7 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

7 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Namuslu kraliçe Fransırcadan tercüme edebi roman ; Artık şafak söktü. Demir parmaklık. (* pencerenin müstatilliği şimdi o ka- | *& karanlık görünmüyor... şimdi yanımda duruyorlar. Bana bakıyorlar. Dünkcü gibi gene büyük bir " Ürmek (zere, ben, buraya Beldik... ge ..% takib ettim. Ha burada (Gaspar) 1 görmedim. O- Gsında, eski ipek bir paravanın arka- saklı yatağında yatıyordu. Yal- olanın çok yüksek, kalın de- ve Üstünün kubbesini gör- 3 Pakat incecik sesini ve müstehzi ya- İud raftehakkim olmadığı zamanlar, :;;—ne verdiği o, çok tatlı âhengi tanı- eskimiş ve tükenmiş hafıza. *Ölmez Adamın» sözleri gömülü- ediliyor.. o kadar kuvvetle gö- ki sonuna kadar orada kala- &* Zünnederim. Şrd edi; Mmanyatizma kabiliyeti- Nlş ve sizin hayatınızın, daha iyi bir Betice v 'ermesini bekliyordum. Yapmak Mecburiyetinde olduğum ve yaptığım İşten nadim oldum denliyeceğim. Selâ- emniyetimiz ve ebediliğimiz, yapılmasımı âmirdi. Şimdi bun- temin edilmiş bulunuyor ve büyük ike, vücudünüzden zahire çıkardı- hu.:“h]üu size bağlıyan «ihtizaz ra-| * tek iDin» gayri kabili tâmir bir suret. Altiğım ve öldürmek mecburi, :?" Şiddetle müteessir olacağınızı da kanı ; z'hnıeî Bürette müukavemet gösterdi- - Fakat akabinde, şimdi içinde bu- dü “Uğünuz şu şayanı bayret halsizliğe — ünüz. Bu hale fevkalâde müteessi. Yaşı Hi ':;hâdlsc olduğuna lütfen inanmanızı ederim. — Efendi, mademki vaziyet bu mer- " Söp. ir, en doğrusu, tamirine imkân —h n bu hale rıza göstermektir. Ma- bu vaziyet biraz da sizin lehini- " Sizi derhal serbest bırakmak Hu- Hd" vaki olan itirazlarımız bugün i kendine hükümden sakit olmuş. 'ıı.;— Dün, aynı saatte, tamüssıhha ve .d.':llkü, dinç ve genç bambaşka bir olan size, vermekten imtina etti- Serbestiyi, bugün, ihtiyar ve bir i zayıf bir adam olan size, kte hiç, bir mahzur gürmüyo- Binaenaleyh bu dakikadan itiba- Hilâkaydüşart serbestsiniz efendim, 'a tettiğiniz dakikada, hafidim, si- zin kapısını açmakla mübahi o- ir. İstediğiniz tarafa gidebilecek. Evimizde gördüğünüz şeyleri her tanlı bir mahlüka söylememeniz için kâfidir; ve söylemiyeceği Biliyorum, gzuhyennn. Bana birdenbire bahşe- — © bu bürriyet, gayrimemüil' olmak. !! F v f g Z Bbel ettiğim | ; Opması tehlikesi idi. Aynr zamanda, | ! Ulunduğum o mahlükun ölümün- | ( 'Ordum. Her iki sademeye de mü-|! * bugün daha dinç ve sıbhatli olma- |. Nizin, yedi ihtiyarımda bulunmıyan ! la beraber, şaşmıyorum, dinliyorum ve işittiğim her kelimenin diımağımı kap- ladığını, oraya, unutulmaz, ebedi bir şekilde yavaş yavaş yerleştiğini hisse- diyorum, Anlhyorum, gayet iyi anlıyorum ki geçirdiğim feci tecrübeden, iradem, ze- kâm ve aklım bile azalmış, seyrekleş- miş olarak çıktı. Kafamın içi yarı ya- rıya boşaldı ve bana hitaben söylenen bu sözler, bana verilen bu emirler, ha- fizamın en derin noktâsına bir daha si- linmemek üzere hâk edilen bu süküt emri ,başka bir iradenin, başka bir ze- kânın, başka bir aklın bana telkin et- tiği bütün bu şeyler, dımağımda eski- den mevcud iken şimdi uçup giden, yok olan şeylerin yerine kaim olacak ve ka- famım bu tahammülfersa boşluğunu i- yi kötü dolduracak...... stneodk ses nihayel şu sözleri söyle- — Ayrıca size verdiğimiz sözü de ye- rine getirdik. Muhibbeniz Madam de... dün akşam bu evden çıkıp gitmiştir ve bâdema buraya ayak basmıyacaktır. Mühibbem Madam de.., mi? Ha; e- vet! Sahi! Unutmuştum bile, O kadar ihtiyarım ki... Kalbim de tükenmeğe başladı ar- tık... Çok ihtiyarım... Bir çok husus- larda istihaleye uğradım... evet, Madeleihe.., Bir daha buraya gelmiyecekmiş. Pekâ. lâ, öyle olsun! Markinin sesi, son sözü söylüyor: — Allaha ısmarladık efendi! Artık her şey bitti, Kapıda, önümde açılan, üzeri demir çivilerle kakmalı tahta kapıda, sekiz basamaklı taş merdivenin başında Kont (Fransuva) ve Vikont (ÂAntuvan) ayri ayrı bana: — Allaha ısmarladık efendi! dediler, seaeaseesesAAAAAA BAA AAMA AA AAA 7 |ları sönük, beyaz saçlı ve Tercüme eden: H. V. Bakımsız çimenlere basarak, başam çam dallarına sürtünerek bahçeyi geç- tim, Demir parmaklıklı kapı açıktı, çık- tım. Ve çorak arazide, sökmeğe başlıyan şafağa doğru, rasigele gidiyorum... XXXVI Bütün gün, şafafın mavfiffinden, grubun kızıllığına “kadar, bütün gün yürüdüm. Takib ettifim yolu şimdi â- rasam bulamam. Dümdüz yürüdüm. Yorgunluğurtu, yolu bitirdiğim zaman hissettim. Geldiğim zaman vakit çok geç idi. Nereye gitliğimi bilmeden dümdüz gi- diyordum, Muayyen bir yere gittiğimi de hatırlamıyordum. Bir an geldi ki kendimi muntazam bir yolda buldı m, sağımda ve solumda evler vardı. Müteharrik bir köprüye rastgeldim. ©O zaman Toulon'da bulunduğumu bu köprüden ve tâbiyelerden anladım. Ka- le kapısının kemerinden, semanın kı. zıllığı gözüme ilişti, anladım ki akşam olmak üzeredir. Ayaklarım sokağın tozlarında sürük- leniyordu; fakat yürümeğe devam edi- bilinden gidiyordum... Biraz ileride bir dükkânın önünden rken, yanımda, fevkalâde sefil ve nürde kıyafetli, iki büklüm, nazar- zun sakallı bir ihtiyar gördüm. Durdum, o da dur- du. O zaman bu ihtiyarın ben olduğu- mu, dükkânın aynasına akseden kendi hayalimi gördüğümü anladım... Biraz daha uzakta, bir sokağın köşe- sini dönünce, kendi evimi gördüm.., Demek, gayri şuurt olarak, doğru kidiyormuşum, 18 |pe, | oraya (Arkası var) eeereaeseesaaLAA RADYOLİN ile dişleri günde en az üç defa fırçalamanın kerameti budur: Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen dişleri tamam, sağlam ve güzel. Her yemeği, her meyvayı yiyebiliyor ve midesi mükem- melen hazmediyor. Çünkü sabah, akşam ve her yemekten sonra dişlerini fırçıla- mağı itiyad edindiği için midesi ve barsakları çok sağlam kalmıştır. Radyolin Kullanmak ve dişlerinizi. hiç olmazsa günde 3 deafa fırçalamak suretile sizde bu mazhariyeti kazanabilirsiniz. Yazan: Kadircan Kaflı ü v Lidya kralı Alyat, Sarddaki sarayının mormer taraçasında, mevsimin ilk yeti- şen üzümünü yiyordu. “Yanında yalnız bir kişi vardı: Giges. Büu adam uzun boylu, kuvvetli, yakı şıklı ve gençti. Kralın hâssa askertleri - nin kumandanı, danışmanı ve iyi dostuy- du. Fakat bu dostluğu ve kendisine gös- terilen inancı hiç bir zaman kötü kul « lanmayı düşünmüyor; kralına karşı çok yüksek bir saygı, derin bir sevgi ve sar- sılmaz bir bağlılık besliyordu. Zaten bu- nun içindir ki kral ona karşı herkesten daha çok yakınlık ve gönül arkadaşlığı gösteriyordu. Onunla her şey konuşuyor; ber sırrını açıyor; yüreğinin hissettikle - rini hiç çekinmeden söylüyordu. Bugünkü (Alaşehir) ovasının bağları © zaman da pek meşhurdu. Bağ sahipleri mahsullerini herkesten evvel elde etmek için yarış ederlerdi ve ilk olgun salkım- ları krala sunarak ondan salkımların a- gorlığınca altın alırlardı. Kral da bu sal- kımları en çok sevdiklerile birlikte yer; yahut onlara gönderirdi. Kral o günkü davetlileri savarken Gi. *ges'e bir işaret etmiş, kalmasını istemiş- ti. Çünkü onunla başbaşa ve bir arka - daş gibi konuşmaktan hazzediyordu. Ü: zümleri yavaş yavaş ve tane tane yiyor- lardı. Kral bir aralık dizlerinin biraz altına |- kadar inen kenarı işlemcli ipek gömle - ğinin göğsünü açtı, derin derin nefes &l- di ve söylendi: — Bu yıl her yıldan dâha çok sıcak var gibi... Ne dersin Giges!.. Hakkınız var haşmetli kra! — Benimle arkadaş gibi kı mızda kimseler bulunmadığını gö: yor musun? Karım bil tan şikâyet ediyordu. Yatak odasına git- Ü, Sanırım ki mümkün ağu — kadar hafifliyerek serinlik bulacak!.. Kral son sözleri söylerken dudakları - nm> uçlarında belli belirsiz ve gururla İkarışık bir gülümseyiş vardı. Genç zabit sesini çıkarmadı, Kral sordu: Ariyenisten haber yok mu? Bu, sarey nazırının öon altı yaşında ki« zıydı. Giges onu Çok beğeniyordu; isto- i; fakat genç kız kralın yeğenile se - — Ariyenis güzel kızdır. Fakat yalnız yüzü güzeldir. Bir kadının asıl güzelliği vücudundan anlaşılır. Halbuki Ariye - nisin ayakları bir öküz bacağı gibi bi - çimsizdir. Niçin pek uzun rop giydiğini biç düşünmedin mi? — Şüphesiz hakkımız var; fakat... — *#Hakkınız», deme! «Hakkın!» diye konuş! — Hakkın var, Fakat aşk başka şey - dir. Ölçülü değildir. — Söyle bakalım, vücudu da yüzü gi- bi güzel olan kadın hangisidir? Kimler var. Şöyle bir düşün!.. Kralın saydığı isimler daha çoktu. Gi- ges, başkalarının kız ve kadınlarından bu şekilde bahsetmeyi sevmiyordu, yahut seviyordu, bundan çekiniyordu. Kral en sonra, kollarım, oturduğu koöl. iıuğunım kenarlarına daha sıkı yaslıya- sağ elindeki hançeri onun tam kafbinin tismtine sapindı. rak ve övünerek çunları söyledi. İ — Lidyanm en güzel vücutlu kadını bentm karımdır. O benim göğsümü ka« bartır! Onu bayran hayran seyrederim, Hele uykuda istemiyerek takındığı öyle göz alıcı halleri vardır ki... Giges kızardı ve şaşkınlığını gizliye « medi. Kral onun bu sözlere inanmadığını san- — Şimdi tam zamanıdır. Dedi. Ayağa kalktı. Zabitin koluna gir- di ve sözlerine devam etti: — Hakkın da var ya.. Böyle şeylere gözlerimizle görmeden inanamayız. Doğ- Tusu da inanmamaktır. Gel sana göstere- yim de... — Fakat... — Ne var? Bu, ikimizin arasında bir sır olacaktır. Sen benim kardeşim gib. - sin! İstiyorum ki karımın ne kadar gü. zel bir vücudu olduğunu hiç olmazsa sen de bilesin! Haydi, yürü!.. — Fakat, farkına varırlarsa?.. Ayıp ol- maz mı?.. — Haydi canım, delirdin mi? Bu saatte karım en derin uykusundadır. ve hiç kimse bu taraflarda dolaşmaz! Zabit gitmek istemiyor; fakat kral onu âdeta sürüklüyordu. Kraliçenin çok güzel olduğuna şüphe yoktu. Onu uyurken ve çıplak görmek her halde bir erkek için pek tatlı bir şey- di, Yaradılışının parlak bir san'at eseri karşısındaki heyecanlı bir kaç saniyenin değeri pek büyüktü. Fakat... Mermer döşeli koridorlardan geçtiler; cevizden oymalı kapı biraz itilince aralık oldu. Kral yanındakinin kolunu sıktı ve - | fısıldadı: — İşte! İyi buk! Kraliçe alçak bir sedirde yan yatıyor- du ve yüzü yarı yarıya kaprya dönüktü. Giğges, heyecandan göğsünü baslırı « yordu. İster istemez baktı ve gerçekten derin bir hayranlık içinde bir kaç dakika öyle- ve kaldı. Nederi sonra doğrularak hemen uzaklaştı. Kral sordu: — Hakkım yok mu?.. — Yerden göğe kadar!.. Kralın başı gürurla kalkıyordu. Ertesi gün av vardı. Kraliçe hasta ve yorguün olduğunu ileri sürerek gitmedi. Kral şehirden çıkınca kraliçenin dai - resinde bir toplantı başlamiştı. Bunlar onun akrabaları, kraldan memnun olmı- yan devlet adamları veya karılarıydı. Kraliçe bir gün evvel, kralın yaptığını anlattıktan sanra kararını bildirdi: — Benim namusumla oynuyor. Bunu dünyanın en ahlâksız ve aptal adamı an- cak yapabilir, Öcümü almalıyım. Konuşuldu ve şu karar verikli. — Giğes akıllı, genç ve orduyu elinde * tutan sevgili bir kumandandır. Karısını Başkalarıma çıplak gösteren adam ölme- lidir. Yabancı kadını istemeksizin çıplak gören bir adam da ancak onun kocası o- larak yaşıyabilir!.. Giges ertesi sabah kraliçeden bir e - mir alda: Prak doğrulur gibi yaptı. Giges'e her ke- limenin üstüne, örse inen çekiç gibi vura- | A 27 ZaC (Devama 15 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: