok taraf- tar olduğumu bilir ve bu usulü görür, hoşuna gider, andan sonra da konfe - rans veya ders bittiği zaman, yanıma gelerek bana erazılık beyan» — ederdi. Onün nezdinde yegâne kusurum ko münist olmamaktı. (Arkası var) (D Müstakildir. (2) Muhafaza et . mek, tutmak, bırakmamak, salıverme- mek. (3) Memnunuz, hoşnuduz. Nöbetçi Fczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Perter). Alemdarda: (Sirri Asım). Boyazıdda: (Belkis), Samatyada: (Teofilos). Eminönünde: (Mehmet Kâ- zım), Eyüpte: (Hikmet Atlamas), Fener- de: (Hüsamettin). Şehremiainde; (Ham- di). Şehzadebaşında: (Hamdi). Karagüm- Tükte: (Suad). Küçükpazarda: (Yorgi), Bakırköyünde: (HNân. Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Kanrzuk). OCalata- da: (İsmet), Taksimde: (Nizamettim). Kurtuluşta: (Needet), Yonişohirde: (Pa- runakyan), Bostanbaşında: — (İtimad). Beşiktaşta: (Ali Rıza). Sarıyörde; (Asal). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalarda: Üsküdearda: — (Selimiye). Kadıköyünde: (Hlmmet, Rafa). Büyükadada: (Halk). Heybelide: (Tanaş). umumi kâtibi ve Am—:' emniyet | - 'SON POSTA 'SON POSTA| nın TARİHİ || TEFRİKASI (|| —- 62— Yazan: î Rasim Özgen Büyük kardeşine bana Çermisli arkadaşı, i diye diye.. derebeyi. jnin kızından güzel- (Ş lik levhaları çize çi ze.. onda, bilmediği ©© bir mevcudiyete kar Şşı incizap uyandır" * . | mıştı. Sevgisini, sev: | gilisini yalnız rü.' yal bir mahiyette yaşamıştı. Şimdi, — gözlerin: den bütün dumanlar silinmişti. Beyndân- deki hayal, canlı, sa- | bir şekil almıştı. * Sinirlerinde — akan ateşte, baygın bir $ lezzet vardı. Arlık aşka hasret ve l: tiyak duymuyordu; aşkın ta kendi Jacı zevkini hissedi- yordu. Giv.. bir his b.... ranı içinde ayağa — — Asılzade! Şimdi, şarkı söyle"ken sizi hatırlamıştım. kalktı. Odasından çıktı. Hancıdan, de- rebeyinin sarayı nerede olduğunu sor- mak istedi. Sırrını fâş edeceği korkusi- le soramadı. Hanın kapısından - çıktı. Bir gün evvel geçtiği yollardan geçti. Derebeyinin kızı ile karşılaştığı yerde- ki köprünün başına gitti, Orada dura- rak etrafına bakındı. Gördüğü büyük binalar arasında derebeyinin sarayını aradı, Köprüyü geçti. Derenin öteki kena- rını takib etti. Bütün büyük binaları tetkik etti. Hiç birinde, derebeyi sarayı- nı andıracak bir alâmet göremedi. Sor- mak kolaydı; fakat soramıyordu. Sorar- |sa, karşısındakinin İstihzasına yahud itâbına uğrıyacağını.. arkasından: — Bu İranlı delikanlı, derebeyinin kızına âşık olmuş! Diye bağıracaklar ve kahkahalarla |gülecekler zannediyordu. Giv.. sırta tırmanan evler arasındaki sokaklara daldı. Her adımda durarak evlerin pencerelerine baktı. Evlerden taşan kadın seslerinde sevgilisinin se- sini aradı. Yanımdan geçen her genç kadında, kızda gözlerini gezdirdi; fa- kat, ne sarayı, ne de sevgilisini bulama- di. Delikanlı, sokak sokak — dolaşırken, birdenbire, dere ile karşılaştı. Önüne gelen köprüden geçince, yerleştiği ha- nın etrafındaki çarşıya çıktığını gördü. Büyük bir ümidsizlikle hana girdi. Ye- mek ısmarladı. Yiyemedi; fakat bol bol şarap içti. O kadar sarhoş oldu, ki u- zandığı yatağında uyuya kaldı. * Giv.. ertesi gün, gene sokak sokak dolaşırken, önüne, ş ve iki tarafı İağaçlı bir cadde çıktı. Caddeyi takih et- ti. Yol, az bir meyille dolaşa dolaş; k- seldi. Delikanlı, kendisini, şehre hâkim |bir yerde buldu. Önünde, yüksek bir duvar uzanıyordu. Duvar boyunca yi rüdü, Büyük bir kapı ile karşılaştı. Ka- İpı açıktı. İçeriye bir göz attı. Burası, sık ağaçlı bir yerdi. Ağaçların dalları ara. sından, tâ uzaktaki, güzel, büyük bir bi- na gi . O,'bu binanın derebeyinin sa- rayı olduğunu tahmin etti; fakat daha |fazla düşünmeye vakit bulamadı; çün- |kü bahçeden bir şarkı sesinin taştığını duydu. Şarkıyı bir kadın söylüyordu. Giv.. anlamadığı bir dilde olan şarkı- nın âhengine daldı; onu büyük bir zevkle dinledi. Şar! bitince, kadının L İçi titredi Bu ses, bu söyle: nin sesine ve sö! tığını bilmeden kapıdan içeri tide, ağaçların Aarasında, etrafı çiçek saksılarile süslü bir havuzun başında 'Tomrisi görünce ona doğru koştu. Kız.. delikanlının geleceğini bi "Tomris bir' felâkelin önünü. almak' için hemen atıldı. “ — Sana bahsettiğim delikanlı, teşekkür edj_yor Y muş gibi, onu, tatlı bir tebessümle kar- şıladı ve: — Asilzade! Şimdi, şarkı söylerken sizi hatırlamıştım; çünkü bu şarkı, İ-|nâne suyu verdiğini biliyordu. 'babası Zâlin, bu gibi bastalara, sinamif ki i.. bir kaç gün perhiz etti” diğini., perhiz günlerinde de, ıııynıiw ranla aramızda cereyan eden bir har-| bir ciddiyetle, hana gidip ilâç getiret? bin dâstanidir. Dedi, Sonra, bu sözleri söylediğine âı: tarafından kapıya kadar teşyi pişman olmuş gibi kızardı. Giv.. şaşkınlığından bir şey söyliye- medi, Hemen oracıkta, kızın önünde diz çökerek.. derin aşkını itiraf edecekt fakat buna da vakit bulamadı, Saray tarafından, bir delikanlı, koşup geldi Bu kızın, büyük kardeşi idi. Kız kar - deşinin yanındaki kızların telâşlı telâş. h bağrıştıklarını işitmiş.. kızların bir tecavüze uğradıklarını zannetmiş, koş- muştu. Tomris, kardeşinin geldiğini görün- ce, fena bir hareketini önlemek için, derhal Givle onun arasına gitdi ve: — İşte sana söylediğim İranlı asılza- Bini söyledi. Derebeyinin oğlu ve b * Giv.. sinameki ve nâne kurusu İf bir kaç türlü çiçek yaprağını, kaşabanlf| çarşısından, kolayca temin etti. Her rini ayrı ayrı bezlere koyarak Mk; ikm yaptı. Hepsini bir keseye î)erebey'mm sarayına döndü. I!Lç_ll; kendi elile kaynattı. Sinamekiyi içir Nane ile diğer yaprakların suyunu bir kaba koydu. Bu sudan, günde defa içirilmesini söyledi. Giv.. sarayda büyük bir hürmet gö dü. Öğle yemeğine alıkonuldu. BöŞİT ce Tomrisle görüşmiye, onu bol önü i i ile buldu. Delikanlı, de! Kapımızın önünden geçerken beni | seyretmiye vesile bul görmüş.. dünkü iyiliğime teşekkür et-|dan sorira da, hergün saraya gidip H, mek için içeri girmiş, Deyince, derebeyinin oğlu, bu sâfiye- te hayret etti. Tebessüm etmekten ken- dini alamadı. Kız kardeşinin, yabancı miye başladı. Derebeyinin mide ları epeyce hafiflediği için, orada, disine güler yüz gösteriliyor.. parâ saire hediyeler de veriliyordu. « var) delikanlıya karşı nezaketle muamele et.| . ... tiğini gördüğü için, onu, havuz başında biraz dinlenmeye davet etti. Orada, şil- teler, kerevetler vardı. Giv, teşekkür ederek oturdu, Genç kızlar da etrafına toplandı. Her biri, nereden ve niçin geldiğini.. kim olduğunu soruyorlardı. Giv de, ced beced hekim olan bir İranlı aileye mensub bulunduğunu.. ilâç ola- bilecek at ve kök toplamak için seyahat ettiğini söyledi. Derebeyinin oğlu Termek, İranlı de-| Jikanlının hekim olduğunu anlayınca: | babama ga bakarsınız. | — O halde, Bir müddettenberi rahatsızlık duyu- yor. Kâhinlerle hekimlerimizin duala- rından, ilâçlarından bir fayda görmü « yor. Madem, ki ced heced hekimsiniz; tecrübeniz çoktur. Bir defa da siz ba - kınız. Dedi. Giv, yan gözle kızın yüzüne baktı; onun teşvikkâr bir manada te. bessüm ettiğini gördü. Büyük bir ce- saretle: Hay hay! Bu itimadınıza lâyık ol> mıya çalışırım, Diye cevab verdi, O sırada, uşaklar, bal şerbetleri, kokulu şiralar getirdiler. Bir müddet daha konuştuktan sonra, 'Termek, Givi babasını görmeye davet etüi. Delikanlı, tereddüd elmeden onun arzusuna tabi oldu. Derebeyi.. ellilik bir adamdı. Mide sancılarından, iştiha- sızlıktan şikâyet ediyordu. Giv.. derebeyinin hastalığını anlayın- ça sevindi. İlâç tertihinde, büyük bir güçlüğe maruz kalmıyacaktı. Büyük | Bir Doktorun Günlük Notlarından Mide ve barsak Bozuklukları Bu sırada kusmak ve ishal ile müterafik barsak bozuklukları görülmektedir. darın tifo De hiç alâkası yoktar. HEF man vaki olabilen hâdisattandır. Bü seri tozdan et veyahmd balık veyahi gibl yömeklerin tesirile husule geleP ihtilâttır. Dalma yemekten bir ııl' at sönrü meselâ akşam yemeğinden PI ra gece yarısı veyahud daha sonrü BE denbire karın ağrısı ve ishal başlar- taraftan bulantı ve kayler mıydll’w kar. Hastalar oldukça ıstırap çeker. kini güç olur. Fakat ekseriya ııx-'" daki muzir mühteviyatın ishalle ı::" Jarak def'ini müteakib bastalar rADö ç der. Bazan bu ârân o kadar kuvvetli Ki eller, ayaklar soğur, idrar xesilif. lor çukura batar. Bu hastalığın Nâcı derhal müshil çertotii tir. Ve müshiller de en ziyadt F li tavstye manatlardır. Hasta yirmi Ö sast âç kalmalı biraz çay ve su “W' etmelidir.; bu Erüz yirmi dört satt Üü müzhil ile geçer. Pakat hasta ınnl*. #a dların bu hale sebebiyet verdiğiti ııf'i rak bir daha tekbrrürüne meyd*"” yecek tedbirleri almağa mecburd! / (*) Bu notları kesip saklayınlk. A bir albüme yapıştırıp kolleksiyon 7 D yyf Sıkıntı zamanınızda bu notlar bİF Gibi imdadınıza yetişebilir. Ferşembe © bi biF - ELECEECPE B —F HPFPE B V EREKE. ESPERLES-

Bu sayıdan diğer sayfalar: