8 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

8 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çeviren : SON POSTA Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Çıngıraklı yılan o kadar kuvvetli ve çevik idi ki altı iriyarı denizci hakkından gelemiyorduk Dünkü kısımı hülâsası Kaptan oLawter- bach bütün ejradı Zabit olan bir Almas Milerine o mensuptur, Fakat kendini kara Ordularında zabit ole Mâktan hoşlanma « Maktadır. Bir askeri mektebe — verildiği halde babasının ölün Münü fırsat sayarak Mektebi terketmiş VE denizi olmya karar vermiştir. Hatıralar o devem Lâfın kısası ba « ban vefatı bizim Zabitlik © mesleğine nihayet vermiş Oldu. O sıralarda Al 8 “çtikçe inkişaf eden, büyüyen bir te- #ekküldü; «Denizlere hâlcim olmalıyız» Yolunda şiddetli bir propaganda yapıkı- ke deniz hayatı ve deninciliğin zevk- , faydaları hakkında milletin kafası lduruluyordu. Ben de bu propaganda Siriyatını okudum ve bir çocuk he- 1Ssile dehşetli bir deniz ve denizcilik tu kesildim. Lâkin şurasını da biliyordum, donan. Fi da zabıt ve rabıt askeri disiplin- | aha gevşek olmak şöyle durs Mlükis daha sıkı ve griye, E Şu halde açık bir kapı kalıyordu: Ti- Ben de öyle yaptım, kon öldüğü zaman on sekiz yaşına y iştım. Her çocuk aşağı, yukarı bu m kendisine bir meslek intihap e- » Annem ise bütün annelerin yüzde Soksan dokuzunda olduğu gibi bana karşı fazla şefkatli ve fazla zayıftı: M5 Yavrum, demişti, mademki deniz- he nak istiyorsun, denizci ol. Gönlün Stiyorsa onu yapi, de ayda iki dolar ücretle miço rak bir yelkenli gemiye tayfa kayde- Bu beş yelkenli «Emma Bauer: isminde be Yüz tonluk bir üç direkli idi ve ben yYelkenlide tamam 16 ay kaklım. *Hotn» burnunu tamam bir ayda do. mış ve o havalideki ezeli fırtınalarla Halkanıp durmuştum. tr sa seyahalten dönüp «Anvers» el inda rıhtıma bağlandığımız zaman | Ye nasırlı, usulü dairesinde maymun Papağan besler bir gemici, tam ma” Müsile klâsik tayfa olmuştum. ş mem nasırlı ellerimi görünce he- Karından az daha düşüp bayılacaktı. Miçe her tarafımdaki katran lekeleri re kadıncağızı hakiki bir ye'se dü- şti Elbet ya!.. Denizcilikle züp- bir araya sığar mı? ün Haahaza eve dönüşümün üzerinden beş gün geçmeden bana gösterilen biler yüzün zoraki olduğunu anlamak- iy #cikmedim: Annemden başka aile- baş bütün erkânı âdi bir tayfa akra- 1 bulunmayı hoş görmüyorlârdı. erki benim de umurumda imiş gi- yiraz sonra tekrar palamarı çözdük denize açıldık. a suretle pek çok gezip dolaştıktan; kı, bez memleketler, limanlar, şehir- Ye Bördükten sonra sırasile tayfa, bir a Kenlide ikinci kaplan; daha sorıra bir Kda güverte zabiti oldum. Arabi Amerikayı, Antil adalarını, kayı gördük. ara günün birinde ufkumda © ari kadar görmediğim yeni bir sahil dk Hani ilk telâkkide, mühayyele- Wa, i kadma, can ve gönülden vuru- âşıklar vardır. İşte ben de o denizi, o sahili görünce öyle olmuş, ezeldenbe” ri hasretini çektiğim mev'ut dildadem- le sanki buluşmuştum. O sıralarda «Hamburg-Amerika hat- İt» şirketinin «Siberlias vapurunda baş lostromoluk ediyordum ve karşılaştı- ğım deniz Çin denizi, kavuştuğum sahil de Çin:kıyıları idi. —..— KURSANLAR, TAYFUNLAR ve ÇİN DENİZİ Şark! Sizi baştan çıkaran, efsunlıyan ezeli aşifte... Fena kokularına, yoksulluğuna rağ- men daha ilk görüşte beni kendine çek- miş, büyülemişti, Ve bu cazibe ve füsun bende hiç bir zaman eksilmedi, kuvvetini kaybetme- di, Daha dün olmuş gibi hatırımdadır ve dünyanın bu çok çekici köşesine yap- tığım ilk seyahatin bütün teferrüatı gözlerimin önündedir. Zaten bu füsunu hissetmemek için dünyanın pek zavallı bir insanı olmak icab eder. «Siberia» vapuru Hindistanın ve Çi- nin bir çok iskelelerine uğrıyordu. Ve ben tayfun denilen o korkufç cehen- nem, uğullusu Se ilk-defa olmak üzere Sar:deniz'de kazşılaştım. Bu ilk tayfunu atlattıktan sonra için- de yirmi üç Koralının bulunmakta ols duğu kölü bir tekne ile burun buruna geldik, Tayfun zavallıları berbad etmiş idi.! Tayfunun kuyruğu henüz uğulduyor ve dağ gibi dalgalar güverteyt silip sü- pürüyordu. Süvarimiz tahlisiye sandalını donat- mak için gönüllü istedi. Gençliğin ver- diği cesaretle tahlisiye sandalına atlı- yan birinci gemici ben oldum. Tuhaf değil mi? İnsan kolay kolay yılmadıkça her teşebbüsünde muvaffak oluyor, Bir ceviz kabuğu içinde «Hi dağları. kadar yüksek görünen dalga- lara tırmanmak bende cesaret ve cür'eti büsbütün artırdı. Zavallı Koralı tayfanın hepsini kur- tardık ve anları «Şanghays limanına çı- kardık. «Şanghay» limanı büyük bir liman“ dir ve limanda r edip kaza- zedeleri kar çıkardıktan sonra İ işim arkada etmek oldu. Bi ahanenin, muayyen bir saatten sonra, « terbahıs rkısının neş'eli nağmeleri ile çın çın öttüğünü tabii tahmin edersiniz değil mi? Bu seyahatim esnasında bir macera birahaneye davet daha geçirdim ki hiç hatırımdan çık- maz ve sanki dün olmuş gibi dalma ha- tırlarım: Hayatımda hir çok korkular geçir- dim, lâkin o zamanki kadar korktuğu" mu biç hatırlamıyorum. Dönüş seyahatimizde gemiye «Ham- burg» hayvanat bahçesine teslim edil- mek üzere sekiz tane iri Çıngıraklı yi- lan yüklemiştik. Bu korkunç hayvan- lardan her biri büyük birer çuval içine sokulmuş ve baş taraf anbarına yerleş” tirilmişti. Yolda yılanlardan birisi çu- valından çıkimış ve anbarda gezip do- laşmıya başlamıştı. Ah, dostlarım!... Bu azılı yolcuyu yakalamıya beş ar- kadaşla ben memur edilmiştim, Bu se- fer Koralı gemicileri kurtarmak işinde olduğu gibi gönüllü istememişler, kara kuşi bir hükümle bizi seçmişlerdi. Hoş, gönüllü istemiş olsalardı bir tek gönüllünün ortaya atılacağı çok şiphe- li idi ya!... Her ne ise biz yılan hikâye- sine dönelim ; Hayvanı yakalamak için tahtadan iri bir çatal yaptık. Bu çatalla yılânın en-| sesine basacak ve bu korkunç başı yere mıhlanmış giki sabit tutacaktık. Bu va-| xife içimizden birisine havale edildi, Diğerlerimiz ise hayvanın — iğrenç gövdesini zaptedecek Ve onu tekrar çu” valına koyacaktı Meğer biz Çıngıraklı yılanın ne de- mek olduğunu henüz bilmiyotmuşuz. Biz anbara indiğimiz zaman yılan sa- kin sakin yatıyordu. Alâ! Plâ zı he- men tatbike başladık ve İşe başlar beş- lamaz komedi de başlamış oldu, Vakıâ bugün bu hikâye size tuhaf gelebilir ama o zaman hiç birimiz bu macerayı tuhaf bulmadık, aynile temin edebilirim. Bu mel'un hayvan o kadar kuvvetli ve çevik idi ki, bizim gibi altı iri yarı ve bazularma güvenen delikanlı, bir türlü zaptedemiyorduk. Hayvan sağa sola fırlıyor, yağlı ka- yış gibi sıyrıliyordu. Birdenbire tarif edilmez bir korku hepimizi istilâ etti ve hepimiz, sanki söz birliği etmişiz gibi, kaportaya sal- dırdık. Lâkin dar kaportadan altı iri denizei- nin geçmesine imkân yoktu, Bu di cesiz savletin neticesi şu oldu ki kapor- taya âltımız da sıkışmış kâlmıştık. AJ- tımızda ise mel'un hayvan ıslıklar ça- Lıyor, hiddetinden kendini yerden yere vuruyordu, Anbardaki Jâmba da o aralık gön- müş olduğundan kaportaya sıkışmış, kımıldayamaz bir hale gelmiş, korku- dan yarı çılgın altı tayfanın küfürleri-| * ne, yalvarmalarına, hiddetinden kudur- muş yılanın ıslıkları sanki tempo tutu- yordu. (Arkası var) olmak icabetmez Büyük Paris terzilerinin bütçe vaziyetleri geniş Moda mucitleri modellerini (tanzim ederlerken gözleri 5 nin ömünde daima bütçesi kendisine en ufak bir endişe bile | vermiyen kadını ge“ tirirler. Acaba bu bü- yük terziler böyle zengin bir kadın ye- rine mütevsesıi ve mütevazi bütçe sa » hibi bir kadını se « nenin dört mevsimi için giyecek icai et- mek zaruretinde kal- salar neler tavsiye e derlerdi? Bu enter& san suali bir Fransız muharriri Fransanın en meşhur <terzile » rinden birine sor » muş. Aldığı cevabı âynen yazıyoruz. Bu cevabı ilk oku yuşta en evvel hatı - rınıza gelecek şey şu olacaktır: Orta hapi bir kadına bu kadar masraf çok deği mi? Evet... Fakat bütün bu şeyleri ayni yıl içinde almak icap etmez. Ayakkabı, | sapka, eldiven ve esirenin çoğu bir yl, veya bir mevsim evvelinden kalmış ola- bilir. Elbiselerin bir kısmının biçimi de - ğiştirilerek büyük terzinin söylediği şek» le konulabilir. Bir kısmı aynen muha « faza olunabilir. z da ilâve edilir. O zaman yeniden alınacak şeyler belki de yarı yarıya iner. Masraf ta çok azalır. Esasen terzinin tavsiyesi giyecek nami- na hiç bir şeyi olmıyan bütün eşyası, me- selâ bir yangında yanmış olan bir kadın içindir. Böyle fevkalâde bir hal olma - yınca mevcuda ilâveler yaparak bu gi - yecek programını tamamlamak işi pek masraflı bir şey sayılamaz. Bu büyük terzi şunları söylüyor: «Eğer parayı çok düşünerek harcamak mecburiyetinde bulunan bir kadın olsay- dım bir yıl için giyecek namına hazırlı- yacağım şeyleri şöyle tanzim ederdim. İki tayyör: Biri lâcivert; biri siyah, Bir lâcivert manto. Bir siyah ipekli rop. Bir emprime rop, bir ince ceket, bır de çok sade bir suare elbisesi. (Dikkat edi- niz, terzi bayan, elbiselerini hep göze çarpmıyacak renklerden seçiyor. Bu, şık bunu size! görünmek için en pratik ve idareli bir usuldür. Koyu renkler usanç vermeden uzun zaman ve hemen her yerde kulia- alabilir.) Siyah tayyörümü lâciverde nazaran daha kalın bir kumaştan yaptırırdım. Ve soğuk havalarda kullanırdım. Lâ - civert tayyörümü daha iyi ve daha ılık havalara tahsis ederdim. İnce çeketım hem sıcak havalarda işime yarardı. Hem de arasıra onu giymekle bir orjinalite yapmış olurdum. Bu ceketi, fantez: bir biçimde diktirir, ipekli roplarımın üş « tünden giyerdim. Her iki tayyörümün de altından, yıka. nabilen ipeklilerden bluz giyerdim. Bu hem pratik, bem dedaima temizliği ve tazeliğile göz alan bir şey olurdu. Lâcivert mantoya gelince: Onu iyi cihs bir yünlüden şeçmiye ve mümkün olduğu kadar sade bir modele göre di - kilmesine»çok ehemmiyet verirdim. Bu manto ile yerine göre bazan emprime, ba- zan da düz bir rop; bazan yünlü, bazan da ipekli bir eşarp kullanırdım. Hattâ ici- bına göre yakasına bir demet çiçek te ta- kardım. Tabii tayyörlerimle giymek için ipekli bluzlar kâfi yelmezdi. Bunlara üç tane de yün örgü bluz ilâve ederdim. İkisi u- zun kollu, biri kısa kollu. (Görüyorsu - huz ya, ilk bakışta fazla gibi görünen masrafın mühim bir kısmını kendi elini- zih emeğile az. mümkün. Örgü ği gibi bir yıl evve- den kalmış ipekli bluzlar da - ufak bir iât yaparak - pekâlâ kullanılabilir.) Bu örgü bluzlardan birini kış, ikisini de yaz için ayırırdım. Gerek siyah, gerek lâcivert tayyörü » İ projede sergi binasının Sara olmıyan bayanlara tavsiyeleri ğe N mün biçimlerini Knisft gele yakın en si de modeller arasından seçerdim. Siyalji ipekli robumia, emprimede de sadeliğe çok itina ederdim. Çünkü sık sık elbise yaptıramıyan kadınların fazla süslü şey» ler yaptırmaları doğru olmaz. Hem de sade bir elbiseyi ufak bir terziye de dik- tirmek mümkündür. Elbise meselesi bu şekilde halledilin- ce geriye şapka, ayakkabı, eldiven gibi teferrüat kalır. Teferrüat diyoruz. Fa « kat bunların seçilmesi de hemen hemen elbise kadar mühimdir. Çünkü, uygun ol- mıyan şapka, eldiven ve saire ile kulla- nılan bir elbise ne kadar güzel olursa olsun şıklığından çok şeyler kaybeder, Bir yıl için dört şapka yeter. (Bu şap- kaların en az ikisi geçen senelerden kal- mış olamaz mı? İkisi de yalnız bu seneyi değil - şeklinde veya (gârnitür) ünde ya- pılacak değişiklikle - daha bir, hattâ iki yıl kullanılabilir.) Bunları manto ve tayyörlerin renkleri. ne uygun olarak seçerdim. Biri spor, bis ri-daha süslü, biri büsbütün tuv bir şapka “olurdu. Muhtelif renk ve bi lerde üç çift eldiven bütün yıl ihtüya - cımı karşılıyabilirdi. Bunlari da tabif mevsim ve zamanı gözeterek seçordım. İki çanta ile iki spor, iki tuvalet a « yakkabı bütün seneyi geçirebilir. Bun- ların da en sade biçimlerde olması birin- ci şarttır. Kat'iyyen fantezi biçimler - den almazdım. Geriye yalnız çamaşırla çoraplar kalıyor. Bir düzüne çorap ister. dim. Yarısı ince, tuvalet için, yarısı da kalın ve gündelik çorap, Hattâ kış için yün çorap kullanırdım. Çamaşırlarımın hepsini yikânmiya en ziyade elverişli ve yumuşak kumaşlardan yaptırırdım. Hiç bir elbiseme lüzumsuz bir süs koymıya ve fazla şeyler takmamıya dik- kat ederdim. Bilhassa emprime ve siyah roplarımda buna çok ehemmiyet verir« dim. Uzun zaman yöni ve temiz kalmaları için akşamları elbiselerimi fırçalayıp ü- tülemeden asmazdım. İşte benim orta de. recedeki bir bayana tavsiyelerim.» Daimi sergi Sarayburnunda Yapılacak Daimi sergi binası hakkında Tica « ret Odası bir proje hazırlamıştır. Bu u'TUN “ da yapılması muvafık olacağı ileri sü « rülmektedir. Burada sergiye ilâveten bir de akvaryom bulundurulması ka » bul edilmektedir. Sarayburnuna de - zden vapurla, karadan tren ve oto « e gelip gitmek gayet kolay ola * caktır. Ticaret Odasının hazırlamış ol- duğu bu proje İktisat Vekâletine veri « Jecektir,

Bu sayıdan diğer sayfalar: